DEMOKRASİM.NET

METİNLERİ

 

Bölüm Başlıkları

 

İnternet ve Medya

Ahlak

Güncel Siyaset

Militarizm

Demokrasi

 

Faşizm

Tarih

Uluslararası Siyaset ve 11 Eylül 2001

Fütüroloji

Edebiyat ve Estetik

 

Bilim

Tarihin Matematiği

Felsefe ve Hukuk

Gündelik Yaşamın Kültürolojisi

Öznel

 

·        

 

İçindekiler

 

Önsöz

 

İnternet ve Medya

 

1.       Tekelci Medyatör Aydın Doğan İçin (1-8 Haziran 2001)

2.       ‘İnternet Volent Libris Valent’ (13-16 Haziran 2001)

3.       İnternette Nasıl Bir Köşe Yazarı? (17-20 Haziran 2001)

4.       ‘Chat’ Bir Yazma Eylemi Sayılır mı? (12-15 Temmuz 2001)

5.       E Gruplar (1-4 Ağustos 2001)

6.       ‘Chat’te Aksiyolojik Erozyon (13-16 Ağustos 2001)

7.       ‘Anti-Chomsky’ist Manifesto (5-8 Eylül 2001)

 

Ahlak

 

8.       Metrik Aksiyoloji (28-31 Temmuz 2001)

9.       Hipokrat Yemininin Diyeti (19-23 Eylül 2001)

10.   Psişik Manipülasyon (5-8 Ağustos 2001)

11.   Sivil İtaatsizlik Üzerine Kavramsal Çerçeveler : 1 (14-19 Aralık 2001) (4)

12.   Sivil İtaatsizlik Üzerine Kavramsal Çerçeveler : 2 (22-25 Aralık 2001)

13.   Sivil İtaatsizlik Üzerine Kavramsal Çerçeveler : 3 (26-30 Aralık 2001)

14.   Sivil İtaatsizlik Üzerine Kavramsal Çerçeveler : 4 (3-7 Ocak 2002)

15.   İsyan Zanaatı : 1 : Standart Biyografiler Hep Vardır (11-16 Eylül 2002)

16.   İsyan Zanaatı : 2 : İsyan Örneklemeleri (17-20 Eylül 2002)

17.   İsyan Zanaatı : 3 : B Planı : 11 Eylül 2001 (21 Eylül – 1 Ekim 2002)

18.   İsyan Zanaatı : 4 : Mikro-Bireysel 2 İsyan Türü (2- 15 Ekim 2002)

19.   İsyan Zanaatı : 5 : Budalalar Gemisi Batıyor : Ne Yapmalı ? (16- ? Ekim 2002)

20.   İsyan Zanaatı : 6 : İsyan Bağlanmaya Karşı : Entellektüelin İmkansız Siyaseti (Ekim 2002)

21.   Geçerli Ahlak İlkeleri (1-7 Aralık 2002)

 

Güncel Siyaset

 

22.   Ecevit ve İkinci Adamı (10-14 Mayıs 2001)

23.   19 Mayıs (19-23 Mayıs 2001)

24.   27 Mayıs (24-27 Mayıs 2001)

25.   Devrimci Alaturka Burjuvazi (20-23 Temmuz 2001)

26.   1 Eylül Dünya Barış Günü İçin (1-4 Eylül 2001)

27.   12 Eylül 1980 Darbesi İçin (9-13 Eylül 2001)

28.   29 Ekim İçin (29-31 Ekim 2001)

29.   Türkiye’nin Kasım 2001 Gündemi (1-3 Kasım 2001)

30.   Otuz İki Kısım Tekmili Birden : 1 : Dört Dörtlük Kürt Sorunu (4-6 Kasım 2001)

31.   Otuz İki Kısım Tekmili Birden : 2 : İkinci 4 x 4 (7-9 Kasım 2001)

32.   10 Kasım 2001 İçin (10-12 Kasım 2001) (3)

33.   Yeni Yıl Yazısı : 1 Ocak 2002 İçin (31 Aralık 2001 - 2 Ocak 2002)

34.   Kurban Bayramı İçin (21-24 Şubat 2002)

35.   28 Şubat 1997 Post-Modern Darbesi İçin (28 Şubat – 3 Mart 2002)

36.   Beşinci Darbe Ne Zaman Olur? (4-7 Mart 2002)

37.   12 Mart 1971 Darbesi İçin (12-15 Mart 2002)

38.   AB’ye Hayır (20-23 Mart 2002)

39.   PK-GAP (1-4 Nisan 2002)

40.   2002 Genel Seçimi Tahminleri (24-30 Temmuz 2002)

41.   ‘Nothing Personal’ (3 Kasım – 11 Kasım 2002)

42.   İstanbul’da Sefaletin Yüzleri (21 Kasım - 2 Aralık 2002)

43.   Mafyayı Evinde Vurmak (1-13 Ocak 2003)

44.   Su Savaşları (14-27 Ocak 2003)

45.   İnsanlar Neden Oy Vermezler? (Mart 2003)

 

Militarizm

 

46.   Ordu ve Özeleştiri (15-18 Mayıs 2001)

47.   Militarist Disiplin : 1 (1-4 Şubat 2002)

48.   Militarist Disiplin : 2 (5-8 Şubat 2002)

49.   Militarist Disiplin : 3 (9-12 Şubat 2002)

50.   Militarist Disiplin : 4 (13-16 Şubat 2002)

51.   Militarist Disiplin : 5 (17-20 Şubat 2002)

52.   Militarist Disiplin : 6 (25-27 Şubat 2002)

 

Uluslararası Siyaset ve 11 Eylül 2001

 

53.   Atom Bombamız Hayırlı Olsun (4-6 Ağustos 2001) (1)

54.   Salman Rüşdi Dosyası (14-18 Eylül 2001)

55.   God Bless USA (24-26 Eylül 2001)

56.   Çin-Rusya (27-30 Eylül 2001)

57.   Milli Kuş Hindi (1-4 Ekim 2001)

58.   Yankiler’e Öğütler (5-8 Ekim 2001)

59.   Ejderha Kartalı Öptü (9-10 Ekim 2001)

60.   Askeri Strateji 2000 (11-12 Ekim 2001)

61.   11 Eylül 2001 İçin Kim Ne Dedi ? : 1 (18-19 Ekim 2001)

62.   11 Eylül 2001 İçin Kim Ne Dedi ? : 2 (20-22 Ekim 2001)

63.   11 Eylül 2001 İçin Kim Ne Dedi ? : 3 (23-25 Ekim 2001)

64.   11 Eylül 2001 İçin Kim Ne Dedi ? : 4 (26-28 Ekim 2001)

 

Demokrasi

 

65.   Türkiye’de Demokrasiyi Kim İster? (9-12 Haziran 2001)

66.   Sosyal Demokrat Bir Parti Gerekli mi? (16-19 Temmuz 2001)

67.   İnönü Ne ve Nasıl Yapmalı? (10-12 Ağustos 2001) (1)

68.   Sosyal Demokrasi Nedir? (21-24 Ağustos 2001)

69.   SDP ve Ayrallar (5-8 Aralık 2001)

70.   Anti SDP 2001 (9-13 Aralık 2001)

71.   Demokrasi Tuzağı : 1 (8-11 Ocak 2002)

72.   Demokrasi Tuzağı : 2 (12-15 Ocak 2002)

73.   Demokrasi Tuzağı : 3 (16-19 Ocak 2002)

74.   Demokrasi Tuzağı : 4 (20-23 Ocak 2002)

75.   Demokrasi Tuzağı : 5 (24-27 Ocak 2002)

76.   Demokrasi Tuzağı : 6 (28-31 Ocak 2002)

77.   6 Oksuz SDP (16-19 Mart 2002)

78.   Demokrasinin Gündelik Kültürolojisi (28-31 Mayıs 2002)

 

Faşizm

 

79.   Faşizmin Kategorizasyonu (21-24 Haziran 2001)

80.   Alaturka Faşizmin Göstergeleri (25-28 Haziran 2001)

81.   Sembiyöz Faşizm (11-15 Ağustos 2001)

82.   Sentimental Faşizm (29-31 Ağustos 2001)

83.   İktidar ve Faşizm (24-27 Mart 2002)

84.   Yumuşak Faşizm (28-31 Mart 2002)

85.   Faşizmin Geleceği (3-6 Eylül 2002)

86.   Psişik Faşizm (7-10 Eylül 2002)

 

Tarih

 

87.   Tarih Balatayı Sıyırtıyor (24-27 Temmuz 2001)

88.   Uygarlığın Kategorizasyonu (13-15 Kasım 2001)

89.   Huntington vs Fukuyama (16-18 Kasım 2001)

90.   Tarihte Kargaşa ve Düzen (19-22 Kasım 2001)

91.   Sanal Tarih (16-19 Mayıs 2002)

92.   Tarih İçin Çeşitlemeler : 1 (31 Temmuz - 3 Ağustos 2002)

93.   Tarih İçin Çeşitlemeler : 2 (4-7 Ağustos 2002)

 

Fütüroloji

 

94.   Fütüroloji Nedir, Ne Değildir? (23-26 Kasım 2001) (3)

95.   11 Eylül 2001’in Fütürolojisi (27-30 Kasım 2001)

96.   Yapay Zeka Üzerine (24-27 Mayıs 2002) (3)

97.   Nükleer Çağın İlk Yüzyılı Ertesinde Saptamalar (1-3 Haziran 2002) (3)

98.   İkinci Sanayileşme İçin Önkoyutlar (4-6 Haziran 2002) (3)

99.   Birinci Sanayileşme’nin Artkoyutları : 1 (7-11 Haziran 2002) (3)

100.            Birinci Sanayileşme’nin Artkoyutları : 2 (12-15 Haziran 2002) (3)

101.            2000’den 2100’e Yol Manifestosu (16-20 Haziran 2002) (3)

102.            Fütürolojinin Siyasalbilimi (21-24 Haziran 2002)

 

Edebiyat ve Estetik

 

103.            Ve Yesenin ve Mayakovski ve Nazım (3-6 Temmuz 2001)

104.            Nadire Mater İçin (1-3 Ağustos 2001) (1)

105.            Çölaşan-‘68’liler Sembiyözü (7-9 Ağustos 2001) (1)

106.            Köstebek İnsanlar (15-17 Ekim 2001)

107.            Estetik ve Politika : 1 (14-16 Temmuz 2002)

108.            Estetik ve Politika : 2 : Conan (17-19 Temmuz 2002) (3)

109.            Estetik ve Politika : 3 : Akira (20-23 Temmuz 2002) (3)

 

Bilim

 

110.            Zekanın Siyasalbilimi (25-27 Haziran 2002)

111.            Bilim ve Olanaksızlık : 1 : Deha Nedir, ne Değildir? (8-11 Ağustos 2002)

112.            Bilim ve Olanaksızlık : 2 : Bilimin Doruklarının Mekan Zaman İçinde Yolculuğu (12-16 Ağustos 2002)

113.            Bilim ve Olanaksızlık : 3 : Bilimin Sınırları (17-22 Ağustos 2002)

114.            Bilim ve Olanaksızlık : 4 : Kültür Ölümleri (23-26 Ağustos 2002)

115.            Bilim ve Olanaksızlık : 5 : Bilim 2050’de Neleri Biliyor Olacak? (27-29 Ağustos 2002)

116.            Bilim ve Olanaksızlık : 6 : Olanaksızlık (30 Ağustos – 2 Eylül 2002)

 

Tarihin Matematiği

 

117.            Verlhulst ve Malthus (5-8 Nisan 2002)

118.            Kakeya Kümeleri ya da Perron Ağaçları (9-12 Nisan 2002)

119.            Orman Yangınının Kaotiği (13-16 Nisan 2002)

120.            Savaşın Katastrof Kuramı (17-20 Nisan 2002)

121.            Tarihte Neden-Sonuç İlintileri (21-24 Nisan 2002)

122.            Tarihin Matematiği (28 Haziran – 3 Temmuz 2002)

123.            Tarihin Geometrileri : 1 (4-6 Temmuz 2002)

124.            Tarihin Geometrileri : 2 (7-10 Temmuz 2002)

125.            Zihin-Kültür Dönüşümleri (11-13 Temmuz 2002)

 

Felsefe ve Hukuk

 

126.            Grafoloji Üzerine (8-11 Mart 2002)

127.            Ontoloji, Fenomenoloji ve Epistemoloji (25-27 Nisan 2002)

128.            Tarihte Ontoloji, Fenomenoloji ve Epistemoloji (28-30 Nisan 2002)

129.            Bilgisel Yozlaşma (20-23 Mayıs 2002)

130.            Demokrasi ve Hukuk (12-20 Kasım 2002)

131.            İşkence İnsanlık Suçudur (12-20 Aralık 2002)

132.            Terör ve Zaman Aşımı (21-31 Aralık 2002)

 

Gündelik Yaşamın Kültürolojisi

 

133.            Fenere Endeksli Piyasa (28-31 Mayıs 2001)

134.            Yeni Bir İntihar Dalgası Geliyor (29 Haziran - 2 Temmuz 2001)

135.            Bolluk Yılları Kıtlık Yılları (8-11 Temmuz 2001)

136.            Zengin ve Yoksul (9-12 Ağustos 2001)

137.            Ünlüler (17-20 Ağustos 2001)

138.            Kaç Tinerci Bir Hitler Eder? (25-27 Ağustos 2001)

139.            Borsa Terördür (1-4 Aralık 2001)

140.            Popüler Kültür Üzerine Çeşitlemeler : 1 : Twiggy (3) (1-3 Mayıs 2002)

141.            Popüler Kültür Üzerine Çeşitlemeler : 2 : Değişen Türk Mutfağı (3) (4-6 Mayıs 2002)

142.            Popüler Kültür Üzerine Çeşitlemeler : 3 : Burjuvazinin Ölümcül Ayırtsızlıkları (3) (7-9 Mayıs 2002)

 

Öznel

 

143.            Ben Bir Karayılan’ım Taksim Parkı’nda (7 Temmuz 2001)

144.            Dalya (10-12 Mayıs 2002)

145.            İlk 101 Metin İçin Kavramsal Çerçeve (13-15 Mayıs 2002)

146.            İkinci Dalya (17 Mayıs 2003)

147.            İlk 200 Metin İçin Kavramsal Çerçeve (18 Mayıs 2003)

 

Sonsöz

 

·          

 

Dipnotlar

 

(1) imli 4 metin, köşe yazısı olarak değil, ana sayfada yayınlanmıştır. (‘Emin Çölaşan-‘68’liler Sembiyözü’ metni medya köşesinde yayınlandı.) Dolayısıyla, site arşivinde saklanmamış olabilirler.

(2) Sayılarda kayma olabilir. Yuvarlak hesaptır.

(3) imli metinler, Mayıs 2001’den önce yazılmıştı, yani ‘www.demokrasim.net’ için yazılmış değillerdi..

(4) 20-21 Aralık 2001 tarihlerinde açılış sayfası yenilenmesi nedeniyle site kapalıydı.

(5) Ağustos 2001 ayında da 3 gün kadar servis sunucu aksaması oldu ama günlerini anımsayamıyorum.

(6) 25 Ocak – 5 Şubat 2003 günleri arasında site kapalı kaldı.

 

·          

 

Sonnot

 

Kümeleme başlıkları, metinlerin yazıldığı sürede, öznel ve nesnel bakış açısıyla, üzerinde mutlaka yazılmış olması gereken saydığım başlıklardan oluşur. 1 yılda 100 metin (= güncel siyaset 2 başlık sayılmak üzere, 14 başlığa 7’şer metin 5 2 öznel metin) tasarlamıştım (11 Eylül olgusu, bir istisna ve 100 yılda bir ancak gerçekleşir). İlkede bu izleğe uydum. Sorun, ikinci yılda aynı konulara mı devam edileceği, yoksa yeni bir dizi daha mı yaratılacağında…

 

(29 Haziran 2002)

 

·        

 

Notlar

 

·       RTÜK yasası çıkarılıp, Coşkun Ak altıncı kere mahkum edildikten sonra, internet metinlerinin seyrini daha soyut düzeye taşıdım.

·       AB uyum yasaları çıkarılınca, güncel siyasal yazılarıma geri döndüm.

·       Site; 2002 başında izlenme sırasında, tüm dillerdeki yaklaşık 5.000.000 tane arasında 1.200.000’üncü iken, Mayıs 2002’de 400.000’inciliğe çıktı. Eylül 2002’de ise 1.050.000’inciliğe geri düşmüştü. En çok izlendiğinde günde 250-500 kez tıklandığı kanısındayım.

·       Siyaset yazmak; beynimi, zihnimi, gönlümü çok kirletti. En geç Mayıs 2003’te bu alanı bırakmalıyım.

 

(Aralık 2002)

 

·          

 

Parçalar Listesi

 

DN1     53         Mayıs - Temmuz 2001

DN2     67         Temmuz -Kasım 2001

DN3     40         Aralık 2001- Nisan 2002

DN4     50         E grup + E Posta + Ekler

=

210         1 yıl

+

DN5     45         Mayıs-Aralık 2002

DN6     20         Ocak-Mayıs 2003

DN7     25         E grup + E Posta + Ekler

            =

            300       2 yıl

 

210 = 100 yayınlanan + 70 yayınlanabilir + 40 yayınlanmayacak

80 = 50 yayınlanan + 20 yayınlanabilir + 10 yayınlanmayacak (2)


TEKELCİ MEDYATÖR AYDIN DOĞAN İÇİN

 

Aydın Doğan’ınki, Türkiye’nin kapitalistleşme sürecinde belirli bir zamana yerleşen ilginç bir biyografi. 1935 doğumlu. Üniversite mezunu. Yıllarca, Koç Holding bünyesinde üst düzey yönetici olarak çalışmış. Bu, hem yüksek maaş, hem de belirli primler nezdinde, hisse senetleri birikimi demek olmuş olmalı.

 

Milliyet’i almayı, 1980 öncesinde akıl etmiş. Burada, gözden kaçan bazı gerçekler nedeniyle, tarihçesel yanlış anlamalar var. Türk basını, Cumhuriyet’in başından beridir, daima kapitalistlerin elinde oldu. Örnekse, Uzanlar’ın babası, ta 1950’lerde Yeni İstanbul’un sahibiydi. Ondan önce de, Osmanlı’ya sarkan eskilikte bir Us ve Bilgin ailesi geleneği vardı. Doğan’ın farkı, gazetecilikte aile geleneğini ilk kez kalıcı olarak yıkmış olması. Veliahtı, yani oğlu yok. Kızlarının Nadiler’e yaptığı ortada.

 

Abdi İpekçi ölmeseydi, Doğan’ın Milliyet’i bu denli kolayca satın alamayacağı çok söylenir. Kolayı oldu. İpekçi öldürüldü. Tarihin ironisi, onu İpekçi’yi öldürtmekle ima yoluyla itham eden Mumcu’nun da, onun gazetesi Milliyet’te bir zaman yazmışlığı ve sonunda kendisinin de basın şehidi edilmişliği gerçeğidir.

 

Bitmedi daha var: Daha 1980’den önce, Sabancılar’ın GAP bölgesinde 2.000.000 dönüm arazi satın aldığını belgeleyen Teoman Erel, faili meçhul bir trafik kazasında öldü. O da yetmedi. Doğan Yayıncılık, adamcağızın ölümünden yıllar sonra, köşe yazılarını bastı. Kapitalistler, adamı önce öldürüp, sonra kahraman ilan edip, bir de cesedinden para kazanıyorlar.

 

Kızı Vuslat Doğan, Ali Sabancı ile evlendi. Bunu yorumlamak, kişisel hakaret olarak algılanabilir, pas geçiyorum. Yalnızca şunu vurgulamak uygun: Ali’nin babasının, Cumhuriyet’i satın alma olasılığı var.

 

Yeni Yüzyıl’ın Korkmaz Yiğit’e satılması sözkonusu olduğunda, takdir ettiğim bir manevralar dizisiyle, Doğan önce Milliyet’i ona sattı, sonra yapayca oluşturulan çalışan tepkisiyle gazeteyi geri aldı. Bu arada ödemeleri geri vermedi veya verdikleri reel karşılık değildi.

 

Önceleri ima edilen, sonradan doğrudan belirtilen bir biçimde, Sabah grubunda da hakimiyeti ele geçirdi. Desteği çektiğinde Bilgin ve şürekası içeri girmişti.

 

İçişleri bakanı Sadettin Tantan, canlı yayında kendisine yönelik imalarda bulununca, yayına doğrudan müdahale etti, Mehmet Ali Birand aracılığıyla onu özür dilemeye zorlattı. Ardından, Tuncay Özkan aracılığıyla bir intikam alma sürecine girdi.

 

Yaptıkları bitecek mi? Yoo…

 

Kapitalist sayılan ülkelerde, onun gibi tekelciler tasfiye edilirler. Koskoca Bill Gates’in yazılım tekeli imparatorluğunu parçaladılar. Bizde ise, birileri satın alınır ve oyun sürdürülür.

 

Bu ülkeden Çavuşoğlu-Kozanoğlu geçti, Mehmet Ali Yılmaz geçti, Asil Nadir geçti. Karacanlar, Simaviler, Nadiler batmış da, Doğan mı ayakta kalacak? Bir gün onu da münasip bir yerlerde göreceğiz elbette… En basitinden, bu oyunu ondan çok daha vahşi oynayan Uzanlar’ın Star’ını altedemediğini anımsatmakta yarar var. Eh, Uzanlar da kendilerine yapılanları herhalde unutmazlar. Doğan’ın açığı çıkmayacak mı? Çıkacak…

 

Bu kıssadan ne öğreniyoruz?

 

Bir: Basın, ilkin televizyonla, ardından cep telefonuyla, bambaşka mecralara akmaya başladı ama temel alanın haber iletişimi olması gerçeği değişmedi.

 

İki: Türkiye’nin en büyük zenginlerinin tamamına yakınının bankası ve gazetesi var. Yani gazeteler, artık bir finansman kaynağı olarak kullanılıyorlar. Birincisi, bilinçsiz tüketicilere kupon yoluyla gereksinim duymadıkları mallar kakalayarak; ikincisi, ihale edinmenin aracısı olarak…

 

Üç: Hesaba katmadıkları bir alan açıldı, internet. Henüz Türkiye’deki katı denetim bile orayı denetleyemiyor. Bu da yeni basınsal muhalefetin bir süre orada sürdürüleceği anlamına geliyor. Doğan’ın ‘e-kolay.net’ aracılığıyla bu alanda da çalıştığını anımsatmak gerekiyor. Türkiye’nin en büyük servis sağlayıcısı onun şirketi. Şirketin başındaki kişi de ‘Doğan’ soyadlı ama onunla akrabalık ilintisi olup olmadığı kamuya açıklanmadı. (Şerh: Kızıymış.)

 

Demek ki sürprizlere açığız, aleyhimize olabileceklere de…

 

(21 Mayıs 2001)


İNTERNET VOLENT LİBRİS VALENT’

 

Sözün Latince aslı şudur: Verba volent, scripta valent : Söz uçar, yazı kalır. Durum değişti: İnternet uçar, kitap kalır.

 

Yıllar önce şöyle yazmışım:

 

“Ursula Kroeber Le Guin’in ‘Mülksüzler’ adlı bilimkurgu romanında, ‘Shevek’ adlı bir bilimci, ışık hızından çabuk yol alabilmenin denklemini kurar. Herkes, birbirinden bir çok ışık yılları uzaktaki gezegenler arasında, anında iletişim olanağı yarattığı için hararetle kendisini kutlar. O da sorar: Söyleyecek neyiniz var?

 

İnternet, en yeni teknolojik oyuncak. Herkes, 1. Sanayileşme’nin başında çevreye karşı davrandıkları gibi, bu kez yapay bir ortama aynısını yapıp, tüm soyut pisliğini oraya dolduruyor. Pornolar, militarizmler (genelkurmayımız da internette), e postayla gelen reklamlar (‘spam’ler) ve daha neler neler... 10 yılda 20 harfli adres permütasyonları tüketildi; 100 harfli olsa, ne kazanılacak?

 

Yeryüzünün bütün matbu eserleri internete aktarılsa ne olur? Bir: Bilgisayar ekranı, okumak için ergonomik bir tasarımda değil; yoksa bilgisayarcılar gözlerinden rahatsız olmazlardı. İki: Tarama için ayrılan sürede, gereken bilgi okunmuş olabiliyor. Üç: Okyanustan tasınız kadar su, internetten kafatasınız kadar bilgi alırsınız. İnternet ile beyin olunmuyor, beyin de bostanda yetişmiyor. Bilgi-beyin kolay yollardan değil, zor yollardan geçerek oluşur. Dört: Kağıttan yapılmış bir kitap 500 yıl dayanabiliyor, manyetik alanda kodlanmış sentetik malzemeden üretilmiş bellek diskleri ortalama 5 yıl dayanabiliyor. Beş: Bir kitap 1 dolara satın alınabiliyor; internet için ise, ortalama 1.000 dolarlık bir donanım altyapısı gerekiyor.

 

Demek ki insan konuşamayacağı konuda susar ya da internette söyleyecek neyiniz var?”

 

Bu metin internette yayınlandı. Elektrik kesilse, ne olur? Telefon kesilse, ne olur? Siteniz çökertilirse, ne olur? Faturanızı ödeyemediniz, ne yaparsınız? Okuyabilir misiniz?

 

Biliyor musunuz ki ABD’de cep telefonu hatları ile birlikte arada bir internet de iflas ediyor. Hiç ‘hotmail’e giremediğiniz olmadı mı? Ya da bağlantınızın kilitlendiği? En son ne zaman elyazısı bir mektup attınız? Neden hemen bir tane yazmayı, özellikle en çok sevdiğiniz kişiye,  denemiyorsunuz?

 

Çok soru, değil mi? Rahatsız edici, değil mi?

‘www.demokrasim.net’ metinlerini kağıt üzerinde görmeden, kendimi köşe yazarı sayamayacağım.

 

(16 Mayıs 2001)


İNTERNETTE NASIL BİR KÖŞE YAZARI?

 

Rivayete göre, basın krizinden önce, yıl 2000’de gazete başına neredeyse 100 köşe yazarı düşüyormuş. (Sonrasında, 4.000 kişi işten çıkarılarak 50’nin altına düşürüldü ayrı konu…) Türkiye, bu konuda Dünya’da biricik örnek. Okuyucu köşe yazarını seviyor. Bostandan karpuz seçer gibi, köşe yazarı beğeniyor. Köşe yazarı da, hamamdaki deli misali kendini seviyor.

 

‘Hızlı Gazeteci’nin yazarı ve çizeri Necdet Şen şöyle bir anekdot aktarır: Bir okuyucusu, bilmem ne konusunda ne düşündüğünü sormuş. O da, o sıralar konu gündemde olduğu için, gazetelerde zaten envai çeşit görüş bildirildiğini belirtmiş. Okuyucu şöyle demiş: “Benim bu konuda düşüncem yok da, siz ne düşünüyorsanız onu düşüneceğim.” Şen, kendini bir kaz çobanı gibi hisseder. Ve gider. Gazetesinden ayrılır. Yolculuğa çıkar.

 

Sanat eleştirilerimi okuyanlar, benden o filmi ya da kitabı beğenip beğenmediğimi anlamak istediklerini talep etmişlerdir hep… Yani ‘tüketeyim mi, tüketmeyeyim mi?’ vaziyeti… Ben de kabzımal ya da celep olmadığımı söylediğimde, yüzüme bön bön bakmışlardır.

 

Sözün gelişinden belli: Bir köşe yazarı, kaz çobanı değildir. Kimsenin adına, yerine, için düşünmez. Hazır balık vermez, balık tutmanın yollarını gösterir. Kapıyı açar ama yolu okur yürür. Pazarlamacı filan değildir. Öyleleri de çoktur ama onlara ‘yazar’ denmez. Ne deneceği burada ayıp kaçar.

 

Ortalıkta dolanan türünden köşe yazarı desteksiz atar. Bilmediği konularda ahkam yürütür. Siz hiç ‘ben bu konuyu bilmiyorum’ diyen bir köşe yazarı gördünüz mü?

 

Biraz insanları kızdırayım: Köşe yazarı kesinlikle Çetin Altan gibi de olmaz. 55 yıl boyunca aynı şeyleri yazana ‘fosil’ bile denmez. Kendisinin ‘Bir Yumak İnsan’ kitabında tanımladığı, Osmanlı artığı, Cumhuriyet’e yamanmış kişilerin, ‘vatan millet Sakarya’ toptancılığı, ona da sinmiştir. GAP bölgesinde imamlı piyano resitali oldu da ne oldu? Altan, PKK terörü konusunda bir tek anlamlı satır yazabildi mi son 15 yılda? Aklı erdi mi? Dili erdi mi?

 

Altan, bugün Beşir Fuat’tan çok geridedir. Onu bırakın, Tanzimat’tan çok geridedir. Bir de, gerine gerine ‘çölde yüzme havuzu inşa etme düşü’ gibi saçmalıklar geveliyor. Birşeyler yapanlar varsa; Ataç’tır, Tanpınar’dır, Atay’dır.

 

Uygun örnek verilecekse, kendini fasulyeden adam yerine koyan Birand’ın ustası,  Sami Kohen’i yeğlerim. 40 yıl boyunca uluslararası siyaset konusunda yazabilmişlik saygı gerektiren bir durumdur, ödülü veren Doğan’ın gölgesi duruma sinse de…

 

Bir yazımı okuyup anlayan biri, diğer bir yazımı okuyup aval aval suratıma bakar. Bu, benim anlaşılmaz değil, disiplinlerarası olduğum anlamına gelir. Köşe yazarı ister istemez, disiplinlerarası olacaktır. Kohen’in uzmanlığına bir şey demediğimi belirttim. Bense, bilinçlice ve bilgilice her konuda yazabilmek isterim.

 

İnternette nasıl köşe yazarı olunur? Onu henüz bilmiyorum. Dene-yanıl aşamasındayım.

 

(24 Mayıs 2001)


‘CHAT’ BİR YAZMA EYLEMİ SAYILIR MI?

 

5 temel duyu-dil vardır: Görsel, işitsel, kimyasal, motor ve sözel.

 

Sözün 4 temel-somut durumu vardır: Konuşma, dinleme, yazma, okuma. Düşünme ise, soyut ve durumsuz / amorf bir eylemdir.

 

Yazının, edebiyat ve metin olarak, 100’ün üzerinde dalı ve altalanı vardır. Mektup, bunlardan yalnızca birisidir.

 

Mektup, birbirinden uzakta olan insanların, özellikle telefonun icadından önceki zamanlarda, temel iletişim alanıydı. Mektup, hem edebiyatın, hem de tarihin alanında kalır. Yazının icadından beridir, bugüne kalan her mektup, döneminin tarihçesini de gayrıresmi ve öznel olarak dilegetirir.

 

Elektronik posta icat oldu, mertlik bozuldu. Türkiye’de bile yollanan mektuplarda büyük bir azalma oldu.

 

Burada kişisel bir gözlem: Mektupların bol olduğu zamanlardan beridir, insanların eli kaleme pek varmıyor. Elektronik posta, tuhaf bir ikilem yarattı: Hem (mesaj ve post olarak) internet mektuplaşmaları var, hem de ‘e-mail’ ne tam yazısal sayılıyor, ne de tam sözel. Bu, tam da kadınların erkeklere karşıki kaypaklığına denk düştü: Kanıt sayılamayacak yazı. Tuhaftır ama intertet yasası da ‘e-mail’in yazılı suç unsuru sayılmayacağına karar verdi. Oysa, internet medyası ve yazılı mektup, yazılı suç kanıtı sayılıyor.

 

Gelelim ‘chat’e. ‘Chat’e ne demeli? Canlı yayında ve toplu mektuplaşma mı? İlkin, ‘chat’ ‘dedikodu’ da demektir, bunu belirtelim. Dedikodu, yazılı değil, sözlü bir eylemdir. ‘Chat’, polilogun ve iletişimin ağırlığını sıfırlıyor. Sonra herkes, ‘takma’ (‘sahte’ mi demeliyim?) adla ‘chat’ yapıyor. Yine kişisel gözlemim: Asıl adımı açıklayınca, karşı taraftakiler apışıyor. Adlarını verenler oluyor ama ad ve soyadı veren henüz çıkmadı.

 

‘Chat’ bir mektup mudur? ‘Chat’in e gruplarda mesaj (veya post) yazmaktan farkı nedir? Mektupla da, ‘chat’le de tanışıp aşık olup evlenenler var. Bu, ‘chat’i mektup saymaya yeter mi? Sizce, internette aşık olunabilir mi? Yoksa, oldunuz mu bile?

 

‘Kırkından sonra azma’ misali, ‘chat’e 41’imde başladım. 39’umda internete girdim. 38’imde kişisel bilgisayarım oldu. 19’umda bugün çoğu kişinin adını bile duymadığı ‘punch’ kartlarla bilgisayar kullanmaya başlamıştım.

 

24 yıl görmediğim kişilerle internet ortamında karşılaştım. Sonradan çoğuyla yüzyüze de geldim. Biri şöyle dedi: İnternette briç oynayınca kartları sayamıyorum, normal kartlarla oynayınca sayabiliyorum. Sizce neden olabilir acaba?

 

Bir kişisel gözlem daha: ‘Radikal on line’ da puanlama / yorum oranı 10’un üzerinde, yani 500 vuruş (yani pek pek beş dakika) yazmak isteyen insanların sayısı, istemeyenlerin onda biri kadar. Devamında: ‘Chat’te internet metinlerimi eleştirenler, ‘e-mail’ime yorum yollamıyorlar.

 

Tüm bu veri tabanına göre: ‘Chat’ bir yazma eylemi midir?

 

(15 Haziran 2001)