HOCALI KATLİAMI
Aslında Azerbaycan üzerindeki oyunlar çok eskilere dayanır.
Ancak ben yakın tarihi ele alacağım. Stalin 1937 yılında bugünkü Ermenistan
topraklarını Nahçıvan ile Azerbaycan arasına yerleştirirken tek bir amaç vardı.
'Kafkaslar'ın ve dolayısı ile Türk dünyasının bağlarını Türkiye ile koparmak.''
1 980'li yıllarda Gorbaçov'un başlattığı 'Glasnost'' ve
''Prestroika'' hareketi, en önemli oyununu Kafkaslar'da oynamaya başladı. Dağlık
Karabağ'da Ermeniler 'Tarihi Büyük Ermenistan'' planlarını sahneye koymaya
başladı.
Tarihler 1988'i göstermeye başladığında Dağlık Karabağ'da bir
çam ağacını kesen Ermeniler ile Azeri Türkleri arasında çatışmalar başladı.
1990 Ocak ayında Kızıl Ordu tankları Bakü'ye 'Bağımsızlık''
ateşini söndürmek için girip ortalığı kan gölüne çevirdiğinde bir gazeteci
olarak bölgede bulunuyordum.
Ancak Azerbaycan artık geri dönmeyi düşünmüyordu. Ve
Azerbaycan'ın her yerinde ayaklanmalar başlamış, Azadlık meydanında milyonlarca
insan Kızıl Ordu tanklarına karşı mücadele veriyordu. Sokaklar kan gölüne
dönmüş, yüzlerce şehit verilmişti.
1991 yılında şu anda işgal altında olan Laçın üzerinden
Şuşa'ya gidip Dağlık Karabağ'ın o muhteşem kasabasını gördüğümde neden Dağlık
Karabağ'ın Türkler için bu kadar önemli olduğunu anlamıştım.
26 Şubat 1992 tarihinde, yani bundan tam 11 yıl önce bugün,
Akdam'da Halk Cephesinin karargahında Bakü'ye dönmeyi bekliyorum. Bir anda
ortalık karıştı, telsizlerle 'Hocalı'da halkımızı kırmaya başladılar. Minlerle
insan öldürülüp. Tecili (acele) yardım gerekir'' anonsları kanımızı dondurdu.
Aniden Halk Cephesinde bulunan bir grup asker ile Hocalı'ya
doğru araçlarla gitmeye başladık. Ancak Hocalı'ya girmemiz mümkün değildi. Çünkü
Ruslar'ın Karabağ'da bulunan askeri birlikleri tarafından kuşatmaya alınmış ve
26 Şubat gecesi köy tamamı ile yok edilmeye başlanmıştı.
Hocalı'ya birkaç kilometre uzaklıktaki Askeran tepelerine
gelip Hocalı'dan kaçmaya çalışanları kurtarma operasyonu başlamıştı. Azeri
Türkleri'nin ellerinde sadece av tüfekleri, kazmalar, kürekler bulunuyordu. Bir
çaresizlik sergileniyordu.
Çatışmanın en sıcak noktasına kadar ilerlemeyi başarmıştık.
Hocalı'dan kadınlar, çocuklar kışın o soğuğunda hayatta kalmak için var güçleri
ile Akdam istikametine doğru kaçıyorlardı. Bakü'den ise gelen en ufak bir yardım
yoktu. Çünkü Ayaz Muttalibov yönetimi Ruslar'ın Ermeniler ile birleşip böyle bir
katliam yapacağına inanmıyordu .
Gün boyu sıcak çatışmanın tam ortasında bir taraftan fotoğraf
çekiyor, diğer taraftan da elimdeki video kamerayla görüntü almaya çalışıyordum.
Afganistan gibi bir cehennemdeki savaşı izleyen savaş
muhabiri olarak gördüklerim beni öylesine sarsmıştı ki, zaman zaman gözlerimden
yaşlar aktığını hissediyordum. Bu gözyaşları insanlık adına akan gözyaşlarıydı.
Çünkü vahşicesine kulakları kesilmiş, gözleri çıkartılmış,
hamile kadınların karınlarındaki bebeler kesilerek öldürülmüş, Azeri Türklerine
sadece 'Türk'' oldukları için yaşama şansı verilmemişti.
Gün boyu ne kadar yaralı ve şehit fotoğrafı çektiğimi
hatırlamıyordum. Sonradan öğrendiğimizde 1200'e yakın Azeri Türkü öldürülmüş ve
binlerce yaralı vardı.
İstanbul'a dönüp fotoğrafları ve video görüntülerini bütün dünyaya
dağıttığımızda Batı ve Amerika medyasından aldığımız tepki 'Takdire şayandı''.
İrfan SAPMAZ
Star Gazetesi, 26 Şubat 2003
http://www.stargazete.com.tr/index.asp?yazarid=59