"Yozlaşma, Yozlaşma" Dedikleri...
*Müzik
*Eskrim
*Liberal Politik
*Bilgisayar köşesi
*Anti-dernekler
*Edebiyat Sayfalarım
    *Kitap, kitaplar...
    *SerbestÇizgi
    *Seçme Yazılar
    *Fıkralar
    *Yazı ve Öyküler
(Bana ait)
*O'na Dair...
*Bana Dair...
*Siteye Dair...
*Seyahatname
*Özür

ANASAYFA

     Geçen gün kurduğumuz e-mail grubunda bir arkadaşımın attığı bir mail beni artık herkesin diline pelesenk olmuş şu "yozlaşma" kavramı konusunda daha fazla düşünmeye zorladı. Yazdığı yazı, özetle günümüzde yüzeyselliğin ve bir takım değerlerin yozlaşmasının yaşam biçimi halini almasına bir tepki biçimindeydi. Bunlardan da liberalizmin bireyleri maddeleştirmesini ve estetik kaygıdan yoksunlaştırmasını sorumlu tutuyordu. Aslında kendisi de temelde liberal olan arkadaşımın böyle kaygılar taşımasını birazcık ben de haklı buldum. Zaten "Hayır, bence değerler yozlaşsın" diyen de yoktur. Fakat benim bu tür bakış açılarında bir türlü kabullenemediğim noktalar var ve ortalıkta sürekli söylenegelen böyle eleştirileri tartışmak istiyorum bu gün. 

     Konuyu özetleyici bir örnek versem ve bu örnek üzerinden gitsem daha anlaşılır olacağım herhalde; mesela müzik yozlaşıyor ve hepimiz gittikçe aynı kalitesiz müziği dinler oluyoruz; Türk Sanat Musikisi, Halk Müziği, veya Klasik Müzik yerine hep yarı arabesk, yarı fantezi bir Türk Popu dinlemek gibi yani. (Sebep olarak da artık nasıl isterseniz bir şey söyleyin, bazıları şöyle diyor mesela: Üstün bir müzik zevkine ulaşabilmek için gereken vakit çok, dolayısıyla üstün bir müzik zevki pahalı, bu yüzden de biz o pahalı vakti harcamak yerine TV' de dinlediğimiz üretimi ve tüketimi ucuz müziği kabulleniyoruz) 

     Peki, tamam, hızlı yaşamla beraber kültürel değişimler gerçekleşiyor toplumda; hem de zevksizlik denilen yönde. Bunlar doğru. Fakat suçlu kim? Arkadaşımın iddia ettiği gibi liberalizm veya diğer bir deyişle devletin bir şeye karışmadığı, dolayısıyla kalite ölçütleri belirtmediği, rekabetçi serbest piyasa anlayışı mı? 

     Tabii suçlu aramaya başlayınca birilerini işaret etmek kolay: Liberalizm, tüketim toplumu falan derseniz bunları deşen olmaz çünkü. Kimse size bu genel kavramların Arabesk ve Klasik müzik gibi özel kavramlar arasında nasıl olup da sanki bilinçli bir varlıkmışçasına taraf tuttuğunu, Klasik müziği TRT2'ye hapsederken her tarafı fantezi müzikle nasıl doldurduğunu sormayacaktır. 

     Aslında bu kavramların taraf tuttukları falan da yok zaten. Gerçekte bunlar sadece toplumu oluşturan bireylerin kendilerini ve taleplerini daha iyi ifade etmeleri için ortaya konulmuş sıradan birer araç sadece. Ve bu araçlar eğer istemediğimiz sonuçlara (kültürel yozlaşmalara mesela) varıyorsa bence bu gerçekte şu anlama gelir: "Kültürel yozlaşma" dediğimiz şeyin gerçekten 
de bir yozlaşma olduğuna dair bizimle aynı fikri paylaşmayan ve sandığımızdan (görmek istediğimizden) çok daha büyük bir kitle var. 

     Demek istediğimi biraz açmalıyım herhalde: Bence tüm bu yozlaşmaların (!) sebebi geçmişte köylerde yaşayan ve "üstün" kabul edilen estetik zevklere veya kültür yapısına aşina olmayan insanların bugün kente göç etmiş olmaları ve ekonomik olarak da her geçen gün eşitleşmeleri, diğer bir deyişle onların talepleri de tüm diğer insanlarınkinden ayırt edilmeksizin, paraları ölçüsünde dinleniyor artık. Kültürel talepleri de arabesk, veya başka "basit zevk"'ler elbette. 

     Burada serbest piyasanın oynadığı tek rol o insanlara da eşit fırsat vermek; bizim bir türlü zevkleri veya beğenileri itibariyle kendimize eşit kabul etmek istemediğimiz insanların estetik kaygılarının tatmin edilmesi için de onlara fırsat sağlamak. Piyasanın rolü şu: dün sadece bize ve bizim taleplerimize hizmet ederken bugün herkese hizmet sunuyor. Hangi tür hizmet daha çokça
talep edilirse onu üretmek daha ucuz hale geliyor, daha ucuz hale geldikçe tüketilmesi daha da avantajlı oluyor ve böylece arabesk doğuyor. Aslında "Piyasa"nın insanların zevk ve beğenileri arasında ayırım yapmayan bir makine olmak dışında bir işlevi yok. 

     Burada tabii bu ekonomik eşitleşmenin kültürel sonucu, pop kültürün temsilcisi sinema karşısında tiyatro' nun, arabesk karşısında Türk Sanat Müziği'nin veya Klasik müziğin gerilemesidir. 

     Yok olmaya kadar gidebilecek bu gerilemeden ben de biraz hüzün duysam bile pek o kadar da acımıyorum, çünkü bu yokolmadan daha önemlisi daha çok insanın kendisiyle özdeşleştirdiği müziğini dinleyebilmesi bence, velev ki bu müzik arabesk olsun. 

     Özetle şunu diyorum: Sanat musikisi veya Klasik müzik gibi, Türk yemekleri, tiyatro veya eski el sanatları gibi kaybolan değerleri korumak bence de önemli, ama bir toplumla yaşıyoruz. Bir toplumdaki bütün bireyler de hem kişilik hem de beğenilerinin değeri açısından eşittir, ve artık ekonomik olarak da eşitleşiyorlar. Bu da doğal olarak onların taleplerinin de toplumsal alanı yönetmeye muktedirleşmesi anlamına geliyor ve sonuçta eskisinden daha ortalama, daha değişik ve daha az maliyetli bir kültür ortaya çıkıyor. Birçoklarınca eskisine göre yoz diye nitelenebilecek bir kültür belki de… 

     Şahsen şunu söyleyebilirim ki, genelde batı müziği dinlediğim halde, yani arabesk dinlemediğim halde, politik açıdan düşündüğüm zamanlar arabeskin Türkiye'de bir yaygınlık kazanmasından ve rakiplerini ezip geçmesinden biraz garip (psikopatça da denebilir.) bir mutluluk da duyuyorum, veya TRT'nin eski "sanatçılarının" çıkıp rekabet edemedikleri arabeskçileri niteliksizlikle suçlamaları yok mu, bayılıyorum. Ne de olsa tüm bunlar ortamın serbest oluşunun bir göstergesi, ve ben böyle bir serbestliğin olduğu konularda genelde sonuçtan iyimserimdir.

     Buraya kadar anlattıklarımdan da anlaşılabileceği gibi serbest piyasanın yozlaşmanın suçlusu olduğu anlayışına katılmıyorum. Liberalizm eğer anayasal bir devlet ve devletin vatandaşlar (veya onların beğenileri) arasında özel seçimler yapmaması, bireyin başkalarıyla arasına koymak istediği mesafeyi koruması anlamına geliyorsa, bu tamamen doğrudur ve bir hukuki çerçeve olarak
her zaman gereklidir. Eğer bu, insanların bireyleşmesi ve birtakım güzel şeylerin yerlerini, sadece şimdilik yeterince güzel olmayan başka bir şeylere bırakması sonucunu doğuruyorsa suçlu piyasa mekanizması değildir, çünkü liberalizm zaten bize "gül bahçesi vaad etmez"; çünkü liberalizm benim bildiğim kadarıyla zaten sahibine hayatta nasıl mutlu olacağını anlatan bir
elkitabı veya bir dünya görüşü değildir. 

     Dolayısı ile serbestlik ortamında yozlaşma (olduğu iddia edilen şey) ortaya çıkıyorsa kabul etmeliyiz ki aslında bu yozlaşma şu veya bu kavramdan, özel tvlerin kalitesizliğinden değil, onu destekleyen büyük bir insan topluluğundan kaynaklanıyor, ve böyle bir durumda devletten belli sanat anlayışları için destekler istemek açıkçası o büyük topluluğu oluşturan bireylerin kişiliklerini,
beğenilerini yüzsüzce pas geçip devletle özel ilişkiler kurmaya çalışmaktır. Yozlaşma ile eşleştirdiğimiz müziği dinleyen insanlardan daha düzgün Türkçe konuşmamız, daha şehirli olmamız, bize onlara karşı ayrıcalık isteme hakkını vermez. Bu insanları kültürlendirmek, eğitmek adı altında maskelenmeye çalışılsa bile. Hür bir toplumun devleti vatandaşları arasında "bu kültürlü, bu değil" ayırımı yapamaz. Çünkü o kültürsüzler de vergi verir.

     Fantezi müzikten hoşlanmayanın yapması gereken, kendi beğenisini "müzik standardı" ilan edip, standart müziği devletin desteklemesini istemek olmamalıdır. Bu, müzik anlayışı alternatiflerinin artmasını engeller ve bugünün kaliteli denilen müziğinin yüzyıl sonrasında hala sürmesine hatta ulaşılamaz kabul edilmesine bile yol açabilir. 

     Peki ne yapmalıdır o halde; işte bunu bilemiyorum. Çünkü bu benim için henüz, üzerinde sayfalarca yazı yazmaya değecek bir sorun haline gelmiş değil.