Sayın M.Levent ARTÜZ'ün yazdigi
"BALIK BOĞULMASI"
yazisi için tıklayınız.
MOGAN ve EYMİR GÖLLERİ
Gölbaşı Mogan Gölü
Fotograf Gölbaşı
Belediyesi Sayfasından alınmıştır.
Gölbaşı Mogan ve ODTÜ Eymir gölleri
( Okla gösterilen bölge Mogan gölü,
ön tarafta görülen bölgede ODTÜ üniversitesince korunan!
Eymir Gölü)
Fotograf Gölbaşı
Belediyesi Sayfasından alınmıştır.
Aşağıdaki fotografta Mogan gölü
etrafındaki yapılanma. Bu evler gölün karşı kıyısında 1990 sonrası yapıldı
ve halende inşaatlar sürüyor.
Mogan manzaralı.......ev !
Fotograf Gölbaşı
Belediyesi Sayfasından alınmıştır.
Denizin
bittiği yerde...
ANKARA Beş
kişilik bir aile göl kenarında tuttukları kısa günün karı üç turna balığı
ile evlerine doğru yol alırken, küçük çocukları "Anne meşhur olacağız"
diye neşeleniyordu.
Bir çok balıkçının
teknesiyle birlikte açıldığı, Ankara'nın susuzluğuna bir damla su ile merhem
olmaya çalışan Mogan Gölü, hem dinlence hem de eğlence merkezi. Balıkçıları,
ziyaretçileri, hafta sonu kaçamakları ile Ankaralılılar'ın suya belki de
denize olan hasretini bir nebze dindiriyor Mogan.
Yıllar onu
çok yıprattı
Daha önceki
yıllarda 7–8 metreyi bulan derinliği ve dibinin temizliği ile pırıl pırıl
bir görünüme sahip olan Mogan, bugün bir çok ihmal sonucu eski parlak günlerini
yitirmiş, derinliği 3–4 metreye düşmüş durumda. Çevre Bakanlığı, Gölbaşı
Belediyesi gölün hayatta kalması için çaba gösteriyor bugünlerde. Yine
de doğayla olan uyumunu bozmamak adına direnen Mogan, bünyesinde barındırdığı
balıklar ile kendisine umut bağlayanları boşa çıkarmıyor.
35 yıldır
balıkçı Göl iskelesinde yaşlı bir balıkçı soğuk havaya aldırmaksızın kayığını
temizliyor. Gölün en eski ve yakın dostlarından biri olan Bayram Dağan,
35 yıldır Gölbaşı'nı ve Mogan'ı en iyi tanıyan balıkçılardan biri. Dağan,
balıkçılığının yanısıra son zamanlarda tekne kiralamaya da başlamış. Gölün
35 yıl önceki halini bakın nasıl anlatıyor: "Göl, yıllar önce çok temizdi.
Dibini görebiliyorduk. Bir eşya atınca dalarak onu dipten rahatça çıkarabiliyorduk.
Hem etrafında bugünkü gibi sazlıklar değil plajlar vardı, insanlar burada
yüzerdi. Balık çok daha fazlaydı. Ben balıkçılıkla geçinirdim. Hem o zaman
yabancılar da gölü ziyarete gelirdi."
Şimdiki göl
günlüğünü ise şöyle anlatıyor: "Şimdilerde gölün kenarındaki tarlalara
dökülen gübreler göle kayıyor. Bu fosfor ise gölde otlanmaya o da batak
oluşmasına yol açıyor. Aslında otlar balıklar için iyi ama yine de batak
gölü öldürüyor."
Balığın da
eskisi kadar çok olmadığını itiraf eden Dağan, "Biz balıkçılar, mevsiminden
önce balıkları avlıyoruz. Bir de göl kenarındaki restaurantların bulaşık
suları göle akıyor. Tabi bu da balıkları olumsuz etkiliyor." demekten alamıyor
kendisini.
(G. Sarı-S.
Gezici)
Haberler Tarih
sırasına göre sıralanmıştır.
Mogan ve Eymir
göllerinin temizlenmesi ve çevresinin rekreasyon alanı haline getirilmesi
için proje hazırladıklarını söyleyen Aykut, ‘‘Özel Çevre Kurulu'nda son
çalışmalar yapılıyor. Mogan ve Eymir'i prestij meselesi yaptım’’ dedi.
Bu iki gölün çevresinde parklar, spor alanları, mesire yerleri, küçük lokanta
ve şık kafeler yapılacağını söyleyen Aykut, Mogan ve Eymir'in cazibe merkezi
haline geleceğini ifade etti. Göllerin temizlenmesi konusunda bir üniversitenin
etüt çalışmaları yaptığını da belirten Aykut, göllere ulaşan derelere arıtma
tesisi kurulabileceğini kaydederek, ‘‘Bu göller Ankara'nın havası için
çok önemli. Bunların kuruması cinayettir’’ diye konuştu.
Çevre Bakanı Fevzi
Aytekin yaptığı açıklamada, Mamak çöplüğünün kapatılması ve Mogan Gölü’nün
kirlilikten kurtarılması amacıyla Ankara Büyükşehir ve ilçe belediye başkanları,sivil
toplum kuruluşları ile üniversite temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı
yapacaklarını bildirdi.
Gölbaşı
yakında gölsüz kalacak
ANKARA’NIN Gölbaşı İlçesi Belediye Başkanı Dr. Cevdet Kara, yapılaşmanın
ilçeye adını veren Mogan Gölü’nü yok olma noktasına getirdiğini belirterek,
“Böyle giderse 20 yıl sonra Mogan diye bir göl kalmayacak" dedi. 70’li
yıllarda Mogan Gölü’nde derinliğin 15 - 20 metre olduğunu belirten Başkan
Kara, şu anda
4-5 metre derinlikte olan gölde büyük bir kirlilik oluştuğunu söyledi.
25 yıl öncesinde gölü besleyen dereler olduğunu da belirten Kara, “Şimdi
bu dereler kurudu, göl beslenemiyor. Yeraltı sularının hareketini etkileyen
faktörler de var. Dikilitaş’a gölet yapıldı. Haymana - İkizce göleti oluşturuldu.
Kooperatiflerle gelen yapılaşma göl kaynaklarını kuruttu" diye konuştu.
Su seviyesinin düşmesiyle birlikte güneş ışınlarının göl tabanına kadar
ulaştığını, bunun da gölün yosun ve otlarla kaplanmasına neden olduğunu
anlatan Kara, foseptik sızıntılarının çalışmalar sonucu engellendiğini
ancak kirletici diğer faktörlerin halen göle zarar vermeye devam ettiğini
vurguladı. DHA
Gölü kurtarıp
da yok etmeyin
Mogan Gölü’nü
temizleme projesi, çevrecilere göre canlıların ölümünün habercisi
Gölbaşı Belediyesi’nin
girişimiyle oluşturulan Mogan Gölü’nü temizleme projesine çevreciler karşı
çıkıyor. Ankara’nın 20 km güneyinde, Gölbaşı ilçesinde bulunan ve barındırdığı
canlı çeşitliliği açısından uluslararası öneme sahip sulak alanlardan biri
olan Mogan Gölü, doğal önemi nedeniyle 1990 yılında Özel Çevre Koruma Alanı
ilan edilmişti.
Belediyelerin
baskısı var
Doğal Hayatı
Koruma Derneği’nden Sunay Demircan, Mogan Gölü’nü temizlemenin, ekosisteme
zarar vereceğini belirtiyor: “Alan, koruma statüsüne karşın yapılaşmanın
baskısı ve çevredeki yerleşimlerin arıtılmamış atıkları nedeniyle kirlenmekte.
Ancak bu tehditlerin ötesinde çevredeki belediyelerin baskılarıyla, gölün
dibindeki çamur tabakası kazınarak çıkartılmak isteniyor. Oysa günümüzde
dip çamurunun temizlenmesi gibi faaliyetler, tüm dünyada sulak alanları
tehdit eden başlıca faktörler arasında sayılmaktadır. Sulak alanlar ekositemdeki
canlılığın kaynağını oluşturan bir tabakanın ‘sistemi kurtarmak’ gibi bir
amaçla ortadan kaldırılması kabul edilebilir değildir."
Başkan “temizlensin"
diyor
Mogan Gölü’nü
temizleme projesine önayak olan Gölbaşı Belediye Başkanı Cevdet Kaya ise
artık bataklığa dönmüş olan gölün temizlenmesinden yana: “Ben 30 yıldır
Gölbaşı’nda yaşıyorum. Mogan Gölü’nde biz 25 yıl önce yüzerdik. İçinde
balıklarıyla göl pırıl pırıldı. Derinliği 10 - 15 metreydi. Şimdi 3 - 4
metre. Mogan bir iç göl. İç göllerin ömrü, 80-100 yıldır. Bataklığa döner.
Alanda tarımsal faaliyet devam ediyor. Toprak erozyonuyla vadiden gelen
toprak ve 10 sene öncesine kadar göle boşaltılan kanalizasyonla göl kirlendi
ve doldu. Bu kirlenmiş ve dolmuş gölü temizleyeceğiz. Oradaki bitki örtüsü,
yosunlar, kamışlar su yüzüne çıkmış. Gölün dibinde 500 milyon ton sediment
mevcut. Proje Özel Çevre Kurumu’nun kapsamında görüşülüyor. Bu proje sadece
gölün
temizlenmesini değil, mücavir alanın da düzenlenmesini içeriyor."
Ekosistemi
bozacak
Sunay Demircan,
gölün neden temizlenmemesi gerektiğini şöyle gerekçelerle açıklıyor: “Bitkiler
açısından son derece zengin olan Mogan Gölü’nde dip çamurunun kazınmasıyla
bitki varlığı uzun bir dönem için tahrip edilecek." Demircan, sözlerini
şöyle sürdürüyor: “Bu bitkilere bağlı olarak yaşayan kuşlar, balıklar ve
diğer canlılar da sürecin bir parçası olarak yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya kalacak. Mogan Gölü’nde bugüne kadar tespit edilmiş kuş türü sayısı
200’e yakındır. ANKA Kuş Gözlem Topluluğu’nun yaptığı araştırmalara göreküresel
olarak nesli tehlike altındaki dikkuyruk ve pasbaş patka türleri bu gölde
yaşıyor."
Kaçak yapılaşma
önlenmeli
Sunay Demircan,
Mogan Gölü’ndeki zengin doğal çeşitliliğin sağlıklı olduğunu kanıtladığını,
temizleme girişiminin nedeninin biraz değişik olduğunu söyleyerek sözlerine
şöyle devam ediyor: “Göl çamurunu pislik olarak gören ve kazıyarak gölü
kurtaracağını düşünen zihniyet, ne yazık ki göl ekositemini öldürmenin
planlarını yapmaktadır. Biz, milyonlarca dolar para harcayarak çamur küreyecek
olanlara, bu paralarla çevredeki atıklar için arıtma tesisi kurmalarını
ve çevredeki kaçak yapılaşmaya bir son verme çabası içine girmelerini öneriyoruz."
HİCRAN DURAN
15 AĞUSTOS
2000 HÜRRİYET GAZETESİ
Arşiv. Orhan
YILMAZ
15 AĞUSTOS
2000 POSTA GAZETESİ
Arşiv Orhan
YILMAZ
Mogan'da kuş sesleri
kesildi
ZAMAN / ANKARA-
Mogan Gölü'nde su seviyesi geçen yıla göre yaklaşık 2 metre düştü. Su seviyesinin
düşmesine bağlı olarak kıyı şeridinde bataklıklar oluştu. Gölü mekan tutan
ve sazlıklar arasında yuva yapan çok sayıdaki kuş türünün ise, bölgeden
ayrıldığı bildirildi.
Ankara'nın
Gölbaşı İlçesi sınırları içindeki Mogan Gölü kıyı şeridinin büyük bölümü,
kuraklık nedeniyle su seviyesinin düşmesinden sonra bataklığa dönüşünce
çevreye pis kokular yayılmaya başladı. Mogan ve çevresindeki kuş türlerinin
büyük bölümünün, kuraklık sonucu bölgeden göç ettikleri ve kuş seslerinin
kesildiği bildirildi.
Mogan Gölü'nde
su seviyesi geçen yıla göre yaklaşık 2 metre düştü. Su seviyesinin düşmesine
bağlı olarak kıyı şeridinde bataklıklar oluştu. Bataklıktan yayılan pis
kokuların artması üzerine, çevredeki işletmelerin yöneticileri, personeline,
bataklık üzerindeki yosunları ve atıkları toplatarak, kokunun önüne geçmeye
çalışıyor.
Kuşlar da
gidiyor
Mogan Gölü'nü
mekan tutan ve sazlıklar arasında yuva yapan çok sayıdaki kuş türünün,
bölgeden ayrıldığı bildirildi. Her yıl bu mevsimde sayıları belirgin olarak
artan bazı kuşların, bu yıl Mogan Gölü çevresinde gözlenmediği öğrenildi.
Gölbaşı Avcılar, Atıcılar Doğal ve Yaban Hayatı Koruma Derneği Başkanı
Coşkun Altın, kış aylarında 180 kuş türünün barındığı Mogan'da, bu dönemde
10 kuş türünün kaldığını söyledi. Altın, Mogan çevresindeki sulak alanların
kuruması sonucu bozkaz, yeşilbaş ördek, balıkçıl türlerinin azaldığını
belirterek, "Mogan'da şu anda sadece sakarmekeler barınıyor. Ayrıca arıkuşu
ve sığırcıkların sayısında da belirgin azalma var. Bu kuşlar, kuraklıktan
göç etmek zorunda kaldılar" dedi.
Doğal hayat
bitmek üzere
Gölbaşı İlçesi
KorumaGeliştirme Derneği Başkanı Hüdai Emeni ise Mogan Gölü'nde bataklık
alanların oluşmaya başladığına dikkati çekerek, şöyle konuştu: "Mogan Gölü'nde
doğal hayat bitmek üzere. Gölde 15 yıl önce yayın balıkları ve kerevit
vardı. Bunların nesli tükendi. Sadece turna, sazan, kadife ve gümüş balıkları
kaldı. Uzmanlar, gölden avlanan balıkların yenmemesini öneriyor. Suyun
bu kadar azalması ve kıyılardan çekilmesi, gölün yok oluşunun ayak sesleridir.
Gölden artık kuş sesleri gelmiyor."
Kanallar temizleniyor
Gölbaşı Belediyesi
Temizlik İşleri ekipleri de, Mogan ve Eymir göllerini birbirine bağlayan
ve atıklarla tıkanan kanallarda temizlik çalışması başlattı. Ekipler, kürekle
temizledikleri kanalları süpürerek, çıkan atıkları el arabasıyla kamyonlara
yüklüyor.
Ekipler, Mogan
Gölü'ndeki yosunları ise kayıkla orak ve tırmık kullanarak toplamaya çalışıyor.
Belediye İşletme Müdürü Ahmet Kılıç, Mogan Gölü'nde yosunlaşmanın arttığına
dikkati çekerek, "Elimizdeki imkanlar bunlar. Ancak personel gücünden yararlanabiliyoruz"
dedi.
Kılıç, Mogan
ve Eymir'i birbirine bağlayan su kanallarının sürekli çöple dolduğuna dikkati
çekerek, "Vatandaşlarımızda çevre bilincinin gelişmesi gerekir. Bu kanallar
adeta çöplük olarak kullanılıyor. Vatandaşın kanalların temizliğine özen
göstermesini ve buralara çöp dökmemesini istiyoruz" dedi.
Mogan Gölü’nde
balık ölümleri
Ankara’nın
Gölbaşı İlçesi’ndeki Mogan Gölü’nde, balık ölümlerinin nedenlerini belirlemek
amacıyla çeşitli üniversitelerle, kamu kuruluşlarından uzmanlar çalışmalara
başladıMogan Gölü’nde geçen hafta çok sayıda turna balığının telef olarak
kıyıya vurması üzerine, Gölbaşı Kaymakamlığı ve belediyenin başvurusu üzerine,
çeşitli kuruluşlar harekete geçti
Mogan Gölü’nde
balık ölümleri
Ankara’nın
Gölbaşı İlçesi’ndeki Mogan Gölü’nde, balık ölümlerinin nedenlerini belirlemek
amacıyla çeşitli üniversitelerle, kamu kuruluşlarından uzmanlar çalışmalara
başladı
Mogan Gölü’nde
geçen hafta çok sayıda turna balığının telef olarak kıyıya vurması üzerine,
Gölbaşı Kaymakamlığı ve belediyenin başvurusu üzerine, çeşitli kuruluşlar
harekete geçti
Denetimde, Haymana
Yolu’nda yer alan 73 villadan oluşan Doktorlar Sitesi’nin, atıklarını kanalizasyona
bağlatmadığı ve Mogan Gölü’ne akan dereye bıraktığı tespit edildi. Atıkların
derenin yakınındaki kaynağa da karışarak içme suyunu da kirlettiği belirlendi.
Sitenin fosseptik
çukurundan bırakılan atıklar, ASKİ’den gönderilen iş makinesi ile temizlenerek,
Mogan’a ulaşması engellenirken çeşme suyunun kullanımı da yasaklandı.
Doktorlar
Sitesi’nin aynı konuda geçen yıl uyarıldığı ve Belediye Encümeni tarafından
3 milyar lira cezaya çarptırıldığı öğrenildi.
Gölbaşı Belediyesi
Zabıta Müdürü Murat Balçık, Doktorlar Sitesi yöneticilerini geçen yıl da
uyardıklarını ve tutanak tanzim edildiğini belirterek, “Bu yıl yaptığımız
denetimde de aynı durumun devam ettiğini gördük. Mogan’ı, kirleten unsurlardan
kurtaracağız” dedi.
Yeşil ve Temiz
Bir Eymir İçin ODTÜ’lüler El Ele
Eymir Gölü’nde
yaşanan çevre kirliliği konusunda ODTÜ Mezunları olarak taşıdığımız gönül
bağını bir hizmete dönüştürmek amacıyla biraraya gelen çalışma gruplarımız,
ilgili tüm çevrelerden toplanan bilgileri birleştirip değerlendirerek bir
proje oluşturmaya çalışıyor.
Eymir’de gerek
yoğun trafik gerekse de çevreye sürekli çöp bırakılması ile oluşan doğa
bozulması ve göl suyunun civar tesislerin bıraktığı atıkların kirletici
etkisiyle çok kirlenmiş ve balçıklaşmış olması biz ODTÜ’lüleri gerçekten
üzüyor. Bu konuda Üniversitemizin çabalarına nasıl katkıda bulunabiliriz
düşüncesiyle oluşturduğumuz proje grubu, eylem planı öncesi bir araştırma
takvimi oluşturdu. ODTÜ Biyoloji Bölümü ve Çevre Mühendisliği Bölümü yetkililerinden
bilgi ve öneriler almak için görüşmeler yapıldı, Belediye, DSİ gibi kurumlardan
bilgi toplandı.
Tüm üyelerimize
açık bir durum saptama gezisi gerçekleştirildi ve raporumuz Bültenimizin
Ekim 2001 sayısında yayınlandı.
Bu raporumuzda
da belirtildiği gibi, Eymir’in en önemli sorunlarından biri, çevre kirliliği
ve Üniversitemizin çabaları dışında ağaç dikilmemesi veya dikilen ağaçların
yaşatılamaması.
Bu çerçevede
Derneğimiz etkinlikleri kapsamında toparladığımız çalışmalardan biri olarak
Eymir’de bir "Çevre Düzenleme Kampanyası" başlatmayı planladığımızı da
raporumuzda ifade etmiştik. 17 Mart 2002 Pazar günü, bu kampanyamızın ilk
etkinliği gerçekleştirildi.
Bursiyerlerimizin
örnek katılımı
17 Mart 2002
Pazar günü erken saatlerde hazırlıklar tamamlanmış, aynı sırada bursiyer
öğrencilerimiz ODTÜ’de buluşma noktasında biraraya gelmiş otobüslerle Eymir’e
doğru hareket ediyorlardı. Eymir Gölü girişinde toplanan ekip program dahilinde
ilerlemeye başladı ve otobüsümüzdeki bursiyerlerden oluşan ekibimiz, çevre
temizliği için sıra sıra yol güzergahı üzerinde belirlenen bölgelere dağılarak
göreve başladılar.
Kendi bölgelerindeki
temizliği bitiren gruplar yavaş yavaş buluşma noktasına geldiler. Keyifle
yediğimiz balık-ekmeklerin ardından, güneş ışıkları altında sazımız-sözümüzle
halaylar çekip şarkılar söyledik.
Ardından ağaç
dikim alanına doğru harekete geçtik.
Bizim için
üniversitemizin belirlediği alanda her birimiz bir fidan seçerek hazırlığa
başladık. Özenerek çukurlara yerleştirdiğimiz fidanlara can sularını da
verdikten sonra, özlediğimiz Eymir’e kavuşmak adına attığımız bu ilk adımın
verdiği mutlulukla dikim alanından ayrıldık.
Umuyoruz ki,
sürdürmekte kararlı olduğumuz bu kampanya etkinlikleri, Derneğimizin temel
programları arasında yıllarca sürer.
Bu etkinliğimizde
emeği geçen tüm doğa dostu ODTÜ’lülere ve gönüllü bursiyerlerimize teşekkür
ederiz.
Başa dön
Eymir Gölü
Proje Grubu:
İşyeri Temsilcileri
toplantılarımızda gündeme gelen konular arasında bulunan Eymir Gölü’nde,
gönüllü çevre ve doğayı koruma etkinlikleri gerçekleştirmek üzere bir grup
kurulması kararlaştırılmıştır. Mayıs sonunda oluşturulan bu karar doğrultusunda
önümüzdeki günlerde Eymir Gölü’nde gönüllü çöp toplama ve temizliğin sürekliliğini
teşvik etme yönünde etkinlikler, Üniversitemizin de görüş ve katkılarıyla
gerçekleştirilecektir.
GÖLLERİN EKOLOJİK
ÖZELLİKLERİNİN ve SU KALİTESİNİN BOZULMASI, İYİLEŞTİRME
Tatlısu kaynakları
canlı yaşamının sürekliliği için vazgeçilmezdir. İnsanlık tarih tatlısu
kaynaklarının yakınında kurulan büyük uygarlıkların örnekleriyle doludur
(Mısır, Mezopotamya, Sümer, İnka ve Aztekler gibi). Göller tatlısu kaynakları
arasında nehirlere göre daha durgun sular oldukları için insan faaliyetlerinin
sonucu olarak ekolojik hızla bozulmaktadır. İnsan faliyetleri sonucu oluşan
göllerin yaşadığı en önemli tehditler arasında besin zinciri yıkımı (ötrofikleşme),
asitleşme, tuzlanma, ağır metal ve diğer toksik (zehirli) madde kirlilikleri,
doğal su rejiminin bozulması (su kullanımı –tarım-enerji-evsel- ve küresel
ısınmayla) sıralanabilir.
Göl ekosisteminin
nasıl çalıştığını anlayabilmek için öncellikle su toplama havzasının doğal
yapısı, jeoloji, meteoroloji, su-bilimi, toprak yapısı ve havzadaki insan
etkinliği gibi özelliklerin bilinmesi gerekir. Bu etmenlerin tümü göle
ulaşan su miktarını, suyun kalitesini (fiziksel: ısı, ışık; kimyasal: azotlu,
fosfatlı (besin tuzları) bileşikler ve diğerleri) ve biyolojik (canlı varlıklar)
besin zinciri ilişkilerini belirler. Gölün derin veya sığ olması ise göldeki
biyolojik besin ağı ilişkisi ile yakından ilgilidir. Bu yüzden, gölleri
incelerken derin ve sığ ayrımının yapılması kaçınılmazdır. Sığ göllerin
en önemli özelliği yaz aylarında ısı tabakalaşmasının olmaması ve su-içi
bitkilerinin çok yaygın ve zengin olmalarıdır. Derin göllerde ise su yüksekliği
fazla olduğu için sıcaklık tabakalaşması oluşarak göl suyu, sıcak üst tabaka
ve soğuk alt tabaka diye ikiye bölüme yarılır. Ayrıca derin göller derinlik
hızla arttığı için su içi bitkilerin büyüyebileceği alanlar çok sınırlıdır.
Bir göl ekosisteminde
(yaşamalanı) besin zincirini şöyle özetleyebiliriz: İlk halkada, azot ve
fosfat kullanarak fotosentez yapan bitkisel-plankton (tek hücreli bitki)
ve yüksek bitkiler (sualtı ve suüstü) vardır. Sığ göllerde, göl aynası
sığ olduğundan göl tabanına ulaşan ışığı kullanan, yüksek sualtı bitkiler
birinci üreticiler olarak hakimdirler. Bitkisel-planktonu (tek hücreli
bitki özelliği gösteren canlılar) yiyen hayvansal-plankton (su piresi gibi
tek hücreli küçük hayvan özellikleri gösteren canlılar) ve diğer omurgasızlar
(kurtçuklar, solucanlar gibi) ise ikinci halkadır. Sonraki halkada ise
bu canlıları yiyerek beslenen sazan, kadife gibi otçul balıklar var. Besin
zincirinin en üstünü de küçük balıklarla beslenen yırtıcı balıklar (turna,
tatlısu levreği, alabalık v.b) oluşturur . Sığ göllerde zengin sualtı ve
suüstü (sazlıklar) bitki türleri farklı mikrohabitatlar (küçük yaşamalanları)
oluşturarak farklı beslenme özelliğindeki su kuşlarına ev sahipliği de
yaparlar . Derin göllerden farklı olarak sığ göller, bitkiler üzerinden
beslenen kuğu ve sakarmeke gibi sukuşları, sualtı bitkilerinin üzerinde
yaşayan omurgasızlar üzerinden beslenen çeşitli ördek türleri (patka, elmabaş
v.b) ve küçük balıklar üzerinden beslenen dalıcı su kuşlarıyla (bahri,
pelikan v.b) çeşitliliği çok yüksek zengin bir ekosistemdir. Sığ göllerde
kaydedilen bu biyolojik zenginliğin en önemli nedeni sualtı ve suüstü bitkilerinin
yoğunluğudur. Özellikle sualtı bitkilerinin sucul ortamda yüklendiği bir
çok görev bu ekolojik zenginliğin ana nedenidir. Sualtı bitkilerinin en
önemli görevleri şöyle sıralanabilir; oluşturdukları küçük yaşamalanlarında
azotu atmosfere çıkararak (denitrifikasyon) su kalitesini korurlar, kökleriyle
dip çamurunu sabitleyerek suyun ışık geçirgenliğini artırırlar, turna ve
tatlısu levreği gibi balıklara beslenme ve barınma ortamı sunarlar, sudaki
bulanıklık bitkisel-plankton üremesini sınırlarlar, sayıca çok zengin küçük
canlı türlerine yaşama ortamı sağlarlar.
Derin veya
sığ göllerde yukarda açıklanan farklı beslenme gruplarına bağlı türleri
tür sayılarıyla belirttiğimizde bu beslenme ilişkisinin bir ağ gibi olduğu
daha iyi anlaşılacaktır: Bir gölde, birinci üreticilerden sualtı ve suüstü
bitkilerinin tür sayısı 20-30, bitkisel plankton tür sayısı bir kaç yüz
ile bin düzeyinde olabilir. Hayvansal-plankton ve diğer omurgasızlar tür
sayısı ise yine bir kaç yüz ile binin üzerindedir. Otçul balıkların sayısı
10-20 düzeyinde iken etçil balıklar 10’dan azdır. Su kuşlarının tür sayıları
ise bir kaç yüz olabilir. Farklı beslenme gruplarındaki türlerin sayıca
fazla olması bir gölde bulunan farklı mikrohabitatların (küçük yaşamalanları)
zengin olmasıyla doğru orantılıdır. Bu nedenle tür sayısı özellikle su
bitkilerince zengin sığ göllerde derin göllere göre çok daha fazladır.
Besin Zinciri
Kopması (Ötrofikleşme):
Canlılar var
olabilmek için 20 elemente gereksinim duyar. Su kalitesini ve göl içi canlı
yaşamı ise özellikle fosforlu bileşikler (P) ve azot (N) gibi önemli elementlerin
göl suyundaki yoğunlukları belirler. Doğal koşullarda bu bileşiklerin (özellikle
fosfor) yoğunlukları az olduğu için göl yaşamalanının verimliliğini sınırlayan
en önemli anahtar besin tuzlarıdır. Su toplama havzası doğal ormanla kaplı
ise sınırlayıcı bu tuzlar ağaçlarca kullanılacağından, azot ve fosfor besin
tuzları karasal yaşamalanında kalacaktır. Çünkü doğal yapıları bozulmamış
yaşam alanları, bu besin tuzlarını, bulundukları yerde tutma yöntemini
evrimle geliştirmişlerdir. İnsan faaliyetlerinden etkilenmemiş doğal bir
gölde toplam fosfor miktarı 1 ile 20 mikrogram/litre (1 litrede, 1 gramın
1 milyonda biri) arasında değişirken toplam azot miktarı ise bunun 10 ila
20 katıdır. Su toplama havzasında tarım, hayvancılık, sanayileşme ve kentleşme
gibi insan etkinlikleri artıkça göllere ulaşan azot ve fosfor artar. Yoğun
tarım yapılan alanlarda kullanılan sentetik gübrelerde bolca bulunan ve
suda çözünürlülüğü yüksek azot, toprakta tutulamadığı için yüzey su akışları
ile göllere ulaşacaktır. Sanayi, hayvancılık, evsel atık su, gıda ve deterjan,
su sistemlerine aşırı P ulaşmasının başlıca nedenidir. Yukarda belirtilen
insan etkinlikleri sonucu yüzey sularına (nehir, göl ve deniz kıyı kuşakları)
canlı yaşamın kullanabileceğinden çok daha fazla N ve P ulaşmaktadır. Bu
aşırı beslenme, birincil üretici, bitkisel-plankton biyokütlesinin aşırı
artmasına, suyu bezelye çorbası gibi yeşil yaparak, besin zinciri kopmasına
(ötrofikleşmeye) neden olur (fotoğraf. 4 ve 5) Besin zinciri kopması sığ
ve derin göllerde gelişimi farklılık gösterdiği için ayrı incelenmelidir.
Derin ve Sığ
Göllerde Besin Zinciri Kopması:
Derin göllerde
besin zinciri yıkımı, bitkisel-tekhücreli (plankton) miktarının (biyokütlesinin)
az durumdan orta veya yüksek duruma geçmesi ve göl suyunun bezelye çorbası
gibi yeşilleşmesiyle oluşur. Artan bitkisel-plankton miktarı su berraklığını
azaltır ve göl taban suyunu oksijensizleştirerek koku ve tat sorunları
yaratır. Artan organik bitkisel-plankton biyokütlesi göl dip suyuna çökerken
mikroorganizmal parçalanma işleminde aşırı oksijen kullanımı sonucunda
göl oksijensizleşir. Bu ortamda alabalık ve somon gibi yüksek oksijen gereksinimindeki
balıklar yaşayamaz. Çıldır Gölünde son yıllarda yaşanan olay bundan ibaret
(alg-patlaması) olup sudaki oksijenin azalması nedeni ile yöreye has göl
alası artık yok denecek kadar azalmıştır. Bu durumun devam etmesi halinde
bu çok değerli balığın nesli tehlike altına girebilir. Benzer şekilde Çıldır
Gölü civarındaki Aktaş Gölünde bu bitkisel-tekhücreli küçük canlıların
alg-patlaması denem olayı gerçekleştirmeleri sonucunda gölde yeşil boya
kıvamında bir tabaka ile kaplanmış (bunlar sayılamayacak kadar çok bu canlıların
ölülerinin bir araya gelmesiyle oluşurlar), gölden su içen bir çok büyük
baş hayvan zehirlenerek ölmüştür. Aynı şekilde insan da bu gölden su içtiği
zaman zehirlenerek ölme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu durum, ölen
bu küçük canlıların vücudundan çıkan siyanür adlı zehrin su içine hayvanlar
tarafından alınmasıyla meydana gelmiştir. Bu olay genellikle fosfor diye
adlandırılan besin tuzunun göle ulaşması ve bu tek hücreli canlıların beslenip
hızla artması ile açıklanmaktadır. Evsel atıklar ve hayvansal atıklar fosfor
bakımında çok zengin maddeler içermektedirler, fosfor ise diğer azot gibi
suda çözünmeyen gölün dibinde biriken bir tuz olduğu için uzun yıllar birikim
sonucu bu duruma neden olmaktadır.
Besin zinciri
kopması sığ göllerde çok daha farklı değişikliklerle sonuçlanır. Artan
fosforlu besin tuzlarının birikmesi, bitkisel-plankton miktarını arttırarak
suda bulanıklık yaratır. Bulanıklık, yeterli güneş ışığını göl dibine ulaştırmaz
ve sualtı bitkilerinin büyümesini engeller. Artan bitkisel-plankton miktarının
diğer küçük canlılar tarafından parçalanma işleminde aşırı oksijen kullanıldığından
sudaki çözünmüş oksijen miktarı azalır. Oksijen gereksinimi yüksek, turna
gibi etçil balık miktarı, bu durumda azalır ve otçul balık miktarını denetleyemez.
Sualtı bitkileri yok olduğu için omurgasızlar (midye, solucan vs) azalır.
Bitki ve omurgasızlardan beslenen su kuşları beslenemedikleri için yok
olur. Böyle bir göl, yalnızca küçük otçul balıkla beslenen dalıcı su kuşlarının
yaşayabildiği, suyu bezelye çorbası gibi yeşil ve ekolojik zenginliği yok
olmuş duruma geçer. Görüldüğü gibi sığ göllerde besin zinciri yıkımı, sualtı
bitki ve tür çeşitliliği yüksek, berrak su özelliğinin kaybolup bitkisel-planktonun
baskın olduğu bulanık su durumuna geçişidir.
İyileştirme
(Restorasyon) Yöntemleri:
Bozulan su
kalitesi ve ekolojik özelliklerin iyileştirilmesi için üretilen çözüm önerileri
göl içi ve göl bütünü diye ayrılabilir.
q Göl-içi
Çözümler:
· Göl içi
fosfor miktarının çöktürülmesi: Göl suyunda biriken fosfor miktarını azaltmak
için suya alüminyum ve/veya demir tuzu atılarak fosforun dibe çöktürülmesi
işlemidir. Bu yöntem kısa sürede iyileşme verir fakat uzun vadede hiç bir
kalıcı çözüm üretmez. Havzadan göle fosfor girdisi sürdükçe işlemin sürekli
yinelenmesi gerekir.
· Göl taban
suyunun havalandırılması : Taban suyunun oksijenlenmesi ile besin tuzu
ve metan gibi gazların salınımını engellemek için yapılabilir. Havzadan
göle fosfor girdisi sürdükçe işlemin sürekli yinelenmesi gerekir ve çok
pahalıdır. Uzun vadede kalıcı çözüm üretmez.
· Dip çamuru
uzaklaştırılması: Tabandan (sedimandan) besin tuzu (özellikle fosfor) salınımını
denetlemek için özellikle sığ göllerde uygulanmıştır. Fakat son yıllarda
yapılan çalışmalar, dip çamuru çıkarılan göllerde besin tuzu salınımının
sürdüğünü ve bu yöntemin her hangi bir iyileşme sağlamadığını göstermiştir.
İsveç’teki Finjasjön Gölü’nden 1987 yılında dip çamuru çıkartılmasına “emme
kazıma” metodu kullanılarak başlanmış 5 yıl kadar devam edilmiş ve toplam
1.25 milyon ECU (Avrupa Birliği para birimi) harcanarak gölün toplam %25’inin
dip çamuru çıkartılmış. Fakat dip çamuru çıkartılan bölgelerden fosfor
salınım hızı çıkartılmayan bölgelere aynı olduğu ve gölde zehirli mavi-yeşil
alg patlamaları devam ettiği için yani su kalitesinde her hangi bir iyileşme
gözlenmediği için bırakılmıştır. Diğer bir örnek ise Danimarka’dan Barbrand
Gölü’nün çeşitli bölgelerinden 30-90 cm kalınlığında organik sediman 3.5
milyon ECU harcanarak çıkarıldığı halde su kalitesinde her hangi bir iyileşme
gözlenmemiştir. Yüzey dip çamuru uzaklaştırıldıktan sonra fosfor çıkışı
daha alt tabakalardan sürer. Bu işlem ekolojik koruma amacına doğrudan
ters düşmektedir. Çünkü çamur uzaklaştırılmasıyla sualtı bitki tohumları
ve bir çok canlı yumurtası (omurgasız, bitkisel ve hayvansal-plankton gibi)
da uzaklaştırılacaktır. Ayrıca bu uygulama çok pahalıdır ve kalıcı çözüm
üretmemektedir (hektar başına 72000 ecu).
· Riplox yöntemi:
Göl tabanına nitrat eklenip oksijenleştirilerek, tabandaki demir, ferrik
(Fe+3) iyonuna yükseltgenir. Bu da tabandan fosfor salınımını engeller
çünkü ferrik demir iyonu, fosforla bağ yaparak fosforu dip çamurunda tutar.
Göle kalsiyum ve demir tuzları ekleyerek ortamdan azot uzaklaştırılması
(denitrifikasyon) da sağlanabilir. Ancak bu yöntem yüksek uzmanlık gerektirir
ve oldukça pahalıdır. Havzadan göle fosfor ve azot girdiği sürece kalıcı
çözüm üretilmesi düşünülemez (Moss 1998).
Göl içi yöntemlerin
bir bölümü yukarıda da anlatıldığı gibi, kısa vadede sorunlara çözüm getiriyormuş
gibi görünmekle birlikte kalıcı yaklaşımlar değildir. Göllere havzadan
besin tuzu yüklemesi sürdükçe bu çözüm önerileri ancak sorunun belirtileri
ile uğraşmaktan öteye gitmemektedir.
q Bütünsel
Çözümler:
Göllerde besin
zinciri yıkımının nedeni aşırı azot ve fosfor yüklemesi olduğu için çözüm
azot ve fosforun havzada göllere ulaşmadan denetlenmesinden geçer. Burada
nokta kaynağı durumundaki evsel atıkların arıtımdan geçirilmesi zorunludur.
Ancak ikincil arıtımdan çıkan su, inorganik besin tuzları (özellikle fosfor;
10 ile 30 miligram/litre arasında) bakımından çok zengin olduğundan suyun
göllere ulaşması göl suyunun aşırı besince zenginleşmesine neden olur.
· Tampon bölge
oluşturulması ve korunması: Göllere su taşıyan dere ve nehirlerin doğal
bitki örtüsünün (sualtı ve suüstü), yani onların taşkın bölgelerindeki
sulak alanların korunmasıyla azot ve fosforun uzaklaştırılmasıdır. Oluşturulacak
tampon bölgelerin genişliği sudan ne kadar azot ve fosfor uzaklaşacağını
belirler. Örneğin Amerika’da yeniden oluşturulan 262 m genişliğindeki bir
tampon bölgeyle sudaki azot ve fosforun %80’ini başarıyla uzaklaştırılmıştır.
Diğer bir örnek ise; bir hektarlık sağlıklı sulakalanın 500 kg azotu atmosfere
uzaklaştırır ve 40 kg fosfatı kullanarak göllere girmesini engellediği
göstermektedir. Tampon bölgeler, özellikle kimyasal gübre kullanımıyla
yoğun tarım yapılan bölgelerdeki akarsuların her iki kıyısında oluşturularak
hem doğal hayat desteklenir hem de su kalitesi iyileştirilir. Ekolojik
açıdan su kalitesini koruyan akıllı bir yöntemdir. Mogan Gölü’nü çevreleyen
doğal sulak alan bu duruma iyi bir örnek oluşturur .
· Nokta kaynakların
uzaklaştırılması : Göle doğrudan veya göle su taşıyan derelere yapılan
atıksu (fosfor ağırlıklı) salınımının, göle ulaşmasının engellenmesidir.
Atıksu, göl ayağına yapılacak bir bypas ile ucunda göl olmayan herhangi
bir nehir sistemine veya denize deşarj yapılabilir. Bu yöntem sorunlu bir
göl için iyi bir çözümdür. Ancak soruna genel bir çözüm bulmaktan çok onu
başka bir yere taşır. Eymir Gölü’nü korumak amaçlı 1995 yapılan bypass
ile Gölbaşı kasabasından Eymir Gölü’ne gelen evsel atıksular İmrahor vadisine
uzaklaştırılmıştır. Uzaklaştırma Eymir Gölü’nde göl-içi azot (1.43 mg/l’den
0.11 mg/l’ye) ve toplam fosfor (1.21 mg/l’den 0.340 mg/l’ye) yoğunluklarında
önemli azalma sağlamıştır, fakat toplam fosfor yoğunluğu 1997 yılı itibariyle
yüksektir.
· Su kaynaklarında
fosfor çöktürülmesi : İkincil arıtma işleminden çıkan suya demir tuzu,
kalsiyum hidroksil ve alüminyum sülfat atarak suda kalan fosforun çöktürülmesidir
Bu işlem %80 ile %90 başarıyla, bir çok Avrupa ülkesindeki atıksu arıtım
sisteminin bir parçası olarak kullanılmaktadır.
· Fosfor içermeyen
deterjan kullanımının desteklenmesi: Avrupa Topluluğu ülkelerinde 1950
ile 1980 arası yüzey sularında ölçülen fosforun % 45-50’sinin kaynağı deterjan
(sodium tripolyphosphate) kullanımı idi. 1980’li yıllarda Avrupa Topluluğu
ülkelerindeki deterjanlarda fosfor kullanımının yasaklanmasıyla yüzey sularına
bu kaynakla ulaşan fosfor miktarı %15-20’ye düşmüştür.
Göllere ulaşan
fosfor ve azotun, havzada, yukarıda belirtilen bir veya birden çok yöntemle
denetlenmesi, bütünsel iyileştirmenin ilk aşamasıdır. Çünkü bu denetimlerden
sonra göl içi fosfor yoğunluğu göl dip çamurunda biriken fosforun dip çamurundan
salınımıyla yıllarca çok yüksek düzeylerde kalabilir. Bu durum özellikle
sığ göllerde büyük bir kısır döngüye neden olabilir. Søbygaard Gölü’nde
(Danimarka), atık su uzaklaştırılışından 18 yıl sonra bile bitkisel-plankton
miktarının fazlalığının neden olduğu bulanık bezelye çorbası durumu hala
vardır. Bu durum, tabandan fosfor salınımı sonucu sürmektedir. Gölde yürütülen
araştırmalar fosfor salınımı ve aşırı bitkisel-plankton üremesinin önümüzdeki
25 yıl daha süreceğini öngörmektedir.
Havzadan ulaşan
fosfor engellense de yaşanan bu kısır döngünün özellikle sığ göllerde kırılabilmesi,
ekosistemde bozulan besin ağı ilişkilerine müdahale edilerek sağlanabilir:
Bu müdahaleler besin ağına yapıldığı için biyomanipulasyon (biyolojik kontrol:
canlılara müdahale edilmesi) denmektedir
· Biyomanipulasyon
(canlılara müdahale edilmesi): Bir yaşamalanındaki canlı toplulukların
veya bozulan besin ağı ilişkilerinin ayarlanması işlemine biyomanipulasyon
denir. Aşırı azot ve özellikle fosfor yüklemesi sonucu artan otçul balıklar
ekosistemde hayvansal-tek hücrelileri azaltarak, suya yeşil renk veren
bitkisel-planktonun artmasına neden olur. Ayrıca bu balıklar dip çamurundan
beslendikleri için çamuru karıştırarak suyu bulandırır ve ışık geçirgenliğini
iyice azaltır. Azalan ışık geçirgenliğinin sonucu sualtı bitkileri yok
olur. Azalan ışık geçirgenliğini artırmak ve yok olan sualtı bitkilerini
geri kazanmak için biyomanipülasyon iki yolla yapılabilir:
· Otçul balık
çıkartılması: Sazan ve kadife gibi balıklarının gölden çıkarılmasıdır.
Burada amaç bu balıkların miktarlarını azaltarak göl içi ışık geçirgenliğini
ve sualtı bitki yayılımını yeniden arttırmaktır. Genelde bu balıkların
toplam miktarının %75’inin çıkarılması ve göl suyundaki fosforun 100 mikrogram/litre
düzeylerine indirilmesiyle kalıcı iyileşme sağlamaktadır. Otçul balık çıkartılması
Eymir Gölü’nde 1998 yılından itibaren uygulanmaktadır .
· Etçil balık
eklenmesi: Ekosistemde azalan etçil balık (turna, tatlısu levreği) stokunun
arttırılmasını hedefler. Göl etçil balıkla stoklanır ve bu balıklar da
otçul balıkları denetleyerek bitkisel-plankton üremesi denetlenir. Böylece
su ışık geçirgenliği arttırılır.
Bu iki yöntem
birbirlerine alternatif değildir; birlikte uygulanmalıdır. Biyomanipülasyon
Avrupa ülkelerinde 1985’lerden bu yana başarıyla uygulanmaktadır. Biyomanipülasyonun
başarısı göllere ulaşan azot ve fosforun havzada iyi denetlenmesiyle doğrudan
ilgilidir. Sistemde bu besin tuzlarının yoğunluğu fazla ise otçul balık
stokları yeniden artar ve etçil balık stokları da azalır; sistem aşırı
bitkisel-plankton üremesiyle yeniden bulanık durumu geri dönebilir.
Daha fazla
bilgi için:
Orta Doğu
Teknik Üniversitesi Biyoloji Bölümü
VE EYMİR'İN
BEKLEYECEK GÜCÜ KALMADI......

Geçen hafta
sonu ankara ODTÜ Eymir Gölü’nde toplu balık ölümleri yaşandı. Sabah göl
kıyısına gidenler irili ufaklı binlerce ölü balıkla karşılaştılar. Mogan
Gölü’ne de kısmi olarak yansıyan balık ölümleri doğaseverleri endişelendirirken,
kıyıya vuran balıklar yetkililerce gömüldü.
Ani balık
ölümlerinin sebebi konusunda çeşitli söylentiler yayılırken, bölgedeki
sanayi kuruluşlarının kimyasal atıklarını göle bırakmış olabilecekleri
iddia edildi.
Ani balık
ölümleri yetkilileri harekete geçirdi
Gölde, ODTÜ’lü
bilim adamlarının yanı sıra, il sağlık müdürlükleri ve jandarma ekipleri
de çalışmalarını sürdürüyor.Yapılan incelemelerin yaklaşık 10 gün içinde
sonuç verebileceğini söyleyen yetkililer, dibi bataklık olan gölde bir
metan gazı patlaması yaşanmış olması ihtimali üzerinde duruyor.
TATLI SU BALIĞI
UYARISI
Ölen balıkların
çevreden gelen balıkçılar tarafından toplandığını hatırlatan yetkililer,
Ankaralılar’ı tatlısu balığı tüketme konusunda dikkatli olmaya çağırdılar.
_________________________________________________________________________________
Mogan'a HUCUM.................
Aşağıda Gölbaşı çevresinde yeni yapılanmalarla
ile ilgili internetten bazı haberler.
_______________________________
-
GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖLBAŞI
HASTAHANESİ
YENİ BİNASININ FOTOĞRAFLARI
__________________________________________
http://www.ank-galatasaray.org.tr/golbasi.html
-
ANKARA GALATASARAYLILAR
BİRLİĞİ DERNEĞİ
GÖLBAŞI TESİSİ
Gölbaşı Tesisimizin
arsası 10.03.95 tarihinde alınarak inşaatına başlanmış olup, Tesis 30.06.2001
tarihinde hizmete açılmıştır. Tesis, Mogan Gölü'ne bakan 35.000 metrekarelik
bir alan üzerinde kurulmuş olup, çeşitli etkinlikler için 2 bina ile yüzme
havuzu, tenis, basketbol, voleybol, mini futbol gibi spor alanlarını içermektedir.
Lokal olarak kullanılan ana binada lobi, fitness merkezi, restoran ve bar
bulunmaktadır.
_________________________________________________
-
GAZİ ÜNİVERSİTESİ TİCARET VE TURİZM
FAKÜLTESİ GÖLBAŞI KAMPÜSÜ
FAKÜLTENİN GÖLBAŞINDAKİ YENİ BİNASININ
FOTOĞRAFLARI. Öğrencilerin Dersliklere
Giriş Kapısı (üstte). Öğrencilerin
Dersliklere Giriş Kapısı. ...
______________________________________________________________________
-
Ankara Gölbaşı Satılık Konut Villa ilanları
... Şehir,
: Ankara. İlçe, : Gölbaşı. Semt, : Gölbaşı. Kimden, : Sahibi. m 2,
: 200 m 2.
... Ankara ili Gölbaşı ilçesindeki bütün ilanları göster. İstatistikler,
...
_____________________________________________________________
-
Gölbaşı’nda kaçak yapılara 1 ay süre
Ankara’nın Gölbaşı
ilçesinde yaklaşık 50 konut ve işyerinin kaçak yapıldığı bildirildi.
Gölbaşı Belediye
Başkanı Cevdet Kara, ilçede kaçak yapılan yaklaşık 50 konut ve işyeri tespit
ettiklerini belirterek, belediye encümenin aldığı kararla sahiplerine,
ruhsat almaları için 1 ay süre verdiklerini söyledi. Kara, “Kaçak yapı
sahipleri, verilen sürede ruhsat almazlarsa, yıkım yapılacak” dedi.
Öte yandan,
Gölbaşı’nda göl kenarındaki yeşil alanda faaliyet gösteren taş işletmecilerine
taşınmaları için 28 Şubat’a kadar süre verildiğini hatırlatan Kara, işletmelerin
bu tarihten sonra tahliye edileceğini kaydetti.
Başa dön
DERLEME:
ORHAN YILMAZ (EYLÜL/2003)