Hamilelik bir vücutta iki canlı demektir. Bunlar Anne ve Can'dır. Hamilelik boyunca her ikisinde de değişik düzeylerde rahatsızlıklar olacaktır. Bu rahatsızlıklar bazen hem Anne'nın hem de Can'ın yaşamını tehdit edebilir. Hamilelik izleminin birincil amacı bu sorunların zamanında saptanması ve önlem alınmasıdır. Ayrıca hiçbir sorun olmasa da hem Anne'nın, hem de Can'ın özel bakıma ve bilgiye gereksinimi vardır. Üstelik her kadının farklı bilgi ve danışmanlığa gereksinimi vardır.
-Doğum öncesi kaç kez kontrol gerekir?
Doğum öncesi muayene sayısı ile sağlıklı sonuç arasında pek bir ilişki yoktur. Bu sayı isviçre'de 5, Hollanda'da 14 dür. Geleneksel izlem hamileliğin dönemlerine göre belli sıklıklarda muayeneyi içerir. Yani 6, 8, 12, 16, 20, 24, 28, 32, 34, 35, 36,.37, 38,39 haftalarda muayene olunur. Bu izlem hamileliğin risk derecesine göre daha sıklaşabilir. Hamilelik izleminin sayısını belirleyen en önemli etmen belli zamanlarda belli testlerin yapılması ve değerlendirilmesidir.
-Gelişmiş Ülkelerde doğum öncesi bakım ne durumdadır?
Sağlık hizmeti toplumsallaşmış, yani sağlığın devlet güvencesi altında olduğu Avrupa ülkelerinde doğum öncesi bakım %70'e varan oranlarda genel pratisyenlerin ve ebelerin denetimindedir. Ebeler son derece eğitimli ve bilgilidir. Çoğu ebenin özel kliniği vardır. Ilk muayene 14. hamilelik haftasından önce olur ve belli aralarla izlem sürer.
- Ne gibi tetkikler yapılmalıdır?
2 ayda bir kan sayımı ve idrar tetkiki yapılır. 24-28 hafta arasında gizli şeker taraması yapılmalıdır. Hamilelik öncesi incelemeler yapıldıysa başka incelemeye gerek yoktur. Ancak hekime ilk kez hamilelikte geliniyorsa sarılık taşıyıcılığı taraması mutlaka yapılmalıdır. Incelemelerle ilgili ayrıntılı bilgiyi hamileliğe hazırlık bölümünde bulabilirsiniz.
.
Hamilelikte ilk muayene her kadın tarafından biraz endişe, biraz heyecan ve birazda merakla beklenir. Hekimden güvenilir bir yaklaşım, öneriler, ve en önemlisi sağlıklı bir Can'ın haberi beklenir. Hekimle ailenin bu ilk görüşmesi çok önemlidir. Ya sağlam ve güvenilir bir ilişkinin temelleri atılacaktır, ya da aile tatmin olmayarak yeni seçenekler arayacaktır. Bazan 9 ay bu arayışlarla geçer gider. O halde hekime giderken neler beklediğinizi iyi belirlemeniz gerekir. Ne beklediğinizin azı ya da fazlası ile vakit kaybetmeyin. Hekimden neler bekleyeceksiniz? Uygun danışmanlık ve yeterli bilgilenme, güven, planlı bir hamilelik izlemi, ve tabiki çağdaş tıbbi bilgi ve araçların kullanımı... Hamile kalan bir bayan genelde bir sağlıkçıya danışma gereksinimi duyar. Bu kişi bir ebe, bir pratisyen hekim veya bir kadın doğum uzmanı olabilir.
-Ilk Muayenenin Önemi..
Bir hamilenin en önemli muayenesi ilk muayenedir. Daha önceki hastalıklar, genel sağlık durumu, risk etkenleri bu görüşmede belirlenir. Bir görüşmenin yarım saatten az olmaması gerekir. Ilk muayeneler 45 dakikaya kadar çıkabilir. Görüşmenin en fazla 10 dakikası hastayı muayene etmekle geçer. Kalan süre'de ise hasta ile sağlık sorumlusu karşılıklı konuşur. Önemli sorunlar varsa tartışılır. Bilgiler aktarılır.
- Ilk muayenede vajinal muayenenin yararları
Kadınlar jinekolojik muayeneyi sevmezler. Hele yeni hamileler vajinal muayeneden çekinirler. Hamileliklerine bir zarar geleceğini sanırlar. Halbuki ilk muayenede vajinal kontrol çok değerli bilgiler verebilir.
-Muayenede nelere bakılır?
Muayenelerde en azından Anne'nın tansiyonu, kilosu, bacaklarındaki şişliği kontrol edilmelidir. Bu kontroller bir izlem çizelgesine kaydedilmelidir. Can'ın gelişimi hamileliğin büyüklüğüne göre, ultrason ile, kalp atışlarını dinleyerek ve karın büyüklüğü ölçülerek yapılır.
.
Bir hamileliğin süresini hesaplamak için son adet tarihinin ilk gününün iyi hatırlanması gerekir. Bu nedenle tüm Anne adayları her adetlerinin başlangıcını takvim üzerinde işaretlemelidir. Bazen ailelerle hekimler hamilelik süresi üzerinde anlaşamaz. Aileler hamile kaldıkları günün tahminine göre hesap yapma eğilimindedirler. Ancak bu günü doğru olarak saptamak olanneksızdır. Bu nedenle doğum hekimleri kesin bir gün olan son adetin ilk gününü hamilelik başlangıç günü olarak kabul ederler. Neagele kuralı denen hesaba göre bu tarih üzerine 7 gün eklenir ve 3 ay geriye gidilir. Bulunan tarih bebeğin tahmini doğum tarihidir. Diğer bir özellik de bebeğin anne karnındaki yaşının hafta ile hesaplanmasıdır. Bir bebek anne karnında 40 hafta yaşar. Bu süre 280 güne uymaktadır. Ya da 9 ay 10 günlük bir süredir. Eğer düzenli kontrollere giderseniz genelde tüm hesapların ve konuşmaların hafta üzerinden yapıldığını göreceksiniz. Aileler bebeğin saptannen tahmini doğum gününde doğması gerektiğini düşünürler. Tam bu tarihte doğma şansı sadece %5 dir. Bu tarihi ortaya alarak 1 hafta öncesi ile 1 hafta sonrası arasında doğma şansı %60 dır. Bu aralığı 2 katına çıkarırsak şans %90'ın üzerine çıkar.Görüldüğü gibi beklenen doğum tarihi bize sadece bir fikir verir. Yoksa bebeğin mutlaka o gün doğması gerekir diye bir kural yoktur.
.
iç başlık
-Anne Doktora Hangi Bilgileri Vermelidir?
Yeterli ve tatmin edici bir sağlık hizmeti alabilmek için önce iyi bilgi verilmesi gerekir. Bir Anne sağlık geçmişi ile ilgili her türlü bilgiyi hekimine vermeye çalışmalıdır. Kendisi için önemsiz gibi gelen birçok bilgi hekim için çok önemli olabilir. Bu nedenle hiçbir bilgi saklanmamalıdır. Önceki doğumları, geçirdiği hastalıklar, önceki hamileliğinde oluşan normal dışı olaylar hekime gitmeden önce kısa notlar halinde evde yazılmalıdır. Böylece muayene heyecanı ile unutulabilecek her türlü bilgi hekime aktarılmış olur.
- Doktorunuzdan hangi bilgileri almalısınız?
Hamilelik ve doğum ile ilgili her türlü bilgiyi almak hakkınız. Merak ettiğiniz her türlü konuyu çekinmeden sormalısınız. Kendi sorularınızı kendiniz yargılamayın. Soru ve sorunların önemli olup olmadığına bırakın hekiminiz karar versin.
Hekiminizin inançlarını, deneyimini, görüşlerini iyi değerlendirin. Hastane koşullarını, doğum şekillerini ayrıntılı olarak tartışın. Babayı doğuma alıp almadığını sorun.
Beslenme konusunda ayrıntılı bilgi almalı, Can'ın gelişimini sorgulmalısınız. Her şikayetinizin önemini anlamalısınız. Normal ile anormalin farkını öğrenmeli, alınacak önlemleri iyi anlamalısınız. Evinizde sizi bekleyen sosyal sorunları hekiminize aktarmalı ve önerilerini almalısınız.
- Hekiminize not verin...
Ilk görüşmeden sonra hekiminizi tarafsız gözle değerlendirin.
.
Hamilelikte sağlık kontrollerinin en önemli amacı Anne ve Can ölümlerini azaltmaktır. Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi ile Anne ve yenidoğan ölümleri ters orantılıdır. Diğer bir deyişle bu oranlar en iyi geliºmiºlik kriteri olarak kabul edlir.
Türkiye'de 1000 canlı doğumda bebek ölüm oranı 153 dür. Bu rakam Yunanistan'da 28, Ispanya'da 21, Japonya'da 12 dir. Bizimle aynı gelir sınıfına dahil Bulgaristan'da 33, Suriye'de 122 olarak bizden iyi durumdadır.
Anne ölüm oranı her 100 000 doğumda, Türkiye'de 207, Yunanistan'da 12, Bulgaristan'da 22, Suriye'de 280 dir.
Bizden kötü ülkelerde var. Örneğin Pakistanda bebek ölüm oranı 1000 de 300 ü bulurken, Anne ölüm oranı yüzbinde 600 dür.
Bu rakamlar Ülkemizin acı gerçekleridir. Sürekli ordu güçlerimizi karşılaştırdığımız Yunanistan ile esas gelişmişlik kriteri olan Anne ve bebek ölüm oranlarını karşılaştırdığımız zaman, ne kadar geri olduğumuz anlaşılacaktır. Bizim bu oranlarımız Avrupa Ülkelerinin 100 yıl önceki rakamlarından daha kötüdür. Diğer bir deyişle sağlık hizmetlerinde Ortaçağ'ın biraz ilerisindeyiz.
- Yeterli sağlık hizmeti almak ayrıcalıktır...
Bir hasta hekiminden neler bekler?..Onu o hekime getiren etken nedir?.. Ekonomik durum hamilelikte hekiminizi seçmede son derece önemlidir. Toplumumuzun büyük kesimi özel sağlık hizmetini seçebilecek durumda değildir. Sosyal güvencesi olanlar kendilerine uygun hastanelerde hizmet ararlar. Hiçbir sağlık güvencesi olmayanlar kendilerini anne çocuk sağlığı ile ilgili kuruluşların ellerine teslim ederler. Çok az bir kesim ise özel sağlık hizmetini alabilir.
Hastaneler bir Annenin beklentilerini karşılamakta mıdır? Bu soruya evet diyebilmek son derece güç. En fazla 5 dakika zaman ayrılabilir hastaya. Çoğu zaman tansiyon ve kilo bile ölçülmez. Genelde Annenin karnının büyüklüğüne şöyle bir bakılır ve Can'ın kalp sesi dinlenir. Şanslı olan bazı Anne'lere tetkik ve ultrason istenir. Ama çoğunluk bu hizmetten yoksun kalır.
Bir Anne'nin beklentileri ile hastanenin verdiği hizmet birbirinden çok ayrıdır. Anne Can'ının sağlam olup olmadığının anlaşılmasını ister. Bunu anlayabilmek için muayeneye yeterli süre ayrılması gerekir. Bu süre ise hiçbir zaman ayrılamaz. Bu durumda da Can'daki bir rahatsızlığı saptamak rastlantıya kalmıştır.
Anne bilgi ister, tavsiye ister. Halbuki bir soru soracak vakti bile yoktur. Hekim hızlı hızlı bir iki ilaç yazar ve sonraki hastaya yönelir.
Sonuç... Sonuç yıllardır değişmeyen Anne ve Can ölümleri, sakatlık oranları. Bu sistemde Annelere sağlık hizmeti vermek ile vermemek arasında pek bir fark yoktur. Verilen en yararlı sağlık hizmeti doğum sırasındaki hizmettir. Hastane ortamında doğum evde yapılan bir doğuma göre her zaman için daha sağlıklı ve güvenilirdir.
- Anne-Çocuk Sağlığı kuruluşları ne işe yarar?
Ülkemizde kurulan sistem amaca yönelik bir sistem değildir. Resmi sağlık kuruluşları hizmetlerinin amacının ne olduğunu bilememektedir. Annelerin beklentilerinin neler olduğunu ya da verilmesi gerekenin ne olduğunu pek düşünmemektedirler. Annenin tahmini doğum tarihi ne olacak, kansızlık var mı, tetanoz aşısı olmuş mu gibi sağlık istatistiklerini pek etkilemiyecek ayrıntılara takılmışlardır. Anne ve babanın eğitimi, sakatlıkların taraması, mikroplardan koruyucu önlemlerin alınması gibi temellerden çok uzaktadırlar...
- Özel sağlık hizmeti ne kadar yeterli?
Peki özel sağlık hizmetleri çok mu yeterli? Bu soruya da olumlu yanıt verebilmek gerçekten güç. Her hekimin standartı farklıdır. Genelde her hekim ultrasonu kullanır. Her gelişte hastasını ultrason incelemesi uygular. Ancak bu hekimlerin bu ultrasonu ne kadar bildiği, eğitimi nereden aldığı, sakatlıkları anlayıp anlamadığını hasta bilemez. Halbuki şu anda ülkemizde doğum hekimlerinin çok büyük çoğunluğunun ultrason eğitimi yoktur. Ayrıntılı inceleme yapamazlar. Hastaya yanlış güven duygusu verilir. Hasta doğal olarak ultrasona girdiğini ve Can'ının normal olduğunu düşünür.
Ultrason incelemesi yapıldığı halde sona aylarda, ya da bebek doğunca acı bir süprizle karşılaşabilir bazen.
Sonuç olarak ülkemizde gerek resmi, gerekse özel sağlık hizmetlerinin sorgulanması gerekmektedir.
.
Önce toplumlar oluştu...
Toplum birarada yaşamak için yazılı olmayan kuralları oluşturdu. Bu yazılı olmayan kurallar daha sonra yazılı hale geldi ve hukuk doğdu.
Ancak yaşantımızda her olayın hukuk kuralları yoktur. Yazılı olmayan kurallar da çoktur. Bunlar kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel bilgiler olabilir. Yanlış ya da doğru inanışlar olabilir. Toplumun kendi içinde oluşturduğu ahlaki kurallar olabilir.
Tıpda da yazılı olmayan kurallar vardır. Bu kurallar evrenseldir. Yani toplumdan topluma değişmeyen kurallardır. Ya da öyle olması gerekir.
Bu kurallar hemen oluşmaz. Önce tıpda bazı ilerlemeler ve uygulamalar olur. Bu uygulamaların olumlu ya da olumsuz bazı sonuçları doğmaya başlar. Bu konu ile ilgili olan uzmanlar biraraya gelir ve tartışarak bazı sınırlamalar getirir. Bu sınırlamalara uymanın zorunlu bağlayıcılığı yoktur. Ancak her hekimin bu kurallara uyması ahlaki yükümlülüğüdür.
Bu durumu bir örnek ile açıklayalım...
6 aylık bir hamilede ultrason muayenesi ile sakat bir bebek saptandı. Ne yapılacak? Bazı sakatlıklar var, zaten doğduktan sonra yaşama şansı yok. Ama bazı sakatlıklar var, doğan çocuğun bazı müdahaleler ile yaşama, ya da kurtulma şansı var. Ama öte yandan aileye hem maddi, hem de manevi yük olacağı kesin. Nasıl bir karar verilmesi gerekir? Anne bebeği doğurmalı mı? Yoksa aldırmalı mı?
Olaya bir de diğer boyuttan bakalım. Bu bebeğin yaşama hakkını elinden almaya hakkımız var mı? Ya da onun sakat olarak dünyaya gelmesini sağlamaya hakkımız var mı? Bu çocuk hep ailesine kendisini dünyaya getirdiği için kızgınlık duymayacak mı?
Can'ın da hakları var
Çocuk sahibi olacak bir ailenin, Can taşıyan bir Anne'nin karnındaki bebeğinin haklarını bilmesi gerekir. Aynı zamanda toplumun da Anne'nin haklarını bilmesi gerekir.
Etik neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belirleme sanatıdır. Belli bir olay karşısında ne yapmalıyız? Ya da ne yapmamalıyız? Ahlaki olan nedir? Yaşantımızı hangi ahlaki değerlerle beslemeliyiz?
Yüzyıllardır tıpta doğru davranış biçimi hastanın haklarını korumak yönünde olmuştur.
Hekim hastasını muayene eder. Bilgisini, deneyimini kullanarak hastası hakkında en doğru kararı vermeye çalışır. Bu karar hastasının sağlık açısından yararına olacak en doğru karar olmalıdır. Bu yararlar bir erken doğumun önlenmesi olabilir, bir hastalığın, ya da sakatlığın tedavisi, ya da en azından bunlardan korunma olabilir. Amaç gereksiz acı çekmelerden hastayı korumaktır. O zaman yaklaşımlarda hekimin kişisel karar vermesini önleyecek standartlar olması gerekir.
Hekimin kararı ile verilecek zarar, hastanın alacağı yarardan çok daha az olmalıdır.
- Amaç yararlı olmak olmalı...
Eskiden bir inanış vardı. "Madem yararlı olamıyorsan o halde zararlı olma". Ama bu yaklaşım günümüzde yerini yararlı olma anlayışına bırakmıştır. Çünkü tıpta her müdahalenin, her tedavinin belli oranda risk ve zararları vardır. Eğer yararlı olamayacaksanız hiç bir tedavi ya da ameliyat yapmamanız gerekir. Eğer klinik bir girişimin zararı yararından fazla olacaksa yapılmaması gerekir.
Karar vermesi gereken sadece hekim değildir. Hasta da kendisine uygulanacak işlem hakkında değerlendirme yapabilir ve karar verebilir. Hekim hastaya bilimsel gerçekleri sunar. Neler yapılması gerektiğini söyler. Yapılacak işin yarar ve zararlarını ortaya koyar. Son karar hastanındır. Hastanın kendine göre inançları vardır. Dünya görüşü vardır. Çevresi ile olan etkileşimi vardır. Hekimin hastanın yararına gördüğü kararlar, hasta açısından farklı değerlendirilebilir.
Hastanın kendi karar verme bağımsızlığına saygı için;
- Can ne zaman bir birey olarak kabul edilir?..
Ancak daha basit yaklaşmak gerekir. Can doktora gelebilmektedir. Doktor o'na bazı işlemler uygulayabilmektedir. Bu iki özellik Can'ın hasta olarak kabul edilmesi için yeterlidir.
Önemli kararlar genellikle Can'ın erken doğurtulması ile ilgili hallerdir. Bazı durumlarda Can'ın içerde kalması risklidir. Ama dışarı erken çıkarsa bu sefer dışarda yaşamı riske girecektir. Işte burada hem Can'ın hemde Anne'nin yararına karar verilmesi zorunludur. Kararı etkileyecek olan tıbbi bakımın düzeyidir. Yenidoğan bakımının kaliteli olduğu merkezlerde erken dönemlerde karar vermek daha kolaydır. Bu arada yapılacak bir müdahalenin Anne'ye verebileceği zararların da göz önünde tutulması gerekir.
Can için yaşayabilme sınırı kavramı geliştirilmiştir. Bu kavram birçok konuda karar vermeyi kolaylaştırmaktadır. Eğer Can yaşayabilme sınırı altında ise karar Anne'nin yararları gözönünde tutularak alınabilir. Ama yaşayabilme sınırında ya da bu sınıra çok yakın bir Can sözkonusu ise karar vermek zorlaşır.
Teknoloji geliştikçe, Can ile ilgili görüşler değişmeye başladı. Can görünür, hastalıkları teşhis edilebilir, hatta tedavi edilebilir bir konuma geldi. Bu durumda Can'ın bir birey olarak kabul edilmesi gerektiği görüşü yaygınlaştı. Can ne zamandan itibaren bir birey olarak kabul edilebilir? Hakları nelerdir? soruları gündeme geldi.
Can'ın birey kabul edilebilmesi için kendi başına davranış özelliklerinin olması gerekir. Yani Anne'den bağımsız karar verme ve davranma özellikleri olması gerekir? Bu özellik ne olabilir? Beynin gelişmeye başlaması mı? Ilk hareketlerin hissedilmesi mi? Yoksa yumurtanın döllenmesi mi?
Bazı çevreler Can'ın bireysel başlangıcı olarak ilk anı kabul eder. Yani yumurtanın ilk döllendiği an. Bir başka görüş ise kademeli bir bireyselleşme kavramını ileri sürer. Tam bireyselleşme olarak Can'ın doğması gerektiğini düşünürler.
.