ŞEYHİ
Türk edebiyatının Anadolu'da yetişmiş en büyük şairlerinden biri olan Şeyhi XV. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olup kendi devrinde ona şairlerin sultanı unvanı verilmiştir. I.Murat zamanında, büyük ihtimalle, 1373-1376 yılları arasında dünyaya gelmiştir. Doğum yeri Germiyan (Kütahya)'dır. Asıl adı Yusuf Sinanüddin olan şairin ailesi hakkında, fazla bilgimiz yoktur. Şairin, Germiyan'ın ileri gelen bir ailesine mensup olduğu bilinmektedir.
Öğrenimine Kütahya'da başlayan Şeyhi, Kendisinden yaşça büyük olanve çok iyi bir tahsil gören şair Ahmedi'den ve devrinin başka alimlerinden ders almıştır. Daha sonra bilgisini ilerletmek için İran'a gitmiş, orada tıp, tasavvuf, edebiyat alanlarında tahsil görmüş ve göz hekimliğinde uzmanlaşmıştır. Şeyhi, mahlasını Ankaralı Hacı Bayram-ı Veli'den almıştır. Hacı Bayram'ın, Şeyhi'nin eğitimi üzerinde çok önemli bir yeri vardır.
Şair, memleketine döndükten sonra, bir eczahane açarak, eczacılık ve hekimlikle uğraşmış, bu sahada Hekim Sinan olarak tanınmıştır. Şeyhi, hekimlikle uğraşırken edebiyattan da uzak durmamış, övgü şiirlerini (kaside) Germiyan Beyi II. Yakup Bey'e sunmuştur.
Daha sonra SÜleyman Şah'ın saltanatı döneminde, Germiyan'ın Osmanlılara düğün hediyesi olarak verilmesi üzerine, Çelebi Mehmet ile II. Murat'ın hizmetine girmiştir.
Şeyhi'nin Osmanlı Sarayı ile olan ilgisi şairliğinden çok önce, hekimliğindeki şöhreti ve başarısından dolayıdır. 1425'te Çelebi Sultan Mehmed, Karaman seferinde gözlerinden rahatsızlanınca Ankara'ya getirilen Şeyhi, padişahın gözünü tedavi etmiş, karşılığında kendisine birçok hediye ile birlikte Tokuzlu Köyü verilmiştir. Ayrıca çelebi Mehmed, onu özel doktoru olarak görevlendirmiştir. II.Murat'ın padişahlığı döneminde de Psmanlı Sarayı ile olan ilişkileri devam etmiş ve meşhur Hüsrev ü Şirin mesnevisini Sultan II. Murat adına yazmıştır.
Şeyhi, ömrünün son yıllarını Kütahya'da geçirmiştir. Kaynaklar ölüm tarihini 1431 olarak göstermektedir. Erenler başı diye tanınan ve ziyaret edilen kabri, Kütahya'ya 7 km. mesafedeki Dumlupınar Köyü'ndedir. Şeyhi'nin kabri Prof. Oktay ASLANAPA'nın çizdiği plana göre, 1961 yılında Kütahya Valisi Ertuğrul SÜER tarafından yaptırılmıştır. Şeyhi'nin halen bakımsız olan türbesi Dumlupınar Üniversitesi Merkez Kampüsü'ne çok yakındır.
Şeyhi'nin elde bulunan üç eseri Divan, Harname ve Hüsrev ü Şirin'dir.
HARNAME HAKKINDA
Şeyhi'nin günümüzde en çok tanınan ve beğenilen eseri Harname'dir. Mesnevi tarzında kaleme alınan 126 beytlik bu eser, mizahı Türk edebiyatının en başarılı örnekleri arasında yer alır.
Harname, Nef'i gibi Türk edebiyatının en büyük hiciv ustasını bile hayrete düşürecek kadar orijinal ve eşsiz bir eserdir.
Şeyhi bu eserinde sosyal eşitlik fikrini işleyerek insanlara, yaptıkları iş kadar ücret talep etmelerini ve sahip oldukları değerlerin kıymetini bilmeleri, tavsiyesinde bulunur.
Bazı kaynaklar, Şeyhi'nin Heratlı şair EMir Hüseyin'in altı beytlik bir manzumesinden etkilenerek Harname'yi yazdığını söylerler.
Yunan ve Hind edebiyatından başlayarak birçok milletin edebiyatında, kahramanları, hayvandan seçilmiş hikayeleri vardır. Bu hikayeler, insanı eğlendirirken düşündüren, içinde çok yararlı öğütler bulunan ibretli hikayelerdir. Harname'de de hayvanlara şahsiyet verilmiş, hayvanlar, insanlar gibi konuşup, düşünen varlıklar olarak tasvir edilmişlerdir. Bu küçük manzum hikayede öküzlerin rahatına ve boynuzuna imrenen zavallı eşeğin, sonunda kulaklarını kaybetmesi olayı anlatılır.
Şeyhi, eserinde hayvanlaraşahsiyet verip, onları konuşturarak sosyal eşitlik konusunu işler. İnsanlar arasındaki sınıf farklarından doğan eşitsizlikleri zekice eleştirir. İnsanların, yaptıkları işler doğrultusunda refaha layık olduklarını anlatır.
Harname'nin yazılış sebebi, kaynaklarda iki değişik şekilde anlatılır. Birincisene göre; Şeyhi, Çelebi Mehmed!i tedavi ettikten sonra, kendisine Tokuzlu Tokuzlu Köyü hediye olarak verilmiştir. Şeyhi bu köye gittiğinde, köyün eski sahipleri yolunu keserler. Şairi köye almayı, onu dövüp, soyarlar. Şeyhi de bu olay üzerine hükümdara halini anlatmak için Harname'yi yazar. İkinci rivayete göre; Şeyhi'yi çok seven Sultan II. Murat onu vezir yapmak ister. Şeyhi'yi çekemeyenler, devreye girerek hükümdardan, Şeyhi'nin Nizami'nin Hamse'si gibi beş mesnevi (hamse) yazmasını şart koymasını isterler. Bunun üzerine Şeyhi, Hüsrev ü Şirin'i yazar ve bu mesnevinin ilk bin beytini II. Murat'a sunar. Beyitleri çok beğenen hükümdar Şeyhi'ye hediyeler verir. Şair, memleketi olan Kütahya'ya dönerken yolda hırsızlar tarafından soyulur. Canını zor kurtarır. Şeyhi bütün bunlar üzerine Harname'yi yazarak II. Murat'a gönderir.
Şeyhi hakkında bilgi veren kaynaklar, bu iki rivayetten birincisinin daha doğru olabileceğini söylemektedirler.