Önerge

*Müzik
*Eskrim
*Liberal Politik
*Bilgisayar köşesi
*Anti-dernekler
*Edebiyat Sayfalarım
    *Kitap, kitaplar...
    *SerbestÇizgi
    *Seçme Yazılar
    *Fıkralar
    *Yazı ve Öyküler

(Bana ait)

*O'na Dair...
*Bana Dair...
*Siteye Dair...
*Seyahatname
*Özür

ANASAYFA

      Yıl 2010. Türkiye Büyük Millet Meclisinde hararetli bir tartışma yaşanıyordu. Devlet dairelerinde, lise ve üniversitelerde giyilecek kıyafetlere ilişkin bir yasa tasarısı oylanmak üzereydi: Erkekler koyu renk takım ve kravat, kadınlar tayyör veya dö piyes, uzun etekli, başı açık (!). Oylama başlayacaktı ki arka sıralardan bir itiraz yükseldi, kafalar döndüğünde itiraz edenin meclise yeni girmiş "Türkiye Yeşiller Partisi" milletvekili olduğu görüldü. Oturum başkanı Kaner Dinç kendisini kürsüye davet etti. Vekil ince sesi ve fazla düzgün diksiyonuyla konuşmaya başladı: "Belirlenen kıyafetler ayırımcıdır, çünkü dünyanın en önemli sorunlardan birisi cinsel ayırımcılıktır. Üç cinsiyet vardır, ama görüldüğü kadarıyla meclisten geçmek üzere olan tasarıda bu üçünden sadece ikisi tanınmaktadır, nitekim bahsedilen kıyafetler erkek ve kadınların cinsel tercihlerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu tercih farklılığını kıyafetler aracılığı ile devlet dairelerinde sergilemek "cinsiyet ayırımı yapılamaz" şeklindeki anayasal ilkeye açıkça aykırıdır, çünkü kimliğini bu şekilde sergilemenin erkek ve kadınlar için devletçe serbest bırakılmış olması durumunda bu kıyafetlere bürünmüş memurların karşısında üçüncü cinsten vatandaşların manen ezilmesi sözkonusudur. Çünkü bu kıyafetlerin kamusal alan da serbest olması demek devletin bu kıyafetlerin sergilediği cinslerin mensuplarını kayırdığı hatta bu cinsleri önerdiği anlamına gelir. Herkes ilk iki cinsten olmak zorunda değildir. Üstelik sözkonusu iki cinsiyetin mensupları belki de bu kimliklerini sergileyebilme ayrıcalıklarının kendilerine tanınmış olmasından cesaret alıp diğer cinsten olan vatandaşları somut bazı ayırımcılıklara da tabi tutacak, belki de işlerini görmeyeceklerdir. Bundan dolayı devlet, tarafsızlığı gereğince memurlarının siyasal, sosyal, cinsel kimliklerini açığa vurmalarını serbest bırakmamalıdır. Tüm devlet memurları ve öğrenciler cinsiyetlerini açığa vurmayacak tulumlar giymelidir, altları bol olması gereken bu tulumların içinde de standart bir gömlek bulunmalıdır."

     Yeşiller partisi milletvekili mikrofondan kafasını kaldırmıştı ki bir şey daha eklemesi gerektiğini hissetti. "Tabii ki bu zorunluluk sadece kamusal alanlarda olmalıdır, yoksa isteyenin evinde istediği gibi giymesine saygımız elbette sonsuz. Hem zaten benim anne babam da ilk iki cinstendi. Hatta dedemin üç karısı vardı."

     Bu konuşmayı alkışlayan çok az kişi çıktı, ve onlar da zaten Yeşiller'dendi. Buna karşılık vekillerin oturduğu sıraların birinden yüksek sesli kahkaha duyuldu, ama kim olduğu anlaşılamadı.

     O sırada Yeşiller partisinin feministler kanadının önde gelenlerinden bir kadın oturduğu yerinden ayağa kalkarak atıldı, "Arkadaşımızın söyledikleri doğru, ama az bile; ayrıca kadınlar saçlarını kısaltmalı, erkekler de maçoluk simgesi bıyıklarını kesmelidirler."

      Oturum başkanı hemen duruma müdahale etti ve kadını söz almadan konuştuğu için uyardı. Şimdi vekiller arasında bir uğultu başlamıştı. Ne olacağını kimse bilmiyordu, bu öneri ciddiye alınmalı mıydı? Herkes birbirine soruyordu. Bir İttihadi Milliye Partisi (=İMP) vekili hemen söze girdi: "Biz bu önerilerin hepsine şiddetle karşıyız, ama milli menfaatlerimiz bu kararın alınmasını gerektiriyorsa özde karşı da olsak uyarız, o yüzden öneri sahibinin bizi bilgilendirmesi gerekiyor."

     Yeşiller partisi üyesi ayağa kalktı: Biraz şaşırıştı: "Nasıl yani?"

     Kaner Dinç açıkladı: "Şöyle sayın vekil, bu öneriniz milli menfaatlerimizi iyileştirecek yönde mi?"

     Yeşiller üyesi cevapladı: "Yani... Bu... Tabii bu öneriyi daha iyi bir toplum için verdim, sorduğunuz buysa."

    İMP sıralarından yüksek hayal kırıklığı sesleri ve uğultular yükseldi, bir tanesi dövünüp saçını başını yolmaya başladı: "Bu da mı gelecekti başımıza, bu da mı?" Önlerden bir tanesi arka sıralara dönmüş diğerlerini teskin etmeye çalışıyordu.

"Arkadaşlar, sakin olun; yapabileceğimiz bir şey yok. Kulaklarınızla duydunuz, milli menfaatmiş işte; mecburuz artık."

     İlk konuşan İMP'li tekrar ayağa kalktı, yalvarır bir edayla: "Ama hiç değilse tulumlar kırmızı olsun, yoksa karışık renkli, sarı - yeşil falan giyerler, o da siyasi sembol çünkü, biliyorsunuz."

     "Yeşil de olabilir." Bunu söyleyen ön sıralardan bir Huzur Partisi üyesiydi. CHP sıralarından sert bir karşı itiraz yükselmekte gecikmedi: "Niye yeşil? Nerden çıktı yeşil renk bu ülkede şimdi, ne demek istiyorsun yani sen, bir anlat bakalım?"

     Huzur partisi üyesi hemen sindi. "Kızmayın efendim, niye yeşil derseniz, tabiatın rengi olduğundan; yoksa aklınıza bir şey gelmesin, hem ordumuzun da rengi. Partimiz, aziz milletimizin aziz ordusuyla arasını gül gibi tutmaktadır, emekli olunca çoğu bize geçecek. İftihar etmekteyiz tümüyle."

     Kaner Dinç araya girdi: "Sayın CHP ve Meziyet Partisi üyeleri, lütfen kendinize geliniz; burada karşılıklı tartışma yapmıyoruz."

    Huzur partisi üyesi bağırdı: "Sayın Dinç, karıştırıyorsunuz, ben Meziyet'ten değil Huzur partisindenim; o bahsettiğiniz kapatılalı çok oldu, üstelik biz onların devamı da değiliz."

     Kaner Dinç özür diledi: "Pardon sayın üye, onu karıştırdım, haklısınız. Ama devamı olup olmadığınızı sormadım ki."

     Arkalardan bir ses daha geldi: Hayır, sayın başkan ve sayın milletvekili arkadaşım: Üyesi olduğum Meziyet partisi henüz kapatılmamıştır, kapatılan "Metanet partisiydi" ve Huzur partisinin asıl devamı olmadığı parti de gene Metanet partisidir. Benim partim Meziyet ise Letafet partisinin kapatılmasından sonraya rastlayan günlerde kurulmuştur ve bizim devamı olmadığımız parti de Letafettir.

     Ses bir an durdu, sonra devam etti: "Tekrar söylüyorum ki kendisinden hemen sonra kurulmuş olmamız Letafet partisinin devamı olduğumuz anlamına gelmiyor. Bu sadece bir tesadüf. Hem bu yepyeni parti tam 6 aydır açık. Üstelik hakkımızdaki davanın da düşeceğinden eminiz.

     CHP sıralarından biraz önceki ses: "Tabi, tabi. Düşer, düşer."

     CHP sıralarında uyuyan bir milletvekili birden ayağa fırladı ve bağırdı: "Bu bir saattir konuşup duran CHP üyesi arkadaş bizi temsil etmiyor." Kaner Dinç sordu: "Sakin olun, peki sizin görüşünüz nedir bu konularda?"    Vekil cevap verdi: "Görüşlerimiz aynı; hiçbir fark yok, ama gene de biz partimizin içinde yeni bir oluşum aşamasındayız ve herkes bu yeni oluşuma dahil, bu arkadaş dışında tabi."

     "Bunun ne suçu var?"

     "Bir suçu yok, partimizde usul böyledir: Her bir düz parti üyemizin dışında kaldığı en az bir yeni oluşumumuz vardır. Bu yeni oluşumlar mümkünse bir kişi üyelik formumuzu doldurur doldurmaz kuruluyor. Böylece en az üye sayısı kadar yeni oluşumumuz oluşmuş oluyor."

     Kaner Dinç şaşırmıştı: "Peki neden yapıyorsunuz ki bunu?"

     "Buna "parti içi demokrasi" diyoruz. Bunu sadece biz biliriz." CHP'li vekil gururla gülümsedi: "Ayrıca tabanımızın umudunu da canlı tutmuş oluyoruz, hep hatalı kişilerin içinde yeralmadığı bir "yeni oluşum" kalmış oluyor. Gerektiğinde "Onlar bizi temsil etmiyor du, biz zaten yeni bir oluşuma hazırlanıyoruz." diyip işin içinden çıkıyoruz; sonuçta hep burdayız."

     "Yaaa." Kaner Dinç'in kafası karışmıştı. Zaten pek düzenli çalıştığı da görülmemişti. CHP'li vekil yanındakine döndü. Alçak sesle: "Dediğim gibi, başörtüsü yasağı ya da İş bankası gündeme gelirse beni uyandır." Sonra tekrar uyudu. Tam o sırada arkalardan başka bir ses yükseldi. "Peki, bu kanunu böyle geçirdik diyelim, ya zenciler de "Herkes yüzünü fondötenlerle aynı renge getirsin, yoksa asıl bize ayrımcılık yapılmış olur; biz devlet dairelerinde ezik büzük kalırız." derse ne olacak?"

     Bu söz üzerine birkaç kahkaha daha duyuldu, herkes sesin geldiği yöne baktı; o taraftaki sıralarda meclise bu dönem giren, çoğunluğu olan, ama hükümete girmemiş Ahrar partisi oturuyordu, en öndeki iki kişi tavla oynuyordu. Gözlerin kendilerine çevrildiğini görünce biraz derlenip toparlandılar, konuşmaları dinliyormuş gibi yana döndüler; salondakiler o ana kadar kulaklarının zar sesine alışmış olduğunu anlayıverdiler.

     Yeşiller partisi üyesi bağırdı, "Konuyu sulandırmayın, Türkiyede zenci yok." Herkes tekrar tartışmaya döndü ve arkadaki ses devam etti. "Ne demek zenci yok. Ya bir gün olursa ne yapacağız? Kanunda boşluk mu kalsın yani, her olasılığı düşünmeli ve ayırımcılığa açık kapı bırakmamalıyız"

     Bir sessizlik oldu, herkes şaşırmıştı; bir an zar sesi dışındaki sesler kesildi. Tavla oynayanlardan yanındakine dönüp alçak sesle kıkırdadı: "Bak bak, bu herif iyi yazıyor, dinle bak."

     "Bu konuyla ilgili bir komisyon kuralım." dedi bir Popülist Yol Partili (=PYP) kadın üye. "Komisyon Türkiye demografisinde önümüzdeki yüzyılda zenci azınlıklar oluşmasına dair olasılıkları araştırsın." Bunu söyleyen bir profesördü ve partisinin vitrinlerindendi, o yüzden bitirdikten sonra büyük bir gururla çevresine baktı, sözlerinin çok etki oluşturacağından emindi ve görmek istiyordu. Ama bu sefer iki üç kahkaha birden çınladı. Gözler hemen sesin geldiği tarafa döndü, o tarafta Ahrar partisi vardı, ama öndekilerin ikisi kravatlarıyla biri de ilk defa görmüş gibi kalemiyle uğraşıyordu. Arka sıradakiler zaten gazete okuyordu. Kimdi bu gülen yahu?

     Kaner Dinç kafasını çevirirken gene aynı taraftan bir fısıltı duyuldu. "Ver 5 kağıdı; dedim bak daha şimdi, komisyon kurmayı PYP'liler önerecek diye." Bir başka fısıltı karşılık verdi. "Al, al; ama Ana Popülist Partililer de parmak kaldırıyordu, PYP'li söz almadan davrandı."

      Kaner Dinç hemen uyarı yaptı: "Arkadaşlar, biraz ciddiyete davet ediyorum sizi, burada çok ciddi bir iş yapıyoruz." Bunun üzerine fısıldaşmalar kesilir gibi oldu. Dinç kadını da azarladı: "Hanımefendi, siz de söz almadan konuşmayın bir daha."

     Feminist Yeşilci kadın ayağa fırladı, oturum başkanını göstererek: "Bu maço kadınları susturmaya çalışıyor. Hep azınlıkta olmamızdan buluyor bu cesareti." Herkes feministe döndü, o da dikkatleri çekmiş olmanın avantajıyla devam etti: "Evet, bu meclise seçilebilen kadınlar az olduğu için buluyor bu cesareti. O yüzden 550 yerine 275 milletvekili seçilmeli, kalan yarısı ise direk kadın olarak atanmalıdır." CHP sıralarından bir ses duyuldu. "Bu öneriye destek veriyoruz, görüşülsün."

     İMP sırasının en önündeki üye ayağa kalktı, "Biz tamamen karşıyız, ama madem karar bu; gerekli fedakarlıkları yapmak zorundayız. Ama atanacak kadınların sayısı 275 değil 255 olsa olmaz mı?"

     Feminist milletvekili sordu: "Ama niye 275 değil de 255 ki?"

     İMP'li iki elini yana açtı: "Çünkü 275 çok, bari 255 olsun, yoksa tabanımıza anlatamayız."

     Kaner Dinç duruma müdahale etti. "Ama sayın İMP vekili arkadaşım, daha ortada fol çok, yumurta yok ki, ne 255'i?."

     İMP vekili şaşırdı: "Anlamadım sayın Dinç, ne dediniz?"

     "Dinç devam etti: "Yahu daha görüşme kararı bile alınmadı ki, pazarlığa başladınız."

     İMP vekili üzülmüştü. "Yaa, pardon. Demek yanlış anladık." Sonra Yeşilci Feministe döndü: "Hanımefendi üzgünüm, demek nasip değilmiş artık bu fedakarlık, başka sefere artık." Tabii bu jest Feminist'in hoşuna gitmişti: "Gene de çok naziksiniz, bunu yapmak zorunda değildiniz." dedi biraz da işveyle. İMP'li atağa kalktı: "Aaa, şimdi ayıp ediyorsunuz, görevimiz bu bizim. Asıl bizden fedakarlık isterken çekinirseniz darılırız." Bu söze eşlik eden bakışlardan ötürü feminist'in yanakları kızardı, ayakta tatlı tatlı gülümseyerek sallanmaya ve saçıyla oynamaya başlamıştı. Bir erkekten ilgi görmek hoşuna gitmişti doğrusu ve bu hayatında ilk defa başına geliyordu: "Teşekkürler, kısmet artık; bakalım." dedi utangaçça ve mutlu mutlu yerine oturdu. İMP vekili de oturdu. Ama birbirlerine kaçamak gülücükler göndermeyi unutmadılar oturum boyunca.

     Demokratik Popülist partiden bir milletvekili ayağa kalktı. "Kürsüde sayın sağlıklı başbakanımız adına söz almak istiyorum." Başkan Kaner Dinç "Buyrun" dedikten sonra elinde dosyalarla yürüdü. Kürsüye yerleştikten sonra, dosyalarının arasından poster büyüklüğünde bir fotoğraf çıkardı: Bu bir kaç kere katlanmış resmi özenle açtı ve kürsünün ön tarafına milletvekillerinin göreceği şekilde bantladı: Fotoğrafta siyah saçlı, bıyıklı ve gözlüklü, çok zayıf ve pijamalı bir adam yatakta yarı doğrulmuş el sallarken ve gülümserken görünüyordu, yanında doğrulmasına destek olan ve hatta elin dik durmasına yardımcı olan karısı da vardı.

     "Değerli arkadaşlarım, azınlık hükümetimizin sağlıklı başbakanı olan sayın genel başkanım bugün aranızda olamadığı için son derece üzgün. Bildiğiniz gibi aslında son derece geçici bir hastalık olan soğuk algınlığına yakalandı, fakat hastalık bir türlü yakasını bırakmıyor ve kendisi son altı aydır istirahat ediyor. Bildiğiniz gibi bazı işgüzarlar 6 ay önce kendisi meclise tekerlekli iskemlede geldiği, ayrıca tarihler ve yüzlerle ilgili espriler yaptığı için sağlığı ile ilgili çıkarılmadık dedikodu bırakmamışlardı. Oysa genel başkanımız sadece mahalle arkadaşlarıyla düzenledikleri futbol turnuvasında sert girince ayağını incitmişti biraz. Bu yüzden tekerlekli iskemlede gelmişti. Bütün doktorlar da bunu bilmektedirler. O yüzden sağlığından endişe etmemeniz için sizlere kendisinin turp gibi göründüğü bu fotoğrafını yolladı"

     Bu sözler üzerine milletvekilleri arasında bir takım kıpırdanmalar oldu, bazıları resme bakmak için ön sıralara kadar geldi yürüyerek. Aralarında başbakanın gözlerinin objektifi tutup tumadığına dair bir tartışma başlayacaktı ki DPP milletvekili devam etti: "Sayın arkadaşlarım, sağlıklı genel başkanım adına çağrım özellikle aranızdaki Popülistlere; yani Popülist Yolcu ve Ana Popülistli arkadaşlarıma, ve de elbette yaptıkları fedakarlıklarla memleketimizin medar – ı iftiharı, gözlerimizin yaşartıcısı... (Bir İMP'li sözün burasında sevinçle yanındakine döndü: "Bizden bahsedecek, bizden bahsedecek.") ...devleti alimizin ve milletimizin sadık hizmetkarı İMP'nin kıyyyymetli üyelerine... Tüm diğer arkadaşları dinlediniz, ama bunların söylediklerine uymak zorunda değiliz. Biz dört parti olarak el ele verirsek kanunu gene sadece zenci olmayan normal kadın ve zenci olmayan normal erkekleri kayıran biçimde çıkarabiliriz. Ayrımcılık yapılıyorsa yapılsın, bundan bize ne. Bize dokunmuyor ki. Tekrar ediyorum, kanun biz her ne çıkarıyorsak odur ve tüm popülistler olarak bu marjinalleri dinlemek zorunda değiliz. Hiçbir şeye aldırmayan Ahrar Partisi dışında hiçbir parti de bizim birleşik gücümüzle başedecek kadar kalabalık değil. O yüzden bizim doğrumuz herkesin doğrusu olacaktır."

     Yeşillerden üç tanesi aynı anda ayağa fırladı. Çok sinirlenmişlerdi, hep bir ağızdan bağırıp çağırıyorlardı. "Nedenmiş", "Cevap ver bize", "Susturun şu adamı", "Senin doğrun niye ayrıcalıklıymış hem?". İMP'liler de sinirlenmiş bağırıyorlardı: "Bu memleket bizim,gerekirse canımızı veririz, ne DPP ne de başkası karışamaz bize."

     Kürsüdeki Demokratik Popülist Parti milletvekili pis pis sırıttı. Mikrofona eğildi: "Bizim doğrumuz ayrıcalıklı, ve sizi dinlemek zorunda değiliz, çünkü normal kadın ve normal erkekler olarak çoğunluk biziz."

     Bu söz bir yıldırım gibi düştü. Herkes bağırıp çağırmaya başladı. Az önce ayağa fırlayan yeşillerden birisi kürsüye yürürken onu iri bir "Popülist Yol"cu gömleğinden tutup indirdi. Her tarafta kavgalar başladı, popülistler birlikte hareket ediyordu. (Bu arada az önceki İMP'li ve feministin çıkan kavgadan uzaklaşmak bahanesiyle salondan birlikte kalktıkları dikkatli gözlerden kaçmadı, iddialara göre sonradan da lüks bir restoranda mum ışığında yemek yerken görülmüşler.)

   Başkan Kaner Dinç de yukarıdan bağırıyordu. "Sakin olun, öfkeyle kalkan kararla oturur arkadaşlar, durun yoksa oturumu kapatacağım." Birden Kaner Dinç'in aklına parlak bir fikir geldi. "Oylamaya geçeceğim, oylamaya geçeceğim."

     "Dü beş" dışındaki sesler birden duruldu. Herkes sırasına oturuverdi. Bu hıza Kaner Dinç bile şaşırdı. "Arkadaşlar, herkes önergesini yazılı olarak versin, Cemil bey zili çaldığında hepsi gelmiş olsun; Ali bey sırayla okuyup oylatacak." Hemen o an tüm milletvekilleri koşuşturmaya başladı, herkes kendi partisinin önergesi için yazan kişiye fikir veriyordu. Az sonra elden ele tüm önergeler toplandı ve öndeki milletvekillerinden birine iletildi. Zil çaldığında vekil tüm önergeleri Ali bey'e teslim etti. Asıl önerge, ki popülist cepheden gelmişti, az önce zaten okunmuştu. Yeni önergelerin ilki yeşilcilerin tulum önergesiydi. Sonra kırmızı ve yeşil tulum önerileri... Zenciler ve fondötenle ilgili olanı da okundu. Daha sonra da boş bir önerge geldi. Ali bey elinde önergeyi evirip çevirdi, sadece isim vardı, başka bir şey yazılmamıştı. Ali bey oturum başkanına döndü: "Efendim, bu boş olanı ne yapayım? Sadece isim var."  Kaner Dinç cevapladı: "Ver, ver. Anons edelim". Önergeyi eline aldı, bir kez de o evirip çevirdi. "Arkadaşlar, boş bir önerge gelmiş, arkadaş yanlış kağıdı uzatmış herhalde, ismi okuyacağım, lütfen dolu önerge formunu verin." Okumaya hazırlanırken Ahrar Partisinin tarafında bir hareketlenme yaşandı, zar sesi de kesildi. Hepsi dikkat kesilmiş heyecanla ismin okunmasını bekliyordu. Kaner Dinç gözlüğünü düzeltip kağıda eğildi:

     "Sayın Talım, sayın Benap Talım"

     Ahrar fırkasının tarafındaki herkeste kahkahalar patladı. Salonda da birkaç gülüşme oldu.

     "Sayın Benap Talım, gönderdiğiniz önerge formu boş, lütfen doğru kağıdı yollayın." Gülüşmeler devam ediyordu. Başkan Ali bey'e dönüp: "Neyse canım artık, duyduysa gelir. "Anlamayana Davul zurna caz, anlayana sivrisinek yaz.""

     "Efendim o öyle denmiyordu"

     "Ha, öyle değil miydi" Tekrar salona döndü: "Bir yanlışlık oldu arkadaşlar, sözün doğrusu şöyleydi... "Anlayana davul zurna az, anlamayan sivrisinek laz." Evet, evet; böyle bir şeydi." Birkaç gülüşme daha oldu. Sonra başkan bir sonraki önergeyi isteyince Ali bey kağıtları karıştırdı: "Bir alttaki ve son önerge... Evet bu Ahmet Yılmaz'dan; okuyorum:" Ahrar grubunda gene bir hareketlenme ve gülüşmeler yaşandı önerge okunmaya başladığında:

    "Serbest olsa olmaz mı?? Not: Akşam yemeğe geç kalacaz hepimiz, sonraki önergeye geçelim. Ne saçma tasarı bunlar be, başka işimiz yok mu bizim!!!"

     Kaner Dinç ismi anons etti, kimse gelmedi; gene Ahrar partisinde gülüşmeler yaşandı. "Bu gün de kimse de ciddiyet kalmamış, adam kendi önergesine gelmiyor yahu. Neyse, arkadaşlar önergelerin oylanması başlamıştır, elektronik sistem 5 dakika sonra kapanacaktır. Oylarınızı verin."

     Hemen kulisler başladı. Herkes bulabildiği kişilere kendi partisinin görüşünü anlatıyordu, bir tek Ahrar grubu sakindi; çoğu yanındakiyle tavla partisine devam ediyordu, gazete okuyanlar ve notebook'unda internette gezenler de vardı. Diğer partilerin vekilleri dışarıda kalmış arkadaşlarını oylamaya çağırıyordu. Özellikle popülistler çok sıkı çalışıyordu. Sonunda oylama bitti. Kaner Dinç tekrar sözü aldı. "Evet arkadaşlar, oylama bitmiştir, artık verdiğiniz oylar sayılmayacaktır, şimdi sistemin verdiği sonuçlara bakıyoruz." Scoreboard'a benzer tabelada ışıklar yandı ve oylama sonucu okundu: "Arkadaşlar, sürpriz bir sonuç; son dakikada gelen "Kıyafetler serbest olsun" önerisi kabul edilmiştir."

     Çoğu sıradan bir hayalkırıklığı uğultusu yükseldi, sadece Ahrar partisi her zamanki gibi tavlaya devam ediyordu. Kaner Dinç bağırdı: "Susalım, susalım. Kanun geçti, bitti. Şimdi diğer tasarıya geçiyoruz. Diğer tasarı merdiven inip çıkma, yaya kaldırımından yürüme ve kuş besleme fillerinden alınan %36 lüks tüketim vergisinin %56'ya yükseltilmesi için. Bu üç yeni vergi arttırımı ile ilgili söz almak isteyen var mı?"

    Demokratik Popülist parti milletvekillerinden birisi ayağa kalktı: "Bizim arkadaşlardan birinin bunlara ek iki yeni vergi önerisi olacaktı, ama sanıyorum şimdi dışarıda ve az önceki oylamada aleyhte oy kullandığını sandığımız bir arkadaşla ilgileniyor."

     Ana Popülist Parti milletvekillerinden birisi ayağa kalktı: "Ben söz alabilirim, üstelik bizim partimizin bu üçüne ekletmek istediği vergilerin sayısı da dört, iki değil."

     Popülist Yol sıralarından bir kişi bağırdı: "Sözü bize verin, benim aklıma beş ek vergi geldi."

     Kaner Dinç söz vermek için karar vermeye çabalarken Ahrar Partisinin sıralarında tavla oynayan iki vekil konuşuyordu:

     "Neden bitmiyor bu işkence, yarın gündemde yararlı bir şey olsa bari." Diğeri cevap verdi. "Yarın da böyle, "Mahzursuz web sitelerini belirleme üst kurulu üyeleri ni belirleyecek kanun"    "Ya, nerden seçildik, istifa edip gidelim buralardan be dostum"

     "Sabret, yarım saat kaldı bu günkünün bitmesine. Bak kırıyorum taşını."

      Mecliste bir gün böyle bitti.