|
. |
Ana menü
Dr. Barry Sears diyet'e yaklaşım konusunda yeni görüşler ileri süren bir araştırıcı. Klasik beslenme uzmanlarının kabul ettiğinden çok daha yüksek oranlarda protein alınması gerektiğini savunuyor. Görüşüne göre diyetteki protein, yağ ve karbonhidrat oranları hormonal düzeni etkiliyor. Sears modern diyetlerdeki karbonhidrat ve yağ oranının yüksek, protein oranının düşük olduğunu ileri sürüyor. Yüksek karbonhidrat oranının hormonal dengesizliğe neden olduğunu, bu dengesizliğinde yağsız karbonhidratlarda yükselmeye neden olduğunu söyluyor. Bu durum kanda insülin hormonunda artışa neden oluyor. Yükselmiş insülin yağın vücutta depolanmasını arttıran bir etki gösteriyor.
Dr. Sears'a göre zayıflamada esas amaç kandaki insülin'i azaltmak olmalı. Çünkü insülin kişiyi şişmanlatıyor ve şişman kalmasına neden oluyor. Eğer yağları yakarak kilomuzu kontrol etmek istiyorsak kandaki glukagon hormonunun artması gerekiyor. Glukagon insülin'in aksinde depolardaki yağların çözülmesine neden olur.
Bu nedenle protein- yağ- karbonhidrat oranının dengeli olması gerekiyor. Bu amaçla proteinden zengin yiyeceklerle, kompleks karbonhidrat içeren meyva ve sebzelerin birlikte alınması gerekiyor. Aksine pasta, ekmek ve patates gibi nişastalı'ların alınmaması ya da çok az alınması gerekiyor. Bu diyet'in sayesinde vücudun oksijeni çok daha etkin kullanacağını, yağları eriteceğini, dolaşımı ve enerjiyi güçlendirerek iyi bir kilo kontrolü sağlayacağını iddia ediyor.
Sears'ın bu teorisini dayandırdığı başka ilginç görüşü de var. O'na göre son 100 bin yıldır insanın sindirim sisteminde belirgin bir gelişme olmamış. Sindirim sistemimimiz ot, kök ve böğürtlenle beslenmeye göre gelişmişken birden ekmek, buğday, pirinç, hatta muzla karşılaşmış. Bununla da kalmayıp birçok karmaşık gıda ile başetmeye çalışmış. Bedenimizin bu yeni tip yiyecekleri pek memnuniyetle karşıladığını söyleyemeyiz. Sears diyetimizin %40 karbonhidrat, %30 yağ ve %30 protein karışımından olması gerektiğini hesaplamış. Ayrıca protein karbonhidrat oranının 0.6 ile 1 arasında, ideal olarak 0.75 de olması gerekiyor. Bu sınırlar da "Zon" içinde kalmış oluyoruz ve ideal ve pozitif dengeyi kurmuş oluyoruz. Teorik olarak Zon'da kalırsak 115 yıl yaşama şansımız varmış. Kanser, kalp hastası, şişmanlık, romatizma gibi hastalıklarla da tanışma olasılığımız son derece azalacak. Kulağa hoş geliyor değil mi? Ama bazı uzmanlar bu teoriyi fazla abartılı ve görüşleri biraz yanlış buluyorlar.
Ana menü
|
|