Tınaz Titiz
Önce birkaç rakam
Dünya
Rekabet Gücü Yıllığı (World Competitiveness Yearbook) 2005'e göre,
Türkiye rekabet gücü açısından 60 ülke arasında 48inci'dir. 2004
yılında ise sırası 55inci'lik idi.
Arzu edenler
Türkiye'nin önünde ve arkasında kimlerin bulunduğunu http://www01.imd.ch/wcc/ranking/
adresinden görebilirler.
Biraz da teknik
ayrıntı
Bu sıralama, rekabet
gücünün şu 4 bileşenini ölçebilen 8 ölçüte göre yapılmaktadır:
Bileşen 1
- Globallik ya da dar çevrecilik:
Kaynakların global ya da yerel pazarlar arasındaki paylaşımının
ölçütüdür..
Bileşen 2
- Çekicilik ya da saldırganlık:
Ekonominin, yerel yatırım ihtiyaçları için yatırımcıları çekme ya da
ihracatçı ve/ya yatırımcı olarak davranma performansının
ölçütüdür..
Bileşen 3
- Varlıklar (assets)
ya da süreçler : Ekonominin, yerel doğal kaynakların işletimine
bağlılığı ya da mal ve hizmetlere ne kadar katma değer ilave
ettiğinin göstergesidir
Bileşen 4
- Bireysel risk ya da toplumsal
uyum: Ulusal değerlerin, de-regulation ve özelleştirme
gibi politikalar yoluyla bireysel risk almaya ya da düzenlenmiş
(regulated) bir ekonomi ve
toplum olmaya yatkın olduğunun ölçütüdür.
Bu bileşenleri
ölçmeye yarayan alanlar ise şunlardır:
·
Ulusal ekonominin makro-ekonomik değerlendirilmesi
·
Ülkenin, uluslararası ticaret ve yatırımlara katılım düzeyi
·
Hükümet politikalarının rekabetçiliği destekleyiciliği
·
Sermaye piyasasının performansı ve finansal hizmetlerin kalitesi
·
Teknik ve iletişim alt yapısının iş çevrelerinin ihtiyaçlarına
uygunluğu
·
Firmaların kârlı, yenilikçi ve sorumlu yönetilip yönetilmediği
·
Bilimsel ve teknolojik sofistikasyon
·
İnsan kaynaklarının mevcudiyeti ve niteliği
Niçin sonuncu
değiliz?
Bu sıralamada sonuncu
da olabilirdik. Demek ki altımızda beş-on ülkenin bulunması, bazı
rekabet gücü etkenlerine sahip olduğumuzu gösteriyor. Nedir bu
faktörler?
Bu faktörleri, ahlâki ve yasal
olmalarına göre sıralar ve her birine de -tamamen tahmini olarak-
birer ağırlık puanı verirsek aşağıdaki gibi bir tablo ortaya
çıkacaktır:
Ahlâki ve/ya
yasal olanlar |
Tahm.
ağırlık |
Ahlâki ve/ya
yasal olmayanlar |
Tahm.
ağırlık |
AR-GE temelli
yüksek katma değerli üretim |
1 |
Kaçak
işçilik |
10 |
Düşük kârlı,
düşük nitelikli işçiliğe ve/ya yüksek otomasyona dayalı
üretim |
5 |
Kaçak elektrik
kullanımı |
2 |
Bireysel risk
almaya yatkınlık |
3 |
Kaçak su
kullanımı |
1 |
Global oyuncu
kesimler |
3 |
Kaçak mazot
kullanımı |
10 |
Toplam |
12 |
Vergi
kaçırma |
35 |
|
|
Patent ve telif
hakkı ihlali |
5 |
|
|
Çevre
kirletme |
25 |
|
|
Toplam |
88 |
Ahlâki ve/ya yasal
olmayan faktörlere şükürler(!)
Medyada sürekli
olarak kayıt dışı ekonominin nasıl önleneceği üzerinde konuşmalar
bir yanda, ekonomimizin de-facto rekabet gücü unsunları diğer
yanda.
Tablonun sağ tarafı
aynı zamanda Türkiye üzerine nerelerden baskı yapılabileceğinin de
ipuçlarını veriyor. Uluslararası piyasaları kontrol eden güçler,
istedikleri anda ve istedikleri oranda rekabet gücü artırımı veya
azaltımını bu sağ sütun üzerinde durarak sağlayabilirler.
Türkiye'den yapılacak ithalata getirilebilecek örneğin "kaçak
elektrik kullanmıyor olmak" ya
da "çocuk işçi çalıştırmamak" gibisinden son derece düzgün bir talep
bir anda o ürünlerin rekabet güçlerini düşürecektir.
Bu
tablo niye böyle?
Bu tabloya bakarak
kolayca insanlarımızın yasa ve ahlâk dışı uygulamalara yatkın olduğu
gibi bir sonuç çıkarılabilir. Kuşkusuz her kesimin içinde olduğu
gibi ekonomik faaliyetlerin içinde de bu tür kişi ve kurumlar
vardır. Fakat esas neden farklıdır.
Ekonomik
faaliyetlerde bulunan kesimlerimizin katma değer üretebilme
kabiliyetleri, ancak tablonun sol tarafındaki ağırlığı
üretebilmektedir.
Öyleyse öyledir
Peki, o halde
ayağımızı yorganımıza göre uzatır, biz de ne kadar katma değer
üretebiliyorsak o kadarlık katma değerli mal ve hizmetler tüketiriz.
Böylece katma değer üretimi ve tüketimi dengede olur ve sorun
fıkaralık boyutuyla sınırlı kalır.
Yok öyle şey, cip de
isteriz kameralı cep telefonu da
Dünyada, ürettiği
katma değer kadar tüketen bir sürü fakir toplum var. Ama biz ona
razı değiliz. Az katma değer üreteceğiz ve daha çoğunu tüketeceğiz.
Bunun da yolu bellidir: tablonun sağ tarafı!
Tablonun sağı yetmez,
başka şey de lâzım
Tükettiğimiz ve
ürettiğimiz katma değerler farkınının birazını -evet ancak küçük bir
bölümünü- tablonun sağı ile dengeleyebiliriz ama o yetmez. O halde
bize ait olmayan bir kaynak daha lazım. O da halktan borç
almaktır.
O
da yetmez
Katma değer dengesini
sağlayabilecek bir kaynak da dış borçtur. Her yıl giderek artan dış
borcumuz katma değer üretimi için gereken alt-yapı yatırımları için
değil, manken, futbolcu ve benzer katma değer üreten "zenaat
icracıları"nın zaruri gereksinimleri için kullanılır.
Çare yok mu?
Tanrı, insanların
altından kalkamayacağı dert vermezmiş. Kuşkusuz, mal ve hizmet
bileşimi içindeki yüksek katma değerlilerin oranını artırmak
mümkündür. Ama bunun ön-koşulu, "biz zaten üretiyoruz; katma
değer de neyin nesi; biz pratik insanlarız, tornaya pasoyu verir
gerisine bakmayız; katma değer matma değer anlamayız; ne yani uydu
mu üretelim" gibisinden
popülizmi bir kenara bırakmaktır.
Gerekirse kabzımal
veya futbol hakemlerimizden yardım alarak bu katma değer konusunu en
sıradan insanlarımıza dahi anlatabilmeli; düşük katma değerli
yaşamın sürdürülemezliğini gösterebilmeliyiz.
Sayfa Başı
|