3 DARBE ve 3 LİBERALİZM ERTESİ

 

Aslında 4 darbe var. Bu bir indirgemeli akıl yürütme.

 

(Biyografimde bu 3 darbenin ve ertesindeki 3 liberalizmin feci izi var, hem de bıçak yarası gibi.)

 

Aslına bakılırsa, 10’ardan 60 yıl ediyor, oysa ben henüz 45 yaşımdayım ve 3. liberalizm kafa üstü çakılmak üzere. Aradaki eksiklik 1980-1983 (1990 yerine -7 yıl) ve 2002-2005 (2013 yerine -8 yıl) eksikliğinden geliyor.

 

3 darbe herkesi dövdü, 3 liberalizm bazılarını sevdi. Sopa-havuç kilitlenmesi yaşadık.

 

Demirel, 1. darbe ertesinde ve sayesinde AP başkanı oldu. 1971’de (2.) ve 1980’de (3.) AP başkanı ve başbakandı, darbe mezareti de onun hatalarıydı. 1997’de cumhurbaşkanıydı ve 4. artı post-modern darbede gıkı bile çıkmadı. 3. darbeden epeyi sonra 1988’de ‘dağa çıkarım, Çankaya’ya çıkmam’ dedi ama sonra Evren ile gayet halvet oldu. 2. liberal ve 1. kadın başbakan Çiller’i başımıza saran da oydu.

 

4 darbenin hapse attıklarının tamamı yeniden iktidara geldi, hatta birkaç kere geldi. Askerler bile başarısız olduklarını itiraf ettiler. Onların karşısında hazırolda dururken ne hissettiklerini hep merak etmişimdir.

 

1980’lerde global olarak başlatılan ve ABD-AB açısından bilmem kaçıncı dalga olan neo-liberalizm, bizde 1983’te 1. turundaydı. 1950’de Menderes de liberalizm adına kakalandı ama o zamanlar feodalite ağır basıyordu ve pek işlememişti. 1983’te ise sanayi ve kent büyümüştü. Darbeler de, liberalizmler de bizde dış destekliydi. Menderes dahil 4 liberalizm hep dışarıdan fıştıklandı.

 

Dizi halinde gelse bile, her kabusun sonu vardır. 5. darbe zor ama ama İspanya, iç savaşından önce 6 darbe görmüştü. 4. liberalizm biraz daha kolay, çünkü liberalizmlerin amacı olan TC’nin bitirilme süreci henüz tamamlanmadı. Ancak bu kez epeyi zorla dayatmaları gerekecek.

 

Demek ki önümüzde 2 yol var:

 

1.        Halk isyanı. Devrimler gibi, isyanlar da kestirilemez süreçlerdir. Genel esinti çok zayıf. 1994 ve 2001 krizleri bile isyan yaratamadı. Demek ki daha büyük acılar gerek. Liberalizmin sicili bu konuda yeterince kabarık. Elinden geleni yapacaktır.

 

2.        Borsanın, reel sektörün ve bankaların % 90 ve daha üzeri oranda yabancılara ait olması. Bulunduğumuz noktada, bunun sonuca taşınması 10 yılı geçer ve 4. (ve yeni bir) liberalizmi gerektirir. Bizde 10 yıl hiçbir süreç tam gaz dümdüz gitmeyeceği için, 3-5 yıl da (batmak için bile gereksindiğimiz) estek kösteklerle yitiririz. Yine de her durumda, eğer hala parçalanmamış ise, 2023’te yeni bir TC başlar.

 

Yukarıda da açıklandığı gibi, tarihte diğer ülkelerde de sıkça gözlendiği üzere, rakip ve düşman taraflar (darbeciler ve darp edilenler), tıpkı barbarlar ve uygarlar gibi, bir biçimde ozmosis yaşıyor ve birbirine geçişiyor. Türkiye’de birbiriyle öldüresiye çatışan iktidar seçkinleri de öyle.

 

En ilginç örnek gazete Cumhuriyet’tir. Özal tarafından 3,5 gazete istendi. Becerilemedi. Gazetenin 2. kuşak mirasçıları birbirine girdi. Şu an gazete liberallerin istediğinden daha sağda.

 

Diğer ilginç bir örnek TÜSİAD’dır. Darbelerin en kanlı eylemlerini göstere göstere destekleyenlerin çocukları, babalarının gözünün içine baka baka demokrasi sürecine katkıda bulunuyor ama onlar da asla ve kata beleş cebe indirdikleri paradan taviz vermiyorlar.

 

Demek ki yukarıda anılan 2 karşıt süreç de tümleşik / binişik yaşanacak. Şöyle ki:

 

Tüm dünyada da olduğu üzere, dolar milyarderleri 10 yıl sonra 10 kişi daha değişecek (kaçı eksilir, kaçı katılır belirsiz, 5-5 diyelim). Aslında çok daha fazla olabilir. Bugün, önümüzdeki 35-40 yıl içinde geçerli olmak üzere, Türkiye için trilyon dolarlık potansiyel iş alanları var. 10 yıllık çaba 100 milyar dolarlık mal varlığı demek olacak. Yeni ataklar 1. Sanayileşme sürecinden biraz daha hızlı ve tersinebilir olacak.

 

Medya, 2001’deki 4.000 kişilik işten çıkarmada yaptığı, internete ricat sürecinin benzerlerini bağımsızlaşmak adına yeniden deneyecek. Başarmaları kendi ayarlıklarına ve aymazlıklarına bağlı. Bir de medyanın işadamlığı süreci hafif hafif geride kalıyor. Bazı sömürgelerin zarar getirmesi gibi, işadamlığı da medyatörlere zarar vermeye başlayacak.

 

Entellektüellerin köksüzlüğü benimseyeceğini hayal bile etmiyorum. Bir ülkede devletten emekli maaşını güvencelemiş 100.000 akademisyen varsa, o ülkede informatik-kognitif taş yerinden zor oynar.

 

Ordu tüccarlaşıyor. Bu anlaşılır bir süreç, çünkü silahları eksik ve ellerinde denetimsiz 100 milyar dolar var, boşta dursun istemiyorlar, kendi silahlarını kendileri temin edecekler. Ancak savaşmayı (kuramda ve uygulamada) hala öğrenemediler ve hala başta PKK olmak üzere, yaşanmış olgulardan ders almamayı ısrarla sürdürüyorlar. Bunda ana sorun karacı sınıfında, taa 17. Yüzyıl kafası taşıyorlar, aşağı yukarı yeniçerilik yapıyorlar.

 

Siyasetçiler, dünyada da kafa üstü gidiyor. Bizde de, ‘imam osurursa’ durumu geçerli oluyor. Kapıcı olamayacak adamı Meclis’e sokuyorlar. Adam sağlık bakanı olduğunda, devlet hastanesinin kapısından içeri girmemiş oluyor. Yolsuzluk ise bulaşıcı bir hastalık.

 

Burada önemli bir sorun var: Aptal ve cahil olsun, akıllı ve bilgili olsun, tüm kesimlerde vatan kurtarmaya soyunma çok moda, oysa insanlar çok beceriksizler, el attıklarını kırıp döküyorlar. İnek getiriyorlar ölüyor, çünkü burası anavatanından soğuk. Kimse bir işi yapmadan önce tartmıyor, kara düzen içine dalıyor. Kimse, başkalarına zarar verebileceğini hesaplamıyor.

 

Geriye ne kalıyor? Sürprizler ve sapa yollar. Eh işte, Türkiye bunu yapabilir. Emperyalistleşme süreci vurgum, tümüyle bu seçeneklere bağlı, yoksa pekala 10 yıl sonra, İncirlik’in Teksas bayrağı asması gibi, 53. eyalet bayrağını tüm yurda asabiliriz.

 

Bu gidişat, 4. liberalin kim ve 4. liberalizmin ne olarak seçileceğine bağlı. Erdoğan tiplemesi 1990’da seçilmişti ve 2002 için çok yanlıştı, liberalizmi deneyeceğiz derken, siyasal açıdan yumuşak İslam seçeneği güme gitti, çünkü Müslümanlar parayla (ve liberalizmle de) sınavlarında sınıfta kaldılar. Şimdi de halife seçeneğini CİA tasarlıyor ve herhalde dayatacak. Oysa, Karaosmanoğlu-Derviş çizgisi daha mümkün (idi). AB-ABD muğlaklığı seçeneksizlik / kilitlenme yaratma eğiliminde. Ellerinde kullanılabilir model kalmadı.

 

2015’te AB, TC’yi bünyesine alır mı? Bence hayır. Zaten o tarih TC için çok geç. 2010’a dek belki dayanabiliriz ama üzerine 5 yıl daha dayanmamız imkansız gibi. Artı 2015’te İslam ve Hristiyan blokları birbirinin kanında el yuğuyor olacak. TC ne yaparsa yapsın, iki tarafa da yaranamayacak (bakınız La Fontaine’in ‘memeliler ve kuşlar’ fablındaki yarasa).

 

Gerisi, savaş yoğunluğu dışında 1900-1925 Osmanlılar’ı ile aynı. Yani aymazca kafa üstü çakılıyoruz ve er geç yeniden tırmanış başlatılacak.

 

(Aralık 2005)