LÜMPEN KÜLTÜREL KİMLİK

 

‘Lümpen’ sözcüğü, artık mecaz anlamda da kullanılıyor ama bu etimolojisine değil, içeriğine yönelik bir durum. ‘Paçavra’ yerine, ‘kökeni / özgünü bozunuma uğramış’ anlamında kullanılıyor..

 

‘Lümpen proleterya’dan epeyi süre sonra, 1970’lerde ‘lümpen burjuvazi’ de kullanılmış. (Bakınız: ‘Sözcükler’ kitabım.)

 

‘Lümpen kültürel kimlik’ de böyle bir şey. 2-9 Nisan 2006 tarihli ‘Dünya Gündemi’ gazetesinden örneklemeler getirilecek.

 

Kırgızistan ve Azerbaycan yazarları, (Karabağ katliamı gibi) sorunları ile ilgilenmedikleri için, Türkiye’ye veryansın etmişler. Aynı zamanda ABD yetkilileri, Türkiye Iraklı Şii başbakanı ülkeye davet ettiği için, Türkiye’ye veryansın etmişler.

 

Burada, Kırgızistan ve Azerbaycan Türkiye’ye karşı, Türkiye ABD’ye karşı lümpen kültürel kimlik içinde. Koruyucu hakçı ve sorumluluktan kaçınıcı, bir hami arayıcı durum sözkonusu.

 

Osmanlı İmparatorluğu’ndan çıkan 40 küsur ülkeden Arap ülkeleri, Türkiye’ye karşı başka bir lümpen kültürel tavır içinde. En Müslüman’ın kendileri olması, Türkiye’nin bozunmuş Müslüman olması gibi bir durumdalar.

 

Benzeri bir şeyi Türki Cumhuriyetler mensupları yaparlar, Türkler’in bozunmuş ırk olduğunu, has Türk’ün kendileri olduğunu belirtegelirler.

 

ABD de, İngiltere’ye karşı benzer bir durumda. ABD İngilizce’si ve İngiltere İngilizce’si birbirine çok az bezer, kimi insanlar birbirlerini anlayamayabilirler. ABD eskiden İngiltere sömürgesiyken, şmdi İngiltere ABD vassalı. İngilizler’inki lümpen kültürel kimlik oiluyor bu durumda.

 

Türkiye’nin eşzamanlı ve hatta eşmekanlı lümpenliği ilginç bir örnek.

 

Kurtuluş Savaşı’nda yendiği ülkelerin kültürel sömürgesi olmayı masa başında kabul etmesi bir örnek.

 

SSCB’ye karşı, ABD işgalini kabul etmesi diğer bir örnek.

 

Daha da uç örnek: 1980’lerde Türkiye’nin Arap ülkelerinin sömürgesi olmasını isteyenler ve buna çabalayanlar çıktı. Bu artık patolojik bir olgu oldu. Araplar zaten ABD’nin vassalı. İngiltere’nin Falkland Savaşı’nın tersine bir örnek bu.

 

Ancak bu lümpen kültürel eğilim, Türkiye’nin önümüzdeki onyıllarda emperyalist olmasını da yaratacak. Bugün dünyada 50 ülke Türkiye’ye karşı lümpen tutum (aşağılık takınağı) içinde.

 

En önemli durum ise şu: Çin, komşuyken en büyük düşman saydığı ve uğruna Çin Seddi’ni yaptığı ulusu, şu an uzak komşusu ve müttefiki sayıyor. Buna ‘lümpenlik’ demek mümkün değil. Çin manipüle olmayı değil, etmeyi hedefliyor. Lümpenler çok kolay manipüle edilir. Çin’i şu an ABD bile manipüle edemiyor.

 

Yine aynı gazete nüshasından örnek:

 

Çeçenler MHP’den uydu telefon almışlar. Ancak bu liderlerini saptamak için bir araçmış. Suikast ve acı son. Bundan basit ve apaçık manipüle edilme olamaz.

 

Ülkelerin ve halkların kişiliklere benzetilmesi yanlıştır. Ancak belli zamanlarda her halkın belli nitelikleri olduğu bellidir. Şu sıralar Türkiyeliler’in ar damarının çatlamışlığı gibi.

 

Tuhaf bir biçimde lümpenliğin antitezi ve dolayısıyla panzehir sentezi de yok. Lümpenliğin karşıtı da, anlatıldığı üzere, başka bir lümpenlik.

 

Ancak, lümpenlik global değil, yerel ölçekte kaldığı için, tarihsel bir ironi var. Yani, global barış mümkünken, küçük halklar kendi kanlarında debeleniyorlar ve boğuluyorlar.

 

Daha da ötesi, Kürtler en çoğunluk azınlık kendileri olduğu için, diğer azınlık azınlıkların haklarını ne gözetmek, ne de başkalarınca gözetilmesi peşinde. Aynı şey Yahudiler için de geçerli: ‘Holocaust’ sözcüğünü tekellerine almak istiyorlar. Yurtdışındaki Yahudiler, İsrail’in faşist ve engizitör bir ülke olduğunu yadsıyor, yapılanların kültürel sorumluğunu almıyor ama ülkelerine para göndermeyi sürdürüyorlar. Aynı şeyi PKK, Almanya’da Kürtler’e zorbalık uygulayarak yaptırdı.

 

Bu durumda ancak yazılabilir. Halklar çok kalabalık, karacehalete ve gerizekalılığa kaçıyorlar. Demek ki önce gidişatı durdurmak gerekli. Çözüm ondan sonra aranır ve uygulanır.

 

Bu metin de, lümpen kültürel kimliğe karşı bir fren çabasıydı.

 

(5 Nisan 2006)