|
Bir Uyum Mekanizması
Olarak Öğrenme
Bir an için, çevrenizin sürekli değiştiğini
düşünün. Bu sürekli değişim sadece dış
dünyanızda değil aynı zamanda kendi
vücudunuz içinde de olmaktadır. Bu sizin ve
diğer bütün organizmaların, bir miktar
ayarlama ve adaptasyon isteyen uyarıcılarla
karşı karşıya kalmanız anlamına gelir. Bu
ayarlamaların bazıları etrafınızda değişen
dünyada rahat olarak kalabilmeniz için
gereklidir. Diğer durumlarda da hayatta
kalabilmek, duyduğunuz uyarıcılara uygun
olarak tepki verebilmeye bağlıdır. Peki bir
çok farklı değişiklik meydana gelirken,
organizmaların uyum sağlayıcı bir tavırla
tepki göstermesi nasıl mümkün olabilmektedir?
İyi ki bütün hayvan türleri çevresel
olaylara uygun olarak tepki gösterebilmek için
gereken belirli mekanizmaları
geliştirmişlerdir. Böyle bir mekanizma,
belirli uyarıcılara, belirli otomatik tepkiler
göstermeyi kapsayan reflekstir. Bu reflekssel
tepkilerin bir kısmı insan türünün
davranışsal repertuarında yer almaktadır.
Dilinize bir yiyecek değdiğinde ağzınızda
otomatik olarak salgılama başlar.
Parmaklarınızı sıcak bir nesneye
değdirdiğinizde elinizi hızlıca geri
çekersiniz. Yabancı bir cisim gözünüze
doğru yaklaştığında göz kapaklarınız
aniden kapanır. Acıyı hissettiğinizde kalp
atış hızında ve salgı bezlerindeki
salgılamalarda meydana gelen değişiklikler de
reflekssel tepkilerdir.
Bu tepkiler ve diğer türlerde bulunanlar da
otomatiktir ve diğerlerine oranla organizmanın
belirli bir takım önemli uyaranın üstesinden
gelmesine izin verecek şekilde şiddetlidir. Biz
genellikle bu tip tepkilerin sinir sisteminde
'önceden hazırlanmış' (prewired) olduğunu
söyleriz. Yani bu, sinir sistemimizin belirli
bir uyaran algıladığında otomatik tepki
vermeyi içeren belirli yolları içerdiği
anlamına gelir. Bu 'refleks arkları' adı
verilen yollar, vücudun dış yüzeyindeki duyu
organları ile omurilik (spinal cord) ya da beyin
sapı ile bağlantı kuran sinir liflerinden
meydana gelir. Bu refleks arkları ayrıca"
kaslarla, salgı bezleriyle ve 'efektörler'
dediğimiz organlarla, omurilik ve beyin sapı
arasında bağlantı kuran lifleri de içerir.
Böylece, belirli bir duyu reseptörü
uyarıldığında bir sinir akımı direk olarak
omuriliğe giderek olayın haberini verir. Bu
akım daha sonra direk olarak efektörlere gider
ve gerekli tepkiyi göstermesi için efektörlere
işaret eder. Bu sinir yolları sayesinde
reflekssel tepkiler organizmanın ne
yapacağını düşünmesine gerek kalmadan
hızlı bir şekilde meydana gelir.
Reflekslerden başka, bir çok türün kısmen
önceden hazırlanmış olan ikinci bir, uyum
sağlayıcı tepki mekanizmaları vardır.
İçgüdüsel davranışlar adı verilen bu
tepkiler biraz daha karmaşık olmaları
dışında reflekslerle benzerlerdir. Tinbergen
(1951) içgüdüsel davranışları inceleyen
etkili yazılarında içgüdüsel diye
nitelendirilebilecek davranış türlerinin
özelliklerini karekterize etmiştir. Tinbergen'e
göre bir davranışın içgüdüsel olarak
nitelendirilebilmesi için, belirli bir türün
karakteristiği olan basmakalıp tepkiler
dizisinden meydana gelmesi gerekir. Ayrıca, bu
davranışlar bir bireyin çevresel
deneyimlerinden değil, organizmanın genetik
oluşumundan meydana gelmelidir. Son olarak,
Tinbergen içgüdüsel davranışların
(refleksler gibi) belirli bir uyarıcı
tarafından otomatik olarak uyarılmaya
programlı olduklarını varsaymıştır.
Tinbergen(1952) ve başka bir çok kişi (Ardley,
1966; Lorenz, 1965) bu karakterizasyona
uyuyormuş gibi gözüken sayısız davranış
örnekleri bulmuşlardır. Bu davranışların
çoğu, aslında, bazı türlerin belirli
çevresel işaretlere karşı sergiledikleri
oldukça karmaşık eşleştirmeler veya
kalıtsal alışkanlıklardır. Örneğin,
stickleback balıklarının erkek olanları,
dişi olan balık yumurtlama dönemindeyken onu
baştan çıkarmak için suyun içinde zikzak
çizerek bir tür dans gösterisi sergiler. Bu
hareketler, erkeğin, daha önceden hazırlamış
olduğu bir yuvaya, dişiyi çekmesini sağlar.
Dişi balık yuvaya gelip yumurtalarını
bırakmaya ikna olunca erkek balık yumurtaları
döller ve dünyaya gelmesini beklediği
yavrularına özenle bakmaya başlar.
Bu davranışlar dizisi genellikle içgüdüsel
olarak adlandırılır çünkü bu adet, erkek
balığın kaç defa yaptığına bağlı
olmaksızın hemen hemen hiç
değiştirilmemiştir. Bu davranışlar dizisi
bütün balıklarda değil sadece stickleback
balıklarında görülür. Son olarak, bütün bu
tepki zinciri çevresel koşullar tarafından
başlatılır; dişi balığın gövdesindeki
şişkinlik yakında yumurtlayacağı anlamına
gelir.
Şu açıktır ki, bir çok tür, basmakalıp bir
tavır içerisinde oluşan tepki dizileri
sergiler. Şu da bellidir ki bu davranışların
çoğu belirli bir uyaran tarafından
başlatılmaktadır. Açık olmayan şey ise bu
tür davranışların ne kadarının genetik
kökenli, ne kadarının da çevresel deneyimler
sonucu şekillenmiş olduğudur.
İçgüdüsel tepkilerin kalıtsal karakteri
hakkındaki sorular bir çok araştırmacı
tarafından gündeme getirilmiştir. Örneğin,
civcivlerin yumurtadan çıkmalarından kısa bir
süre sonra yerdeki tahıl şeklindeki nesneleri
gagaladıkları bilinir. Yumurtadan çıkıştan
hemen sonra meydana gelen bu davranış, bu
tepkinin civcivin sinir sistemine genetik olarak
programlanmış olduğu kanısını yaratır.
Bununla birlikte, daha önce yapılan bir
araştırmada Kuo (1932) yumurta kabuklarına
pencereler yerleştirerek embriyon halindeki
civcivleri gözlemlemiştir. Kuo'nun keşfettiği
şey, embriyonun yaşamının erken
dönemlerinde, civcivin kendi kalp
atışlarının, kafasını gagalama
davranışını anımsatan bir şekilde hareket
etmeye zorladığıdır. Ayrıca Kuo, civcivin
gagasındaki açılış ve kapanışların bu
kafa hareketlerine eşlik etmekte olduğunu da
saptamıştır. Bu tür gözlemler, bunun bir
genetik programlama mı yoksa yeni doğan
civcivde gagalamadan sorumlu doğum öncesi bir
deneyim mi olduğu sorusunu gündeme
getirmiştir.
Diğer bir araştırma, kalıtsal davranışlar
diye adlandırılanlarla çevresel etkiler
arasında güçlü bağlantılar olduğunu
göstermiştir. Örneğin bazı erkek
kırlangıçlar (Zonotrichia leucophrys),
yaklaşık olarak 8 aylık olduklarında aynı
şekilde yetişkin ötme paternleri
geliştirmektedirler. Bu kuşların hepsi bu
yeteneği aynı gelişim basamağında
geliştirince, bu yeteneğin genetik olarak
belirli bir yaşta ortaya çıkmaya programlı
olduğu düşünülmüştür. Fakat işin aslı
böyle değildir. Bu kuşlar üzerinde çalışan
araştırmacılar kuşların, kritik bir gelişim
periyodu müddetince (yaşlarının 10.-90.
Günleri) diğer kuşların yetişkin ötmelerine
maruz kalmamaları durumunda, yetişkin ötmesi
üretme yeteneğini hiçbir zaman
geliştiremediklerini bulmuşlardır. (Marler
& Mundinger, 1971).
Böylece, yetişkin ötme paternlerinin oluşumu
hem olgunlaşma faktörlerine hem de deneyimsel
faktörlere bağlıdır. Benzer şekilde, bir
zamanlar genetik olarak belirlenmiş olduğu
düşünülen bir çok davranışın şimdi en
azından kısmen çevresel uyarımlara bağlı
olduğu bilinmektedir. Bu yüzden, şimdiki
düşünce bir çok içgüdüsel davranışın
muhtemelen genetik ve çevresel etkileşimden
meydana geldiğidir.
Şu açıktır ki, bu durumda bir çok organizma
belirli uyaran girdilerini ayarlamaya müsaade
eden önceden hazırlanmış reflekssel tepkime
mekanizmalarıyla doğmuştur. En azından bazı
türlerin, genetik ve çevresel faktörlerin
etkileşimi sonucu ortaya çıkan içgüdüsel
davranışlara benzeyen daha karmaşık
davranışlara sahip oldukları kararına varmak
mümkündür. Bu içgüdüselimsi davranışlar,
çevresel değişimlere adapte olmayı sağlayan
mekanizmalar olarak da nitelendirilirler. Hala
bir çok organizma için, belirli şekillerde
davranmak için gereken kalıtsal eğilimler,
sürekli değişen çevreyle başa çıkmak için
yetersizdir. Eğer organizmalar sadece reflekssel
ve içgüdüselimsi davranışlarla
sınırlandırılsalardı, bir çoğu yaşamayı
beceremezdi.
Bu tip genetik kökenli davranışlar, en az iki
sebepten dolayı ayarlama amacı için
yetersizlerdir. Birincisi, bu tip
davranışların çoğu nispeten basmakalıp ve
inatçılardır. Bir kere çevresel bir olay
tarafından harekete geçirildiklerinde çevresel
gereksinimler değişse bile hareketi tamamlama
eğilimindedirler. Bu inatçılığın bir
örneği gri ayak (greylag) kazlarının
kuluçkaya yatma döneminde görülebilir. Eğer
yuvasının dışında bir yumurta görürse, kaz
yuvayı terk eder ve yumurtaya doğru yanaşır.
Daha sonra gagasının yukarı aşağı
hareketiyle yumurtayı yuvasına doğru yuvarlar.
Son olarak, yumurtayı yuvaya geri götürür ve
kuluçkadaki yerini alır.
Açıkça bu davranış, dişinin istemsizce,
yuvadan yuvarlanan yumurtayı yerine geri
koymasını sağlayan uyum sağlayıcı bir
tepkidir. Bununla birlikte, bu yumurta yuvarlama
tepkisi öyle inatçıdır ki uyum sağlayıcı
olmayabilir (maladaptive). Bir kere yumurta
yuvarlama tepkisi başlarsa, kaz, yumurta
alınmış bile olsa gagasını yukarı aşağı
hareket ettirmeye devam eder. Başka bir
değişle, eğer yumurta gözden kaybolursa kaz
'hayali yumurtayı' yuvasına doğru yuvarlamaya
devam eder. (Hess, 1965). Bu, kazın orada
olmayan bir yumurtayı geri getirmekte inat
ederken diğer yumurtaları korumasız
bırakması anlamına gelir. Bu tür katı
davranışların çeşitli türler için geçerli
olan bir çok örnekleri vardır. Aslında,
genetik kökenli davranışlar bir defa
başladığında, çevresel gereksinimler
değişse bile, değişmeme eğilimindedirler.
Değişimle başa çıkan reflekssel ve
içgüdüselimsi davranışların yetersizliği
için ikinci sebep ise bu davranışların sadece
kısıtlı sayıda uyarıcıya tepki
gösteriminde ortaya çıkıyor olmalarıdır.
Şu kesindir ki, reflekssel göz kırpma tepkisi,
göze yaklaşmakta olan yabancı nesneleri
ayarlamak için yeterli bir mekanizmadır.
Bununla birlikte, çevrede bazı ayarlamalar
gerektiren fakat doğal olarak hiçbir tepkiye
yol açmayan çok sayıda önemli uyarıcı
vardır. Şimdi bir örneği inceleyelim:
Kıtalar arası bir yolcu uçağında olduğunuzu
farz edin. Uçuşun birinci saati sırasında
hoparlörden pilotun sesini duyuyorsunuz. Sakin
bir şekilde konuşuyor, motorlardan birinin
durduğu haberini veriyor ve uçağı hava
alanına geri götürmeyi deneyeceğini
söylüyor. Bu uyarıcı girdisini temel alarak
sizin tepkiniz ve diğer yolcuların tepkisi
muhtemelen önceden tahmin edilebilir
(predictable) olacaktır. Büyük bir ihtimalle
bir adrenalin hücumu yaşayacaksınız. Kalbiniz
hızla ve avuç içleriniz terlemeye
başlayacaktır. Olasılıkla, en yakın acil
çıkış için etrafınıza bakınacak ve hatta
daha önceden umursamadığınız acil durum
talimatlarını okumaya başlayacaksınız. Hemen
hemen sessiz bir hal alacak ve dikkatlice
uçağın sesini dinlemeye başlayacaksınız.
Şimdi pilotun mesajına karşı olan bu
reaksiyonları inceleyelim. Bu tepkilerin
hiçbirisi sakin sesle konuşan bir kimseye
karşı gösterilen doğal ya da otomatik
tepkiler değillerdir. Bu tepkilerin hiçbirisi,
hoparlörden sesini duyduğunuz bir kişiye
karşı otomatik olarak meydana gelmez.
Aldığınız uyarıcı girdisinde,
gösterdiğiniz tepkileri otomatik olarak
başlatacak hiçbir şey yoktur. Gösterdiğiniz
bütün tepkiler çevresel değişimi ayarlama
teşebbüsleridir.
Bu çeşit tepki ayarlama örnekleri
sayısızdır. Eğer araba sürüyorsanız ve bir
dur işareti görürseniz frene basarsınız. Bu
hareketi sinir sisteminizin, bir dur işaretinden
gelen görsel girdilere tepki olarak
ayağınızı hareket ettirmenize önceden
hazırlanmış (prewired) olmamasına rağmen
yaparsınız. Bir kedi konserve açacağının
sesini duyunca mutfağa doğru koşar çünkü bu
ses genellikle bir yiyeceğin habercisidir. Kedi
bu koşma tepkisini, sesin kendiliğinden doğal
bir koşma tepkisi yaratmamasına rağmen
gösterir. Eğer sınıfta bir soru duyarsanız
elinizi kaldırabilirsiniz. Ama ortada 'soru
sorma sesi tarafından yaratılan el kaldırma
refleksi' diye bir refleks yoktur. Bütün bu
durumlarda biz, doğal olarak ayarlama tepkisi
göstermeyi gerektirmeyen çevresel
değişikliklere karşı önemli ayarlamalar
yaparız. Bu tür durumların hepsinde önceki
deneyimlerimizden ötürü uygun tepkiler
veririz. Başka bir değişle, bizim bir çok
önemli davranışlarımız kalıtsal ya da
önceden hazırlanmış değil, deneyimlerle
öğrenilmiştir.
Gerçek anlamda, öğrenme, organizmaların
çevresel değişimlerle başa çıkmak için
geliştirdikleri en son mekanizmadır. Öğrenme
kabiliyetimiz en başta, esnek bir tavırda
tepkimemizi sağlar. Biz, kazların takıldığı
gibi otomatik ve katı davranış paternlerine
takılmayız. Deneyimleri sayesinde bir organizma
kayıp yumurtayı geri getirmenin faydalı
olduğunu öğrenebilir. Bununla birlikte, eğer
yumurta gözden kaybolursa farklı bir biçimde
tepki vermeyi de öğrenebilir. Öğrenme
aracılığıyla biz, etrafımızdaki dünya
hızla değişse bile uyum sağlayıcı ve esnek
olarak tepki gösterebiliriz.
Bize esneklik vermesi bir yana, öğrenme doğal
olarak uyum sağlayıcı tepkilere neden olmayan
uyarıcılara karşı tepkide bulunmamızı
sağlar. Öğrenme sayesinde, konuşulan
kelimelere yazılı sembollere ve hatta yüz
ifadelerine uygun bir şekilde tepki vermeye
yeterlilik sağlarız. Bir yol işaretinden
ısıdaki bir değişime kadar her şey bazı
tepkileri gerektirir ve öğrenme bu uyum
sağlayıcı tavır içerisinde bu tepkileri
meydana getiren mekanizmayı kurar. Öğrenme
yeteneği bütün organizmalarda gelişmiştir
çünkü öğrenme, organizmanın çevresinde
değişen dünya içinde yaşamasını mümkün
kılar.
Çeviren: Arda Tuna geri
|
|