Tınaz Titiz
Toplumumuzun
sorunları üzerinde yapılan bir inceleme, çok sayıdaki sorunun az
sayıdaki yapı taşından -ki bunlara Kaynaktaki Sorunlar
denilmektedir- oluştuğunu göstermiştir.
Bu
taşlardan birisi de, “bazı temel kavramlar üzerinde toplumumuzun
ortak bir tanıma varamamış olması” dır. Buna inanmayanlar,
demokrasi, özgürlük, erdem, hak, ödev gibi kavramlar konusunda anket
yapıp sonuçları gözleriyle görebilirler.
Üzerinde
tanım birliği oluşmamış, tanım birliği bir yana ne olduğu çok da
merak edilmemiş kavramlardan birisi de “laiklik”tir. Laiklik üzerine
söz söyleyenlerin önemli bir bölümünün dile getirdiği bir tanım ise
“din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması”dır.
Bu
tanım bu haliyle hem karanlık hem de eksiktir.
Karanlıktır,
çünkü “din ve devlet işleri ayrılmasa, her ikisi de ayrı kurallara
bağlı olacağına tek kaynaklı olsa daha iyi olmaz mı?” sorusuna,
herkesin anlayışını tatmin edecek bir netlik sağlamamaktadır.
Eksiktir,
çünkü laiklik yalnız devlet işlerinin dinden ayrılması değildir. Bu
ifade, birden fazla sayıda ve inançları arasında az ya da çok
farklılıklar bulunan bireylerden oluşan toplum guruplarını
ilgilendiren her konunun yani kısacası toplum yaşamının, bireylerin
inanç yaşamlarından ayrılması demek olduğunu ifade etmemektedir.
Bireysel
inanç ve toplum yaşamı niçin aynı kurallara göre yönetilemez? Tek
standart daha iyi değil midir? Tabii ki daha iyidir, ama mümkün
değildir. Çünkü bireysel inançlar, kişi ile tanrı arasındadır ve
-eğer bir zorlama yoksa- birey sayısı kadar inanç paterni olacaktır.
Bu
farklı inançların şüphesiz ki ortak yanları vardır (Tanrı'nın
tekliği gibi) ama değişiklikleri de vardır. Bu çok sayıda patern
için “doğru” ya da “yanlış” nitelemeleri kullanılamaz. Bunların
hepsi, ait olduğu bireylerin değer ölçüleri sistemine göre
“doğru”dur.
Buradan
görülmektedir ki herkes için ayrı ayrı doğru olan inançlar, bu
insanların ortak yaşam kesitleri için bir norm oluşturamamaktadır.
Dini kurallar her ne kadar bazı şekilsel ortaklıklar belirlerse de,
inançların Tanrı'dan başka bir yere göre şekillenmemesi de dinlerin
daha üst bir ilkesidir.
O
halde inançların tam özgürlüğünü sağlayabilmek ancak bir yolla
mümkündür: O da, bireyler ile Tanrı arasına hiç kimseyi, hiç bir
kurumu sokmamaktır.
Toplum
yaşamında, dini kuralların uygulanması halinde bu mümkün
olamayacağına göre, üzerinde tartışma olmaması gereken kurallara
ihtiyaç vardır. O ise müsbet bilimdir.
Müsbet
bilim zamanla gelişse ve dünkü doğrular bugün geçerliğini kaybetse
de bu önemli değildir. Çünkü her an için tartışılmaz şekilde
“doğru”dur. Bu da ortak yaşam kesitleri için yeterli bir temel
oluşturmaktadır.
Laiklik
bu şekilde açıklanıp inanç ve toplum yaşamı arasındaki ayrıma niçin
mutlak gereksinim olduğu netleştirilmedikçe “laiklik dinsizliktir”,
“ben laik değilim, devlet laiktir” gibi anlamsız ve kafa karıştırıcı
sloganları dinlemek zorunda kalacağız.
Sayfa Başı
|