[[.170303.]]
// onyedi:otuzüç //

*bob marley'nin rahatlatıcı bir sesi olduğunu kaliteli bir mp3 indirdikten sonra hissettim. kaset zaten çekme. boktan. özellikle redemption song var böle hikayesi filan da çok güzel eh eh. 
*kar eder durumdayım. şimdi de bir audio cd yapıyorum beş yüz bin liraya cd alıp sürekli böyle satsam iyi yani. bir cd alana iki cd bedava gibi bir şey olur. dolaylı yoldan tabi. şimdi yazıp evden çıkıcam. erol da bizde, böylece yürüyerek gidecez. ama ben pek yürümek istemiyorum. bineriz belki taksiye. erol'un arkadaşına satacağım cd'yi. oh ho iyi iyi.
*babam dedi ki, eğer boğaziçine giremezseniz haliçe girersiniz ho ho euhe :) haliç üniversitesi de var da ondan böyle şeker bir şaka yaptı canım babam :)
*can yazdı mı bilmem ama yazmamışsa da yazar. right here in my arms'ın klibindekik asyalı bir hoş yani. asyalılardan nefret ederim ama o böle gözüme bir güzel gözüktü ki sormayın gitsin. gerçi meriç'ciğim hatunu ibneye benzetince ne can'ın zevki kaldı ne benim :) zıpır adam sıçtı yani. 

[[.160303.]]
// yirmiiki:kırkdört //

*u huuu. hep cumartesi ve pazar günleri güncelleyemiyorum. çok güzele yakın bir haftasonu geçirdim yine. bir çok gözlem yaptım yine. yavaş yavaş yazıcam hepsini. hepsi kayıtlı telefonumun bir ucunda. ama şuan çok uykum var, sersem kendimi diyorum, atsam yataklara...

[[.140303.]]
// yirmibir:yirmiiki //

*neden "topu outa attı" derler de "topu dışarı attı" demezler. çıldırıyorum böyle gerizekalı ingilizce kelimelerin türkçeye tecavüzüne.
*can'la çok tartıştığımız bir konu var şu winamp ile çaldığımız şarkıların uzantıları nasıl okunur? empitri, empiüç, empeüç, mepeüç, empetri, mepetri. hangisi doğru. normal olarak, mepeüç ya da empitri denmesi gerekli ama hiç birini kullanmıyorum şahsen... 
*sabah servisteydim her zaman olduğu gibi. yani bir anlık screenshot misali, adamın hayalkırıklılığını gördüm. adam çıktı, arabasının arka lastiğine bakmıştı ve birden patlamış olduğunu farketti. böyle ben adamın yüzünü gördüm. ah filan olmuştu. çok güzel insanların duygularını hissetmek, onların ne düşündüklerini düşünmek...
*düşündüm de, azıcık aşım kaygısız başım diyen bir insan mıyım diye. sanırım değilim, hatta belki de tam tersiyim. hep "çok"a ulaşmaya çalışıyorum. sanırım bu insanın doğasında var. ben de bir insan olduğuma göre... denecek bir şey kalmıyor.
*küçükken ufak bir ateri salonu gibi bir yer vardı. ama böyle normal ateriler değil, daha ufak çocuklara hitab eden ateriler. kolay oyunlar ve böyle üstüne binmeli aletler filan vardı. işte orda bir oyun vardı ki bu oyun benim hayat felsefeme dönüştü sonra. daha doğrusu felsefe değilde hayatın nasıl olduğu konusunda. oyun olarak basit bir motorsiklet yarışıydı. ama gelin görün ki bir çok seçilmesi gereken yol, ve hangi yolun daha tehlikeli olduğuna önceden karar verme durumları vardı ortada. bu da bana hayat ile çok benzer gelmişti ve hala da öyle hissederim!
*bence her insanın birilerine birşeyler anlatma isteği var, yani insan paylaşmadıkça yaşayamıyor. bu garip. nasıl bir dürtü, nasıl bir içtengelim -bu kelimeyi şimdi keşfettim- anlayamadım. anlarsam da çözebilir miyim bilmiyorum ama bu var. ben buraya yazarak anlatıyorum, ergen kızlar her akşam kankalarıyla dedikodu yaparak, erkekler içki muhabbeti olarak vesaire... ama paylaşılmalı. paylaşılmadan olmuyor... belki de insana ağır gelen yalnız olma hissi. ne kadar yalnızım dese de insan, yalnızım dediği insanın bile onu dinlediği ve onun yalnızlığını giderdiği apaçık ortadadır. haksız mıyım?
*tipik bir kız davranışı vardır bahsetmek istiyorum :) kendilerini kötülerler, böyle iltifat beklerler, ah canım ne şımarık şeysiniz siz öyle. garip... ? 
*dün sanırım, şey öğrendim. gebeliğin olması için, erkeğin bıraktığı üç milyon spermden sadece iki yüz ellisi rahim kanalına kadar ulaşıyormuş. sıcaklığın büyük bir etkisi varmış. nerde okudum/dinledim hatırlamıyorum ama çok ilginç geldi. düşünün, o spermlerin aklı yok hehe. ama yollarını bulabiliyorlar. bunun içinde kesinlikle açıklanamaz bir çoğalma isteği yatıyor bence.

[[.130303.]]
// yirmibir:otuzbir //

*öss'm iyi geçti. -sanırım kısaltmada yanlışlık yaptım.- matematiğim çok kötü bu sefer. otuz iki gibi bir şey. fen'im iyi sayılır. kimyadan boktan bir hata, biyolojiden üç, fizikten de üç hata ile hallettim, toplamda yetmiş nete yakın çıkardım ama sözel yok nerdeyse. türkçe tam bir gösteri oldu. on yanlış beş boş ehue allah kimseye vermesin diyorum.
*biraz önce yine bir salata yaptım ki of of  böle sürekli olsa yerim. roka, havuç, çiğ pırasa, ton balığı, ufak taneli makarna ve biraz sos niyetine ketçap ve baharat. bu kadar güzel olamaz yani, o balık ve makarnanın uyumu, pırasa ve roka ile birleşince of harika oldu yahu. 
*bugün can'lardan çıktım. yürüyordum, önümde saçlarını arkaya salmış, aheste yürüyen bir hatun vardı. hatun demeyelim de çığlık filmindeki o sarışın gibi bir şey işte. neyse, tam can'ların apartmanın karşısındaki otoparkların önünden yürüyordu ki, ben de arkadan yürüyordum. ve gelen ışı nasıl desem tam bir korku filmi gibiydi. kız'ın arkaya dönüp bana bakıp yürüyüşünü hızlandırmasını filan bekledim yani o kadar atmosferik bir durumdu :) öyle bir şey olmadı tabi ... 
*bu arada bir önerim var toplumumuzun bilgilenmesi için. böyle otobüste, elinde kitap olanlara yer vermek zorunda olunsun. yani öyle bir kural olsun ve herkes yer versin. böylece insanlar zorla da olsa okumak zorunda kalırlar eh eh.
// yirmiiki:ondokuz //
*gerçekten çok yoruyor öss. sınav bitip kafamı kaldırdığımda görüntüyü sabitlemek zaman alıyor. ayağa kalkmıyorum hemen ki dengemi kaybetmeyeyim. abartmıyorum yani. çıkınca ölümüne bir yorgunluk hissediyorum üzerimde. birazdan yatağıma gidicem. yorgunluğumu atmış olmak istiyorum sabah uyandığımda...
*bizim okulda ilginç bir uygulama var, cuma günleri, bazı cumalar daha doğrusu, serbest kıyafet ile gidiyoruz okula. anlamıyorum ben bunu. müdür yardımcısı, moral olsun gibilerinden birşey dedi bugün. hayretler içinde kaldım onun da haberi yoo o o ok diye bir şarkı vardı ayrıca onu söylemek istedim birden. neyse, okulumdan nefret ediyorum sanırım. 
*deney'i izledik can'la bugün. harikaydı tekrar. ben izlemiştim ama unutmuşum böyle bir kaç defa dumur oldum filan. bu arada can da hak verir ki hatunun poposu çok güzel! üf hiç anlatacak halim yok. 
*bu arada yeni ve çok zıpır bir giriş tasarladık bugün canlarda euhe o nasıl bir şeydir anlamadım ben :p üstü flea altı kadın :p 
*yatsam iyi olcak, iyice saçmalıyorum. 
*bu arada girişteki söz benim çok hoşuma gitti. yolculuk bölümü de hoş, ilk iki cümlesi de.  
// yirmiüç:sıfıraltı //
*kendime çok uyuz oldum, babaannemleri aramalıydım, ama unuttum geç oldu, arayamam! uf!

[[.120303.]]
// yirmibir:sıfırdört //

*duman çıkardım bugün. dört yanlış iki boş ile otuz sekiz net yaptım matematikten. tam öss olunca güzel oluyor tabi. çaktım çok pis. biyoloji çok batık ama... beş yanlışım var, suçu yorgun olmama ve biyolojinin en sonda olmasına bağlıyorum. belki de kendimi kandırıyorum ama yine de öyle demek istiyorum. yarın da deneme var okulda. umarım iyi geçer. herkes çok gaz, yani ben geçicem ben geçicem olayı yükseklere taşındı. ilk sıralar kopmuş durumda ama ilk on için büyük bir yarış var... ben mi? girerim umarım. fazla bir şey demek istemiyorum.
*seraphim - follow me. çok dinlendirici bir şarkı. pek bi nitelikli sayılmaz ama yine de hoşuma gidiyor. bugünlerde farkındayım da, müzik için bile kafamı ayıramıyorum. yani çok dolu gerçeken kafam, biraz boşaltmasam kötü oluyor gibi hissediyorum. ama farkettiğim başka bir şey ise, boşalınca koptuğum. boşalmak yani kafa olarak, fesatlık yapmayalım. mesela geçen sene yüz otuz puan filan yapardım. bir soruda beş dakika uğraşırdım filan. tabi nereye kadar. gerçi bir de geçen sene dershanede olduğumuz sınavlar öss ile hiç alakası olmayan şeylerdi. o da etkili büyük bir derecede. bu arada evanescence - my immortal var bir de. bu hatunu öpmek istiyorum. neresini mi? ses telini, ağzının tüm kıvrımlarını... neyse çok yoruldum cidden. yani çekilmiyor geç olunca. 
*dün sabah dumur oldum. bindim servise çok ilerlemeden bir adam gördüm, sabah sabah -gerçi ben de yerim ama- doritos yiyordu. ama şöyle bir düşününce doritos'u kim yer, gençler, ama amca böyle yaşlı başlı, kelli felli -ehue- almış eline doritos, belli ki vasıta bekliyor. çok hoşuma gitti birden...
*hatırlamıyorum ne zamandı ama bir şey farkettim. böyle yeni tanışan insanlar birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışıyorlar. otobüsteydim, kız ile erkek sohbet ediyorlar, kız çocuk ne dese, "ay onun daha iyisi var, ben şöyle yaparım, ben böyle yaparım, bizim evde bu şu..." aaa dedim. yeter oldum. çocuğa acıdım, yani tamam yeni tanıyorlar birbirlerini ama bu kızın çocuğa üstten bakması beni sıktı. çocuk da canım, nasıl davransa diye şaşırıyor filan. zor canım zor bu kızlar...
*hiç yatarken hapşırdınız mı? (hapşırmak mı hapşurmak mı bilmiyorum.) böyle ben bugünlerde çok hapşırıyorum, yatakta olunca harika oluyor. yastığa gömüyorum yüzümü böyle sanki sonsuza kadar gidiyormuş gibi hissediyorum. yani hapşırdığım zaman böyle çok uzağa gidiyor gibi. sonra böyle orası sıcak oluyor filan. eh eh. bir de şey vardı, kültür yapıyım yine genelinden. insan yetmiş km/sa ile hapşırırmış ve hapşırdığı kapalı odanın nerdeyse her yerini mikrop/bakteri ile doldururmuş. yaklaşık elli m²'ymiş.
// yirmiüç:ondokuz //
*turkcell sağ olsun mesaj atmayı tek kontöre düşürmüş. sanırım on nisana kadarmış ama olsun, o da güzel. 
*yatıcam şimdi, uyuyacağım bir güzel ve sabah dimdinç kalkıp sınavımı olacağım. otuz sekize otuzsekiz çıkartıp, biraz da sözel yapıp halledeceğim bu işi! başarılar bana. 

[[.110303.]]
// yirmibir:yirmialtı //

*uzun ve yorucu bir gündü. bundan sonra tenefüslerde bol lak lak yerine biraz daha fazla test çözmeliyim diye düşündüm. neden bilmiyorum ama bugün çok yoruldum. ayrıca bol bol da kıl oldum sınıftakilere. anlamsız bir tartışma ve bencillikleri yüzünden. iyilik yap denize at ve kendi işini kendin hallet özdeğişlerini düşündüm bol bol... çok acımasız olunuyor bazen. çok hem de! ... uyuz oldum, ama pek çaktırmadım, yanlı olsam bile yanımı belli etmedim. bu da yordu beni.
*can şimdi das experiment diye bir film download ediyor. bitmek üzere, gerçi iki gündür yüz yirmi beş mb kaldı diyor ama hadi bakalım bir bitsin, süper film. filmin gerçekten bir deney olduğunu şuan okuduğum kitaptan öğrenince daha da bir dumur oldum, film güzel, kitap daha güzel. kitap hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum, yani ilgisini çeken alabilir diye. totalitarizm eleştiren, günlük yaşamdaki totalitarizm hakkında yorum yapan arada uçuğa kaçsa da güzel bir kitap. totalitarizm diyince çok entel oluyor, ama bu uyum, topluma uyum olayı oluyor. yani total filan diye düşünürseniz çıkarırsınız zaten. şöyle ufak bir örnek verirsem daha iyi anlaşılır sanırım. kitapta bir deneyden daha söz ediliyor. deneyde, bir oda içine bir çok insan konmakta fakat deney hakkında fikri olmayan sadece bir kişi bulunmakta. yani herkes deneyi biliyor, sadece denek bilmiyor. biri uzun biri kısa ip gösteriliyor herkese ve hangisi uzun diye soruluyor, deneyi bilenler, kitle, kısaya uzun diyor, sıra denek'e geldiğinde ise düşünüyor ve o da kısaya uzun diyor. bu da toplumdan etkilendiğini ve uyum sağladığın gösteriyor, ufak bir totaliter rejim örneği işte.
*bugün farkettim, daha doğrusu dün farkettim, çok neyse diyorum. yazdıklarıma bakmadım ama gerçekten öyle yani, sonra can'a söyledim o da evet filan dedi o da çok söylüyor dikkat etmiyor. sanırım ona annesinden, bana da ondan bulaştı. ama can'ın annesi çok güzel neyse diyor :) böyle çok şeker... 
*en son orta birde dinlediğim bir kasedi buldum. bob marley'nin şu no woman no cry şarkısının olduğu albüm, one love mı, is this love albümü mü ne. uyduruyor da olabilirim. o kadar güzel geldi ki, o kadar yıl geçtikten sonra... hani hep, dinlenmiş kuru fasulye güzel olur derler ya, eh eh, onun gibi bir şey oldu bu da.
*bugün edebiyat hocasına "bir şeyler" kalıbının doğru olup olmadığını sordum. benim hipotezime göre; "bir" tek olduğu ve "şeyler" çoğul eki almış çoğul bir kelime olduğu için birbirlerine ters düşerler diye düşünmüştüm meğerse kullanılma özgürlüğüne sahipmişim.
// yirmiüç:sıfırbir //
*çok uzun çabalar sonucu (!) nedir kimdir diye merak edenler için bölüm açmaya karar verdik. aha yukarda kendileri. en üstte, ta tepede.
*yatsam iyi olcak. çok aşırı yorgunum. uyumalıyım. umarım sabah erken kalkmayı beceririm. 

[[.100303.]]
// yirmibir:ellibeş //

*çok gaz başlamıştım bu haftaya, yine nete girmeyecektim, ama girdim, sonra uyuz oldum kendime. bok işte. zaten şu ekmek teknesini niye izlediğimi anlayamadım, boşa zaman harcıyorum. can da davsının kıriğini neden izlemedin bayılcaktın filan dedi içime bir şey oldu, ah be dedim keşke izleseydim. neyse artık öyle bir şansım da kalmadı.
*can gibi ben de jöleye çok kıl oluyorum, eskiden sürerdim sürekli. tamam, doğru saçı topluyor, biraz daha artistik bir görüntü veriyor ama artist olmak istemiyorum daha fazla. böyle neysem oyum, pissem pisim, iğrençsem iğrencimi sergilemek daha doğal geliyor, kendini kasıp, eöhö filan diye gezmenin bi anlamı yok. özellikle şu çok karizma bağdat caddesi piyasası ve akmerkez... ooo akmerkez dedim... yazdım mı hatırlamıyorum ama tekrar yazasım var. oraya gittik bir gün, daha doğrusu, çılgınlık yapalım dedik. ortaköyden taksim otobüsüne bindik hiç aklımızda yokken akmerkez'e -the karizma sentır- varmış ve inmiş bulunduk. neyse girdik içeri yürüdük mürüdük, yemek yeri bakıyoruz, her yer pahalı ve şu aptal amerikan zart zurt fast fud satıcıları. böyle insanlar ya beni farklı buldular ya da bir yerim görünüyordu. çok kıl oldum, böyle tip tip baktılar ehue ben de e iyi filan oldum, hatta fulya da vardı o da bilir ona da tip tip baktılar, yani bakmışlardır heralde ne bileyim.
// yirmiüç:yirmiüç //
*bir reklam var ya, hani şöyle sucuk tanıtımı filan. onun ikinci versiyonu güzel olmamış, ilkinde böyle oha oluyordum, sucuk mu yesem filan ahhh ama şimdi o kadar sucuk çekmiyor ikinci reklamı izlerken. 
*birden canım çok sıkıldı. içerdeyken internete girmesini beklediğim biri girmiş, çevirim dışı mesaj atmış oldu :( keşke içerde olmasaydım. çok konuşmak istiyordum... canım sıkıldı birden... hüf güncelliyeyim de bir kaç test daha çözmeye çıkıyım. moral çöküntüsündeyim... ıh!

[[.090303.]]
// yirmi:otuzbir //

*uu huu neler oldu neler. erol bizde kalmıştı ya, ben de misilleme misali onlarda kaldım dün. internete çok istedim ama giremedim çünkü telefonları yok, yani var ama çalışmıyor, arama konusunu cepten hallediyorlar uzun bir zamandır. dün dershanede çok baydım. yani biyoloji filan koydu bana çok. keşke girmeseydim oldum ama girmiştim bir kere. iki ders genetik gördük, ve ben her kelimeyi -yavaş- biliyordum nerdeyse. neyse sonra hanımefendi kimyacı geldi. dedim ki, bakın hocam, zor tutuyorum kendimi bir test verin yapıyım uyanık kalırım hem. vermedi, neyse zorla aldım. çözeltiler zaten konu yani baydım saolsun suzan hoca sürekli çözeltiler yapıyordu şimdi yine genel tekrar. aldım, uzun zamandır çözeltiler çözdüğümüz için uzun sürmedi tabi çözmek sonra açtım geometri çözerken hanımefendi yine laf soktu. biliyorum seviyor beni ama hasbinallah demekten başka yapacağım bir şey yok... neyse ya dershane dershane yazmak istemiyorum... 
*bugün çok ilginç birşey oldu, hani şu show tv'de gösterilen kız çantalarının -özellikle şu jansport hep moda çantalarınndan- arka gözlerinden para/telefon gibi şeyler çalınır ya, heh! tam burger'a doğru yürürken bir kız arkadaşımın çantasına doğru iki el yaklaştı kıza çok yakın yürüyen balici/hırsız/uğursuz/şerrefsiz ellerini attı, atar atmaz ben gördüm ve höööt diye kolundan çektim çoçuğu ittirdim. sonra kötü kötü baktım. ama balici işte ne anlar. zaten üç kişilerdi. neyse yürüdük hiç bir şey olmamışcasına sonra ufak bir tekme yedim ama bişey olmadı. ibne demek istiyorum! kusmak istiyorum üstlerine. neyse bir de dün, incirlide denizbankın önünde, çok trafik sıkışmıştı. birden beyaz bir arabadan bir kro/şahsiyetsiz/ayı/maganda ilk önce camı açıp biraz önce geçmiş ama halen yolun tıkanıklığından yolun karşısında, neredeyse tam yanında duran arabaya küfretti. heralde karşılık geldi, bu şahsiyetsiz çıktı arabadan gitti cama yaklaşıp küfür etti, yetmedi, yeter mi hiç... sonra kapıyı açtı ve herifi tekmeledi, ben dumur! nasıl yani filan oldum. bazen insan istanbulda olmanın iğrençliklerinin aştığını, artık kaçıp gitmenin gerektiğini filan düşünüyor. üf neyse. aah ah. şu istanbul o arada yolda gördüğüm, sıcakkanlı, sevecen amcalarla, gerçek istanbullularla, kalitelilerle dolu olsa... kaliteliyim demek istemiyorum ama esenleri/avcıları/turgutreisi/pendiği/kağıthaneyi/beykozun arkalarını pek sevdiğim söylenemez...
*bugün otobüste oturmak için yeni bir yer keşfettim. yani rahat bir yer, avantajlı bir yer. şu kırmızı otobüslerde, yani eski olanlarda. girer girmez akbili bastıktan sonra kapıya yakın olan koltuğa oturuyorsunuz. ne avantajı mı var? tam ordaki, otobüsün nereye gittiğini gösteren tabelaya kafanızı dayarsanız cama dayadığınızda hissettiğiniz titreşimi hissetmiyorsunuz, çünkü esniyor. ayrıca insanlar bileti atıp/akbili basıp arkaya ilerliyor, böylece önünüz genelde açık kalıyor, ayrıca okumak için sürekli aydınlık var, çünkü o tabelayı aydınlatan ışık aşağıya da vuruyor. dezavantajları: kışın üşüyebilirsiniz, giren yaşlı bayan/baylar yer ver diye gözünüze gözünüze bakabilir, ve ayaklarınız uzunsa aşağı düşebilir...
*bir laf vardı, hangi filmde duydum hatırlamıyorum ama şey demişti: i am as easy as a sunday morning. harika değil mi... zaten pazar gününün çok sihirli olduğunu herkes bilir. rahat olmasa bile rahatlar insan. tabi eğer dershanesi yoksa. ayrıca totalitarizmle ilgili bir kitap okuduğum için bu dershanelere, marka farketmez, hepsine uyuzluğum yüz bin kat daha arttı. neyse...
*bir gerizekalı teori daha kurdum. hipotez daha doğrusu. şu gen olayları beni çok sinirlendiriyor. yani daha çözemediler filan. yeni hipotezim, yine insan ırkının sonu olarak... genler bir etki ile mutasyona uğrayacak ve değişiklikler iptal olacak, herhangi bir adaptasyon kabul edilmeyecek ve böylece insan ırkı doğal seleksiyona uğrayıp sonunu kendi hazırlamış olacak. hehe.
*dün apollo on üç vardı. ne kadar manasız diye düşündüm filme bakarken, çünkü sonunda kesin kurtulacaklar yani insan heyecanlanmıyor bile iğrenç. 
*bu arada, film dedim de. ben yine bir filme gittim ve yine beğendim. üç olasılık var, ya film seçimim çok iyi, ya son günlerde çıkan filmler çok iyi, ya da benim beğenme yeteneğim yalama oldu. tez'e gittim. tesis yani. film ispanyolcaydı. güzel bir dil ve geçerli bir dil bence. neyse anlatmak istediğim ispanyolcanın güzelliği değil. filmin güzelliği. valla bir sevdim ki filmi anlatamam. çok orjinal bir filmdi. böyle "nasıl yani" olduğum bir kaç yer vardı ya da "hadi ya" dediğim bir sürü yer. valla sevdim. şiddet içerikli ama şiddeti siz görmüyorsunuz. fazla anlatmak istemiyorum. çok uzun zaman daha gösterimde olacağını sanmam, gidilmeli derim. kaçırılmamalı.
*ben mi çok dikkat ettim ya da benzetmek için kastım bilmiyorum ama şu poor misguided fool adlı şarkının başı, tıpatıp jennifer paige'in crush adlı şarkısının başı gibi. değil mi? valla öyle...
// yirmibir:kırk //
*şöyle eski şarkıların mp3lerini arıyorum. çok ciddi bir arşiv girişiminde bulunmaktayım. ama sadece giriştim işe. başlamanın önemini anlatan bir özdeğişe inanırsam ki özdeyiş başlamak bitirmenin yarısıdır diyor, bu işi yarısını bitirmiş durumdayım.
*eski şarkılar filan dedim de bir şey paylaşmak istedim. anneannemler bizim eski eve çok eskiden yakın oturuyorlardı, yani yürüme mesafesi, onlarda kalırdım ben kısmen anneannem, kısmen babaannem büyüttü beni, kısmen de yuvaya gittim. annem ve babam çalıştığından öyle ortalıkta büyüdüm. ama çok sağolsunlar, babaannem bana çok iyi baktı, anneannem de aynen, hakları ödenmez gibi. babaannem mesela bana paylaşmayı, akşam ezanından sonra dışarda kalmamayı öğretti. canım babaannem. o günleri çok özlüyorum. uyanırdım... babaannem bana kahvaltı hazırlamış olurdu, birlikte izabella dizisini seyrettikten sonra -ki bu dizi şu hani yüzünün yarısı yanmış kızın dizisiydi ismini uydurmadıysam- sonra babaannem genelde evi süpürürdü, yani aklımda öyle kalmış, arkadaşlarım vardı çıkar oynardık dışarda, sonra öğlende gelirdim, çok sıcak ise öğlende dışarda kalmamı ne ben ne babaannem isterdi. o zamanlar çok güzel oyunlarımız vardı. telin ucuna plastik araba bağlayıp onunla koştururduk böyle, çevirince araba dönerdi filan. sonra kavanoz kapaklarına macun doldurup gazoz/pepsi kapaklarına atmaca oynardık, baş seçerdik başu vuran hepsini alırdı filan. misket oynardık çılgınca, bayağı stilde oynardık, çukur diye bir stil vardı mesela onur severdim ben. sonra babaannem ve dedem ne kadar tehlikeli bulsa da, hafif çamur olan bir toprak seçilip oraya şimdiki analitik geometri benzeri çizgiler çizilmek suretiyle oynanan bir oyun vardı, tornavidayı atardınız, attığınız çizgiye en son çizgiden düz bir çizgi çizerdiniz, herkesin noktası olurdu, çizgilerin çakışmaması gerekirdi filan... öğlen molası verdiğimde evde izleyecek çok şey olurdu, o zamanlar çizgi filmler harikaydı, ninja kaplumbağaların hiç yayınlanmamış bölümleri, müfettiş gadget, transformers -ki buna bayılırdım- sonra dinazor denver filan... aah ah diyorum. çok değerli bir yazı oldu bu. eskilerim, anılarım... dedem elinde gofretlerle gelirdi, portakal sanki hiç eksik olmazdı babaannemlerden. hem üst katta kuzenim vardı, daha sonra kuzenlerim oldu. küçük kuzenim ki şimdi küçüğün bir büyüğü durumunda, ben onu hep evde koştururdum, eğlenirdik. büyük kuzenim, canım benim, sanki kardeşim, onunla salak oyunlarımız vardı. hiç durmadan ayak sallamaca, iddasına girerdik mesela kaybeden on bardak su filan içerdi aah ah. amcam bazen gece vardiyasında çalışırdı -vardiya lafını ilk defa kullandım hayatımda, vasıtaya benziyor, kullanması hoş- ondan amcam gündüz uyurdu, biz ufak kuzenimle zıpırlık yapınca yengem kızardı filan. yengemi de çok severim, anne yarısıdır o da. çok bakmıştır bana canım yengem. amcamı da çok severim canım amcam. böyle devam etmiyim yazıya. aah ah diyorum yine... çok güzel günlerdi, bunlarda güzel günler... 
*geçen gün ne farkettim onu da yazayım. eskiden vücuduma hakimdim, yani hiçbir yerim ağrımazdı filan, artık ağrıyor. okulda filan test çözerken eğilmek, bilgisayar başında eğilmek, hepsi sorun yaratıyor, hem sırtım hem boynumda. hani yaşlılar der ya, eski ben kalmadı artık, ben de bir nebze öyle hissediyorum. -bir ilk daha, nebze kelimesini de ilk defa kullanıyorum- spor yapmamaktan böyle oldu farkındayım, ama hiç ayıramıyorum kendime zaman spor için, ayrılmaz mı, ayrılır ama ne  bileyim olmuyor. can'a bazen çok imreniyorum ne kadar o biraz fazla gaz olup abartsa da işi. ama haftada bir iki gitmek güzel olurdu. seneye artık...
*aşkın ölümü. aşk'ın ölümü. aşk kelimesinin ölümü. bugün farkettim bunu. otobüs bekliyordum, uzaktan da çok geveze oldukları belli iki kız konuşuyorlardı, dediki biri: "ama x ona çok aşıktı." bende şimşekler çaktı. birden o kelime, o güzelim aşk kelimesi yerlere indi, ne kadar da değersiz oldu, ne kadarda alışılagelmiş, ne kadar basit oldu anlatamam. kızın sesinin tonu, mimikleri... iğrençti, aşk bu değil... aşk, daha yüce daha az kullanılması, yıpratılmaması gereken bir kelime bence...

[[.080303.]]
// sıfırbir:ellidört //

*erol'u uyuttum, yeni bir güne -kadınların gününe- tek başıma devam ediyorum. siteyi güncelleyip yatmayı planlıyorum. zaten yazacak fazla bir şeyim yok... yalnız, insanların özel hayatları çok önemli bunun iyice farkına vardım. özel olan şeyler özel olmalı. nerden geldi bu şimdi aklıma demek istemiyorum, çünkü o da özel. paradoks mu yarattım acaba. neyse. yatsam iyi olacak.
// onbir:ellibeş //
*md'mi koydum şarj olsun, yine üşengeçlik yapmayayım diye. birazdan da yeni kayıt yapıcam ki artık üç yüz yıldır (!) dinlediklerimi dinlemiyeyim. kıl oluyorum. mühendis olunca ilk icat edeceğim şey, tüm makineleri aynı anda şarj edebilen bi birim olacak. şimdi fikrimi burda ifşa etmenin bir anlamı yok ama neyse söyledik bir kere, paylaşmış olalım... bazen, yeni bir icat çıkıyor, ama sanki öyle bir düşüncem oluyor ki, o çıkan şeyi önceden hayal etmişim gibi, yani sanki onu yapanların arasındaymışım gibi oluyor. abartmıyorum. oha diyorum, bunu yeni mi buldular filan. neyse, umarım iyi bir puan yaparım da, itü'den bir endüstriel tasarım uzmanı olarak çıkarım. yani güzel olurdu... şimdi biraz surf yapıyım. can'a sorsam, dün filme gitti, beğendiyse ona gidiyim. ama öncelikli sırada tez var. şuan tek yeşilçam sinemasında oynuyor galiba. hiç gitmedim salonunun nasıl olduğunu bilmiyorum ama güzeldir umarım, ve umarım zaman bulabilirim. ayrıca, avşar/bakırköy'de yeni bir salon açmış, yani bildiğimiz avşarın içinde yeni bir salon, salon bizim oturma odası kadar. yirmi üç koltuk var. böyle orayı kapatıp kendi kendine seyredebilirsin. bir sabah babamlarla gittik, aile sineması oldu. sadece biz vardık... neyse, md ile uraşmam gerekli. zaten çok kıskandım geçen gün sınıf arkadaşım murat'ta bir şarkı vardı, biraz kaliteli bir çekim olmuş. pioneer müzik setinden direk cd'den kaydetmiş, böyle bas vuruyor içinize kadar. kulaklıkları da orjinal olunca. hoop die mükemmele yaklaşmış. kulaklık almam lazım. ama iki yıldır parama kıyamıyorum. çalıcam galiba zor tutuyorum kendimi. cık cık cık! ... yeter!

[[.070303.]]
// yirmiüç:sıfırüç //

*fight club'ı izlemiştim, ama yine izlemek zorunda kaldım. can iyi bilir nasıl boktan oluyor sonunu bilince. tüm filmi eleştirel bir gözle izleyip hmm burda böyle nasıl olmuş acaba diyorsunuz. neyse canım. ve son günlerde nerdeyse izlediğim tüm filmlerin sonunu beğeniyorum. tamam çoğunu beğendiğimi yazmıştım ama böyle bir şey daha keşfettim. neyse, erol bizde, fazla uzatmadan kesiyim. güncelleme yapıyım, can çok kızıyor sürekli çevirim dışı yazıyorum diye :p

[[.060303.]]
// onsekiz:otuzaltı //

*annem bir makarna yapmış, tüm hepsini yiyebilirdim valla. bu kadar güzel olabilir. ton balıklı ve mısırlı. bir makarnaya eşlik etmesi gereken iki adet çok önemli varlık. bir de yanına salata. of of baya yedim yani, öğlenden beri de açtım zaten yükledim. şimdi acaip bir rehavet bastı. uyumak mı lazım? ...
// yirmi:sıfırbir //
*gelen bir telefondan dolayı canım biraz sıkkın. sanırım tam onunla alakalı değil de, daha çok herşeyin artık daha stres yaratmasıyla ilgili. son iki gündür konsantre diye bir şey kalmadı bende. geri nasıl getireceğim konusunda hiç bir fikrim yok. biraz önce oturdum ders çalışmak için, soruya sadece bakabildim, görmeden. içimden hiç bir şey yapmak gelmiyor. sadece oturup yazasım var. derin derin, hiç yazmamışcasına yazasım var... 
// yirmiüç:onbir //
*bir azgınlık çöktü ki nedir anlayamadım... dişlerimi fırçalıyım geçer belki. yatmam lazım, kendimi çok yorgun hissediyorum. bedensel değil, kesinlikle ruhsal...

[[.050303.]]
// yirmibir:kırküç //

*how can we be so blind? diyerek aslında okuduğum kitabında etkisiyle, uzun süredir üstünde bulunduğum çeşitli duyguları ortalığa saçma, kusma davranışı göstermem gerekiyor ama hiç halim yok...

önceki >>