Son Yarım Saat...  (hikaye)
*Müzik
*Eskrim
*Liberal Politik
*Bilgisayar köşesi
*Anti-dernekler
*Edebiyat Sayfalarım
    *Kitap, kitaplar...
    *SerbestÇizgi
    *Seçme Yazılar
    *Fıkralar
    *Yazı ve Öyküler
(Bana ait)
*O'na Dair...
*Bana Dair...
*Siteye Dair...
*Seyahatname
*Özür

ANASAYFA

     Yaşlı adam esneyerek uyandı, saate baktı, 19.45'ti; "ne çok uyumuşum" diye geçirdi içinden; kanepenin üzerinde uyuyakalmıştı; sırtına batan bir cisim farketti, hafifçe döndü; gözlüğünün üzerinde yatıyordu. Doğruldu ve oturma pozisyonuna geçti, bir süre boş boş sağa sola bakındı, gözü ayağının altındaki siyah-beyaz gazetesine ilişti; eline aldı, başlıklara baktıktan sonra sıkıldı, öğlen okumadığı bir yer kalmamıştı, gazeteyi masanın üzerindeki bir sürü kağıttan oluşan yığına doğru fırlattı.

     Sekize kadar ne yapabilirdi ki? Düşündü, oyalanacak br şey bulmaya çalıştı. Aklına posta kutusu geldi, bugün kontrol etmiş miydi, hayır, unutmuştu sabahleyin. Gerçi artık varlığını hatırlayıp mektup atan da olmuyordu ama gene de kontrol ederdi her sabah; yılların alışkanlığıydı; hem belki kırk yılın başında acil bir şey olur gününde öğrenemezdi, her ihtimale karşı her sabah kontrol etmek gerekliydi. Bir umutla ayağa kalktı, holü geçti ve dış kapıyı açtı, güneş batmaya yüz tutmuş hava loşlaşmıştı; dış ışığı yaktı, posta kutusuna baktı; evet bir mektup vardı: kutunun deliğinden ucunu görebiliyordu, büyük bir heyecanla kutuyu açtı ve mektubu çıkardı.

     Oğlundan mıydı acaba, evlendikten sonra onu bu bomboş evde yalnız bırakıp Almanyaya yerleşmiş, torunlarını bile göstermeyen hayırsız oğlundan mıydı? Zarfın üstüne baktı, yazı çok ince geldi, okuyamadı, gözlüğü için elini gömlek cebine götürdü, orada değildi; kanepenin üzerinde bıraktığını hatırladı ve o tarafa yöneldi...Evet oradaydı, yavaşça oturdu kanepeye, ve kahverengi çerçeveli, kalın camlı gözlüğü eline aldı, dikkatle yerleştirdi gözüne... Işığa doğru tuttu mektubu, ve merakla okumaya çalıştı zarfın üstünü... Hayır, oğlundan değildi; 15 yıl önce emekli olduğu okuldan gönderilmiş, antetli bir mektuptu bu. Zarfı açtı, her seneki gibi bir pilav günü davetiydi. "O herifin sözünü etmeye değmezdi zaten" dedi. Hayırsız evlat ne olacak...

     Pilav günü düşüncesi... Hoşuna gitmiyordu bu: Geçen sene eski öğrencilerinden biriyle takışmıştı. Önceki sene de iki meslektaşıyla. Hepsi de onu fazla sert ve çok kıt notlu bulduklarından tenkid ediyorlardı, hemen aklından savunma düşünceleri geçmeye başladı: Tabii ki tenkide kapalı birisi değildi, ama onların maksatları başkaydı, alay etmekti. Coğrafya en lüzumlu  dersti ve dikkatli dinlenilmeliydi, oysa her nasılsa hep en kalitesiz öğrenciler ona rastlıyor, hepsi de derse aldırmadan sürekli gürültü çıkarıyordu, bunun önüne geçmek için fazla yüz vermemek şarttı, tabii ki sınıfta yeri gelince neşelenilebir, gülünebilirdi; ama her şeyin bir sınırı da olmalıydı, öğrenciye asıl zararı kendisini tenkid edenler gibi laçka hocalar veriyordu, öğrenciye hiç bir şey öğretmiyordu onlar, kendilerine baksınlardı; hem disiplinsizliğin sonu gelmezdi.

      Birden yan taraftan gelen sese kulak kesildi, radyodaki spikerin o yeni yetme şarkıcılardan birini anons ettiğini duyunca "Nerede o eski sanatçılar" diye iç geçirdi. Her taraf arabeskçi, fantazici, popçu zibidilerle dolmuştu; sanat, müzik kaybolmuştu, kültürsüz kişiler halkın eğitimsizliğinden yararlanıyor, kalitesizliği pazarlayıp çıkar elde ediyorlardı. Herşeyle beraber sanat da yozlaşmış, şöyle değerli, efendi sanatçıların yüzüne bakılmaz olmuştu.
     Radyonun düğmesine uzandı ve  şarkısına henüz başlamış olan "zibidi" bir anda duyulmaz oldu.

     Kağıda bir kez daha baktı, sonra zarfıyla beraber atıverdi masanın üstüne. "Şimdi şöminem olsa..." dedi kendi kendine... Hem üşümezdim bu soğukta, hem de atacak daha iyi bir yer olurdu kağıdı."

     Uzaktan kumandayı aldı ve 1 numaralı düğmeye bastı, haberleri ciddi kanaldan dinlerdi. Hah, tamam başlıyordu işte, uzaktan kumandayla sesi açmak istedi, bir süre bunun yolunu bulamayınca yerinden kalktı içinden kızarak, sesi televizyondaki düğmeden açtı. Yerine döndü. Hiç değilse siyaset adam oluyordu son zamanlarda; yönetime vatanperver, eli yüzü düzgün kişiler ağırlıklarını koyuyorlardı artık; bu, herşeyin daha iyi olacağının da bir işaretiydi bir anlamda ve içini biraz olsun umutla dolduruyordu. Arkasına yaslanıp gülümsedi mutlu mutlu. Az sonra tatlı bir uyku başını döndürmeye başladı, uzatıverdi ayaklarını da kanepenin üstüne. Seneye giderim pilav gününe dedi, bu sene yorgundu. Bir sene gitmedi diye davetiye göndermeyi hemen kesecek değillerdi ya, seneye giderdi. Uyku da iyice bastırmaya başlamıştı. Bu sene de gidebilirdi aslında, "Neyse bunu yarın sabah düşünürüm, kovalayan yok ya" dedi içinden. "Şimdi şöyle güzel bir uyku çekeyim kendime sabaha düşünürüm dinç kafayla." Ve kapadı gözlerini.

--------------------------------
--------------------------------

Bu hikayenin ortaya çıkışı: Aslında orijinalini lise yıllarımda yazmış olduğum bu hikaye "Monoton Bir Ev, Çalmayan Telefon ve Senelik Davetiye" adini taşıyordu ve o zamanlar kısacıktı. Hikayemin mesajını biraz daha ayrıntılandırırsam yerinde olacağını düşündüğümden gönlüm ilk versiyonuyla kalmasına razı olmadı, işte yukarıdaki bu ayrıntılı versiyon. Orijinalinin ortadan kaybolmasına da içim elvermemişti bir zamanlar, o yüzden uzun bir süre onu da bu sayfada yayınlamıştım, ama bu aralar geçmişime fazla bağlanmak hoşuma gitmemeye başladı. O yüzden az önce o bölümü sildim. Hepsini çok sevdiğim lise arkadaşlarımdan bazılarının hikayemin o versiyonuna ekledikleri eleştirileri aşağıya alıyorum.

---Yazinin akışı çok güzel ama konuyla alakasını anlayamadım ?
Şevket TEZEL

---Kullandığın cümlelerin devrik olması yazını daha da güzelleştirmiş. Tebrikler!
Yakup ERDOĞAN

---Konusu yazının sonlarına doğru anlaşılan, başarılı bir yazı. Tebrik ederim.
Kamil Cenap Özbaltacı

---Burada kimse ihtiyarlar nasıl donar diye sormamış, niye anlattın ?
Ufuk ALPAT

---Böyle şeylerle uğraşmaya üşenmiyor musun? Doğrusunu istersen beğendim. Ama sadece eski tip bir öğretmenden bahsetmiyor mu?
Kim olduğumu çaktırma

---Başta düşünüp sonra yazmaktan vazgeçtiğim hikayeyi yazmışsın. Benim yapabileceğimden daha iyi bir gözlem ve daha içtenlikli cümlelerle karşılaştım. Çok iyi.
Berna