MOTORSİKLET GEZİLERİM


TATSIZ BİR SEYAHAT.. (ADANA - ANKARA - ADANA)

4 Haziran Pazar günü bir Adana - Ankara seyahatine başlamak üzere ufaklığa (Motorsiklet: Honda CBX 250 Twister) çantaları yüklüyorum.
Bir depo üstü, bir arka çanta var, yolcu oturma yerinde bir küçük valiz ve onun üzerine bir de sırt çantası.
Amacım planlanan Doğu seyahati vizesi/vizeleri için Ankara'ya ulaşım.

Her şey hazır ama hava 38-40 derece. Kask tamam da, yazlık olsa bile ceket giymenin imkanı yok gibi geliyor bana. Neyse, otoban trafiği sakin, toros dağlarına çıkınca hava serinler o zaman giyerim diyorum (Ama yanılıyorum, Ankara dahil her yer çok sıcak o günlerde..)
Bir bisiklet yaka ve üzerine de avcı yeleği, ya allah deyip çıkıyorum yola.

100 km.sonra otobandan Pozantı çıkış gişelerinde, gişeci para bozmak için problem çıkartmaz umarım diye düşünerek dalgınlıkla üzerinde ne yazdığına bakmadan sadece bir kamyonun sırada olduğu turuncu renkli gişeye yöneliyorum ve o gidince hareket ediyorum ama bir kaç metre sonra motora üstten küüt diye bir şey çarpıyor, kısa bir şaşkınlıktan sonra motorun sol aynasının üzerinde ters v şeklinde eğilmiş bir adet bariyer olduğunu görüyorum, itiyorum gitmez kaldır kalkmaz; Bu arada ıslıklar, bağırışlar.. Neyse 5-10 saniye sonra bariyer kendiliğinden kalkınca az ileri gidip hasar kontrolü yapınca sol aynanın yerinde olmadığını görüyorum. Başka da hiç bir hasar yok, ama motor 20 santim daha yürüseymiş kaskın üstüne yiyecekmişiz bariyeri..

Dönüp bakınca aynanın gişenin dibinde yattığını görüyorum ama gidip alsam yerine takamam, ayrıca dönersem, "Devletin şeysini eğmekten" soruşturmalar geçireceğimi ve pazar pazar "Vallahi gişeden kaçmıyordum nöbetci savcı bey, zaten altı üstü 1,5 Ytl efem" gibi sahneler gözümün önünden geçince motora atlayıp olay yerinden uzaklaşıyorum. Nasıl olsa Pozantı'da bir ayna buluruz diyorum ama tek satıcı da pazar günü kapalı tabi. Aksaray'da kesin bulursun diyorlar ama neşem kaçıyor: Sol ayna olmadan nasıl gideceğim şimdi, üstelik Ulukışla'ya kadar yaklaşık 50 km virajlı yokuşlu yoğun trafikli olan bir yol var..

Sol ayna şu durumda:



Mecburen yola çıkıyorum. Sollama yaparken önce iyice sağa kaykılıp sağ aynadan dikiz, sonra sola kaykılıp mümkün olduğu kadar başımı çevirip ölü noktada beni sollayan bir araç var mı kontrolü yapıp devam..
Motorun üzerinde Asena gibi kıvırıp duruyoruz yani. Böylece Aksaray'a geliyorum, burada da motorcular kapalı. Neyse, tekniği kaptık nasıl olsa endişem yok artık. Ankara’ya kadar sol ayna olmadan gideceğiz anlaşılan.
Burada benzin alırken kollarımın hafif sızladığını hissediyorum, "Amele yanığıdır canım" deyip üzerinde durmuyorum.

Çileye devam: Aksaray-Koçhisar arası duble ( Ne duble ama? ), o saatlerde boş bir yol ve Antep plakalı bir Toyota araba ile ara sıra birbirimizi sollayarak vakit geçiriyoruz. Bir ara sürekli korna çalarak yanıma yaklaşıp motorun arkasını işaret ediyor hemen durup bakıyorum ve bizim sırt çantası düşmüş ama hayret bir şekilde kancalı lastiğin bir ucu motora diğer ucu çantaya takılı kalmış ve bir müddettir peşimden sürükleniyormuş, neyse içinden bir şey düşmemiş:



Buna da peki deyip yola devam ve Koçhisarda bir çay molası ama o da ne her iki kolum da kızarmış ve artık bir hayli acıyor: Yoldayken rüzgardan farketmiyormuşum.. Hemen bir nöbetçi Eczane bulunup tavsiye üzerine iki tane merhem alınıp karıştırılıp sürülüyor ve artık kaçınılmaz şekilde ceket giyiliyor ama neye yarar ki?

İşte Ankara'ya vardıktan sonra kolların durumu:



Resmen bilmem kaçıncı derece yanık ve üç gün krem tedavisinden sonra düzeldi ancak. Bu tatsız tecrübeden sonra Türkmen / Özbek çölleri düşünsel olarak çok uzaklaşıyor benden ve Ankara – Kızılay’daki Akın danışmanlığın bürosuna (www.vizeavrasya.com) gidip bu düşüncemi iletiyorum. Sadece Azerbaycan vizesi istediğimi söyleyince, Ankara'da vize almak için bir çok evrak gerekeceğini ama İran - Azeri sınır kapısı olan Astara'da bunun daha kolay olacağını söylüyor. Ankara'da, işinin ehli bir profesyonel olan Akın bey ile sohbetten memnun bir şekilde ayrılıyorum.

Rutin yolculuğun Adana'ya geri dönüş kısmında kayda değer tek olay, Aksaray yakınlarında kendisine duble yol süsü veren bir yerlerde 112 km/saat ile radar’a yakalanmam oluyor.

Halbuki ben Türkiye müdürü olsam, çukur çakır dolu o iğrenç ötesi yolları düşmeden geçerek gelen ikiteker’cilere üste puan ve plaket verdirirdim diye düşünüyorum..





Sayfa BaşıSayfa Başı
 

©2002-2005 Her Telden