HIRİSTİYAN KAMUOYUNA


Anadolu ve Mezopotamya Hıristiyanlarının ezeli düşmanı ve katili olan Kürtlerin; son yıllarda yoğun bir şekilde Avrupa’ya göç ederek, kendilerini "mazlum" gösterip, bazı sözde Hıristiyan kurum, kuruluş ve politikacılardan maddi-manevi destek görmeleri, biz Türkiyeli Hıristiyanları ziyadesiyle üzmektedir.

Bir süre önce, özellikle “Barış Treni” adı altında başlatılan kampanyaya bir kısım Avrupalı Hıristiyan parlamenterin de iştiraki, üzüntümüzü daha da artırmış bulunmaktadır.

Bu vesileyle, bazı tarihi gerçeklerin, Avrupalı Hıristiyan kamuoyunca bilinmesinin zamanının geldiğine inanıyoruz.

Bugün, Avrupa’nın hemen hemen her kentinde çeşitli adlar altında örgütlenen Kürtler ve bilhassa terörist örgüt PKK ve yan kuruluşlarının destekçisi olan Hıristiyan kurum ve parti yetkilileri ile parlamenterlerin, Kürtlerin Anadolu ve Mezopotamya Hıristiyanları-nın esas katilleri olduklarının bilincinde olup olmadıklarını çok me-rak ediyoruz. Eğer henüz bu gerçeği bilmiyorlarsa, kısaca hatırlat-mak istiyoruz:

1820-1920 yılları arasındaki zaman süreci içerisinde, dünya-nın ilk Hıristiyan halkları olan Süryani, Nasturi(Asuri), Keldani ve Ermenilerin, özellikle Kürtler tarafından jenoside tâbi tutuldukları, bu kıyımlarda yüzbinlerce Hıristiyanın yaşamını yitirdiği, yüzlerce kilisenin tahrip edildiği, tarihi bir hakikattir.

Sadece bir örnek olarak, Cizre Kürt Emiri Bedir Han’ın, 1840’lı yıllarda, 10.000’i aşkın Süryani ve Nasturi(Asuri) Hıristiyanı katlettiği hususu, belgelerle kanıtlanmıştır. (William Eagleton, Me-habad Kürt Cumhuriyeti 1946, Çev.M.Emin Bozarslan, İstanbul 1976, s.27).

Aynı dönemde, “İstanbul Ermeni Patriği Başpiskopos Pe-der Matteos” imzasıyla, 09 Aralık 1847’de tüm Ermeni kiliselerine duyurulan bir genelgede; “Ermenistan’ın yüzyıllardan beri vahşi Kürtlerin insafsız ve zalim despotluklarının elinde bir harabe-ye döndüğü, Ermenilerin, insanlıktan yoksun Kürtlerin yırtıcı pençelerine bir av gibi düştüğü, ağlayıp feryat ettiği...” denil-mektedir. (Avedis Berberyan, Batmutyun Hayots/Ermeni Tarihi, İstanbul 1871. Zikreden: Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Ermeni Kürt İlişkileri, İstanbul 1992, s.84,85).

İstanbul Ermeni Patrikliği, 1860-1870 yılları arasındaki süre içinde, Osmanlı Hükümeti’ne, Kürtlerin Hıristiyanlara yönelik zulüm ve vahşetlerini anlatan 529 adet şikâyet raporu sunmuştur.

Ayastefanos Antlaşması’nın (5 Mart 1878) 16. Maddesi ile Berlin Antlaşması’nın (13 Temmuz 1878) 61. Maddesi, Kürtlerin Hıristiyan Ermeni halkına karşı giriştikleri soykırımın en canlı ve çarpıcı birer belgesidirler.

Berlin Antlaşması’nın 61. Maddesi şu şekildedir:

“Babıâli, ahâlisi Ermeni bulunan ayalâtda ihtiyacât-ı mahalliyenin icab ettiği ıslâhâtı bilâ-tehîr icra ve Ermenilerin Çerkes ve Kürtlere karşı huzûr ve emniyetlerini te’min etmeyi taahhüd eder ve ara sıra bu babda ittihaz duracak tedâbîri, devletlere tebliğ edeceğinden, düvel-i müşarüleyhin, tedâbîr-i mezkûrenin icrasına nazâret eyleyeceklerdir.” (Berlin Kongre-si, Hicri 1298, Matbaa-yı Amire, s.271).

Görüldüğü üzere; Fransa, İngiltere, Almanya ve Rusya gibi dönemin büyük devletlerinin talebi doğrultusunda, Babıâli (Osman-lı Hükümeti), resmen, Kürtlerin baskılarına karşı Ermenilerin huzur ve güvenliğini sağlamayı taahhüt etmiş, söz konusu devletler de, Kürtlere karşı alınacak tedbirlerin uygulanmasını bizzat gözetleye-ceklerini vaat etmişlerdir.

Sonraki dönemlerde ise, Hıristiyanlara yönelik Kürt vahşetleri daha da şiddetlendi. Garo Sasuni, buna ilişkin görüşlerini şöyle ifade ediyor: “Eğer gerçeği belirtmek gerekirse, Ermeni vilâ-yetlerindeki bütün kırımlar Kürtlerin eliyle yapılmıştı. Katli-amlar esnasında 300.000 Ermeni katledildi. Kürtler gerici bir unsura dönüşüp, Ermeniler için hiç de dost olmayan bir kavim haline geldiler.” (Garo Sasuni, a.g.e., s.124,125).

1914-1918 tarihleri arasında da; Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Bitlis’te 100.000 Süryani, Nasturi ve Keldani Hıristiyanın Kürtler tarafından vahşice katledildiğinin kanıtları da mevcuttur. (Hori Süleyman Hinno, Farman Tur-Abdinli Süryanilerin 1914-1915 Katliamı, Atina 1993, s.14,15).

Tüm bunlar, tarihin bize söylediklerinden sadece birkaç ör-nekten ibarettir.

Bugün de, Kürtlerin Hıristiyanlara bakışı aynıdır. Kürt’ün bili-nen karakteri hiç değişmemiştir.

PKK örgütünün, Güneydoğu Anadolu’da 1984’ten beri pek-çok Hıristiyanı öldürüp, yüzlerce aileyi de bölgeden kovduğu, Hıristiyan gençleri zorla kaçırıp terörist eylemlerde kullandığı bilinmektedir. PKK, Kuzey Irak alanında da aynı taktiğini sürdürmektedir.

PKK ve genelde tüm Kürt örgütleri ve siyasetçileri; Ermeni, Süryani, Nasturi ve Keldani gibi Hıristiyan halkların da yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Kuzey Irak alanını "Kürdistan" adıyla anmakta, kuracaklarını söyledikleri bu devletin haritalarını da yapıp dağıtmaktadırlar. Anılan bölgelerde yaşayan Hıristiyan halkların toprakları gibi, kimliklerini de inkâr edip, bunlara "Hıristiyan Kürt" veya sadece “Kürdistanlı” demektedirler.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Hıristiyan dünyasının merkezi sayılan Avrupa’da, Hıristiyan katili Kürtlerin, bazı sözde Hıristiyan hükümetler, partiler, kurum ve kuruluşlarca baştacı edilmelerine bir anlam veremiyoruz.

Kürtlere verilecek her desteğin, Anadolu’da ve Kuzey Irak’ta-ki Hıristiyan varlığına sıkılmış birer kurşun olacağı açıktır. Bu des-teğin sürmesi halinde, yakın bir gelecekte, kutsal Mezopotamya toprakları üzerinde, dünyanın ilk Hıristiyan halklarının Kürtler tara-fından tamamen yok edilip tarihten silineceği muhakkaktır.

Sorun "kimlik" sorunu ise, Hıristiyan Süryani ve Asuri (Nasturi)lerin kimliği, Hıristiyan Avrupalılar için, Kürt kimliğinden daha öncelikli sorun olmalı ve herşeyden önce de, Kürtlerden, tarih boyunca Hıristiyanlara uyguladıkları jenosidin hesabı sorulmalıdır.

Hıristiyan kamuoyunu, terörist Kürt örgütlerine karşı daha duyarlı olmaya ve açık tavır almaya çağırıyoruz.