Piri Reis'in Haritası

 

Dergimizin geçen Eylül sayısında dünyaca tanınmış denizcimiz Piri Reis hakkında ilginç bir yazı yayınlandı. Bu yazıda ; Piri Reis'in kısa hayat hikayesi verilmekte, özellikle de, yapmış olduğu haritalar, bu konularda uzman kişilerce, günümüz teknolojisiyle ele alındığında, bunların aslına inanılmaz derecede uygun bulunduklarının tesbit edildiği belirtilerek, bu durumda söz konusu haritaların, yapımcısı tarafından, zamanımızdan 5 asır kadar önce, kıtalara çok yükseklerden bakılmak suretiyle çizilmiş olması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Hayatın günlük akışı içinde, ara sıra böyle konulara da zaman ayırıp, bunlar üzerinde düşünebilmek ve bu düşünceleri, başkalarıyla paylaşmak için bir yerlerde yazabilmek gerçekten güzel bir şey. Piri Reis'in Haritaları konulu yazı, böyle bir düşüncenin ürünü. Ancak bu yazının sonunda aktarılan kanaate göre Piri Reis'in bir uzay gezgini olması gerekiyor. Veya, yazıda belirtilmese de Piri Reis bu haritaları, Dünyamızı ziyaret eden uzaylıların bıraktığı çalışmalardan, bir şekilde kopyalamış olmalıdır sonucu ortaya çıkıyor. (Her şeyden önce bu yazıyı hazırlayan arkadaşımızın da böyle iddialara katılmadığına, yazının dergiye renk katmak amacıyla hazırlandığına emin olduğumu belirtmek isterim.)

Aslında söz konusu haritaların 1929 yılında Topkapı Sarayı Müzesinde tesadüfen bulunmasından sonra çeşitli ülkelerden bazı heyecanlı ve hayalci araştırmacıların çabaları ile konu bu şekli almış, bizim bir kısım yazarlarımız da, milli duygularla, iyi bir bilimsel tetkike ihtiyaç duymadan bu fantastik görüşleri benimseyip savunur olmuşlardır. Benzeri fantezi konular Atlantis ve Mu kayıp kıta uygarlıkları veya UFO olayları gibi başlıklar altında da sık sık gündeme getirilmektedir. Bu gibi, bilimsellikten uzak konular, reyting arttırma amacıyla medya tarafından da alabildiğine işlenmekte, bir takım sözde bilimsel tabirler, uydurma oteritelerin demeçleri ve ( astrolojide olduğu gibi ) saçma sapan matematik formüllerle süslenerek, insanlara sanki müsbet bilim verileriymiş gibi takdim edilmektedir. Ve uygarlık düzeyi ne olursa , bütün ülkelerde insanların oldukça büyük çoğunluğu müsbet bilimden ziyade, bu gibi yalancı bilim konularına itibar göstermektedirler. Çağdaş bilim, uygarlık ve teknoloji düzeyini yakalayamamış ülkeler için bu yöndeki eğilimler bir nebze olsun anlaşılır olmakla beraber, bilim alanında dünyanın en ileri ülkelerinden biri olan ABD' nde yaşayanların da aynı eğilimler içinde olduklarını görmek insanı şaşırtmaktadır. Zira 1990 yılında yapılan bir Gallup araştırmasına göre ; yetişkin Amerikalıların yüzde 52'si astrolojiye, yüzde 46'sı altıncı hisse, yüzde 42'si ise ölülerle iletişim kurmaya - ruh çağırmaya- inanıyor. Amerikalı bilim adamı Carl Sagan, Tübitak tarafından da tercüme ettirilerek bastırılan " Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı " adlı kitabında Amerikan toplumu için bu konuyu etraflı bir şekilde incelemektedir.

Burada tekrar başa dönelim : Bu haritaların hazırlanması ile ilgili fantastik iddiaların gerçek olması mantıklı bakış açısından mümkün görülemeyeceğine göre işin içinden nasıl çıkılabilir ?

Bu durumda yapılabilecek tek şey vardır; bu da geriye dönüp haritaların bilimsel incelenmesine ilişkin bilgilerin ne derecede doğru olduklarını sorgulamak : Her şeyden önce bu incelemeleri yaptıkları söylenen insanların bilim kariyerleri nedir ? Ciddi bilim adamı mıdırlar ? Yoksa, söz konusu yazının hazırlanılmasında, " Tanrıların Arabaları " isimli kitabından yararlanıldığı belirtilen Erich Von Daniken gibi düşünen insanlar mıdırlar ? Şöhret ya da para için gerçekleri saptırmış olabilirler mi ? Bu çalışmalarını hangi ciddi bilimsel ortamda, ne zaman ve ne şekilde yayınlamışlardır ? Bütün bu soruların cevaplarını arayıp bulmak doğal olarak zor bir iş. Aslında böyle zor bir işe kalkışmanın bir bakıma gereği de yok. Zira, Piri Reis'in haritaları hakkında ortaya atılan bu ve benzeri iddialar şayet doğru olsaydı, bilim aleminde bu güne kadar gerçekten yer yerinden oynardı. Halbuki bu konu fantezi meraklısı bir kısım insanlar hariç kimseyi heyecanlandırmıyor.

Şimdi gelin, bu iddialarla ilgili olarak, bir Türk bilim adamının, çoğumuzun özellikle Marmara Depremi'nden sonra tanıdığımız Prof. Celal Şengör'ün Cumhuriyet gazetesinin 10.Temmuz. 1996 tarihli nüshasının eki Bilim Teknik Dergisinde yayınlanan " Piri Reis Haritasına Yeniden Bir Bakış : Masal Ve Gerçek " isimli yazısına bir göz atalım, Piri Reis haritaları ve Piri Reis'in bizim için ne ifade ettiği konularına bilimsel çerçeve içinde kalarak biraz yakından bakalım. Aslında ibretle okunması gereken bu yazıya burada bütünüyle yer vermeyi çok isterdim, ancak (otuz küsur dip notuyla birlikte) Derginin hemen hemen yarısını kaplayacağı için, bu mümkün olamadı. Bu yüzden yazının özetini vermekle yetinmek zorunda kaldım.

Bu yazıda ; söz konusu hayalci iddiaların kartoğrafya (harita bilimi) birikimleri kullanılarak çürütüldüğü bölüm büyük yer kapladığından bu alanda da detaya girmek imkanını maalesef bulamadım ve daha ziyade, yazının Piri Reis'in kişiliğini ve uygarlık tarihimiz açısından ifade ettiği anlamı vurgulayan bölümlerini aktarmaya çalıştım. Piri Reisin 1513 yılında yaptığı ve 20. Yüz yılda dikkatleri üzerinde toplayan harita, 1929 yılında, o zaman Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü olan Halil Edhem beyin, kendisi tarafından Saray Kütüphanesinde mevcut gayri islami elyazmalarını incelemek üzere davet edilmiş bulunan Prof. Adolf Deismann'ın Fatih Sultan Mehmet'in coğrafyaya olan merakını hissederek saray içinde coğrafya ve kartografyaya dair başka yazmalar olup olmadığının incelenmesi ricası üzerine toplatıp Deismann'a verdiği bir küme harita arasında keşfedilmiştir.

Prof. Afetinan, " Piri Reisin Hayatı ve Eserleri " adlı kitabında, bu haritanın ilk bulunduğunda "üzerinde örtü olarak kullanıldığını belirten yemek kırıntılarının" olduğunu kaydetmiş. Hakkında spekülasyonlar yapılan harita bu haritadır ve bulunduğu şekliyle haritanın 2/3' ü kayıptır.

Keza Piri Reisin 1528 yılında yaptığı ikinci dünya haritasının da 1/6' sı bulunabilmiştir.

Her şeyden önce, bizzat Piri Reis'in bıraktığı notlardan öğreniyoruz ki ; kendisi söz konusu haritaları hazırlarken sadece, haritacılık konusunda o zamana kadar oluşan bilgi birikiminden yararlanmıştır. Mantığımızı zorlayacak başka türden kaynaklar söz konusu değildir. Piri Reis haritalarından birinin üzerinde düştüğü notta şöyle demektedir :"Bu fasıl işbu hartinin ne tarikle telif olunduğunu beyan eder. İşbu harti misalinde harti kimesnede yoktur. Bu fakirin elinde telif olup şimdi bünyat oldu. Hususan yirmi miktar hartiler ve yappamondolardan (dünya haritaları - Latincede mappae mundi'den) yani İskender Zülkarneyn zamanında telif olunmuş hartidir ki rubu meskun anın içinde malumdur. Arap taifesi ol hartiye Caferiye derler anın gibi sekiz Caferiyeden ve bir arabi Hint hartisinden de dört Portukalın (Portekizlinin) şimdi telif olmuş hartilerinden kim Sint ve Hint ve Çin diyarları hendese tariki üzerine ol hartilerin içinde mesrurdur ve bir dahi Kolonbonun (Kristof Kolomb'un) garp tarafında yazdığı hartiden bir kıyas üzerine istihraç edip bu şekil hasıl oldu. Şöyle ki bu diyarın artisih bahriler içinde nice sahih ve muteber ise, mebzur harti de dahi yedi derya ile sahih ve muteberdir."

Piri Reis'in, zamanındaki portulan kitaplarından gerek bilgi gerekse yazarın orijinalitesi açısından üstün olan bir de kitabı mevcuttur. "Kitab-ı Bahriye " isimli bu eserin kaynaklarını tamamen Avrupalı denizcilerin kitapları ve Piri Reisin kendi çabalarıyla topladığı bilgilerle içinde bulunduğu Osmanlı denizcilik aleminden derleyebildikleri oluşturmuştur. (Bu ifadede geçen " portulan " kelimesi haritacılık terminolojisinde, navigasyon amacıyla hazırlanmış haritaları tanımlamak için kullanılmaktadır ve " limandan limana " anlamına gelmektedir.) Piri Reisin, 1513 yılında, nasıl oluşturduğunu bizzat açıkladığı haritanın kartoğrafya (harita bilimi) açısından tetkikinde, bu haritanın bazı kişilerce iddia edildiği gibi ait oldukları yeryüzü şekillerini tıpa tıp yansıtmakta olması bir yana, yapıldığı zamana göre dahi, bilinenleri kapsamadığı ve çağdaş olmadığı görülmektedir. Zamanındaki uluslar arası coğrafyaya yön verecek hiç bir özelliği olmamasına karşın, Osmanlıların elindeki en mükemmel dünya haritası olduğu kuşkusuzdur. Kartoğrafya tarihindeki büyük önemi, yalnızca Kristof Kolomb'un 1495 - 1496 yıllarında yapmış olabileceği bir haritanın çizgilerini korumasından kaynaklanır. Bunun ötesindeki bütün iddialar, büyük ölçüde kartoğrafya tarihi konusundaki bilgisizlikten, belki küçücük bir nebze de bazı Türk yazarlarının bu haritayı olduğundan çok daha önemli göstermek çabalarından kaynaklanmaktadır. Ancak bütün bunlar, Piri Reis'in, aşağıda görüleceği gibi, uygarlık yolunda cehaletin devirdiği bir kilometre taşı olduğu gerçeğini gölgeleyemez.

Piri Reis'in kendisinin ve eserlerinin gördüğü muameleden ve genelde Osmanlı bilim ve coğrafya tarihinin incelenmesinden ortaya şu çıkmaktadır: Piri Reis, amcası Kemal Reis himayesinde önce korsanlık, sonra Osmanlı bahriyeliliği yaparken, kendi ilgisi sonucu coğrafyaya, özellikle kartoğrafyaya merak sarmış, bilhassa amcasının eline düşen bir Kristof Kolomb haritasının ateşlediği bir heyecanla iki tane dünya haritası yapmış, bir de portulan kitabı yazmıştır. Bu eserlerin hiç biri (tabii ki Kitab-ı Bahriye adlı eserinde, Osmanlı kıyılarını içeren kısımlar dışında) bağımsız bir Osmanlı inkişafına dayanmadığı gibi, eldeki belgelerin gösterdiği kadarıyla, Piri Reisin herhangi bir Osmanlı devlet politikası sonucu oluşturulmuş bir arşivden yararlanma şansı da olmamıştır. Kendi kendini yetiştirmiş ve büyük ölçüde malzemesini de tesadüflerin yardımıyla kendi toplamış olan bu heyecanlı coğrafyacının, yaptığı iki cihan haritasını sunduğu Sultan 1. Selim ve " muhteşem " lakabıyla dünya tarihine geçmiş olan Sultan 1. Süleyman bu haritalara özel bir değer vermemişlerdir. Kimse yaptığı haritalarla yazdığı kitapla ilgilenmemiş, onları eleştirip daha iyilerini yapmaya heveslenmemiş ; bunları yapabilmek için de coğrafi keşif gezileri düzenlemek ihtiyacını hissetmemiştir.

Daha sonraları Seydi Ali Reis ve Macar asıllı Ali Macar Reis gibi haritacılar ile Ali Ekber Hatai, Evliya Çelebi ve Katip Çelebi gibi seyahatname ve tarih yazanlar gelmiş olmasına rağmen bahse değer herhangi bir coğrafya geleneği geliştirememiş olan Osmanlı Devleti, 1770 yılında Rus Baltık donanmasının kendilerine taarruz maksadıyla yola çıktığını haber veren Fransız elçisi Kont St.-Priest'e, Akdeniz kapalı bir deniz olduğu için herhangi bir tehlikenin mevcut olmadığı cevabını verebilecek kadar cehaletin pençesine düşmüştür. Hatta Rus donanması Akdenize vardıktan sonra Bab-ı Ali, Venedik balyosunu çağırarak, Ruslar için Adriyatik'e açılan özel bir kanal kazıldığını ve ancak bu suretle Rus donanmasının Baltık'tan Akdeniz'e vasıl olabildiğini, dolayısıyla Osmanlı imparatorluğunun Venedik Cumhuriyeti'ne eseflerini bildirmiştir.

Bu acı olaydan yedi yıl sonra İngiltere kraliçesi I. Elisabeth, III. Murad'ı Ispanya kralı II. Philip'e ve onun " Yenilmez Armada"sına karşı ittifaka davet ettiği zaman, ne Osmanlı padişahının, ne de etrafındakilerin bu davetin jeopolitik önemini kavrayabilecek coğrafya bilgileri vardı. Davete icabet edilmedi ve Seydi Ali Reis'in Hint Okyanusu'nda 30 küsur yıl önce telef olan donanmasıyla kaybedilen dünya okyanuslarına açılma şansı bir daha aranmadı.

Bu inanılmaz cehalet, en azından 18. yüz yılın son çeğreğinde sarayda Piri Reis'in haritalarının ve onunla beraber her türlü rasyonel coğrafya mefhumunun tamamen unutulmuş olduğunu gösterir. Kendisinden sonra gelen Osmanlılar coğrafya ve kartoğrafya alanında portulan kopyalamak ve bir iki seyahatname yazmak dışında hiç bir varlık gösterememişler, bu da imparatorluğun önce ekonomik sonra da politik felaketini hazırlamıştır.

Batı uygarlığına nazaran neden geri kaldığımızı gösteren bir başka cehalet örneğine Piri Reis'in yaşadığı yüz yılda da rastlıyoruz:

Osmanlı Devleti'nin 16. yüz yıl sonlarına kadar ilk ve tek kalan ve Takyeddin bin Mehmed bin Ahmed tarafından Tophane sırtlarında kurulmuş olan rasathanesi 1577 yılında görülen bir kuyruklu yıldız ve 1578 yılında bunu izleyen bir veba salgını sonucu halkın korkmasıyla yıkılmıştır. "Saraydakiler bundan yararlandılar. Her nerede böyle bir rasathane kuruldu ise, orada felaketlerin biri birini kovaladığını, güya örnekleri ile kanıtlamaya çalıştılar. Padişah korktu ve rasathanenin yıkılmasını emretti." (Tarih-i Ebu'l Faruk, Tekeliden naklen.) 1580 yılında Sultan III. Murad Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa'ya bir hatt-ı hümayun göndererek rasathanenin topa tutulmasını emretti. Osmanlı donanması böylece bir gecede Osmanlı rasathanesini yerle bir etti. (Halbuki aynı tarihlerde Avrupa'da Tycho Brahe, rasathanesinden yaptığı gözlemlere göre, kuyruklu yıldızların ayın ötesinde dolanan doğal gök cisimleri olduğunu söylüyordu.)

Piri Reis'in hayatı da hazin bir şekilde noktalanmış, o zeka ve merak dolu asil başı, seksen küsur yaşında, 1554 yılında, Basra valisi Kubad Paşa ile Mısır valisi Dukaginoğlu Mehmet Paşa'nın yaptıkları dedikodular sonucu, imparatorluğun geleceğini Hürrem Sultan'ın entrikalarına teslim etmek basiretsizliğini göstermiş olan Kanuni Sultan Süleyman'ın bir başka basiretsiz kararı ile Mısır'da ; ilk cihan haritasını onun babası Yavuz Sultan Selim'e kimbilir ne ümitlerle sunmuş olduğu topraklara düşmüş ; düşerken de Osmanlı'nın gelişen uygar dünyanın bir parçası olma umudunu da beraber sürüklemiştir.