Güzel Hikayecikler

Küçük kız , hüzünlü bir yabancıya gülümsedi... Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine neden oldu . Bu hal içinde yakın bir geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür edemediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı , yolladı. Arkadaşı bu mektup eline geçtiğinde o kadar mutlu oldu ki , mektubu okuduğu lokantadaki garson kıza çok yüklü bir bahşiş bıraktı. Garson kız ilk defa bu kadar yüklü bir bahşiş alıyordu , akşam evine giderken , kazandığı paranın bir parçasıyla köşede aç olduğu belli olan fakir adama yiyecek aldı. Adam öyle minnettar oldu ki üç gündür boğazından birşey geçmemişti. Karnını doyurduktan sonra, bir apartmanın bodrumundaki tek kişilik odasının yolunu tuttu. Öyle neşeliydi ki , bir saçak altında titreşen köpek yavrusunu görünce , kucağına aldı ve yavruyu ısıttı. Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu ve başını okşayan bir el olduğu için çok mutluydu. Gece yarısından sonra tüm apartmanı dumanlar sardı. Bir şeylerin ters gittiğini hisseden köpekçik çılgınlar gibi havlamaya başladı önce fakir adam uyandı sonra bütün apartmandaki insanlar. Anneler dumandan boğulmak üzere olan çocuklarını kucaklayıp hayatlarını kurtardılar....BÜTÜN BU GÜZELLİKLER ZİNCİRİ , BEŞ KURUŞ BİLE MALİYETİ OLMAYAN BİR TEBESSÜMLE BAŞLADI . UNUTMAYIN HER ZAMAN BU ZİNCİRİN İLK HALKASI OLABİLİRSİNİZ :)

Doğucak çocuk doğumdan bir gün önce Tanrı ile görüşür.Bebek; 
- Tanrim Dünya'ya gideceğim ve orada ne yapacağımı bilmiyorum.
- Ben senin için bir melek yarattım ve o seninle ilgilenecek.
- Tanrim onların dilini bilmiyorum. Onlarla nasıl anlaşacağım ?
- Senin için yarattığım melek, sana sabırla onların dilini öğretecektir.
- Tanrim Dünya'da duyduğum kadarıyla çok kötülükler varmış. Onlarla nasıl başa çıkacağım bilemiyorum.
- Senin için yarattığım melek, seni canı pahasına kötülüklerden koruyacaktır.Merak etme.
- Tanrim sana tekrar nasıl döneceğim?
- Senin için yarattığım melek, bana nasıl döneceğini sana anlatacaktır.
Derken Melekler gelir ve Dünya'ya gitme zamanının geldiğini söylerler ve çocuğu Tanrı'ın huzurundan götürürlerken bebek tekrar sorar;
- Tanrim benim için yarattığın meleğin adı ne?
- Adının önemi yok ama sen ona ANNE diyeceksin.

KANADI KIRIK YAVRU BIR KANARYA ÇOK SOĞUK BIR HAVADA SOKAK ORTASINDA DOLAŞIYORMUŞ. EN SONUNDA YERE YIĞILIP KALMIŞ TAM DONMAK ÜZEREYKEN BiR iNEK KANARYANIN ÜSTÜNE PİSLEMİŞ. KUS ÖNCE PİSLİĞİN İÇİNDE BOĞULACAK GİBİ OLMUŞ SONRA NEFES ALMAYA BASLAMIŞ , ISINMIŞ VE DONMAKTAN KURTULMUŞ . DAHA SONRA BİR KEDİ GELMİŞ ZAVALLI KANARYAYI PİSLİĞİN İÇİNDEN KURTARMIŞ ONU GÜZELCE TEMİZLEMİŞ VE AFİYETLE YEMİŞ. 
ANLAŞILDIĞI ÜZERE HER KAFANIZA SIÇAN DÜŞMAN , HER SİZİ PİSLİKTEN KURTARAN DOST DEĞİLDİR. 

FISILTI

Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir
mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir
çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti.
Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana
kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni
arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı. Adam hızlıca frene
yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.
Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu
kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı.
Bunu yaparken de bağırıyordu : Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu
yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve
attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü
para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu ???
Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. Lütfen, amca, lütfen
kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı
attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı. Çocuk,
gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir
aracın arkasına işaret etti. abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve
tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum. Çocuğun şimdi
hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu, Onu kaldırıp
tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz ?
Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır. Ne diyeceğini bilemez
halde, genç yönetici boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı.
Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu,
cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş
ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler
söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli
sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı.
Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun
geldi. Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net
görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki
izi, şu mesaji hiç unutmamak için sakladı : Hiçbir zaman yaşamın
içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş
atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Kalbine gelen fısıltıyı
dinle, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda
kalır.
Fısıltıyı dinle... veya taşı bekle... Seçim sizin... 

Günlerden bir gün çok zengin bir baba ailesi ve oğlunu köye götürmüş. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin yanında iki gece geçirirler.Yolculuk dönüşü baba oğuluna sorar ; 
- " İnsanların ne kadar fakir bir hayat sürdüklerini gördünmü ? " 
- " Evet baba " 
- " Ne öğrendin peki ? " 
Oğlu acı bir tebessümle gülümseyererk cevap verir; 
- " Şunu gördüm ; Bizim evde bir köpeğimiz var , onlarınsa dört tane . Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var , onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar , onlarsa bütün ufku görüyorlar." 
Oğlan sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek hiç bişey bulamaz ve oğlan ekler ; - " Teşekkürler baba ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için ...." 

* Gerçek zenginlik insanın kalbindedir bunu asla unutmayın ..... 

Japonya'ya atom bombası atıldığında 2 yaşında olan bir kız, 12 yaşına geldiğinde maruz kaldığı radyasyon nedeniyle kansere yakalanmış. Savaşta öksüz ve yetim kalan zavallıcık hastaneye yatırılmış. Ama durumu ümitsizmiş.
Hastanedeki tüm doktorlar, küçük kızın ölümü için gün sayarken, küçük Japon kızı hayat doluymuş. Koridorlarda koşuyor, oynuyor ve diğer hastalara yardım ediyormuş. Hastaların arasında en sevdiği kişi ise 80 yaşlarında, kendisi gibi kanser olan yaşlı bir kadınmış. Küçük Japon kızı, ölüm döşeğindeki bu yaşlı kadını hiç yalnız bırakmamış. Kadın ölmeden hemen önce "Benim için çok geç ama, bizim inanışımıza göre; eğer bir kişi kağıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her istediği kabul oluyor. Ben yapamadım, sen yap ve kurtul" demiş ve son nefesini vermiş.
Küçük Japon kızı çok üzülmüş ama hayatta kalma arzusuyla geleneksel Japon sanatı olan origamiyle kağıtan turna kuşları yapmaya başlamış. Neşe içinde çalıştığından ilk başlarda çok hızlı yapıyormuş. 1000 tane turna kuşu yapması işten bile değilmiş. Ama sağlığı da hızla bozuluyormuş. Bu hazin öykü önce yerel, sonra da uluslararası basında yer almış. Dünyanın dört bir yanından insanlar kıza, binlerce turna kuşu göndermeye başlamış.
Ama küçük Japon kızı, haberler basında çıktığında elini kıpırdatamaz hale gelmişmiş. Hayatta son saatlerini 637. kuşu yaparak geçirmiş. Kuşu bitirmiş, gözleri kapanırken hemşireler ve hastabakıcılar, postadan çıkan yüzlerce origami kuşuyla odasına girmişler. Ama küçük Japon kızı yüzünde bir tebessüm yatağında cansız yatıyormuş. Postacılar aylarca kağıttan turna kuşu taşımışlar hastaneye. Sayısı milyonlara ulaşan turna kuşları Japonya'da bir müzede sergileniyormuş

İki melek yer yüzünü dolasmaya çikmislar. Tabii insan 
kiliginda... Aksam olmus, kentin en zengin semtinde lüks bir 
villanin kapisini Tanri misafiri olarak çalmislar. Ev 
sahipler somurtarak buyur etmisler onlari. Yemek falan 
teklif etmemisler. Sicacik misafir odalari yerine buz 
gibi ve nemli bodruma iki silte atip "Geceyi burada 
geçirebilirsiniz," demisler. Silteleri betona sererken 
yasli melek duvarda bir çatlak görmüs. Elini uzatmis. 
Söyle bir sürmüs yariga, duvar eskisinden saglam 
olmus. Genç melek "Niye yaptin bunu," diye sormus 
merakla. "Her sey her zaman göründügü gibi degildir," 
demis yasli melek yavasça... 
Ertesi aksam melekler bir köy evinde, çok fakir ama 
çok iyilik sever bir aileye misafir olmuslar. Her 
seyleri bir tanecik inekleriymis. Onun sütünü satip 
geçiniyorlarmis. Ev sahipleri mütevazi sofralarina 
almis onlari. Allah ne verdiyse beraber yemisler. 
Yatma zamani gelince kadin "Siz uzun yoldan 
geliyorsunuz, yorgun olmalisiniz," demis, "Bizim 
yatakta siz yatin, bir rahat uyuyun. Biz su divanda 
idare ederiz..." 
Günes dogarken uyanan melekler zavalli adamla karisini 
iki gözleri iki çesme aglar bulmuslar. Hayatta ki tek 
servetleri inekleri bahçede ölü yatiyormus. Genç melek 
öfkeden deliye dönmüs... 
"Bunu nasil yaparsin? Bu kadar iyi insanlarin yegane 
servetinin ölmesine nasil izin verirsin? Önce ki gece 
gittigimiz villada her sey vardi ama kötü ev sahipleri 
bize hiç bir sey vermediler. Sen onlarin bodrumlarini 
tamir ettin. Bu fakir insanlar bizimle her seylerini 
paylastilar. ineklerinin ölmesine göz yumdun?..." 
"Her sey her zaman göründügü gibi degildir evlat," 
demis yasli melek yine. "Nasil yanii" diye daha da 
öfkeyle yinelemis sorusunu genç melek. "Her sey her 
zaman göründügü gibi degildir evlat," demis yasli 
melek bir daha ve anlatmis: "ilk gittigimiz zengin 
evinin o duvar çatlaginin içinde yillar önceden 
saklanmis bir hazine vardi. Ev sahipleri zenginlikleri 
ile çok magrur ama hiç paylasmayi sevmeyen insanlar 
olduklari için bu defineyi bulmayi haketmemislerdi. 
Çatlagi kapayip onlari bu hazineden ebediyyen mahrum 
ettim. Dün gece fakir köylünün yataginda yatarken ölüm 
melegi adamin karisini almaya geldi, kadinin hayatini 
bagislamasina karsilik ona inegi verdim. Her sey her 
zaman göründügü gibi degildir, isler bazen istendigi 
gibi gitmez, göründügünde aslinda olan budur..." 
Eger inançli isen her iste bir hayir oldugunu 
düsünürsün. O hayrin ne oldugunu da bir süre sonra 
muhakkak anlarsin 

Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Göl kenarında güzel bir kahvaltı yaptınız mı ? 
Karlarda yuvarlandınız mı?
Hiç uçurtma uçurdunuz mu bu yıl?
Peki küveti suyla doldurup saatlerce banyoda kaldınız mı?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi bir çok "küçük şey"e bağlı olduğunu hiç
düşündünüz mü bu yıl?
Yeni yılda düşünün.
Yayılın çimenlerin üzerine
Acele edin....
Er veya geç...
Çimenler yayılacak üzerinize...

anasayfa