Kürt Sorunu ve Ben
Hiçbir suç işlemeksizin, bir
muhbir vatandaşın ihbarı sayesinde, dayak ve elektrik gördükten sonra, 1983
Ağustos’ta 15’şer günden 1 ay boyunca, Kürtler’le birlikte Gayrettepe’de ve
Selimiye’de yattım.
Kürt sorunuyla ilk kez orada
fiilen ilgili duruma düştüm.
Kürtler 15 yıl ceza istemi
ile yargılanıyorlardı. Sonradan öğrendiğim cezayı aldıkları. Şu sıralarda da
muhtemelen konuya müdahil durumda olsalar gerek, çoktan dışarı çıkmışlardır.
Onların dışında koğuştaki tek
grup, aynı suçtan içeri alınan 4 kişi bizdik.
Kürtler ısrarla,
stratejilerinin çok iyi olduğunu ve ülkelerini kuracaklarını söylüyorlardı. O
zaman onlara şunu söyledim: Bu gidişle Türkiye’nin Kızılderililer’i sizler
olursunuz.
Babam askerdi. 20 yıl
askerden kaçtım. Askeri mahkemede asker kaçaklığından ifadem alındı, bir kez de
mevcutlu olarak, askerlik şubesine teslim edildim. Şansım yaver gitti, 2000’de
40 yaşımda bedelli askerlik yaptım. Bu vatan için ölmeyi istemem. O savaş,
benim savaşım değil, sorunum hiç değil.
(Devleti takmam. Bu ülkenin
insanlarını da hiç sevmem, 4 darbeyi de desteklediler, 3 liberalizmde de sınıf
atlama hayalinin peşine düştüler. 1982 Anayasası’na ‘hayır’ dışında, bugüne dek
geçerli oy vermedim. Hiçbir sosyal güvencem yoktur. Tek kuruş da gelir vergisi
ödemedim. Köksüzüm. Ancak, bu devletin demir yumruğunu yemeden önce de,
‘Yaralısın’ı okumuşluğum vardı.)
Savaşa karşı değilim. Bunun
nedeni, insanların barışla bazı şeyleri öğrenmediklerini, tarih okuyarak ve
bizzat yaşayarak öğrenmişliğim. Boşuna dememişler: Nush, tekdir, kötek, savaş.
Öcalan’ın asılmasını
savundum. İdam cezasına taraftarım. Onun bir insan hakkı olduğunu düşünürüm.
İnsanlık suçu ve savaş suçunun cezası idam olsa gerektir.
Türkiye Cumhuriyeti ordusunun
Güneydoğu’daki askeri hatalarını yıllar önce söylemiştim, onları şimdi emekli
generaller yazıyor. (Örnek: Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok.) 1999’dan
sonra da, hala aynı hataları sürdürüyorlar.
2 taraf da çok büyük askeri,
kültürel, ekonomik hatalar yaptı. 2 taraf da savaş suçu işledi ve bu uluslararası
gözlemciler tarafından rapor olarak yayınlandı. (Örnek: ‘Human Rights Watch’
raporları.)
Hem ‘te ce’, hem de ‘pe ke
ke’ diyebilirim, demekten gocunmam.
Yıllar önce, Kürtler’in er
geç ülke kuracaklarını yazmıştım. Eh, şu an doğruyum sayılır. Ancak, bir şey
daha yazmıştım: Türkiye’den toprak alamazlar, güçleri yetmez ve konjonktür
elvermez. 23 yıldır böyle düşünüyorum.
Şu sıralar, şimdiye dek
onlarca kez olduğu üzere, gidişat bir kez daha değişmekte. (Bakınız: 7 Aralık
2006 tarihli, ‘tarih’ kategorili, ‘Kuzey Irak ve Türkiye’ metnim.)
Toparlama babında belirteyim:
1983-2006 dönemi, 1925’ten beridir süren sorunun tümüyle farklı bir nitelik
kazandığı bir dönemdir. Bildiğim ve ilgilendiğim de bu dönemdir. Yoksa, Şeyh
Sait konusundaki safsatalar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Uzak geçmiş olduğu
için değil, güvenilir yazılı kayıt olmadığı için.
Gençlere öneri: Bu konuda kim
her ne söylüyorsa, kuşkuyla karşılayın. Benim yazdıklarıma da güvenmeyin. Ancak
bilin ki önümüzdeki 3-4 kuşaklık bir süre boyunca savaş ve askerlik, gençliğin
en ölümcül sorunu olarak kalacak. Bu konuda kararınızı tek başınıza verin,
kelle sizin ya da asker kaçaklığından içeri girecek de sizsiniz. Babanızın veya
başka birinin, sizin yerinize karar vermesine izin vermeyin. Bunun için de
gereken kısa bilgi yukarıdadır. Boşuna dememişler: Sivil itaatsizlik.
(7 Aralık 2006)