
Bir gençlik, bir gençlik, bir
gençlik...
"Zaman bendedir ve mekân bana
emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş
yedi asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle
süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir
asrını, Allah'ın Kur'an'ında "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı taklitçilere
kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir
cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici
tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devirleri yükseltici aşk, çürütücü
taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci
devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa
diliyle, bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir nida kopararak "Mukaddes
emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin,
ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik...
Halka değil hakka inanan, meclisinin
duvarında "Hakimiyet hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu
inanışta ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik...
Emekçiye "Benim sana acıdığım ve
yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de,
zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim
patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş
bırakılamazsın!", kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resul ölçüsünü kalbinin
ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!", ihtarını
edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine,
diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik...
Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca
keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan Batı
adamının bulamadığını, Türk' ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta Batı
adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem
ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet
hayali varsa hakikatinin İslâm'da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna
İslâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik...
"Kim var!" diye seslenilince, sağına ve
soluna bakınmadan, fert fert "Ben varım!" cevabını verici, her ferdi "Benim
olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı
bir gençlik...
Can taşıma liyakatini, canların canı
uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji
ve taktik sahibi bir gençlik...
Büyük bir tasavvuf adamının
benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar
gözü keskin bir gençlik...
Bugün, komik üniversitesi, hokkabaz
profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı
sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi,
hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı
zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine,
telkin ve telbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına
onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını
kazanabilecek bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de
içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiç birini beğenmeyen,
onlara "Siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka müslümanlarısınız!
Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve
gerçek Müslümanlığın "ne idüğü"nü ve "nasıl"ını gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allah'ın, kâinatı
yüzüsuyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine
tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak
ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir
gençlik...
Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya
tutması için otuz küsür yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan
borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve
zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı
secdeye mıhlayıp bir ömür Allah'a hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan
böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu
kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır.
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi
mukaddes
Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen
es!..
Allah'ın selâmı üzerine olsun!
