|
. |
Ana menü
Korkulu bir düşten uyanırken duyduğunuz yoğun sıkıntı duygusunu anımsıyor musunuz? Bir uçurumdan düşerken, kendinizi kan ter içinde kalmış bir halde yatağınızda buluverirsiniz. Ya da, eli silahlı bir katil size yetişmek üzeredir, ancak ayaklarınız sanki çamura saplanmış gibi ağırlaşmış, kaçmanızı olanaksız hale getirmiştir. Bağırmak istersiniz sesiniz çıkmaz. Gözünüzü açtığınızda, bunun bir düş olduğunu anlayıncaya kadar paniğinizi yenemezsiniz. İnsanı soluk soluğa bırakan, yüreğini ağzına getiren bu dehşet verici duyguya, ruh hekimleri 'bunaltı' adını veriyorlar.
Bunaltı, yalnızca kabuslardan uyanırken yaşadığımız bir duygu değil. Gündüzleri, günlük yaşamın olağan akışı içinde de onunla karşılaşıyoruz. Bazen, beklenmedik bir anda, örneğin parkta dolaşırken ya da evde televizyon seyrederken yakamıza yapışıveriyor. Nedensiz bir iç sıkıntısına kapılıyoruz. Kimi zamansa, bir sınav kapısında, bir asansörde ya da bir dişçi koltuğunda bizi yakalıyor. Küçük bir tehlikeye aşırı bir duygusal tepki göstermemize neden oluyor.
Bunaltı korkuya çok benzeyen bir duygu. Ansızın kendisine doğrultulmuş bir silahla ya da üzerine doğru gelen bir otomobille karşılaşan kişinin yaşadığı duyguyu andırıyor. Ancak, ortada ne silah ne de otomobil olmadığı halde yaşanan bu abartılı korku nereden kaynaklanıyor?
Freud'a göre, bunaltı nedensiz değil. En az ateş etmek üzere doğrultulmuş bir silah ya da hızla gelen bir otomobil kadar gerçek bir tehlikeden kaynaklanıyor. Biz bu tehlikenin varlığını hissediyor, ancak onu açıkça farkına varamıyoruz. Çünkü, söz konusu tehlikenin kökleri bilinçdışında. Toplum kurallarını hiçe sayan cinsel ya da saldırgan bir dürtü, bilinçdışı arzuların bilince çıkmasını engelleyen duvarı zorluyor, yıkmaya çalışıyor. Bu zorlanma duvardaki alarm sistemini harekete geçiriyor ve biz bir alarm sinyali olan bunaltı duygusunu hissediyoruz. Bu arada, aynı sinyal tarafından uyarılmış olan bazı ruhsal düzenekler harekete geçerek söz konusu dürtünün kontrol altına alınmasını sağlıyorlar.
Bunaltı duygusunu zaman zaman hepimiz yaşıyoruz. Hatta, sınav sırasında olduğu gibi, hafif düzeyde bir bunaltı kişinin yaptığı işe yönelik uyanıklığını ve başarısını arttırarak yararlı bile olabiliyor. Ancak, bu duygu süreklilik kazanıp, kişinin günlük yaşamını etkilemeye başladığında artık bir ruhsal bozukluk olarak kabul ediliyor.
 
Bunaltı bozukluğunun türleri
Bunaltı bozukluğunun iki farklı türü var:
1. Yaygın bunaltı bozukluğu: Bu bozuklukta, bunaltı belirli bir durumla sınırlı değil. Nereye giderse gitsin kişinin peşini bırakmıyor. Yaygın bunaltı Bozukluğuna yakalanan kişilerin büyük bölümü, sanki kötü bir haber gelecekmiş gibi hissettiklerini söylüyorlar. Yaşanan olumsuz duygulara sıklıkla bazı bedensel belirtiler eşlik ediyor. Çarpıntı, derin nefes alamama duygusu, ağız kuruluğu, terleme, ateş basması, öğürme, sık sık tuvalete gitme ihtiyacı hissetme, boğazda düğümlenme hissi, ellerde ve ayaklarda soğukluk ve karıncalanma sık kaşılaşılan belirtiler.
Bitmek bilmez bir bunaltı duygusu içinde yaşayan kişinin uykuları bozuluyor. Çabuk sinirleniyor, kolay ağlıyor, zaman zaman öfke patlamaları gösteriyor. En küçük bir gürültü bile yüreğini ağzına getirebiliyor.
2. Belirli bir durumla sınırlı bunaltı bozuklukları: Alarm sinyalini alan ruhsal düzenekler, bunaltıyı tam olarak kontrol altına almayı başaramasalar bile, belirli bir durumla sınırlı hale getirebiliyorlar. Örneğin, kişi yalnızca, toplum önünde konuşmak zorunda kaldığında, yüksek yerlere çıktığında ya da ellerini kirli hissettiğinde ve yıkama olanağı bulamadığında bunaltı duyuyor. Bunaltıya neden olan durumlardan kaçınmak için, sınırlı bir yaşam tarzını benimsiyor.
Bunaltının belirli durumlarla sınırlı tutulabildiği üç önemli ruhsal bozukluk ve nöbetler biçiminde gelip giden bir bunaltı türü olan panik bozukluğu aşağıda anlatılacak.
 
BEDENSEL HASTALIKTA BUNALTI
Bunaltı bedensel bir hastalığa eşlik edebilir. Hastalıklar yaşamın olağan akışını değiştirir. Ağrı ve acı verebilir. Kişinin rahatca hareket edebilmesini engelleyebilir ve bizleri incinebilir varlıklar olduğumuz gerçeği ile yüzleştirir. Bu da sıklıkla bunaltı ile sonlanır. Yüksek tansiyonun, böbrek yetmezliğinin ya da kanserin yol açdığı sorunlara endişeler, huzursuzluklar, iyileşememe korkuları, uykusuzluk ve her an kötü birşeyler olacağı endişesi eklenebilir. Bunaltının neden olduğu çarpıntı, terleme, solunum güçlüğü, karın ağrısı, sık idrara çıkma gibi belirtiler bedensel hastalıkla karışabilir ve bazen de bedensel hastalığın kötüleşmesine yol açabilir.
Bunaltı, hastalık gibi çoğumuza haklı gelebilecek nedenlerle ortaya çıksa da, eğer kişinin yaşamını etkiliyor ve onu rahatsız ediyor ise tedavi edilmesi gerekir. Bunaltının tedavisi buna neden olan hastalığı ortadan kaldırmasa da hastanın sıkıntılarını azaltır, hastalığı ile başa çıkmasını kolaylaştırır ve yaşamını daha rahat hale getirir.
Bedensel hastalığın neden olduğu bunaltı bozukluklarında ilaç tedavisi ile oldukca iyi sonuçlar alınır. Fakat ilaçların hastalık ve diğer ilaçlarla etkileşimi dikkate alınmalıdır.
İlaçlarla birlikte ya da tek başına psikoterapi bir başka tedavi seçeneğidir. Bilişsel terapiler, aile terapisi, biyolojik geri bildirim (biofeedback), gevşeme (relaksasyon) tedavileri bu alanda en sık kullanılan tedavilerdendir.
Ana menü
|
|