Ayet ve Hadislerden
Tesbit Edilen Cenab-ı Hakk'ın Doksan Dokuz İsmi, Manaları ve
Açıklamaları |
1
Allah : O'nun zat ve özel ismidir. Diğer isimler
fiilleri, sıfatları ve tecellileri ile ilgilidir.
Allah : Theone Almighty who
alone is worthy of worship. Kainatın
ve kainatta bulunan tüm varlıkların yaratıcısı, koruyucusu olan
tek varlık, ibadet edilmeye layık tek Rab, Mevla, Huda'nın özel
ismi. En yüce varlık, bütün kemal sıfatları şahsında bulunduran
ve her türlü noksan sıfatlardan uzak olan gerçek mabut.Varlığı
zorunlu olan tek yaratıcının özel ismi. bu isimle çağrılan bir
başka varlık olmamıştır, olmayacaktır da. |
|
2
Rahman : Yarattığı bütün canlılara nimet veren
Ar-Rahman : The All- Merciful.
He who wills goodness and mercy for all His creatures.
Rızıkları, ihtiyaçları ve her türlü
iyilikleri ihsan husunda rahmetini mahlukatından hiç esirgemeyen
anlamında olan Rahman, Rahim isminden daha geniş kapsamlı bir
mana ifade eder. Kur'an'ın ilk ayeti olan Besmeledeki Rahman ve
Rahim sıfatları arasındaki fark, Allah teala, Dünyanın Rahmanı
ve Ahiretin Rahimidir cümlesinde veciz bir şekilde dile
getirilmektedir. Rahman vasfı gereği Cenab-ı Hakk, dünyada bütün
canlılara, mümin-kafir ayırımı yapmaksızın bütün insanlara,
şefkat ve merhametle davranmayı kendi nefsine farz kılmıştır. |
|
3
Rahim : Acıyıcı
Ar-Rahim : The All
compassionate. He who acts with extreme kindness. Rahim sıfatının tecellileri ise daha çok ahirette
görülecek, Cenab-ı Hakk'ın oradaki ikram ve ihsanları müminler
için olacaktır. Kur'an-ı Kerim'in 115 ayetinde büyük çoğunluğu
çok bağışlayıcı anlamına gelen "gafur" sıfatı ile birlikte olmak
üzere "rahim" sıfatı kullanılmıştır. Bu da Cenab-ı Hakk'ın ne
kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğunu gösterir. Dört ayettede
"erhamü'r-rahimin (merhametlilerin en merhametlisi)" tamlaması
kullanılmıştır. |
|
4
Melik : Herşeyin hakimi
Al-Malik : The Absolute Ruler.
He who is the Ruler of the entire universe.
Melik yada malik olma, malik
olunan şey üzerinde istenildiği biçimde tasarrufta bulunmayı
gerektirir. Bütün kainat Allah'ın mülküdür ve Allah mülkünde
dilediği gibi tasarruf sahibidir. İnsan yeryüzünde halife
olduğu için, kendisine yeryüzü mülkü üzerinde izafi bir
meliklik yetkisi tanınımıştır. Herkesin belli bir tasarruf
sahası vardır. Fakat bu tasarruf, hiç bir zaman mutlak değil,
sınırlı ve Allah'ın tanıdığı alanda sadece bir emanettir |
|
5
Kuddus : Noksanlıklardan münezzeh, temiz
hiç bir lekesi olmayan
Al-Quddus : The Pure One.
He who is free from all error
Yüce Allah'ın bu ismi, O'nun, teşbih ve
tecsimden, bir başka şeye benzetmekten, beşeri sıfatlardan
münezzeh olduğunu ifade etmektedir. O, zatına yakışmayan
herşeyden münezeh, bütün vasıflarda en mükemmel, tahdid ve
tasvire sığmayan, öğülmeye layık kemal, fazilet ve güzellik
sıfatları kendisinde olandır. |
|
6
Selam : Selamet verici
As-Salam : The Source
of Peace. He who frees His servants from all danger.
Selâmette olan, selâmette kılan. 'Selâm' kelimesi Kur'anı
Kerimde 33 defa geçer ama bunlardan yalnız bir tanesi (Haşr 23)
Allah'ın ismi olarak geçmektedir. Her
doğan ölüyor, her yeşeren kuruyor, her yapılan yıkılıyor.
Yaratılanların en değerlisi insan doğuyor, büyüyor,
ihtiyarlıyor, hastalanıyor, acıkıyor, uyuyor ve ölüyor. 'Selâm'
olan Rabbimiz bütün bunlardan salimdir. İslâm dinini indirerek
selâmet yurdu olan Cennete davet eden, bu dünyada gönüller
arasına köprü olan selâmı, nezaket kurallarını öğreten Rabbimiz
Mü'minleri Cehennem azabından selâmette kılandır. |
|
7
Mü'min : Emin kılıcı, koruyucu
Al-Mu'min : The
Inspirer of Faith. He who awakes the light of faith in our
hearts. Kalplere iman bağışlayan; yaratıkların zulümden,
muminleri azaptan emin kılan; onların şahitliklerini kabul ve
tasdik eden; taahüdlerini mutlaka yerine getiren demektir. İnsan
kalbini şüphe ve tereddütlerden kurtararak imana kavuşturan
Allah'tır. Hidayeti ile bunu bilgisini ve şuurunu insana
bahşeden O'dur. |
|
8
Müheymin : Gözetici ve kollayıcı
Al-Muhaymin : The Guardian. He
who watches over and protects all things. Varlıkları görüp, gözeten, itaatkar kullarının
sevaplarını eksiltmeden mükafatlarını veren, her şeyi varacağı
noktaya ulaştıran. Durmadan bir şeyler yapıp eden bir varlık
olan insan, her an Rabbi tarafından görüp gözetildiğini hiç
unutmamalı ve o da hep Rabbine bakarak kendini
denetim altında tutmalı; böylece hal ve işlerini sürekli ıslaha
gayret etmelidir. |
|
9 Aziz
: Her şeye galip
Al-'Aziz : The Victorious.
He who prevails, and can never be conquered.
Allah'ın mutlak hakimiyet ve üstünlüğünü
ifade eder. O hiç bir şekilde ve surette asla yenilgiye
uğramayan, her şeye gücü yetendir. O, haksızlık yapılmayacak
kadar güçlüdür. O en üstündür, en yücedir, şeref ve izzet
sahibidir. Kur'an-ı Kerim'de doksanbir yerde geçmektedir. Fakat
hiç bir yerde tek başına zikredilmemiş; daima Esama-i
Hüsna'dan diğer bir isimle beraber varid olmuştur. |
|
10
Cebbar : Dilediğini zorla yaptıran, ulaşılmaz, azametli
Al-Jabbar : The Compeller. He
who repairs all broken thing, and completes that which is
incomplete. Halkın eksikliklerini tamamlayan, ihtiyaçlarını
karşılayan, işlerini düzelten ve bunları yapmakta çok güçlü
olan. Allah'u Teâlâ, insanlara bir çok fillerde irade vermiş,
hür yaratmış olmakla beraber onların bütün irade ve isteklerini
yerine getirmek mecburiyetinde değildir. Allah Teâlâ bazen
onların istemediği şeyleride yapar. Nitekim Allah'tan korkmayan,
emirlerine karşı gelen asiler hiç br zaman cezaya çarptırılmak
istemezler. Ama zamanı gelince Allah'ın takdir edeceği cezayı
çekmeye mecbur olurlar. Bunun dışında Allah'ın sıfatı olarak
kullanılan Cebbar'ın iki manası daha vardır; "kendisine
erişilmez, el uzatılmaz", "azametli, büyük, yüce" |
|
11
Mütekebbir : Büyüklükle vasıflı
Al-Mutakabbir : The Majestic.
He who demonstrates His greatness in all things and in all ways. O'nun zatına nisbetle her varlığın küçük ve basit
bulunduğunu ve mutlak büyüklüğün ancak :Allah'ın zatına ait bir
sıfat olduğunu ifade eder. O'nun büyüklüğü her şeyde ve her
olayda tezahür eder. Yaratılmış her şey O'nun büyüklüğünü ortaya
koyar. Her varlık mevcudiyetiyle ilahi azamet ve büyüklüğü ile
işaret eder. Gerçek ve mutlak büyüklüğün ilahi planda söz konusu
olduğunu belirtir. Ve O, asli yeri olan kulluk konumunu
unutup şımararak kibirlenenleri de helake uğratır. |
|
12
Halik : Yaratıcı
Al-Khaliq : The Creator. He who
brings from non-being into being, creating all things in
such a way that He determines their existence and
the conditions and events they are to experience. Allahu Teâlâ her şeyin Halikidir ve bu O'nun subuti
sıfatlarındandır. O'ndan başkası için bu sıfat
kullanılamaz.Bütün mükevvenat ve bunun içinde insan, Cenab-ı
Hakk'ın yaratmayı sürekli tazeleyip yürütmesine, her an
tazelenen oluş gerçeğine muhtaçtır ve yaratış
vakıasına devamlı konu olmaktadır. Zira Allah'ın yaratışı,
sadece var edip ortaya çıkarmaktan, yani hayatın yalnızca
başlangıç safhasına ilişkin- zaman ve konu yönünden sınırlı,
belirli- bir özellik olmaktan ibaret kalmayıp sürekli cari olan
bir gerçektir. |
|
13
Bâri : Bir örnek ve emsale ihtiyaç duymadan yaratan
Al-Bari : The Maker
of order. Evolver who created all things so that each whole and
its parts are in perfect conformity and harmony. Eşyayı ve her şeyin aza ve cihazını birbirine uygun ve
mülayim halde yaratan. Her şeyin azası, hayat cihazları ve
anâsırı keyfiyet ve kemiyet itibariyle birbirine uygun ve
yaraşır olarak yaratıldığı gibi herşeyin hizmeti ve faydası
umumi ahenge uygun yaratılmıştır.
Kur'an'da Bâri kelimesi, halik ve musavvir ile birlikte
zikredilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de üç yerede açıklanır. |
|
14
Musavvir : Şekil verici, tasvir eden.
Al-Musawwir : The Shaper of
Beauty. He who designs all things, giving each its
particular form and character.
Allah'ın varlıkları, onların her birinin hüviyetini şeklen
ortaya koyan ve açığa çıkaran bir özellikle yarattığını ifade
eder. Cenab-ı Hakk takdir eden ve yaratmayı murad ettiği şeyi
varlık planına çıkaran olduğu gibi; aynı zamanda, yarattığı her
şeyi bir suret çizerek biçimlendiren ve böylece de her bir şeye
ayrı bir hususiyet verendir. Ve bu husus canlı ve cansız
bütün varlıklar için geçerlidir. Bu sayede varlıkları
birbirinden ayırabiliyoruz. |
|
15
Gaffar : Günahları affedici
Al-Ghaffar : The
Forgiving. He who is always ready to forgive. Günahları çok örten, mağfireti çok olan, kullarının
günahlarını pek çok bağışlayan. Mümin, tövbe ve mağfiret ile
ilgili olarak daima korku ile ümid arasında bulunmalıdır.
Müslüman, ne kadar ibadet ederse etsin, Allah'ın azabından güven
içersinde olamaz; ne kadar günahkar olursa olsun Allah'ın
mağfiretinden ve bağışlamasından ümidini kesemez. Bundan
dolayıdırki; vitir namazının son rekatında okunması vacib olan
kunut duaları sonunda "Ya Rabb; rahmetini umar, azabından
korkarız" diye dua edilmektedir. |
|
16
Kahhar :
Kahredici, galip gelen, hükmeden.
Al-Qahhar : The Subduer. He
who dominates all things, and prevails upon them to do whatever
He wills. Allah'ın her şeye, her
istediğini yapacak surette galip ve hakim olması, en zorlu
zalimlerin bile O'na boyun eğmek mecburiyetinde oldukları,
hükmünün dışına çıkamayacağı. Kul, Rabbinin herşeye galip ve
hakim olduğunu, ahirette sadece O'na hesap veereceğini,
yaratıklardan hiçbirinin, O'nun hükmünün dışına çıkamayacağını
bilmeli, O'na ortak koşmaktan sakınmalıdır. |
|
17
Vehhab :
Bahşedici
Al-Wahhab : The Giver of All.
He who constantly bestows blessings of every kind.
Kullarına hiçbir karşılık gözetmeksizin tekrar tekrar ve çok çok
bağışlarda bulunan. Sonu gelmeyen bağışların sahibi. Yaratılıpda
varlık alanına çıkışından itibaren insan sürekli
nimetlendirilmiş, daima lütuf ve ikramlara mazhar olmuştur. İşte
bütün bunlar tesadüfen olmuyor; şuursuz ve rastgele yürüyen bir
yapının sonucu ortaya çıkmış bulunmmuyor. Ziyadesiyle bağışta
bulunan çok cömert bir Vehhab'ın lütfunu gösteriyor. Ve insanı,
kendisine yapılan ikramlara bakarak onun sahibini anlamaya
çağırıyor. |
|
18
Rezzak : Rızık ihsan edici
Ar-Razzaq : The
Sustainer. He who provides all things useful to His creatures.
Beslenerek yaşamaları için bütün canlıların rızıklarını veren
yalnız Allah Teala'dır. O'ndan başka rızık veren yoktur.
Eğer Allah rızkı kulları için bolca yaysaydı, yeryüzünde
taşkınlık yapar ve azarlardı. Allah kullarından dilediği
kimsenin rızkını genişletir ve dilediğine de kısar. Şüphesiz
Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Kulun, her istediğini talaep
etmede helal yollardan hareket ettikten sonra, Rabbine müracaat
etmesi lazımdır. Sebeplerine yapıştıktan sonra, rızkları taksim
eden Allah'ın taksimine razı olup kanaat getirmek ve O'na şükür
etmek ve hamd etmek lazımdır. Allah'ın kendi hazinesinden
kendisine verdiğini ne israf etmeli, ne de cimrilik etmeli, orta
bir yol tutmalıdır. |
|
19
Fettah : Kapıları açıcı
Al-Fattah : The
Opener.He who opens the solution to all problems and makes
things easy. Taraflar arasında hüküm veren; birine yardım edip
zafere ulaştıran; hayır ve rahmet kapılarını açan O'dur. Silah
gücü, kelime cambazlığı ve basit mantık oyunlarıyla hakkı
batıla karıştırıp, içine zehir, dışına şeker konmuş
öldürücü imansızlık tuzaklarına yakalananlar gerçeği
anlayamadan giderlerse, ahirette hak ile batılın arasını
'el-Fettâh' olan Rabbimiz açacak ve herkes gerçeği
görecek, ama iş işten geçmiş olacak. Çocuk ana
rahminde iken çocuğa rızık kapısını açan, çocuk dünyaya gelince
bir kapıyı kapayınca annenin göğüslerinden iki kapıyı
açan. Göğüslerdeki iki kapı kapanınca acı-tatlı, yaş-kuru
yiyeceklerden dört kapıyı açan O'dur. |
|
20
Alim : Çok iyi bilici
Al-'Alim : The Knower
of All: He who has full knowledge of
all things.
Allah'ın bilgisine sınır yoktur. O her şeyi
bilir. Olmuşları olduğu gibi, olacakları da, olmuşlar kadar açık
ve seçik bilir. Hiç bir şey ilminin dışında değildir.
Yaratıklar, onun müsaade ettiği kadar bilgiye sahip olabilirler.
Ötesini bilemezler. İnsanların bilgisi tam ve mutlak değildir;
istikbali bilmekte tamamen acz içersindedirler. Oysa Allah'ın
bilgisi mekanla kayıtlı olmadığı gibi zamanla da kayıtlı
değildir. |
|
21
Kabid : Sıkıcı, kısıcı, daraltan
Al-Qabid : The Constrictor:
He who constricts and restricts. Maddi yönden fakirleştiren ve daraltanında, zengin
edip genişleten de Allah'dır. Zenginken fakir olanları,
güçlü iken zayıf olanları, yüksek makamlardan düşenleri,
bilginken bunayanları gördüğümüz gibi, fakirken zengin
olanları, Mekke'de zayıf görüldüğü halde Mine'de
güçlenenleri, Bilal-i Habeşi gibi kafirlerin kölesi iken
mü'minlerin efendisi olanları, Yusuf (s.a.v.) gibi hapishaneden
Mısır'a sultan olanları, Ümmi iken kıyamete kadar
gelecek insanlara ilim öğreticisi olan Hz Muhammed'i
yaratan O'dur. Kabid ve Basıt'e iman eden bir mü'min
haksız insanların ellerine aldığı, zimmetine geçirdiği
hakları onlardan alarak hak sahiplerine dağıtarak birini
daraltırken, haklıların dışını ve içini genişletir.
Zalimlerin yüreğine korku salarak daraltırken mazlumların
gönlünü genişletir ferahlatır. |
|
22
Basıt : Genişleten, açan ve bolluk veren
Al-Basit : The Reliever. He who
releases, letting things expand.
Dilediği kullarının rızkını genişleten veya ruhlarını cesetlere
yayan anlamına gelir. Yaratıkların hayatı, Allah'ın kudret
elindedir. O istediği kulundan ihsan ettiği seveti evlad ve
iyali, hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir, istediği
kulunada yepyeni bir hayat, neşe ve rızk bolluğu verir.
Rızık, fakir ve zengin herkese ulaştırılır. Allah, rızkın
insanlar arasında eşit olmamasında derin ibretler bulunduğunu da
beyan buyurmuştur. |
|
23
Hafid : Aşağıya indiren, alçaltan, değerini azaltan.
Al-Khafid : The Abaser. He who
brings down, diminishes. Dilediğini, kendince bilinen bir hikmet ile bir
şekilde alçaltan, özellikle suçlu olanları sonunda mutlaka buna
maruz bırakan O'dur. Kendisini tanımayan; emir ve
yasaklarını dinlemeyen; yasaklarına açıkça karşı gelen, asi,
hain, ve mütekebbirler, müstehak oldukları için nihayet
alçaltırlar. Sebep bizzat kendileridir; haklarında Allah'ın
geçerli kanunu işlemiş ve suçu oldukları için buna muhatap
olmuşlardır. |
|
24
Râfi : Dereceleri yükseltici
Ar-Rafi' : The
Exalter. He who raises up. Allah'ın insanları yükselttiğini, ahirette müminlerin
derecelerini yükselteceğini, böylece onları mutlu
kılacağını ve şereflerini artıracağını ifade eder.Kur'an-ı
kerim'de isim olarak yer almayan Râfi, esmâ-i hüsnâyı sayan
hadiste (Tirmiz, Da'vaat, 82) geçmektedir. Yükselmek isteyen
O'nun rızasını kazandıracak amellerle bu yoldaki özlemini ortaya
koymalıdırlar. Zira O dilemedikten sonra kimse kendiliğinden
yükselemez. |
|
25
Muizz : İzzet verici
Al-Mu'izz : The Bestower of
Honors. He who confers honor and dignity. Allah'ın kullarını üstün kılınıp onurlandırdığını,
onlara şeref bahşettiğini ifade eder. İnsanları hidayeti
onurlandırdığı için Müizz adı da ancak O'na mahsustur. |
|
26
Müzill :
Zelil kılıcı
Al-Mudhill : The Humiliator. He
who degrades and abases. Herhangi bir konuda yetki ve söz sahibi
kişilerin bu durumlarını yitirmeleri ve itibarlarını tamamen
kaybederek haysiyetsiz duruma düşmeleri Müzill isminin
tecellisidir. Bu isim asıl ahirette tecelli edecektir. O
gün zillet içinde bırakılanlar artık telafisi mümkün olmayan bir
perişanlığa mahkum olmuşlardır. Kafirlerin, nankörlerin ve
mücrimlerin seçtikleri yol budur. Kurtuluş sadece iman ve
teslimiyet ile mümkündür. |
|
27
Semi :
İşitici
As-Sami : The Hearer of All.
Allah takes care of all the needs of those who invoke this
glorious Name one hundred times. İster
gizlensin ister açıkça söylensin, gizliyi, fısıltıyı bile
işiten. O'nun işitmesi yaratıklarında olduğu gibi işitmek için
bir organı, kulağı veya onun kısımlarından birini
gerektirmez. Çünkü Allah bir cisim olmaktan münezehtir. Bu sıfat
İslam bilginlerince Allah'a sübûtu zaruri bulunmuş ve
isbatı için akıldan delil getirmeye bile gerek görülmemiştir. |
|
28
Basir : Her şeyi gören
Al-Basir : The All-Seeing.
To those who invoke this Name one hundred times between the
obligatory and customary prayers in Friday congregation, Allah
grants esteem in the eyes of others.
Allah her şeyi, herkesin yaptığını görür. Onun görmesine hiç bir
şey engel olamaz. Allah'ın, kalpteki fısıltıları,
beyindeki oluşumları, fikirdeki gizliliklei,
kalplerdekini, zifiri karanlık bir gecede kapkara bir taşın
üzerinde yürüyen simsiyah bir karıncayı ve çıkardığı sesi
görür , duyar, bilir. İbadette ihlas, kulun Allah'ı görmemesine
rağmen, Allah'ın onu gördüğünü bilmesi ve onu görür gibi
ibadet etmesidir. |
|
29
Hakem : Hükmedici, bilgisi ve adaletiyle nihai hükmü
veren.
Al-Hakam : The Judge. He
who judges and makes right prevail.
Hakem ismi, O'nun zati sıfatlarındadır. Hüküm verme
yetkisi sadece Allah'a aittir. Hükmü elinde tutan, iyiyi
kötüden ayırdeden ve verdiği hükmü kimsenin bozamayacağı yegane
merci O'dur. |
|
30 Adl
: Çok adaletli
Al-'Adl : The Just. He who is Equitable.
Allah mutlak adildir; fakat kullar Allah'a karşı adalette
bulunmaz.; yani O'nu bir başka şeyle denk sayamaz. O'nu bir
tartının kefesine, bir başka şeyi de öbür kefeye koyamaz. Böyle
bir hareket ve inanç, kesinlikle şirktir. Allah'a ortak koşmak
demektir. Allah asla zulmetmez, hak ile hükmeder, mahluklarına
büyük nimet vermede adildir. |
|
31
Latif : Lütfedici, incelik gösteren,
sezilmez yollardan nimetler veren, gizliyi bilen.
Al-Latif : The Subtle
One. He who knows the minutest subtleties of all things. En ince işleri en gizli işleri bütün incelikleri ile
ve kolaylıkla bilen demektir. Bu anlamıyla latif, Allah'ın
ilminin kuşatıcılığını belirtir. Allah, nasıl yapıldığı gizli
olan en latif şeyleri yapan ve varlıklarının ihtiyaç
duyduklarını lütfuyla verendir. |
|
32
Habir :
Kulunu imtihan edici, gizli hallerden
haberdar olan
Al-Khabir : The All-Aware.
He who has knowledge of the inner, most secret aspects of
all things. Doğrudan ilim ve haber sahibi olan. İnsanlara gizli
kalan yönlerden mutlak anlamda haberdar olan. Haberdar eden.
Allah'ın bu ismi, O'na imanı olan kullarının yalandan,
hilekarlıktan ve edeb dışı hallerden sakındırır. O'na karşı
gizliliğin mümkün olmadığını hatırlatır. Ayrıca da onu; bizzat
dua ve ibadet etmek yerine, ihtiyaçlarından doğrudan doğruya
haberi olmaz zannıyla kendisine dileklerini sunmak
için vasıta ve aracılara başvurmak gibi cahilane
davranışlara meyletmekten de alıkoyar. Çünkü O, kullarının bütün
ihtiyaç ve hallerine, şüphesiz tamamen, her an ve vasıtasız
olarak vakıftır. |
|
33
Halim :
Yumuşaklık gösterici
Al-Halim : The Forbearing.
He who is Most Clement.
Kularına olan bağış ve merhameti
sebebiyle onları hemen cezalandırmayan, tevbe etmeleri
için fırsat veren. Asilerin, sapıkların,
düşüncesizlikleri isyanları kendisini öfkelendirmeyen.
Allah (c.c.) kendisinin yarattığı insanların,kendileri gibi
insanları ilahlaştırdıkları halde onları hemen
cezalandırmayandır. Yediği yemeğin suyunu mazlumların
gözyaşından, sosunu mağdurların kanından temin eden
zalimlerin yaptığından haberdar olan. Zalimlerin yaptığından
gafil olmayan, ancak onların azabını erteleyen O'dur. Bizler
Halim Rabbimize iman edenler olarak yumuşak huylu tatlı
dilli, güler yüzlü, bal gibi sözlü olacağız. Su,
yumuşacık ama kayaları deliyor. Kuru ağaçların tepesine
çıkıp çiçeğe dönüşüyor. İbrahim'in Halim - yumuşaklığı
Nemrut'un saltanatına son veriyor. "Allah kahretsin"
dediklerimizi Allah yok etseydi, tek başımıza kalırdık. "Ya
Halim" diyelim. |
|
34
Azim : Sonsuz büyük
Al-'Azim : The Magnificent.
He who is Most Splendid. Hakiki
büyüklük Allah'a mahsustur. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir
ve yarattığı her şeyde O'nun büyüklüğünü görmek mümkündür.
Allah'ın azametini tefekkür eden insan; O'nun büyüklüğü
karşısında gafletten kurtulur, imanı kuvvetlenir; acz ve
kusurlarını anlar. Alemin düzenliliğini, yaratılış gayesini,
verilen nimet ve güzellikleri, dünyanın geçiciliğini, süt veren
hayvanlardaki icazı, gece ve gündüzün dönüşümünü düşünen insan,
Allah'u Tealâ'nın sonsuz ihsanlarıyla kullarını nasıl donattığı
karşısında O'nun büyüklüğünü idrak eder. |
|
35
Gafur :
Bağışlayıcı, örten, perdeleyen
Al-Ghafur : The Forgiver
and Hider of Faults. Kullarını dünya
ve ahirette rezil etmeyen onların günahlarını gizleyen, örten ve
günahlarından dolayı cezalandırmayan. Allah, iyiyi-güzeli
açığa çıkaran, kötüyü,çirkini örtendir. Allah dünyada
üzerleini örtmek, ahirette de cezasını vermemek suretiyle
bunu örter. Allah insanı üç türlü örtü ile örtmüştür. İlk örtü;
insanın ayıp ve çirkin görünen yerlerini gizleyen elbiseleridir.
İkincisi; insanın fikir, düşünce ve hayallerini kalbinde
gizlemesidir. Üçüncüsü ise; Allah kulunun günahlarını örtmüş,
gizlemiş; günahlarını sevaba çevirmiş, sanki hiçgünah
işlememiş gibi ahirette yalnızca sevaplarını yazan
kitaplarını vermiştir.. |
|
36
Şekur : Kullukları kabul edici
Ash-Shakur : The Rewarder
of thankfulnes. He who gratefully rewards good deeds. Kullarının şükürlerine karşılık onlara kat kat
fazlasını veren, onların az amellerinin mükafatlarını artıran,
çok şükreden. Cenab-ı Hak şükrü kabuleder ve
karşılıksız bırakmaz. Şükrü şükürle ve ondan daha
fazlasıyla cevaplandırır. Böylece iyiliklerin çoğalmasına yol
açar. Kullarına, onlar tarafından şükrü ifae edilen
nimetleri artıracağına dair Allah'ın kesin vaadi vardır. Şükür
yolunu tutanlar; kendilerine gelmiş olan nimetleri,
sebeplerden, vasıtalardan değil, ancak Allah'tan olduğunu itiraf
ederler. Çünkü onlar hediyeyi getiren uşaklara değil, gönderen
efendiye bakarlar. Gönüllerinden inanmışlardır ki, nimeti
yaratan, kısmeteden, gönderen, onunla meşgul olacak kuvvetleri,
sebepleri veren, tertib eden ancak Allah'tır. O halde teşekkür
edilmeye layık olan O'dur. |
|
37
Aliyy : Yükseklikte sonsuz
Al-'Ali : The Highest Allah Teâlâ bütün kainatın üstündedir. bu, cisimlerin
yüksekliğine ve boyutlarına benzemez. Allah, kainatın her
noktasında her zerreye aynı nisbette yakındır. O'nun zatı
cisimlerin yakınlık uzaklık kavramına benzemez. Allah'tan daha
üstün bir varlık yoktur. Bütün kemal sıfatlarında üstün olan
yüce Allah zamandan ve mekandan beridir. |
|
38
Kebir : Mutlak büyük
Al-Kabir : The
Greatest. Who is supremely Great.
Kainatın büyüklüğü; gerçekte Allah'ın kebir
ismini gösteren bir delil; sadece onu yaratanın kibriyasını
işaret eden bir vakıa olarak anlaşıması gerekir. İnsan için
ihate edilmesi hakikaten imkansız bulunan (namütenahi)
sonsuz büyüklüğü ise ancak Allah'a mahsustur. |
|
39
Hafiz : Koruyucu
Al-Hafiz : The Preserver. He who guards all creatures in
every detail. Kendisinden hiç bir şey gizli kalmayan,
kullarının her şeyini gözetleyip, denetleyen ve onların işlerini
melekler vasıtasıyla tescil ettirip
unutulmaktan-kaybolmaktan- koruyan, gökleri ve yeri
muhafaza eden, tabiatı dengede tutan; genelde bütün kullarını
kelak olmaktan, özellikle müminleri şeytanın tasallutundan
esirgeyen ve onları günaha düşmekten koruyan. |
|
40
Mukit : Kuvvet verici, yarattığının gıdasını veren
Al-Muqit : The
Nourisher. He who gives every creature it's sustenance. Gıdalandıran, besleyen, bakıp gözeten, muktedir
olan, her şeyin karşılığını veren, gözetici ve şahit. Herkese
uygun olarak gıdalarını yaratan O'dur. Rızkımızı kazanırken bu
yolda yorulurken ekmek peşinde koşmuyoruz. Çalışmanın, sebeplere
sarılmanın ibadet olduğunu bildiğimiz için çalışacağız,
çalışırken Rabbin rızasını isteyeceğiz. Bize uygun gıdamız bizim
gölgemiz gibi bizi takip eder. Gölgenin peşinden gidenler sonuna
varamadan öldüler. Midemizi helal ve temiz gıdayla, aklımızı
şeriat ve tabiat ilimleriyle, gönlümüzü Allah sevgisiyle
gıdalandıralım. |
|
41
Hâsib : Hesap Görücü, her şeyi
saymışçasına bilen
Al-Hasib : The Accounter. He
who knows every details. Allah, sayısal değerlerin tamamını, sonucu hesap ile
kavranacak ne kadar mikta varsa onların bütününü; hiçbir işlem
yapmaya ihtiyaç duyulmadan, doğrudan doğruya ve apaçık bilir.
O'nun ilmi kayıt ve şarta, bir öğrenme sürecine, tefekküre veya
herhangi bir işleme bağlı değildir; doğrudandır. Allah'ın Hasib
ismi, insanların kesinlikle hesaba tabi olduklarını gösterir. |
|
42
Celil : Ululuk ve büyüklük sahibi
Al-Jalil : The Mighty. He
who is Lord of Majesty and Grandeur.
Celalet ve ululuk ancak Allah'a mahsustur. Her yerde, her zaman
hazır ve nazır olan Allah'ın ilmi her şeyi kuşatır. |
|
43
Kerim :
Kerem ve İhsan Sahibi
Al-Karim : The Generous. He
whose generosity is most abundant.
Bağşı ve hayrı hiç tükenmeyen, karşılıksız
veren, cömert olan, ihsan ve iyilikleri ile bütün iş ve
tasarruflları ancak ve övgü ve şükürlere layık olan. |
|
44
Rakib : Gözeten, murakebe eden.
Ar-Raqib : The Watchful One. Allah'ın büütn varlık üzerinde her an gözcü olduğunu
ve her şeyi sürekli murakabesi olduğunu ifade eder. İnsa, bütün
hal ve davranışlarıyla her an kendisini yaratan Allah'ın
gözetimi ve denetimi altındadır. Onun için ilahi gözetim dışında
kalmak hiçbir şekilde mümkün değildir. Allah2ın ilim ve
denetiminden onu sıyıracak hiçbir şey yoktur. |
|
45
Mücib :
Duaları kabul edici
Al-Mujib : The Responder to
Prayer. He who grants the wishes who appeal to
him. İbadetlerimizin özü olan dualarımızın ne zaman nasıl
kabul edileceğini biz bilemeyiz. Şunu kesinlikle bilelim ki
Allah dualarımızı kabul eder. İstediğimizi vermezde bizim için
hayırlı olan başka bir şey verir. Hemen verir veya yıllar sonra
verir. Veya ahirette verir. Biz istekte bulunuruz amma
istediğimiz şeyin bize faydalımı, zararlımı olacağını bilemeyiz.
Onun için her şeyin hayırlısını isteyeceğiz. Bütün isteklerimizi
Rabbimizden isteyeceğiz. El-Mücib'e iman eden mü'minler olarak
bizlerden istekte bulunanların ihtiyacını karşılamaya
çalışacağız. İsteyeni azarlamayacağız, hafife almayacağız.
Verecek bir şeyimiz olmasa bile tatlı dilimiz var. |
|
46
Vasi :
Rahmeti geniş ve sınırsız
Al-Wasi' : The All
Comprehending. He who has limitless capacity and abundance. Allah'ın bütün isim ve sıfatları genişlik, sonsuzluk
ve tükenmezlik ifade eder. İşte Vasi ismi de bunu belirtir;
geniş ilim ve rahmeti ile, lütuf ve ihsanile her şeyi kuşatan
anlamındadır. Allah af ve mağfireti bol, hazinesi sonsuz
olandır. O'na açılan yürekler boş çevrilmez ve cevapsız
bırakılmaz. Bu isim uluhiyet planında hiçbir anlamda bir
darlığın, bir kısıtlılığın söz konusu olmadığını gösterir.
Yaratışında bir tekrar ve bir kopyalama görülmez. İnsanların
simalarında, seslerinde, parmak uçlarında ve her şeylerinde
onları birbirinden kesinlikle ayırabileceğimiz farklılıklar
vardır.Benzerlik olgusu bir yana, tamamen birbirinin aynı iki
insan yoktur ve bu, dünya kurulduğundan bu yana hep böyledir.
Sayıya ve hesaba sığmayan sonsuz bir kudretle sadece insan
değil her şey ayrı ayrı çizilerek yaratılmıştır. Çünkü Yaradıcı
Vasi'dir; ilmi, kudreti ve sanatı sonsuz genişlikte bulunandır. |
|
47
Hakim : Hikmet, hüküm sahibi
Al-Hakim : The Perfectly
Wise.He who whose every command and action is pure wisdom. Yüce Allah yegane hüküm ve hikmet sahibidir: "Kulları
üzerine hikmet gereğince galebe ve tasarruf sahibidir,
tedbirindeyegane hüküm ve hikmet sahibidir ve kullarının gizli
hallerinden haberdardır. Alalh'ın emir ve yasakları bir hikmete
dayalıdır. Allah, kayıt, sını tanımayan bilgisi sayesinde insan
için neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu bilir. O halde
inananlara neyi emrediyorsa onların yararına, onları nereden
sakındırıyorsa, o şeyler onların zararınadır. |
|
48
Vedud : Seven, sevilen
Al-Wadud : The Loving
One. He who loves His good servants, and bestows his compassion
upon them. Allah'ın mümin kullarını,
kendisine yönelen ve tevbe edenleri çok sevdiğini ve
sevilmeye ve dostuğu kazanılmaya biricik layık olanın O olduğunu
gösteren isimdir. |
|
49
Mecid :
Şanı büyük ve yüksek
Al-Majíd : The Majestic One.
He whose glory is most great and most high. Macid ile birlikte aynı anlama gelmekle beraber
mübalağa ifade eder. Mecid ismi Cenab-ı Hakk'ın sübuti
sıfatlarındandır. |
|
50
Bais :Yeniden dirilten
Al-Ba'ith : The
Resurrector. He who brings the dead to life, and raises
them from their tombs. Kulları
ölümlerinden sonra dirilten, ölüleri kalplerinden çıkaran
veya ümmetlere peygamberler gönderen. Allahu Teala
insanları ölüp toprak olduktan sonra dirilterek kabirlerinden
kalkdıracak "Arasat" denilen çok geniş, dümdüz bir yere
çıkaracaktır. |
|
51
Şehid : Her şeye şahit. Ondan saklı yok.
Ash-Shahid : The Witness.
He who is present everywhere and observes all things. Her şeye şahit olan, kndisinden hiçbir şey
saklanamayan, hiçbir şeyi unutmayan. İnsan için Allah'ın şahit
olamayacağı hiçbir şey yoktur. Vuku buılan her şey ilahi planda
gözlemlenmekte, izlenmekte ve unutulmamaktadır. Bunun bir
istisnası da yoktur. Şu halde insan her hal ve davranışında ve
her zaman Allah'ın huzurunda bulunduğunu hiç hatırdan çıkarmamak
durumundadır. |
|
52
Hakk : Hak üzere kaim.
Al-Haqq : The Truth.
He whose being endures unchangingly.
Bizzat zatının gereği olarak var olan; ilahlığı kesin, sabit ve
surekli olup ukuhiyeti tahakkuk eden; mutlak adil olup hakkı
ortaya koyan ve ayakta tutan, her gerçek kendinden alınan. Bu
isimle zat-ı ilahinin; yokluğu ve herhangi bir değişikliği kabul
etmeyen varlığı ortaya konulmuş; O'nun, sürekli ve hiç
değişmeden hakikatı ile sabit olan uluhiyeti anlatılmış olur.
Allah'ın dışlında hiçbir şey sabit bir gerçeklik değildir ve
sürekli bir varlık sahibi olmaz. O'ndan başka her şey yaratılmış
olup, değişmeye ve zevale maruzdur, fanidir. |
|
53
Vekil :
Her şeye vekil
Al-Wakil : The Trustee.
He who manages the affairs of those who duly commit them to His
charge, and who looks after them better than they could
themselves. Kendisine dayanılan-güvenilen (tevekkül edilen), her
şeyi gözetip idare eden, hiçbir şeyin bilgisi kendisne gizli
kalmayan, şahid ve rızka kefil olan. İşlerini yolunca kendisine
bırakanların işini düzeltip onların yapabileceğinden daha
iyi halleden; en iyi şekilde çekip çevirerek olumlu sonuca
götüren. Tam bir tevekkülle bağlanılacak vekil ancak Allah'tır.
Kendisine iş ısmarlanan, iş havale edilen ve vekil tutulacak
yegane ve hakiki merci yalnızca O'dur. Gerçekte her şeyin
tedbir ve idaresi zaten Allah'ın elindedir. Bu yüzden O'nun
vekil edilmesi, doğrudan imanın sonucu olanbir itimat ve
teslimiyet ifadesidir. O her şeyin yerini tutar, fakat hiçbir
şey O'nun yerini tutamaz. Hiçbir şey O'na dayanmadan kendi
bvaşına duramaz. Bu bakımdan Allah'ın vekili olmaa ve O'nun
yerini tutacak bir vekil düşünülmesi de esasewn imkansızdır. |
|
54
Kaviyy :
Pek güçlü
Al-Qawi : The Possessor of All
Strength. TheMost Strong. Tarih
boyunca Allah çeşitli kavimlere elçiler göndermiş, onlar
vasıtasıyla insanlara kendi isteklerini
bildirmiştir. Her elçi yeryüzüne geldiğinde tek ilahın Allah
olduğunu, yalnızca O'ndan korkup sakınmak ve O'nun emirlerini
yerine getirmek gerektiğini tebliğ etmiştir. Ancak bildirildiği
üzere, kavimlerin çoğu inkara sapmış, elçileri yalanlamış ve
Allah'ın azabını hak etmiştir. Allah'ın gönderdiği elçiyi inkar
eden, ona mümkün olduğu kadar zorluk çıkaran, sıkıntı vermeye
çalışan inkarcılar, Allah'ın azabını görünceye kadar bu
tutumlarından vazgeçmemişlerdir. Onlar, yeryüzünde iktidar, güç
ve servet sahibi olduklarını düşündükleri için kendilerini haklı
görmüş, büyüklenmekten vazgeçmemişlerdir. Oysa unuttukları çok
önemli bir gerçek vardır: Allah, en büyük güç sahibidir. |
|
55
Metin : Çok sağlam, kuvvetli
Al-Matin : The Firm. He who
is very Steadfast. Kuvvetli, sağlam
demek olduğu gibi; sahibinin fiillerinde meşakkat, yorgunluk ve
külfet asla söz konusu olmayan. Hiçbir hal O'nu aciz bırakamaz.
Hiçbir hususta kimsenin yardım ve desteğine muhtaç olmaz. O'nun
rahmetini, sevdiklerine ulaştıracak bir güç olmadığı gibi,
müstehak olanıgadab ve intikamından güç ve çare de yoktur. |
|
56
Veli : Mü'minlere dost
Al-Wáli : The Protecting
Friend. He who is a friend to His good
servants. Mümin ve salih kullarını seven, onlara dost ve sahip
olan, onlara hayır yollarını açan ve bu hususta kendilerini
başarılı kılan. O'nun salih kulları için Veli oluşu bir
vakıadır; mümin ve müttaki insanların hayat tecrübelerinde
onlara sağladığı destek ve bahşettiği başarı ile tekrar tekrar
gözlemlenmiş bir gerçektir. |
|
57
Hamid :
Hamd edilen, övülen, övgüye layık bulunan, öven
Al-Hamid : The Praised One.
He to whom all praise belongs, and who alone is lauded by the
tongues of all creation. Esma-ul Hüsna'dan biri olarak övülen anlamı öncelik
taşır. Diğer taraftan öven manası, Allah'ın, güzel işlerde
bulunan insanları övmesi ve mükafatlandırlması dolayısıyla
düşünülmüştür. Bu halde de buna muvaffak kılan gene O'dur. |
|
58
Muhsi : Sayan
Al-Muhsi : The Appraiser. He who knows the number of
every single thing in existence, even to infinity.
Yaratıkların yaptıklarını tek tek sayan, bunları kaydeden, hesap
eden ve bütün bunları yapmak için her şeyi gören,
sırlardan haberdar olan, her şeyin iç yüzünü ve ayrıntılarını
tam olarak bilen, her şeyin kemiyetini, sayısal değerini
bütünüyle bilip ona vakıf olan. Cenab-ı Hakk kullarının iyi ve
kötü her iş ve hallerini sayar, kayda alır ve bunun bir
istisnasıda yoktur |
|
59
Mübdi : Maddesiz ve örneksiz yaratıcı
Al-Mubdi : The Originator.
He who creates all creating ab initio without matter or model. Kainat yokken Allah vardı. Kainattaki her şeyi
malzemesiz ve modelsiz olarak yarattı. Çekirdekten ağacı
çıkarıyor, çekirdek tekrar toprağa düşüyor ve baharda yeniden
canlanıyor. Ve kocaman ağaca dönüşüyor. Modelsiz olarak insanı
yaratan Rabbimiz onu da bir kanuna bağlamış. Kanunu kıyamete
kadar devam edecek. Rabbimizin tabiat kanunlarına uyduğumuz
oranda rahat ediyoruz. Bunda kimse şüphe ve itiraz etmiyor.
Tabiat kanunlarını koyan Rabbimiz Kur'an'ıyla şeriat kanunlarını
koymuş, her iki kanuna da uyarsak iki dünyamız güzel olur. |
|
60
Muid : Öldürücü ve diriltici
Al-Mu'id : The
Restorer. He who recreates His creatures after He has
annihilated them. Ölümlerinden sonra varlıkları yeniden dirilten,
canlarını iade eden, yeniden yaratan. Mübdi ile farkı, Mübdi,
varlıkları örneği olmaksızın yaratan anlamınadır, Muid ise
varlıkları yok ettikten sonra yeniden yaratan demektir. |
|
61
Muhyi : Hayat verici
Al-Muhyi : The Giver of Life.
He who confers life, gives vitality, revives.
Hayatı yaratan, canlılığı meydan getiren,
ölüleri dirilten, can veren ve canlandıran.
İnsanoğlu bugüne kadar bir tek canlı yaratamamıştır.Meniye can
veren, çekirdeği çiçeğe döndüren Allah (c.c.)dır. Toplumların
dirilmesi Allah'ın elindedir. Rabbimizin diriliş kanunları
vardır. Toplumların dirilişi için koyduğu kanunu 'Bir toplum
kendini değiştirmedikçe Allah o toplumu değiştirmez' (Rad 11)
Çocuğun olması için bir erkekle kadının evlenmesi kanunu gibi
bir toplumun dirilmesi ve ölmesi için de kanunlar vardır. |
 |
62
Mümit : Hayat kaldırıcı
Al-Mumit : The Taker
of Life. He who creates the death of a living creature. İnsanoğlu bir tek canlının ölümüne de engel
olamamıştır. Kışı bahara çeviren, baharı güze döndüren O'dur.
Toplumların ölmesi de Allah'ın elindedir. Rabbimizin ölüş
kanunları vardır. Biz Rabbimizin kanunlarına uyduğumuz
oranda diri kalırız, ölsek de diri sayılırız. |
|
63
Hayy :
Başsız ve sonsuz diri, hayat
Al-Hayy : The Ever Living
One. The living whoknows all things and whose strength is
sufficient for everything. Allah'ın
"hayatı", tam kamil bir hayattır. O, ölümsüzdür. Hayat
için başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Allah başlangıcı ve
nihayeti olmayan ebedi ve ezeli hayat sahibidir. Mahdut
sınırların mahkumu, başlangıç ve sonuçların çerçevelediği
ve zaman kavramından tamamen uzaktır. Allah'ın hayatı bambaşka
bir hayat şeklidir. Cenab-ı Allah'ın hayat sıfatı, insanların
hayat sıfatıyla alışageldikleri özelliklerin hepsinden uzak
olduğu gibi mutlaktır da. İşte bu mana ile, beşer
hayalinde dolaşan bütün efsanevi unsurlar vahdaniyet akidesinin
dışında kalır. Kulu ne zaman O'na yönelirse O kuluna
icabet eder. |
|
64
Kayyum : Her şey tutan, koruyan
Al-Qayyum : The Self
Existing One. He who maintains the heavens, the earth, and
everything that exists. Allah zatı ve yüceliği ile vardır; her şeyin var
olması, varlığını sürdürmesi, ayakta durması O'nun varlığına
bağlıdır. Nitekim Ayetü'l-Kürsi'de bu isimden sonraki kısım-
onun açıklması gibidir. "O'nu ne uyuklama ne de uyku tutar.
Göklerde ve yerde olanlar O'nundur.. O'nun izni olmadan, katında
kim şefaat edebilir? O, insanların geçmişlerini ve geleceklerini
bilir. İnsanlar ise O'nun ilminden, O'nun dilediğinin dışında
bir şey kavrayamazlar. O'nun hükmü gökleri ve yeri
kuşatmıştır. Yeri ve göğü gözetmek, O'nun için zor
değildir. O, yücedir, büyüktür". |
|
65
Vacid :
Dilediğini istediği an
bulan.
Al-Wajid : The Finder. He
who finds what He wishes when He wishes.
Cenab-ı Hakk'ın, herhangi bir şeyi ele geçirmek için; zaman
kollamaya bunu sağlamak amacıyla önlem almaya ihtiyacı yoktur.
Herşey daima O'nun huzurundadır. Dilediği an hükmünü iğnfaz eder
ve bunda da O'nun için hiçbir zorluk söz konusu olmaz. Ne
lütfunu hemen kullarına ulaştırmada, ne de cezasını yerine
getirmekte O'nun için bir güçlük bulunmaz. |
|
66
Macid : Azamet ve şerefle vasıflı, rahmeti
ve ihsanı bol, lütuf ve cömertliği seven
Al-Májid : The
Glorious.He whose dignity and glory are most great, and
whoseenerosity and munificence are bountiful.
Kur'an-ı Kerim'de geçmemekte; esma-i hüsnayı
sayan hadiste yer almaktadır (Tirmizi, Davat,82). Şerefli,
rahmetli ve ihsanı bol, lütfu ve cömertliği pek çok. Cenab-ı
Hakk'ın özellikle iman sahibi olan kullarına lütuf ve keremi pek
büyüktür. Onları hidayete kavuşturur, iman ile donatarak temiz
işler yapmakla nasiplendirir ve sonra da kendilerini bu
vasıfla vasıflandırarak över. Kusurları affeder, kötülüklerini
örter, hatta bu konuda samimi tevbeleri sebebiyle
kötülüklereini hasenata çevirir. |
|
67
Vahid : Tek ve eşsiz
Al-Wahid : The Unique.
He who is Single, absolutely without partner or equal in His
Essence, Attributes, ctions, Names and Decrees. Allah'ın, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde
bölünmesi ve sayısının artması söz konusu olmayan ve bir ve tek
olduğunu ifade eden ismidir. Helali, haramı yasalaştırmak;
sevabı ve günahı belirlemek gibi, kullarını ödüllendirmek veya
sadece cezalandırmakta O'na mahsustur. Bütün bu hususlarda
Allah yerine başkalarını koymak veya Allah'a benzeterek yetkili
saymak şirktir; affı olmayan en ağır suçtur. |
|
68
Samed :
Muhtaç olunan ihtiyaçsız
As-Samad : The Eternal.
He who is the only recourse for the ending of need and the
removal of affliction. İnsan ve bütün
varlıkların istek ve ihtiyaçlarını karşılayan yegane merci.
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, her noksanlıktan münezzeh ve
müstağni olan Allah, ihtiyaç ve isteklerden uzak kalmaları
hiçbir zaman söz konusu olmayan bütün varlık aleminin yöneldiği
yüce zattır. Kainatta her şey, varlığını sürdürebilmek ve
ihtiyaçlarını karşılamak üzere, şuurlu ya da şuursuz olarak O'na
bakar. |
|
69
Kadir : İstediğini istediği gibi yapamaya
gücü yeten
Al-Qadir : The All Powerful.
He who is Able to do what He wills as He wills.
Allah mutlaka kudret sahibidir. Gücünün sonu bulunmayan, asla
acze düşmeyendir. Her şeye güç yetiren, kudreti çok büyük olup
her şeye kadir olandır. |
|
70
Muktedir : Kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf
eden
Al-Muqtadir : The Creator of
All Power. He who disposes at His will even of the
strongest and mightiest of His creatures.
Hiç bir şey kendisi için imkansız değil. Bütün güçlerin üstünde
hakiki güç ve kudret sahibi ancakl Allah'tır. Buna iman
ise, diğer şeylerin yalnızca mecazi ve izafi anlamda ve belirli
sınırlar içinde gücü bulundukları anlaşılır ve kabul edilir. |
|
71
Mukaddim : İstediğini öne alıcı
Al-Muqaddim : The Expediter. He
who brings forward whatever He wills.
Mahlukatın bir kısmını diğerlerinin önüne geçiren; hidayete
kavuşturduğu müminleri kendine yaklaştırarak başkalrının önünde
kılan, öne alan. Rütbe, yer, zaman vb. sebeplerle öne çıkma
olgusu; Cenab-ı Hakk'ın bu isminden kaynaklanan bir vakıadır. |
|
72
Muaahhir : İstediğini sona erteleyici
Al-Mu'akhkhir : The Delayer.
He who sets back or delays whatever He wills. Varlıkların bir kısmını geride bırakan, hasımlarını
hidayetinden mahrum kılan, müstehak olanların ceza ve sürelerini
erteleyen anlamlarındadır. Allah, kullarının teşebbüslerini
bazen onların beklentilerine uymayacak şekilde ertelemesi,
sonuçsuz bırakmasında mutlaka derin hikmetler vardır. O'nun
takdirini saygı ile karşılayıp bu ertelemeyi O'ndan olduğu
bilinciyle kabul etmek lazımdır. İşte bu ubudiyettir. İşlerin,
bizlerin öngörülerine uymayışını ve fiilen bazen geri kalışını
hep bu ismin bir tecellisi olmak gerekir. |
|
73
Evvel :
Varlığının başı olmayan
Al-Awwal : The First. Cenab-ı Hak yaratmayı başlatan ve sürdürendir. Bütün
mükevvenatı var eden, bütün nesne ve olayları icad edip
ortaya çıkarandır. Her şeyden evveldir. Bir evveli, bir öncesi
yoktur. Bizim dilimizde ilk ve son kelimeleri zamana ve mekana
ve duruma göre anlam kazanır. Allah (c.c.) için zaman ve
mekan olmadığından bu 'ilk' ve 'son' isimleri Onun evvelinin
olmadığı, sonunun da olmadığını ifade ettiği gibi
esmasının tecellisiyle ilk yaratanın Allah olduğunu en son
yaratanın da yine O olacağını, kainatı ilk defa yaratan,
kıyamette kainatı yok eden, yaratılışdan kıyamete kadar
her şeyi yine yeniden yaratan. O 'İlk' ve 'son' olan
Allah'tır. 'Evvel' ve 'Ahir'in yarattıklarının bir başı ve
bir sonu vardır. Yaşımız kadar yaşıyoruz ve bizi ilk defa
getiren, son defa götürüyor. Yani O'ndan geldik O'na
dönüyoruz. Öyle ise O'na yaraşır işler yapalım. Hayırlı
hizmetlerde ilklere imza atalım. |
|
74
Ahir :
Varlığının Sonu Olmayan
Al-Akhir : The Last Hiç bir şey yok iken Allah vardı ve her şey yok
olduktan sonra Allah yine var olacaktır. O, evveldir, ahirdir ve
aynı zamanda zahirdir.Ondan başka ilah yoktur, onun dışındaki
her şey yok olacaktır. Allah ahir olduğu içindir ki, istisnasız
olarak bütün insanlar, dünya hayatının sona ermesinden
sonrakendisine döndürülecektir. Onun dışında ne ilk ne de
son sebep vardır. Kamil varlığı içinde, kendisine yeten,
müstağni varlıktır. |
|
75
Zahir : Görünen
Az-Zahir : The Manifest One. He who is Evident. Varlığından şüphe edilmeyen, varlığının delilleri ve
kudreti aşikar olan. Varlık aleminde gözlemlediğimiz,
duyularımızla algıladığımıuz her şey; O'nun varlığına, birliğine
ve kemal sıfatlarına açık bir delildir. Herşey O'nu anlatan ve
O'nu belli eden aşikar bir işarettir. O'nun kudret ve
hakimiyetini açık seçik belirtir. O'nun varlığının anlaılması,
gözlem yapan ve yeteri kadar düşünebilen insan için kabulü zor
olan bir hakikat değildir. |
|
76
Bâtın : Gizli
Al-Batin : The Hidden One.
He who is hidden, concealed.
Allah Teâlâ'nın varlığı, hem aşikar hem
gizlidir. Aşikardır; çünkü varlığını bildiren işleri,
nişanları, gözsüzler bile görmüş ve bu eşyanın hakikatler
hakikatı yüce varlığı umumi şehadetini, sağırlar bile
işitmiştir. Gizlidir; çünkü kul, Allah'ı künhüyle bilemez, ama
varlığını hisseder. Allah'ı tam bir biliş ile tanımak hiçbir
mahluk için mümkün değildir. Akıl ve bilgi sonludur, sınırlıdır,
ezel ve ebedin bilgisine ulaşamaz. Allahı Teâlâ'nın zatı mutlak
bir sırdır. O sırrı ancak kendi bilir. Kuyla yaraşan; onun
ilmini araştırmak, O'na ibadet etmektir. Batın olan Allah,
yaratıklarının duyu organlarıyla idrak edemedikleri, görüş ve
ilimlerinin kapsayamadığı yegane zattır. O'nun zatı düşünülemez;
ancak O'nun nimetleri ve kudretinin eserleri hakkında düşünmek
mümkündür. |
|
77
Vali : Her işi yürüten, tasarruf hakkı
kendisine ait olan
Al-Walí : The Protecting Friend. He who administers
this vast universe and all its passing phenomena.
Bütün varlıklar üzerinde tasarruf hakkı hasri olarak kendisine
ait bulunan, her şeyin yönetimi elinde olan, hükümranlığı ve
hami oluşu her şeyi kapsayan. |
|
78
Berr :
Kullarına şefkatli olup, lütuf, ihsanı, keremi,
iyiliği ve bahşetmesi çok olan
Al-Barr : Source of all
Goodness. He who treats His servants tolerantly, and whose
goodness and kindness are very great indeed. Allahu Teâlâ kullrı için daima kolaylık ve rahat
ister; zorluk istemez. Zorluk çıkaranlarıda sevmez. Yapılan
kötülüklerin çoğunu bağışlar, örter; merhametlilerin
merhametlisidir; bir iyiliğe on mükafat verir. Kötülüğün cezası
ise bir katını geçmez. Bir kul, gönlünde iyi bir şey
yapmayı kurmuş, fakat herhangi bir engel yüzünden onu yapmamış
olsa bile, bilfiil meydana getirmiş gibi mükafatlandırılır. Buna
karşı, bir kötülük yapmayı tasarlamış ve kararını bermişken
herhangi bir sebeple yapmamışsa ona ceza verilmez. |
|
79
Müta'ali :
Pek yüce, yüceler yücesi.
Al-Muta'ali : The Supreme
One. He is Exalted in every respect, far beyond
anything the mind could possibly attribute to His
creatures. Noksanlık ifade eden her şeyden uzak ve aşkın.O
yaratılmışlar için mümkün ve muhtemel bulunan ve onlar için
aklen tasavvur olunabilen her hal ve durumdan pek yücedir.
Yüceliği mukayese edilemez. O'nun yüceliği mutlaktır ve O
bilinen her şeyi aşkın anlamda yüce olandır. Bu bakımdan
yaratılmışları överken mübalağadan özellikle sakınmak ve hiçbir
yaratılmışı asla bu anlama varan bir üslub ve vurgu ile
yüceltmemek lazımdır. Zira bu kavram ancak Allah'ı nitelendirir
ve sdadece O'na tahsisi gerekir. |
|
80
Tevvâb : Tövbeleri kabul eden
At-Tawwib : The
Acceptor to Repentance. He who is ever ready to
accept repentance and to forgive sins.
Kulun Allah'a itaat etmeye dönüş yaptığı
ve günahlarndan dolayı pişmanlık duyduğu zaman Allah'ın o kuluna
ihsan ve rahmetini ulaştırması; kulun önceden yaptığı hayırlı
amelleri boşa çıkarmaması ve itaatkar kuularına ve'dettiği
ihsandan bu kulunu da mahrum etmemesidir. Kulun tövbesi tekerrür
ettikçe Tevvab olan Allah Teala'dan da kabulü tekerrür eder. |
|
81
Müntekim :
Suçların karşılığını veren
Al-Muntaqim : The Avenger.
He who ustly inflicts upon wrongdoers the punishment they
deserve. Kafirlerin, asilerin ve
mücrimlerin yaptıklarını yanlarına bırakmayan; suç ve haksızlığa
maruz kalanların haklarını mutlaka alan, suçları layık oldukları
kadar cezalandıran. Bütün cürümlerde Allah'a karşı bir
itaatsizlik ve suçluluk vardır. Çünkü bunlar esasında
Allah'ın emirlerine uyulmaması yoluyla veya O'nun yasaklarının
ihlali suretiyle olmuştur. Mağdur ve mazlumların haklarını
adaletiyle telafi etmek de Allah'ın hükmü vegücü ile
mümkündür. O'nun kurduğu düzende ve geçerli kıldığı ilahi yasada
her şeyin telafi edilmesi ve karşılanması esastır. Düntyda
ve özellikle de ahirette bu yasa işler. İşte Müntekim ismi de
suç ve cürüm bağlamında bunu göstermektedir. |
|
82
Afüvv :
Bağışlayan
Al-Afu : The Pardoner. He who
pardons all who sincerely repent.
Allah'ın kullarını bağışlaması suçlarını affetmek şeklinde
olduğu gibi mükellifiyetlerini hafifletmek ve kolaylaştırmakla
da ortaya çıkar. Allah'ın affetmesi, inanan ve işlediği
suçtan dolayı pişmanlık duyarak tevbe eden hakkındadır. İşlediği
suçta ısrar edip ona devam eden için af değil, öç almak söz
konusudur. |
|
83
Rauf : Çok şefkat ve merhamet gösteren, çok esirgeyen
Ar-Ra'uf : The Kind.
He who is very Compassionate. Kur'an-ı
Kerim'de Cenab-ı Allah'ınkendisi için kullandığı bir sıfat ve
güzel isimlerdendir. Rauf'un anlamı ilk anda "Rahim" kelimesinin
anlamıyla aynı gibi görünüyorsa da, Kuran-ı Kerim'de
geçtiği yerlerde Cenab-ı Hakk iki sıfatı da beraber zikrettiği
durumlarda Rauf'u Rahim'den önce buyurmuştur. Allah'ın yarattığı
tüm canlılar kusursuz, üstün bir yaratılış ve kompleks bir yapı
sayesinde yaşamlarını sürdürmektedir. Bu, O'nun
merhametinin ve rahmetinin bir delilidir. Çünkü hiçbir canlı
kendisi için en uygun, en elverişli şekilde yaşamak için güç
sarfetmemiş, sadece Allah'ın üstün aklına teslim olmuştur. O,
ihtiyaç duyabileceği herşeyi zaten kendisine vermiştir. Mesela
bütün canlıların kendilerini savunmak için farklı
yetenekleri vardır. Kimisi son derece korkutucu bir görünüme
sahiptir, kimisi zehirli, kötü kokulu veya yakıcı gazlar
püskürtür. Bazıları atik ve çabuktur; düşmanlarından hızla
kaçarlar, böyle olmayanlar ise farklı bir savunma şekli
olarak dayanıklı zırhlarla kaplıdır. Bir kısmı bedenlerini
düşmanlarından saklayabilecek şekilde bir görüntüye sahiptir,
diğer bir bölümü de ölü taklidi yaparak düşmanı
kandırabilecek şekilde var edilmişlerdir. Şüphesiz canlılar
bütün bu niteliklere tesadüfen ya da kendi istekleriyle
ulaşmamışlardır. Herşeyi böylesine kusursuz ve büyük bir ilimle
yaratan Allah onların üzerindeki şefkatini, her birini
yeryüzünde hayatlarını sürdürebilecek şekilde noksansız
donatmasıyla gösterir. |
|
84
Malikül Mülkü :
Mülkün ebedi sahibi
Malik al-Mulk : The Owner
of All. Cenab-ı Hakk'ın mülk üzerinde hem sahipliği, hem de
hükümdarlığı vardır. Mülkünü dilediği gibi tasarruf eder
ve aynı zamanda onda geçerli olan yasaları koymak suretiyle
dilediği gibi hükmnetme hakkı da O'na aittir. Bu hususta
hiçbir ortağı, dengi ve yardımcısı yoktur. Mülk
denilincedünyası ve uhrası ile kainatın tümü anlaşılır.
bizzat insan da O'nun kulu olarak, mülküne dahildir. |
|
85
Zü'l - Celali Ve'l - İkram : Ululuk ve kerem sahibi
Dhul-Jalali Wal-Ikram : The
Lord of Majesty and Bounty. He who possesses both greatness and
gracious magnanimity. Bu iki yüce sıfat ilebirlikte nitelendirilmek
ancak Allah'a mahsustur. Böylece de, yaratılmışların O'nu
uluyarak tenzih etmelerini; sadece uluhiyete ait bir hak
olduğunu, bu ismin medlulü itibariyle bir defa daha ifade
eder. |
|
86
Muksit : Adalet gösterici
Al-Muqsit : The
Equitable One. He who does everything with
proper balance and harmony. Adaletle
hükmeden, herkesin hakkını yerine getiren, mazlumun hakkını
zalimden alan. Muksit ismi Kur'an-ı Kerim'de geçmez. Ancak
Allah'ın adaleti emrettiği ve adaletli davrananaları sevdiği
bildirilmiştir. Esma-i Hüsnayı sayan hadiste yer alır. |
|
87
Cami : İstediğini istediği zaman istediği
yerde toplayan
Al-Jami : The Gatherer.
He who brings together what He wills, when He wills, where He
wills. Allahu Teâlâ vücutların ölümünden sonra yürüyerek
dağılmış olan zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenleri
yeniden diriltecektir. Sonra yine, yaratılmış olan herkesi
Arasat meydanında toplayacak, hak sahiplerini, hasımlarıyla
huzurunda karşı karşıya getirecektir. |
|
88
Gani :
Çok zengin, başkasına ihtiyacı olmayan
Al-Ghani : The Rich
One. He who is infinitely Rich and completely independent. Gerek zat ve sıfatlarında, gerek işlerinde hiçbir
zaman, hiçbir surette, hiçbir şeye muhtaç olmayan, bunun yanında
herşeyin kendisine muhtaç olduğu tek zengin O'dur. Allah'ın
başkasının kendisine ibadet etmesine de ihtiyaç yoktur.
İnsanların O'na ibadet etmeleri, kendisine bir yararı olmadığı
gibi, inanmaları ve emirlerine itaat etmemelerinin de kendisine
bir zararı yoktur. |
|
89
Muğni : İstediğini zengin eden
Al-Mughni : The
Enricher. He who enriches whom He will. Dilediğini ihtiyaç halinden kurtaran, zenginleştşren,
ihtiyaçları gideren, kullarının faydasına olan şeyleri onlara
veren. Esma-i Hüsna'da geçer. Ancak :Allah'ın müminleri
dilerse bol nimetleriyle zenginleştireceği Kur'an-ı Kerim'de
bildirilmiştir. |
|
90
Mani : Dilediğini engelleyen
Al-Mani' : The
Preventer of Harm. Allah'ın mülkünde
sadece O'nun dileği ve iradesi yürür. Engellenme ilahi
planda belirlenir. Sebeplerin yönetimi ve işlerin sevk ve
yönelişi yalnızca O'nun elindedir. Bunu iyice bilmek, isteğini
O'na arzetmek ve O'nun takdir ve iradesine bırakmak lazımdır.
Takdiri karşısında hoşnutsuzluk hallerine girmemek gerekir. Şunu
düşünmeliyizki, eğer kullarının her istediğinin ve her
tasavvurunun oluvermesine izin verseydi hayat tam bir çıkmaza
sürüklenir ve beşeri istekler arasındaki çelişki sonu gelmez bir
cidale yol açardı. Şükürler olsun ki, ilahi irade her şeyi
yönetiyor ve insanı insana bırakmıyor |
|
91
Darr : Dilediğine bela verici, zarar verici, O'nun takdiri
olmadan kimseye zarar verilemeyen.
Ad-Darr : The Creator of The
Harmful. He who creates things that cause pain
and injury. Menfaatleri ve mazaaratları yaratan, ancak Allah'tır.
Bütün olaylar sebeplerle meydana geliyorsa da, sebepler yok
olanı var edemez. Onlar ancak insanların elinde birer tutamak ve
Hak'tan bir isteme vesikası olmak üzere yaratılmıştır.
İnsanın menfaat ve zararlarına hakim ve rakipsiz müessir
ancak Allah'tır. O, insanlara, menfaat ve zararları ayırd edici
kuvvet vermiştir. Allah'ın bir zarar vermeyi dilemesini
hiç bir şey önleyemez. |
|
92
Nafi : Fayda sağlayan, kendisinden ancak hayır ve yarar
getiren şeyler sadır olan
An-Nafi : The Creator of Good.
He who creates things that yield advantages and benefit. O kulları için sağlık ve hidayet başta olmak üzere her
anlamda fayda yaratandır. İnsanlar için fayda ve zarar güncel
kavramlardır. Kendileri için çizilen hayat planında bir sınanma
konusu olarak fayda ve zararın onların önlerine çıkarılması ise
Allah tarafındandır. Faydayı da zararı da yaratan; birey ve
toplum olarak insan için takdir eden O'dur. İnsanın faydayı ve
zararı O2ndan başkasına atfetmewi ya da sebeplere
bağlaması ise büyük zülümdür ve onun allah'ı layık olduğu gibi
tanımadığı anlamına gelir. |
|
93 Nur
: Alemleri nurlandıran,
aydınlatan An-Nur :
The Light. He who gives light to all the worlds, who
illuminates the faces, minds and hearts of His servants.
Bütün gizli şeyler kendisine aşikar olan,
nuru yaratan, gökleri ve yeri ışıklandıran, hidayet eden,
kalpleri iman nuruyla aydınlatan gibi anlamına gelir. Gerçek
aydın Allah'ın nuru ile imana kavuşan, cehaletten ve batıl
düşüncelere takılıp kalmaktan kurtulan kimsedir. |
|
94
Hadi : Hak yolu, doğru yolu
gösterici Al-Hadi :
The Guide. He who provides guidance.
Allah'ın kendisini tanıma yollarını kullarına gösterip
tanıtması, yaratıklarına hayatlarını devam ettirme yollarını
öğretmesi vbe onları buna yöneltmesi anlamına gelir. O, bu
yönüyle insanlara kurtuluş yolunu; dünya ve ahiret mutluluğu
yollarını gösterir. Allah, hayvanlara içgüdü vermiştir. Onlar
içgüdüleriyle kendilerine yararlı olanı bulurlar. İnsanlara ise,
akıl verilmiştir. İnsanlar, akıllarını kullanarak bilnçli seçim
yapma imkanına sahiptirler ve bu sebeple de yükümlü
tutulmuşlardır. Bununla birlikte yüce Allah, akıllarının
yanısıra onlara peygamberler de göndermiştir. |
|
95
Bedi : Örneksiz, misalsiz alemler icad eden
Al-Badi : The
Originator. He who is without model or match, and who
brings into being worlds of amazing wonder. Bütün varlıkları, hiç birinin örneği yokken sayısız
şeyler icat eden; düşünmey, araştırmaya muhtaç olmadan
kolaylıkla ve daima misilsiz şeyler yaratan, icat eden, Allah'u
Teâlâ'dır. Örneği yokken, Allah'ın kudreti ile meydana gelen
fevkalade güzel ve insana hayret verici şeylere ibda olunmuş
manasına bedi denilir. Bir türün fertleri de tamamıyle
birbirinin aynı değildir. |
|
96
Baki : Varlığının sonu olmayan
Al-Baqi : The Everlasting
One. He whose. Kainatın en güçlüsü insan. Dağları delen, denizleri
aşan ama ölümüne engel olamayan. Gelen gidiyor. Dünya
yaratılalıdan beri bu böyle devam ettiğine göre getiren ve
götüren, bu tabiat kanunlarını koyup yürürlükte kılan önü ve
sonu olmayan biri gerekiyor ki O da El- Baki olan Allah (c.c)
dır.. |
|
97
Varis : Bütün servetlerin gerçek sahibi
Al-Warith : The Inheritor of
All. He who is the Real Owner of all riches.
Bütün yaratılmışların yok olmasına karşılık Baki olan Allah,
mülkün gerçek sahibidir. Herşey, vakti gelince bir şekilde, onun
üzerinde geçici ve görece olarak belli bir vade ile nisbi
bir güç ve yetki ile donatılmış olan fani sahibinden
alacak ve hakikatte zaten öyle olduğu üzere, artık Allah'ın
hüküm ve tasarrufuna intikal edecektir. Nihai anlamada her şey
sadece O'na kalacaktır. |
|
98
Reşid :
Hayra delalet eden
Ar-Rashid : The Righteous
teacher. He who moves all things in accordance with His eternal
plan, bringing them without error and with order and wisdom to
their ultimate destiny.
Doğru ve sağlam yolu veren ve o yola ileten,
daha tabiatı yaratmadan yaratacağı her şeyi ve yaratılış
kanununu bilen yarattığı peygamberlere indireceği kanunlarla en
doğru yola iletecek olandır.Kıyamete kadar Rabbin yolu dışında
ona zıt yollar gösteren herkesin yolu sapıktır. Onun için biz
Fatiha suresinde Allah'ın, peygamberlere verdiği doğru yolu
istiyoruz. Allah'ın gazabına uğrayan Yahudilerle sapık
Hıristiyanların yolunu istemiyoruz. Doğru olalım, doğruluktan
ayrılmayalım. |
|
99
Sabur : Çok sabırlı
As-Sabur : The Patient One.
He who is characterized by infinite patience. Tirmizi'de Allah'ın güzel isimleri arasında doksan
dokuz ismin en sonuncusu olarak geçer. Allah (c.c.) sınamak için
yarattığı insanları, yaptıklarıkötülüjklerden dolayı hemen
cezalandırmaz. Af dileyip tevbe etmeleri veya kötülüğe
devamlarına imkan vermek suretiyle cazaya daha müstehak olmaları
içinonlara mühlet verir, sabreder.Allah'ın sabrı aczinden değil,
bilakis kudretindendir. Kötülüklerin bu dünyada hemen
cezalandırılmaması insanları yanıltmamalıdır. Allah'ın sabur
isimi ve sıfatına bakarak insanların da sabırlı olması gerekir. |
|
|
|