Tınaz Titiz
Çalıştığı
işte geleceğini güvencede hissetmek, çalışma ahlakı düşük bir
insanla olumsuz sonuçlar yaratır. İşyerine karşı nankör davranır,
işyerini "kıl çekilecek domuz" gibi görür vs. vs..
Bu
tür çalışanların yönetiminde -ne kadar gayrı insani görünürse
görünsün-, "işini kaybetmek korkusu" bir "yapay ahlak" sağlama aracı
olabilmektedir.
Ama
yüksek çalışma ahlaklı kişilerde ise tam tersine, olumlu sonuçlara
yol açar. İşyerini aile ocağından, iş arkadaşlarını aile
bireylerinden, işyerinin çıkarlarını da ailesinin çıkarlarından
ayırdetmez.
Japonya'nın
bir kısım işyerlerinde uygulanabilen "ömür boyu istihdam modeli"
nin, o insanlarda bu tür olumlu tutumlara yol açtığı, elde ettikleri
sonuçlardan anlaşılmaktadır.
Bu
iki uç örnek "iş güvencesi" nin, her hastalığa iyi gelen bir ilaç
olmadığının bir açıklamasıdır. Yerine göre her iki modele de ihtiyaç
vardır. Biri diğerinin yerine kullanılamaz.
İş
Güvencesinin ahlaki ön-şartının dışında bir başka boyutu daha
vardır: Küçülüp büyüyerek rekabet dünyasının dalgalanmalarına karşı
koymak zorunda olan kuruluşlarda iş güvencesi tek kelime ile
imkansızdır.
Tek
pazar haline gelmekte olan Dünya'da ayakta durabilmek için küçülmek,
bazen de büyümek durumunda olan bir kuruluşun önüne, bunu
engelleyecek kurallar koymak, sürekli nefes alıp vermek zorunda olan
bir insanın soluması için mahkeme kararı istemeye benzer. Böyle bir
karar ancak adli tıptan morg raporu şeklinde alınabilir.
Türkiye'mizin
hemen her alandaki rekabet gücünün düzeyi bellidir. Zaman zaman
kendi kendimize övünsek de, ürettiğimiz her mal ve hizmetin Dünya
pazarlarında daha ucuz ve/ya kaliteli olduğu, buna karşı da ancak
"koruma" denilen uyuşturucu ilaç ile karşı koyabildiğimiz bir
gerçektir.
Rekabet
gücü düşüklüğünün sebebi büyük ölçüde çalışanlar değildir. Onların
payı %20-25 civarındadır. Esas pay, sistemleri kurmak ve onları iyi
işletmek durumunda olan yöneticilerindir.
Dolayısıyla
rekabet gücü, yalnız işçilik maliyetlerini düşürerek (az işçi ve/ya
düşük ücret yoluyla) sağlanamaz.
"Düşük
işçi ücreti" ile "düşük işçilik maliyeti" arasındaki dağ gibi farkı
anlamak zorundayız. "İşçi ücreti" yalnız çalışanla ilgiliyken
"işçilik maliyeti", çoğu, işçiyle ilgisi olmayan birçok faktöre
bağlıdır.
İşte
bu yüzden de Türkiye'deki işçi ücretleri Dünya sıralamasına göre
düşük, işçilik maliyetleri ise yüksektir.
Ancak
bu gerçek, hiçbir kuruluşumuzun, çalışanlarına "iş güvencesi"
sağlayabileceği anlamına da gelmez.
Bu
katı gerçeği içimize sindirmek ve akılcı alternatifler bulmak
zorundayız.
Nitekim,
işgücü piyasası esnekliğinin en yüksek olduğu A.B.D.'de dahi
(easy hire-easy fire), buna karşı bir önlem alınmıştır. DWRP
(Dislocated Workers Retaining Program) yani "İşini Kaybetmiş
İşçileri Koruma Programı" adı verilen bir program, bu "nefes alıp
verme"yi engellemeden çalışanları koruyabilmek için geliştirilmiş
bir alternatiftir.
Girişim
Destekleme Şirketleri adı verilen bu kuruluşlar, İngiltere'de uzun
süredir kullanılmaktadır.
Sayıları
16,000 civarında olan bu şirketler, İngiltere'de yaratılan
istihdamın yaklaşık %20'sini sağlamaktadırlar.
Benzer
şirketlerin Türkiye'de de başarılı olmaması için bir sebep yoktur.
Tüm
ilgililere duyurulur.
Sayfa Başı
|