o
çocuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler
ı.
duy ey
baharı bağrında taşıyan çiçek
inanır
olmuştum artık solmayacağına
o
çocuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler
azgın
canavarlarla artık kimler pençeleşecek
ölmeye
hazır umutlarım vardı mektuplar okudum
gördüm
satırlarda nişanlı gençkızlar ağlardı
bir
baba sıkardı kasketini kahırdan, gözyaşları
uçardı
satırlarda ak saçlı bir ananın
ve
bacılar acuçlarını gözlerine yamardı
benim
ölmeye hazır umutlarım vardı
bana
aşka ve sana dair mektuplar yazardı
şimdi,
saçma sapan utandığım kelimeler dolanıyor dilime
kurumlarım
yaşlı bir adamın sakallarını aşıyor
delikanlı
raconları, bitpazarları ve gençkızlar
ve
aciz çırakları insanlığın, imdada koşuyorlar
çatlıyor
damarlarım utançtan, eşgalim sararıyor
duy ey
baharı bağrında taşıyan çiçek
beni
kimler anlayacak artık, kimler sevecek.
korkuyorum,
tasalarım artıyor
o
çocuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler
beni
kimler anlayacak artık, kimler sevecek.
ıı.
o
çocuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler
senin
solduğun bahçeleri görsem dayanamam
anlatıyorlar
bir karanfilin herkese açtığını
çok
ağladım sarsılarak saklamam
o
çoçuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler
gecelerin
ürkünç karanlığına bulaştım
o
nurdan yüzlü aşıkları unutamam
duy ey
baharı bağrında taşıyan çiçek
sensiz
yaşamaya alıştım artık
bilmem
idamlık kefenimi kimler biçecek.
1980
beni
alnım öpmeyecekler
beni
anlnımdan öpmeyecekler
çünkü
kimliğimde yazan herşeyi sildim
bir
ananın, bir babanın oğluyum yalnızca
bulutlara
yarsıyan gençliğim eyvahla son buldu
dikenli
tellerde parçalandı vücudum
uysallığın
hattında
yağmura
aldırmıyorum artık
karatenli
kızların kokularından bıktım
şairliğimle
barıştım, sonra gökyüzüne giden
gözlerini
öptüm, arasıra parmak uçlarını
ne
yana düşer yüzüm, yüreğim orta yerde
parmağımı
yak sevgilim
insanlar
bakıyorken usulca, şamdanları yak
atları
öldür imrahor yokken
bele
bebeğini toprağa, yüzü yüreğine dönük
sezgisi
zakkum ağaçlarında
1982
pencelerimden
siliyorum kan izlerini
hergün
birkez daha ölümlüyüm
sönmekte
bir bir ömrümün kandilleri
ey
ekim, yazgımın kara imzası, kederlerin
ödevim
bitti benim, bekleyenim yok
tanınan
yüzlerimde yandı ayazlarda
kışların
bağımsızlığında, kar tanelerinin
oyalanmaya
vakit bulamam aşkta bile
çünkü
hep terkin eşiğinde yüreğim
yorgun
atlarımın hepsi yılkı
yüreğim
yılkı sonsuza değin
eskimiş
tüllerin ardında yüzüm
mahalli
bir oyunun aksak ayaklarında
izlenebililirim
ancak
bir
mezar kuşunun, belki bir ebabilin
ötüşünde
gizilidir sesim
kanım
kulluğun hazzıyla böyle
yüreğimde
çiçek yaraları, yüzümde
hergün
biraz daha eskiye mahçup
verilmiş
borç sözlerin ezikliğindeyim
ey
karanlık artık beni tanı
yenildim,
dişlerine göre değilim savaşcıların
giydiğim
her zırh parçalandı kağıtlar gibi
büküldü
bileğim girdiğim her savaşta
onursuz
bir yaşamak olur sonrası
ey
karanlık artık beni tanı
her
yakarışım anlatılacak çocuklarıma
utancım
aşındırıyor yiğitliğimi
utancım
aşındırıyor yiğitliğimi
yitik
bir kahraman olarak yaşamaktansa
senin
bahçende bir bahçevan olmak daha iyi
pençelerimden
siliyorum işte kan izlerini
ey
karanlık artık beni tanı
bir
mazeret buldum aciz ilahlarıma
şehadet
parmağım havada O'nun yanındayım
hep
yakınım sana ey Mim, inancım bütün
sözlerim
aklımda, ölümün farkındayım
tanınan
yüzüm yandı ayazlarda
"Maliki
yevmiddin..."
1982
yüreğim
seni
soylular
dizlerinden çekerek ellerini
mahşer
gününe çevirdiler zamanı
meydanları
kırılan
zincir
şakırtıları ve kelebek sesleri sardı
çığlıkları
sardı göğsümü gençkızların
dişlerimi
öfkeyle kenetledim
pürçekleri
döküldü kimilerinin
kimilerinin
yüzleri sarardı
kemiklerime
kadar dayanan bir hançer
hayır,
hissetmedim
yine
de susmadan sakınmadan küfrettim
lanet
dedim kediler ve köpekler
ve
lanet sana bağrımı ezen kahır
(odamda
bir başıma kalmak güzeldi
kendi
ruhumu kucaklardım
kalabalığa
karşı dilimde bir türkü
keşfederken
gövdeme aykırı ayaklarımı)
bir
sözü savurmak rüzgara
savurmak
sevgili yüzünden sonsuzluğa
-zarif
seslerle ağlayan melekler
sizler
ağlamayı bilir miydiniz
sizin
de bir sözünüz var mı söylenecek
sevda
bir kelime olarak girer mi lügatinize.
zürriyetimden
kalacak olanı
sanırım
sakladılar benden
münzevi
bir yüz istendi ince
parmaklar,
bu çirkin surete
ve
gizlendim.
seni
yokluğun defterine yazıyorum adım
gözlerim
seni karanlığa
yüreğim
seni bir nişan gibi
mumyaların
bağrına takıyorum
ve bu
şiiri
yüreciği
korkularla müzeyyen bir kızın
gülümseyen
resmi altına bırakıyorum.
-zarif
seslerle ağlayan melekler
seslerinizi
iliştirin sesime
duyarsa
üzülmesin külkedisi.
soylular
dizlerinden çekerek ellerini
mahşer
gününe çevirirler isterlerse zamanı.
1983
nasırları
ve aristokratları
-bugün
birşey oldu; artık çirkinlik yok.
çanları
çalmak istiyorum
bahçedeki
korkuluğu kaçırmak için
odamda
bir köşede duran bibloyu
ve
aristokratları
eskiden
bahsedecek kadar yaşlı değilim
ama
şehri tanımadan önce var hayatımda
ve
şehir
alışılmadık
birşeyler
sevdiğim
kadınlar
ve
adını koymaya hala utandığım
bana
kentten bulaşan birşeyler var hayatımda
çanları
çalmak istiyorum
şahmeran'ı
uyandırmak
"yoksa
çanlar mı susmalı artık,
şahmeran
uyanmalı mı?.."
çocuğum
yüzümü oğuşturan bir elin
nasırlarını
yabancılıyorum
ve
yabancılıyorum
avucumdan
kaybolan nasırları.
1983