Madalyonun iki yüzü

14 Şubat Sevgililer günü yaklaşıyor. Gazete sayfaları, Televizyon programları, reklamlar ve mağaza vitrinleri içeriği ile bu güne göre hazırlanıyor. Aşkı ve sevgiyi hatırlarken birçok simgeyi bütün bu hazırlıkların üzerinde görebilirsiniz. Belki aşk tanrıçası Afrodit'i değil ancak onun can dostu Eros, elinde oku ve melek kanatları ile hediye paketleri üzerindeki yerini alır. Güzel Afrodit ve sevimli Eros onları yaratan uygarlıkla birlikte yok olup gitti. Ancak onların üzerinde simgeleşen aşk ve sevgi, başkaca şeylerde somutlandı, anlatıldı. Şiirlerin, romanların, destanların ve oyunlara konu oldu. Saray entrikalarının bir parçası olarak da işlendi ekmek kavgasının parçası olarak da. Belki de en temel farkını bu iki ayrımda buldu. Çünkü birincisinde entrikalar içinde yönetilen ve anlatılan bir tarihin parçasıydı ikincisinde ise milyonlarca insanın yaşamlarının. Ve yönetenler için yönetme işi, duvara yazılan 'seni seviyorum' sözünden başka bir şeydi. Bunun için duyguların daha kudretli bir yerlerde somutlanması gerekiyordu. Duygular ancak o zaman 'kullanılabilinir' olabilirdi. Bu sayede; herkesi kendisine aşık edebilen Afrodit, Yunan kırallıklarının hizmetinde halkın duygularının yönetmenin bir aracına dönüşebildi ya da zina işleyenleri cehennem kapıları bekliyordu. İnsanların en doğal duyguları karşılarına boyun eğmeleri gereken tanrılar ve kurallar olarak çıkıyordu. Aşkı, sevgiyi ve dostuluğu olduğu yerde, yaşamın içinden yansıtmak ise toplumcu şairlere, yazarlara, tiyatrocuların sorumluluğu olarak gelişti.

Ticaret gelişti 'aşk'lar değişti
Çalıştığı atölyeye 14-15 saatini veren gencin yaşamından kopartılan bir sevgi anlayışını her yerde görebilirsiniz. Özellikle de televizyon ekranlarında. Ve karşımıza Gelin Kaynana yarışmasında, Semra Hanım'ın, yarışmacı kıza "aşık olduğunda ben sana söylerim" sözleri şeklinde de çıkabilir, üç günde ekranlarda yaşanıp biten 'aşk'lar şeklinde de. En yalın halini ise, bir kalp resmiyle hediye paketine eklendikten sonra alınır satılır bir nesneye dönüşmüş olarak görürsünüz. İşte aşk ve sevgi ne zaman alınır satılır bir nesneye dönüştüyse, o zaman tüccarlar için de 'anlamlı' ve kullanılabilir oldu. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Antoine de Saint-Exupery bunu tüm çıplaklığı ile Küçük Prens kitabında bir tilkinin dilinden şöyle anlatıyor: "Yalnız evcilleştirebildiğin şeyleri tanıyabilirsin, dedi tilki, insanların tanımaya ayıracakları zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar." İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan acıların, yıkımların, göz yaşlarının, yoksulluğun arasından çıkıp bugüne gelen bir ayrıntı. Küçük Prens kendi gezegeninden bugünü anlatırken insanların elinden nelerin alınmak istendiğine dair de fikir yürütmemizi sağlıyor. 

Sevgililer günü ve medya
Medya hayatımızı yönlendirmede önemli bir fatör. Televizyon dizilerinde yaşamımızdan birşeyler ya da yaşantımızda olmasını istedğimiz şeyleri gördükçe daha çok bağlanıyoruz. Reklamlar giyim ve yiyecek alışkanlıklarımızı etkiliyor, değiştiriyor. 14 Şubat'a da bu medya ile giriyoruz. Sevgililer gününde başlatılan kampanyanın başarısı ise mağazalara yönlendirme becerisi ile ölçülülebilir. Bütün kampanya bunun üzerinden sevgi ve sevgili tanımı yapma üzerine şekillenmiştir. Ötesi tüccarların ve hizmetindeki medyanın ulaşamayacakları; gençliğin bütün heyecanları, umutları, üzüntüleri, sıkıntıları ile sımsıkı bağlı bir sevgidir. Bu noktadan dünyaya baktığımızda sevgide dahil herşey daha farklı ve rengarenk görünecektir.

    Source: geocities.com/ibfidaner/evrgen/arsiv/66

               ( geocities.com/ibfidaner/evrgen/arsiv)                   ( geocities.com/ibfidaner/evrgen)                   ( geocities.com/ibfidaner)