A) SUSURLUKTA MEYDANA GELEN KAZA OLAYI VE ARKASINDAKİ İLİŞKİLERİN AÇIĞA KAVUŞTURULMASI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME
03.11.1996 tarihinde, Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak’a ait 06 AC 600 plaka sayılı Mercedes marka otomobil, Hüseyin Kocadağ sevk ve idaresinde Kuşadası’ndan hareketle İstanbul İl’ine seyir halinde iken Susurluk İlçesi uçakyolu mevkiinde olay yerinin sol tarafındaki benzinlikten yola çıkan ve aynı istikamette seyir eden Hasan Gökçe sevk ve idaresindeki 20 RC 721 plaka sayılı kamyona saat 19:15 sıralarında sağ arka yan tarafından çarpmıştır. Aşırı hızla seyrettiği belirlenen 06 AC 600 plaka sayılı otomobilin, bu şekilde kamyona çarpması suretiyle meydana gelen trafik kazasında;
Otomobil içerisinde ön sağ koltukta oturmakta olan Sedat Edip Bucak yaralanmış, otomobilin arka koltuğunda oturmakta olan Mehmet Özbay, Gonca Us isimli bayan ve otomobilin sürücüsü Hüseyin Kocadağ olay mahallinde ve hastanede ölmüşlerdir.
Bu kişilerden, Sedat Edip Bucak’ın Şanlıurfa Milletvekili, Hüseyin Kocadağ’ın İstanbul Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü ( Eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı) İzmir’de ikamet eden Mehmet Özbay’ın bayan arkadaşı Gonca Us ve Mehmet Özbay’ın olduğu, Mehmet Özbay kimlikli kişinin de Abdullah Çatlı olduğu anlaşılmıştır.
Kaza yapan araç içerisinde; 2 adet MP-5 tam otomatik tabanca, bunlara ait bir adedi 20, 3 adedi 30 fişek kapasiteli 4 adet şarjör, iki adet 9X19 mm çaplı Tarıg marka tabanca ve buna ait şarjör, bir adet 22 Calibre Baretta marka ucunda susturucu takılmak üzere klavuz açılmış tabanca ve bir adet şarjör, 22 kalibre Baretta marka tabancada kullanılmak üzere tadil edilmiş bir adet susturucu ve bir adet ham susturucu, 20 adet 22 kalibre çapında fişek, bir adet 9 mm çapında sig sauer marka tabanca ve bir adet şarjör, 175 adet 9X19 mm çapında muhtelif marka fişek, beş adet 9X19 mm çapında yabancı menşeli fişek, 13 adet 7,62X54 mm çapında fişek cinsinden silah ve mühimmatının bulunduğu,
Bu silahlardan; Baretta marka tabancanın bir adedinin Mehmet Özbay adına, diğer Baretta marka tabancanın Hüseyin Kocadağ adına, Sig Sauer marka tabancanın da Sedat Edip Bucak adına ruhsatlı oldukları, diğer silah ve mermilerinin ise ruhsatsız ve gerek nitelikleri gerekse nicelikleri yönünden vahim ateşli birer silah, susturucu ve fişekler olduğu balistik raporundaki sonuçla ve olayın vuku bulduğu, Susurluk İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı sorumluluk bölgesinde, Susurluk Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tespit edilmiştir.
Ayrıca Mehmet Özbay sahte isimli Abdullah Çatlının cüzdanı içinde küçük naylon poşet içerisinde beyaz toz bulaşığı(Kokain), Hüseyin Kocadağın cüzdanı içinden 0,33 cm.kahverengi toz olan maddeler niteliklerinin tespiti için Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Labaratuvarında tahlil için alıkonulmuş,Kriminal Daire Başkanlığının 9.11.1996 tarih ve 3760-907-96 Kirim D.(1901 ) sayılı yazısı ile silahların iade edildiği, diğer maddelerin iade edilmemiş olduğu Susurluk Cumhuriyet Savcılığının yazılarında belirtilmiştir.
Trafik kazası ile ilgili haberin medya kanalı ile kamuoyuna iletilmesini takiben; Türkiye genelinde, kumarhaneciler kralı olarak tanınan ve geçmişinde uyuşturucu madde kaçırmaktan, adam öldürmeye kadar bir çok suç işi içinde bulunan Ömer Lütfi Topal’ın 28.7.1996 tarihinde arabasının içinde profesyonel kişilerce öldürülmesi olayının failleri olarak Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Daire Başkanlığı emrinde ve taşra birimlerinde çalışan 3 Özel Harekat Tim mensubu polis memuru ve Ömer Lütfi Topal’ın ortağı Sami Hoştan ile Ali Fevzi Bir’in ihbar edilmesi ve bu konuda gelişen olaylar nedeniyle hassas olan kamuoyu, Milletvekili, İstanbul Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü ve 1978 yılında Türkiye İşçi Partisi mensubu 7 kişinin öldürülmesi olayının sanıklarından olup 18 yıldır gıyabi tutuklu olmasına karşılık yakalanamayan Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı’nın, kaza yapan aracın içerisinde birlikte oluşu, toplumun zaten hassas olan hissiyatını patlama noktasına getirmiş ve toplum, tüm unsurları ile Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Cumhurbaşkanından, Hükümetten ve Yargıdan bu olayların ve olayların arkasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmasına ilişkin beklentilerini çeşitli yollarla söz konusu mercilere aktarmışlardır. Bunun sonucu olarak başlangıç bölümünde de belirttiğimiz gibi beş ayrı önerge ile konunun irdelenmesini ve gerçekçi anlamda ortaya çıkarılmasını sağlamak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi oybirliği ile komisyonumuzun kuruluşunu gerçekleşmiştir.
Diğer yandan kaza ile birlikte, gerek Bakanlıklar, kurum ve kuruluşlarca idari yönlerden inceleme ve soruşturmalar başlatılmış, ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarınca adli yönden de soruşturmalar başlatmıştır.
Bir diğer yönden Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’e sunulan dosya, 8.11.1996 tarihinde, Cumhurbaşkanı tarafından 12.11.1996 tarihinde kabul edilen Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz tarafından sunulan mektup 13.11.1996 tarihinde, Başbakan Sayın Necmettin Erbakan’a Cumhurbaşkanınca yazılan kişiye özel yazı ile ortaya atılan iddiaların çok ciddi olduğu kanısıyla, bunların incelenip soruşturulması talimat olarak iletilmiştir.
Başbakan Sayın Necmettin Erbakan Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığına 18.11.1996 tarihinde verdiği yazılı talimat ile Cumhurbaşkanımız tarafından kendilerine iletilen dosyalarda mevcut iddiaların incelenmesini gerekiyorsa soruşturulmasını istemiştir.
Bu talimat çerçevesinde Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Vekilinin Başkanlığında Başbakanlık, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları Teftiş Kurulları Başkanları toplanarak yapılacak soruşturmanın nasıl yürütüleceği görüşülmüş, bunu takiben Başbakanlık Teftiş kurulu Başkan vekilinin Başkanlığında, aynı Bakanlıklardan görevlendirilen Müfettişlerinin katılımı ile oluşturulan bir heyet vasıtasıyla iddiaya esas bütün konular inceleme tekniği ile her yönden irdelenip değerlendirilmiş ve 9.1.1997 tarihinde bitirilen rapor ve 11 klasörden oluşan ekleri Başbakanlık Makamına sunulmuştur.
10.1.1997 tarihinde rapor ve eklerinden bir takımının Komisyonumuza gönderilmesi için yazı yazılmış, 6.3.1997 tarihinde rapor ve ekleri Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca komisyonumuza iletilmiştir.
Diğer taraftan Başbakanlığın 19.11.1996 tarih ve 1902/01236 sayılı talimatları ile MİT Müsteşarlığından Devlet içinde ve yasadışı örgütlenmeye gidilerek yasadışı eylemler yaptırıldığı iddiaları hakkında incelemeler yapılması istenilmiş, MİT Müsteşarlığının 9.12.1996 tarih ve 156/24745 sayılı yazısı ile incelemelerin alınan emir doğrultusunda sürdürülmekte olduğu, tekemmül ettirildiğinde sunulacağı Başbakanlığa bildirilmiş, 25.12.1996 tarih ve 156/24756-40757 sayılı yazı ile de incelemelerin sonucu Yasadışı Örgütlerin Devletle Olan Bağlantıları İle Susurlukta Meydana Gelen Kaza Olayının Arkasındaki İlişkilerin Aydınlığa Kavuşturulması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığına bildirilmiştir.
Gerek raporun intikalinden önce, gerekse sonra komisyon çalışmaları bölümünde belirtilen Bakanlıklar, Askeri ve Adli mercilerden konuya ilişkin bilgi ve belge talebinde bulunulmuş, bu bilgi ve belgelerde adı geçen ya da konu hakkında komisyonumuzu aydınlatacak bilgilere sahip resmi ve sivil kişiler görüşmelerde bulunmak ve bilgilerine başvurulmak üzere Komisyona çağırılmışlardır.
Yapılan tüm bu incelemelerin ışığında; Susurlukta meydana gelen kazada ölen kişilerden Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı’nın geçmişi ile ilgili olarak yapılan araştırmada;
Komisyonumuzca Adalet Bakanlığından istenen dosyalar içerisinde bulunan, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.12.1996 tarih ve E:1990/44 K:1995/278 Savcılık 1986/6517 sayılı gerekçeli kararına göre, 9.10.1978 tarihinde ideolojik amaçlı 7 kişinin öldürülmesi olayında sanık konumunda bulunan Abdullah Çatlı’nın diğer 3 sanık ile birlikte giyabi tevkifli (firarda) olmalarından dolayı dosyadan ayrılarak yeni bir esasa kaydedilerek adı geçenler hakkında yargılamanın devam etmesine ve giyabi tutukluluk durumlarının devam etmesine 26.12.1995 tarihinde karar verildiği görülmektedir.
Geçen süre içerisinde Abdullah Çatlı’nın 27.01.1977 tarihinde 6136 sayılı Kanuna muhalefet ve polise ateş etmek suçundan arandığı, 11.7.1978 yılında Doç.Dr.Bedrettin Cömert’in öldürülmesi olayında fail olarak Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesince hakkında gıyabi tutuklama kararı verildiği,
1982 yılında uyuşturucu madde kaçakçılığı suçundan dolayı İsviçre’nin Zürih kentinde tutuklandığı, 1984 yılında İsviçre’de ele geçen 250 gram eroin ile ilgili olarak isviçre Bale-ville Savcılığınca hakkında gıyabi tevkif müzekkeresi düzenlendiği,
1984 yılında Fransanın Paris kentinde Hasan Kurtoğlu sahte kimlik ve pasaportla ve 455 gram eroin ile yakalanması üzerine 5 yıl 1 ay hapis cezası aldığı ve cezaevinde yattığı, 1990 yılında cezaevinden firar ettiği İsviçre makamları ve İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranılmakta olduğu,
1996 yılında Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesi olayında kullanılan silanlardan birinin üzerinde parmak izinin bulunması,
Ankara İl’i Balgat semtinde (7) kişinin öldürülmesi olayının zanlısı olarak Ankara 4.Kolordu ve Sıkıyönetim Komutanlığınca arandığından dolayı yurtdışında kaçak olduğu anlaşılmaktadır.
Gerek eşi Meral Çatlı gerekse birlikte yurt dışına çıkan Oral Çelik ifadelerinde, Abdullah Çatlının 1980 ihtilalinden 22 gün sonra yurtdışına çıktıklarını, Çatlı’nın Hasan Kurtoğlu adına düzenlenmiş sahte pasaport ile Oral Çeliğinde Harun Çelik adına düzenlenen sahte pasaportlarla değişik tarihlerde Türkiye’den ayrıldıklarını, Oral Çelik’in Avusturya’da Abdullah Çatlı ile buluştuklarını,1980 yılı Ekim ayı içerisinde Abdullah Çatlı’nınMehmet Ali Ağca’ya ve Hasan Dağaslan adıyla kendisine sahte pasaport düzenlemekten Konya 2.Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığınca aranması dikkate alındığında yurtdışına çıkmak zorunda kalmasının nedeni açıkca görülmektedir. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Adli Müşavirliğinin 10.11.1980 gün ve 1980/281 Müt.sayılı yazıları ile düzenlenen listede yurt dışına çıkmasının sakıncalı olduğu belirtilmiş oluşu da bu düşünceyi doğrulamaktadır.Diğer taraftan Meral Çatlı 1980 ihtilali nedeniyle pasaport almanın çok sıkı denetim olması nedeniyle kolay bir iş olmadığını 20 gün sonra eşine pasaport getirdiklerini, getirenleri tanımadığını, bu nedenle eşine yardım edenler olabileceğini ifade etmektedir.
Meral Çatlı 1982 yılında Nevşehirden pasaport almak için müracaat ettiğini, ancak vermediklerini, bu nedenle de sahte pasaport ile çıktığını, Yalovadaki annesinin yanında iken eşi ile yaptığı yurtdışı telefon görüşmesinde kendisine yardımcı olmak üzere birilerinin geleceğini söylediğini, gelenlerin resmi görevli olmadıklarını, kendilerini Yalova’dan alarak doğrudan İstanbula havaalanına götürdüklerini ve uçakla yurt dışına çıkıp Viyana’ya gittiğini, oradan araba ile Almanya’ya, oradan da İsviçre’ye gittiğini, orada eşi ile buluştuğunu, trenle Fransa’ya geçerek Parisin kasabası Potie’ye gittiklerini, ikamet izni alabilmek maksadıyla hep birlikte üniversiteye kayıt yaptırdıklarını, orada bulundukları sırada kendilerine devletin üst düzeydeki yetkililerinden birilerinin, Asala ile mücadele edip edemeyeceklerini sorduklarını, onların bu teklifine, karşı teklif olarak cezaevinde yatan arkadaşları ve bazı tanınmış politikacıların (12 kişi, Türkeş ve Mehmet Irmak gibi.) serbest bırakılmaları şartıyla işi kabul edeceklerini belirttiklerini ifade etmişlerdir.
1984 yılında ailece Türkiye’ye tatile geldiklerini, resmi bir görevlinin kendilerini karşıladığını, kişiyi Mete adı ile tanıdığını, soyadını bilmediğini, sadece ona Mete Ağabey denildiğini, bu kişinin asker yapısı olduğunu, konuşma ve hareketlerinde asker gibi davrandığını, Türkiye’de bir hafta süreyle kaldıklarını, bu arada eşine Türkiye’den bir görev verildiğini duyduğunu, bu görevinde konsolosluklara yapılan haksızlığa tepki olarak Asala olayında eşine verilen bir görev olduğunu, eşinin değişik ülkelerde olmak üzere 28 olayda rolü olduğunu belirtmektedir.
Komisyonumuz 18.3.1997 tarih ve 292 sayılı yazısıyla MİT Müsteşarlığından teşkilatları içerisinde kod adı Mete olan kadroda görevli ya da istihbarat faaliyetlerinde çalıştırılan personel bulunup bulunmadığının sorulduğu, Mit Müsteşarlığının 20.3.1997 tarih ve 8539-53931 sayılı cevabi yazısında istihbarat faaliyetlerinde çalıştırılan kod adı veya gerçek adı Mete olan bir kişinin çalıştırılmadığını, gerçek adı Mete olan kadrolu ve halen görevde bulunan 8 personel bulunduğu, hiçbirinin müsteşarlık içindeki görev konularının ve statülerinin komisyonun kuruluş amacı ve çalışma alanı ile ilgisi bulunmadığını, bu personelin güvenlik nedeni ile kimliklerinin gönderilemeyeceği bildirilmiştir.
Meral Çatlı devamla; Eşi ile beraber Türkiye’den döndüklerinden 1,5 ay sonra bir gün haber geldiğini ve eşinin telefon külübesinde bulunmasının istendiğini, birlikte evlerinin altındaki telefon kulübesine indiklerini, eşinin telefonda İstanbuldan birisiyle görüştüğünü, telefonda ertesi sabah kendilerine verilen adrese gidilmesini istediklerini, oradan yeni düzenlenmiş bir pasaport verileceğini söylediklerini, görüştükleri kişinin Mete ağabeyleri olduğunu, pasaportlarında Altan ve Serap Güler adına düzenlenmiş Türk pasaportları oldukların, eşinin buna niye gerek olduğunu anlamadığını ve nedenini sorduğunu ancak karşı tarafın böyle olması gerektiğini söylediğini, ertesi sabah eşinin verilen adrese bir arkadaşı ile gittiğini, buranın bir zenciye ait ev olduğunu, içeriye girdikleri anda Fransız polisinin de içeriye girip onu yakaladıklarını o anda üzerinde Hasan Kurdoğlu adına çıkarılmış pasaport bulunduğunu, 3 gün sonra eşinin polislerle birlikte eve geldiğini, polislerin evi aramaları sırasında eşinin kendisinden dolaptaki dosyayı ortadan kaldırmasını istediğini, dolapta kazakların altına koyarak polislerin onu bulamamalarını sağladığını, eşinin kendisine Fransa’dan hemen ayrılmalarını söylediğini, kocasının fotoğraf makinası, silahı ile kendisinin ve çocuklarının Kurdoğlu soyadına düzenlenmiş pasaportlarını alarak evden ayrıldıklarını, sakladığı dosyada bir şema olduğunu, beyaz saçlı ve İsviçre’de ikamet eden bir kişinin resmi bulunduğunu ifade etmiştir.
İstanbul’la telefon görüşmesi yapmasını söyleyen birisinin kendisine geldiğini, yine evin önündeki telefon kulübesine indiğinde, Mete ağabeyinin “ Meral hanım sizin Fransa’da kalmanız gerekiyor, çünkü eşinizle irtibat kuracak kişi sadece sizsiniz.” dediğini, eşinin bu konuda yaptığı değerlendirmede komploya gittiğini söylemiş olduğunu, eşinin kendisine Türkiye’de görüştüğü kimselerle veyahut devamlı görüştüğü kimsenin yaptığını bir oyun olduğunu söylediğini, İsviçrede de aynı şekilde suçlamalarda bulunulduğunu, İsviçre’deki olayda Nevzat ve Şeref Benli isimli kişilerin bulunduğunu, Nevzat’ın soyadını bilmediğini, İsviçre’de Uyuşturucu madde bulundurmaktan dolayı 15 yıl ceza verildiğini,1,5 yıl yattıktan sonra İsviçre’ye kendisini görmeye gittiğini, döndüğünden bir ay sonra bunların cezaevinden kaçtıklarını, mutfağın anahtarını eşine verdiklerini onlar da elini kolunu sallayarak hapishaneden çıktıklarını, cezaevinden çıkışta yanlış arabaya bindiğini, görevlinin onu serbest bıraktığını, Cezaevinden kaçar kaçmaz Fransa’ya yanlarına geldiğini, 20 gün ayrı bir evde kalındığını,Türkiye’den gelen bir pasaport ile ve eşinin yeşil bir takım giymesi talimatıyla 1990 yılı Nisan ayında Türkiye’ye döndüğünü ve VİP salonundan alındığını, o süreçte kocasını göremediğini, eşi döndükten 20 gün sonra kızlarıyla birlikte araba ile Türkiye’ye döndüklerini, eşinin Levent’te kiraladığı eve gittiklerini, İstanbul’a Meral Çatlı adı ile geldiğini, eşinden öğrendiğine göre Türkiye’den gelen dosyasında veyahut herhangibir şeyde Abdullah Çatlı’nın Hasan Kurdoğlu olmayıp Abdullah Çatlı olduğunu bildirdikleri için eşinin gerçek kimliğini kabul etmek zorunda kaldığını, o evde bir hafta kaldıklarını, sonra da bahçelievler’de kiraladıkları başka bir eve taşındıklarını ve eşinin İstanbul Ataköy’de ticaretle uğraşmaya başladığını, o arada bir ihbar sebebiyle işyerinin basıldığını, ancak basanlarca eşine önceden haber verildiği için baskından kurtulduğunu, eşinin 6-7 adet değişik pasaport kullandığını, Mehmet Ali Ağca’nın hapisten kaçırılmasında eşinin sadece pasaport temin ettiğini belirtmektedir
Pasaportlara ilişkin olarak Komisyonumuz tarafından 10.1.1997 tarih ve 130 sayılı yazı ile Emniyet Genel Müdürlüğünden konu hakkında tafsilatlı bilgi istenilmiş,27.1.1997 tarih ve 028038 sayılı cevabi yazıya göre, 2 adedi Şahin Ekli adına, diğerleri Mehmet Özbay ve Mehmet Özbey adına olmak üzere, 1992 ve 1996 yıllarını kapsayan dönem içerisinde ikisi İngiliz pasaportu olmak üzere, 11 değişik pasaportla ,142 adet giriş ve çıkış yapmıştır.
Oral Çelik 1983 yılında yurda giriş-çıkış yaptığını, yurtdışında olduklarında istedikleri pasaportu istedikleri yerden alabildiklerini, 1984 yılında İsviçre Polisine yapılan yalan bir ihbar ile eroin işi yaptıkları iddiasıyla yakalanmak üzere iken oradan uzaklaştıklarını, ancak bu nedenle iki ülke arasında sorun çıktığını ve Türkiye’den bir Devlet Bakanının İsviçre’ye gittiğini ve ortamı yatıştırdığını, Çatlı’nın 1990 yılında İsviçre’de hapisten kaçıp, Türkiye’ye döndüğünü, Fransa’daki mahkumiyetlerinin de eroin işi ile ilgili düzmece Fransız İstihbaratınca hazırlanan bir senaryo ile ilgili olduğunu, 1984 yılı sonunda Çatlının, 1986-1993 yılları arasında da kendisinin Fransa’da hapishanede yattığını belirtmektedir.
Resmi Gazetenin 25.3.1985 tarih ve 18703 sayılı nüshasında yayınlanan 26-27 Mart 1985 tarihlerinde İsviçre’de yapılan Tehlikeli Atıkların Sınırlar Ötesi Hareketleri konulu Uluslararası İşbirliği Konferansına Devlet Bakanı Ahmet Karaevli’nin katılacağı haberinin Oral Çelik’in kendileri için ortalığın durulmasını bir Devlet Bakanının sağladığına ilişkin iddiayı doğruladığını, diğer taraftan komisyonca bilgisine başvurulan Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı Sayın Hasan Celal Güzel de ifadesinde konuyu bilmemesine karşılık, soru kendisine yöneltildiğinde ilk aklına gelen kişinin o olduğunu belirtmiştir.
25.11.1988 tarihinde Fransadan İsviçreye iade edildiklerini, İsviçrenin, Çatlı’yı Türkiye’ye iade etmesi için Fransa’nın rızası gerektiğini belirttiğini, Fransa’nın ise şahsın Türkiyede işlediği suçun cezasının idam olması sebebiyle 27.5.1985 yılında yapılan talebin Fransa tarafından reddedildiği, Komisyon tarafından istenilen ve Emniyet Genel Müdürlüğünce verilen cevabi yazıdan anlaşılmıştır..
Meral Çatlı’nın eşinin işyerine yapılan baskın ve baskının haber verilmesine ilişkin ifadesi üzerine Komisyonumuz, konuyu yazı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğünden sormuş, alınan cevapta konu hakkında kendilerine bir bilgi intikal etmediğini ve işlem yapılamadığı hususunun kayıtların tetkikinden anlaşıldığını bildirmiştir.
Komisyonumuz Emniyet Genel Müdürlüğünden, Mehmet Özbay’a (Mehmet Özbey’e) ait pasaportlar ile kaç defa yurtdışına çıktığının ve hangi tür pasaportlarının bulunduğunun sorulması üzerine,
Emniyet Genel Müdürlüğü ile yapılan yazışmalarda, ilgilinin soyadının Özbay veya Özbey olarak geçtiği, Dışişleri Bakanlığınca yapılan incelemelere dayalı olarak her iki soyadını taşıyan kişinin aynı şahıs olduğu hususu, Dışişleri Bakanlığınca Emniyet Genel Müdürlüğüne 20.1.1993/302 ve 24.1.1997-1024 sayı ile bildirilen yazıdan anlaşılmıştır.
Bu kadar çok giriş ve çıkış yapmış olması karşısında gerek yurtiçinde, gerekse Yurtdışında kırmızı bültenle aranan bir şahsın yakalanmadan Türkiye’ye girip çıkması oldukça düşündürücü ve dikkat çekicidir. Bu durumun bir diğer boyutu da Çatlı’nın bu giriş ve çıkışlarda Türkiye içinde ve dışında ne veya neler yaptığı hususudur.
Komisyonda bilgisine başvurulan Abdullah Çetin, Abdullah Çatlı ile 1983 yılında Almanya’da tanıştığını, kendisinin paralı asker olduğunu, 1991-1993 yıllarını kapsayan dönem içerisinde Güneydoğu Anadolu’da çalıştığını, oraya kendisini Abdullah Çatlı’nın gönderdiğini, Cem Ersever’e destek vermek üzere, istihbarat çalışması yaptıklarını, 1992 yılı Mayıs ayında Azerbaycan’a gittiğini, Gence’deki kampta kaldığını ve C-4 plastik patlayıcılar konusunda yetiştirildiğini, ayrıca kenevir tarlalarının korunmasında da görev aldığını, Güneydoğu’dan geçen uyuşturucunun çoğunun Azerbaycan’dan geldiğini belirtmektedir.
Bu beyanlar da Çatlı’nın Türkiye’de ve yurtdışında uyuşturucu işi ile ilgili ve birçok karışık faaliyetler içerisinde olduğunu göstermektedir.
DYP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Kederoğlu bilgisine başvurulmak üzere alınan ifadesinde, kendisinin önce MHP’yi, sonra ANAP’ı desteklediğini şimdi ise Doğru Yol Partisinde İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi olduğunu belirtmektedir.
Öğrencilik yıllarında İstanbul Ülkü Ocakları Dernek Başkanlığı gibi çeşitli derneklerde görev aldığını, kendisinin Nevşehir öğrenci yurdu Müdürü olduğu dönemde Çatlı’nın Ankara Ülkü Ocakları Derneği Başkanı olduğunu ve İstanbul’a geldiğinde yurda uğraması nedeniyle tanıdığını, 12 Eylülden önce Çatlı’nın İstanbul’a gelip, ticaretle uğraştığını, kaçak olduğunu gazetelerin yazması üzerine ortadan kaybolduğunu, daha sonra zaman zaman kendisine uğradığını, bir gün Türkiye’ye temelli döneceğini söylediğini, kendilerinin ticaret olarak birçok alanda iş yaptıklarını, Procter and Gamble’n hammaddelerini temin eden asit borik ve Sodyum Perborat satan firmalarının olduğunu beyan etmektedir.
Abdullah Çatlı’nın bu ilişkiyi sıcak tutmaya ve devam ettirmeye çalışması, özellikle uyuşturucu madde üretiminde kimyasal maddelere duyulacak ihtiyaç dikkate alındığında, gerekli ve doğru bir davranış olarak görünmektedir.
Oral Çelik de ifadesinde bu konuda, Abdullah Çatlı’nın 1991 yılındaki Anavatan Partisinin büyük kongresine katıldığını, önce Yıldırım Akbulut’u, sonradan Mesut Yılmazı desteklediklerini bildiğini,Yaşar Okuyan’ın Abdullah Çatlı’yı çok iyi tanıdığını, hatta sohbetlerde, kapalı toplantılarda oradaki işleri ben organize ediyorum deyip oy toplayan kişinin o olduğunu, Ağah Oktay Güner’in de Abdullah Çatlı’yı çok çok iyi tanıdığını bildiğini belirtmektedir.
Yukarıdaki açıklamalarda da görüleceği üzere Abdullah Çatlı siyasete de karışmış ve siyasetçiler tarafından da bu türdeki ilişkilerin doğmasına ve devam ettirilmesine açıkca meydan verilmiştir.
Abdullah Çatlı 1993 yılından itibaren ticari işletme kurma yoluna gitmiştir. Bu maksatla 9.2.1993 tarihinde 0188 yevmiye numarası ile Beyoğlu 32. noteri nezdinde düzenlenen belge ile Turgay Maraşlı, Mehmet Özbay ve Mustafa Kapusuzoğlu’ndan oluşan G.S.C. İnşaat Turizm ve Dış Ticaret Limited Şirketi tescil ve ilan edilmiştir.
Diğer taraftan Baysa isimli şirket ile ilgili ilişkiler incelendiğinde, şirketin sahibi Ahmet Baydar; Mehmet Özbay ile bir barda tanıştıklarını ve daha sonra Özbay’ın kendisini ziyarete geldiğini, bu suretle arkadaşlıklarının ilerlediğini, kendisinin ailesi İzmir’de oturan Arzu isimli bir kadın ile arkadaşlık ettiğini, onun kızkardeşi olan ve İzmir’de ikamet eden Gonca’nın kendilerini İstanbul’a zaman zaman ziyarete geldiğini, bunlardan birisinde Mehmet Özbay ile tanıştığını ve arkadaş olduklarını, Ahmet Baydar, kendisinin birkaç şirketi bulunduğunu bunlardan Baysa isimli olanını And Güven Sazak ve karısı Slvia Sazak ile Mine Baydar ve oğlu Alper Baydar’ın iştiraki ile 1992 yılında kurduğunu, şirketin amacının ithalat, ihracat, pazarlama ve imalat işleri olduğunu, 1995 yılında And Güven Sazak’ın şirketten ayrılma kararı alması üzerine kendisi dışında, 16 yıldır yanında çalışan Fehmi Tarım’ı yönetim kurulu üyesi yaptığını, 3’ncü kişinin kim olacağını düşünürken, orada bulunan Mehmet Özbay’ın kendisinin olabileceğini söylemesi üzerine, 3’cü kişinin olduğunu, ancak şirket için de hamiline hissesenetlerinin % 100’nünde kendisine ait olduğunu, Mehmet Özbay’ın murahhas üye olmadığını çek imzasında ve yönetimde herhangibir yetkisinin bulunmadığını belirten Ahmet Baydar, Mehmet Özbay’ı Abdullah Çatlı olarak tanımadığını, onun İstanbul’daki evine 2-3 kez gittiğini eşi ve çocuklarını tanıdığını, eşinin bile ona Mehmet diye hitap ettiğini, bu nedenle kandırılmış olabileceğini ifade etmektedir.
1995 yılı Mart ayında Botaş tarafından ihale edilen petrol depolama tanklarının dibindeki Petrol çamurunun temizlenmesi ihalesine girdiğini, Botaş tarafından 1993 yılında sisteme dahil depolama tanklarındaki petrol çamurunun çeşitli yollarla temizlenmesi işinin Güney Makina isimli bir şirkete verildiğini ve bu şirket tarafından ekonomik açıdan çok değeri olmayan bu petrol çamurunun bir tankta toplandığını, Güney Makina isimli şirketin bunu Botaş’tan çok düşük bedelle satınalmak istediğini, Botaş’ında bu atık maddeden kurtulmak için bunu alacak firma arayıp bulma gayreti içerisine girdiği ve bu nedenle de işi ihale ettiği, Baysa firmasının bu işe diğer 2 firma ile birlikte talip olduğu ve ihaleye girdikleri ton başına 10 dolar veren Baysa’nın ihaleyi kazandığını, ancak Güney Makinanın sahibi Şemsettin isimli şahsın Enerji Bakanlığı Müsteşarına gittiği, Arena programına çıkıp aleyhlerine yalan şeyler söylediğini, ihalenin iptal edildiğini, ikinci kez yapılan ihaleyi tekrar kazandığını, bu kişinin ise düşük fiyat verdiğini ve gerekçe olarakta Botaş kayıtlarına göre 30 ton gözüken petrol çamurunun gerçekte 20 tonunun su olduğunu bu sebeple düşük teklif verildiğini kendisine söylediğini, bu adamın çamuru depolarken topladığından fazla gözükecek şekilde bir suistimal yapmış olabileceğini, Mehmet Özbay’ın ihale aşamasında ve sonrasın da Baysa Şirketinin yönetim kurulunda olmadığını hem Ahmet Baydar belirtmekte, hemde Botaş şirketin bu hususu komisyon Başkanlığına gönderdiği yazı ile de teyid etmektedir.
Ahmet Baydar petrol çamuru ile ilgili konuyu kendisine söyleyen kişinin Hadi Özcan olduğunu, Mehmet Özbay ile birlikte petrol çamurunu sanayii ürünü olarak kullanmak üzere gerekli katkı maddelerinin Bulgaristan ve Romanya’da iş yaptığı firmalardan alınacağını ve bunun İzmit’e getirilmesi söz konusu olacağından Özbay’ın İzmit’te tanıdığı ve deposunun olduğunu söylediği Hadi Özcan’a gittiklerini, onun da depoyu kiralayabileceklerini söylediğini, bir daha bu kişi ile görüşmediğini ancak onun sağda solda işin % 50’sinin kendisine ait olduğunu söylediğini duyduğunu,
Hadi Özcan konuya ilişkin olarak komisyonumuza verdiği ifadede, İzmit’te PKK’lıların büyük para götürdüklerini, İzmit’e heray 20 bin ton petrol getireceklerini, kendisinden bir depo ve bir liman istediklerini en önemlisinin de dağıtıcılarını bulmak olduğunu hepsini kendisinin bulduğunu, amacının İzmit’in PKK’lılardan temizlenmesi olduğunu, Abdullah Çatlı’yı bu ismiyle bildiğini, herşeyin ayarlandığını, bu ayarlama işinde Botaş’daki ihalede kamu görevlilerinin de olduğunu ayda 20 bin ton petrol satacaklarını hesapladıklarını, Çatlı’nın alacaklı olduğunu söylediği Filipinler’den 3 milyon 600 bin dolar gelmedi diye sızlanması üzerine, o zaman kendisinin bu petrolü satalım dediğini, birilerinin kendisine 40 milyar lira vereceklerini söylediğini, bu parayı hiç ihaleye girmeden ihaleye girmemek için avanta olarak verileceğini, o ana kadar 2-3 milyar lira masraf etmiş olduğunu, 20 milyar liranın kendisine gerekli olduğunu, Çatlı’nın bunu kabul ettiğini tamam deyip ihaleye girerek onu Ankara’dan aldıklarını, bunun dedikodusu olabilir dendiği için ihalenin yeniden yapıldığını ve yine Çatlı’ların kazandığını, iki ayrı şirkete de 4’er milyar lira avanta vererek, ihaleden çekilmelerini sağladıklarını, ihalenin alınışıyla, birlikte Abdullah Çatlı’nın değişmeye başladığını, petrolu satmayıp, bir ay içinde 300-350 milyar lira yapacağını söylediklerini, kendisinin de o arada para sıkıntısı çektiğini, Kemer’de bir otelde kalırken bir arkadaşının kendisine “Abdullah Çatlı şimdiye kadar kiminle ortaklık yaptı ise ya öldüğünü ya da yakalattığını” söyleyerek dikkatini çektiğini, bunun iyi olduğunu, çünkü Çatlı’ya o zaman yüzde yüz güvendiğini bu nedenle de kendisinin de Çatlı tarafından öldürülebileceğini belirttiğini,
İskenderunda 1500 ton petrolün Demir Çelik’e satıldığını, bunun parasını paylaşanların da kendisine bir haftalık çek vereceklerini söylediklerini, bunun üzerine Ankara’da buluştuklarını, gittiği binanın kapısında Bucak A.Ş. yazdığını, Haluk Kırcı’nın da orada bulunduğunu ve Sedat Bucak’ın da orada olduğunu, parayı öderken, kendisine gözdağı vermeye çalıştıklarını, kendi hakkı olan 6 milyar lira yerine 500 milyon lira verilmeye kalkınca kendisinin tepki gösterdiğini, ortağın % 50 alması gerektiğini, münakaşa ettiklerini, verilen parayı almadığını, aralarında soğuk harp başladığını belirtmektedir.
Mehmet Özbay’ı yurtdışında iken Abdullah Çatlı olarak tanıyan ve abisi Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin’in koruması olan Şahin Tekdemir isimli kişi, Hadi Özcan ile Mehmet Özbay adı ile Abdullah Çatlıyı tanıtan kişinin kendisi olduğunu, petrol işinde Özbay’ın, Hadi Özcan’a hiçbir pay ve ücret vermemesi sebebiyle Hadi’nin de kendisine kızdığını ve bu sebeple aralarının açık olduğunu Abdullah Çatlı’yı abisinden çok sevdiğini, bu sebeple de kaçak birisi olduğunu polis olmasına rağmen abisine söylemediğini belirtmektedir.
Ahmet Baydar’ın ve Şahin Tekdemir’in Komisyonumuza verdiği ifadeler ile Botaş firmasının gönderdiği ihaleye ait bilgi ve belgeler; gerçekte Abdullah Çatlı tarafından Ahmet Baydar’ın sanayi ürünü olarak İskenderun’da elde edeceği ürünün İzmit’te pazar bulmasını kolaylaştırmak, Hadi Özcan’ın kendisine sorun olmasını ve müdahalesini önlemek yönüyle bu şekilde bir düzen kurduğu kanısını doğurmaktadır.
Diğer taraftan ihale üzerinde kalan Baysa Şirketinin sahibi olarak Ahmet Baydar petrol işinden anlayan Güven Tezerdi isimli kişiyi İskenderun’da görevlendirdiğini ancak ona güvenemediğini, bu aşamada Mehmet Özbay’ın devreye girerek kendisini yakından tanıdığını söylediği Turgay Maraşlı’yı tavsiye ettiğini, kendisinin de uygun bulması üzerine Maraş’lıyı Tezerdi’nin üzerindeki kişi olarak görevlendirdiğini, bir müddet sonra çok kaba davranışları sebebiyle Maraşlı’dan şikayet edilmeye başlandığını, bir müddet sonrada Mehmet Özbay’ın kendisine Maraşlı’nın 5 liraya satıp, 3 gösterip şirketi dolandırdığını tespit ettiğini ve çok üzüldüğünü söylediğini, bunun üzerine kendisinin de Maraş’lının işine son verdiğini, ancak
5-6 milyar lira kayıp ve zarar içerisinde bulunduğunu, halen bu petrol işi dolayısıyla 15 milyar lira civarında zararı olduğunu belirtmektedir.
Olayı diğer bir yönden irdelersek, Turgay Maraşlı, Mehmet Özbay sahte isimle Abdullah Çatlı’nın 1993 yılında Mustafa Kapusuzoğlu ile beraber kurdukları GSC. İnşaaat Turizm ve Dış Ticaret Limited Şirketinin ortağıdır. Yani Turgay Maraşlı Baysa şirketinin paralarını Abdullah Çatlı’nın adına ve onun adamı olarak almış olacabileceği düşünülmektedir.Turgay Maraşlı’nın Mehmet Ali Yaprak olayında da adı geçmektedir.Bu nedenle M.Ali Yaprak olayında Abdullah Çatlı bağlantısı da düşünülmelidir.
Gerek Hadi Özcan’a gerekse Ahmet Baydar’a yaptığı aldatmacalar bize onun kimliğinin başka bir yönünü de göstermektedir..
1994 yılında Sultan Tekstile giren, daha sonra Baysa Şirketinde çalışmaya başlayan ve Mehmet Özbay’ın şoförlüğünü yapan Habib Arslantürk, Sedat Bucak ile Özbay’ın birbirlerine gelip-gittiklerini, Mehmet Özbay ile 3-4 kez Ankara’ya geldiklerini Yüksel İnşaata ve Sedat Bucak’a uğradıklarını, Özbay’a çevresindekilerin “ Büyük Reis “ diye hitap ettiklerini, Haluk Kırcı’nın Sultan Tekstilde ithalat-ihracaat Müdürlüğü yaptığını, Mehmet Özbay’ın BMW marka aracı olduğunu, Florya’da evi bulunduğunu karısının Honda, Kızının Suzuki marka araçları bulunduğunu, zaman zaman kendi aralarında arkadaşları ile bu servetin nasıl elde edildiğini konuşup tartıştıklarını, Özbay’ın Gonca Us isimli kadınla birlikte yaşadığını, Özbay’ın şoför Çetin Babayiğit adına aldırdığı iki telefonu olduğunu, ayrıca Ahmet Baydar’da Baysa Şirketine ait bir telefonu Mehmet Özbay’ın kullandığını, şirketin bu telefonu kendi adına almayıp, İskenderun’daki iş yerinde çalışan Ali isimli kişi adına alındığını, bunun nedenini bilmediğini ifade etmektedirler.
Abdullah Çatlı ile ilgili konunun bir diğer boyutu onun devletle olan ilişkilerine ait değerlendirmelerdir. Buna göre, Milli İstihbarat Teşkilatında Daire Başkan Yardımcılığı ve 1993 yılında Özel Harekat birimlerinde eğitmenlik yapan Korkut Eken Komisyonumuza verdiği ifadesinde;Abdullah Çatlı’yı Mehmet Eymür ile birlikte 1988 yılında MİT raporu olayı nedeniyle emekli olduktan sonra tanıdığını, Mehmet Özbay adını da bildiğini ancak Şahin Ekli adını bilmediğini, kendisinin onu 1987-1988 yıllarında tanıdığını, Abdullah Çatlı’nın 80 öncesinden itibaren devlete çalıştığını bildiğini, Çatlı’nın devlet için özellikle Almanya’daki PKK faaliyetlerine yönelik olarak istihbarati çalışmalar yaptığını, Abdullah Çatlı’nın 1980 yıllarının başında MİT ile ilişkisi olduğunu, ancak daha sonra uyuşturucu kaçakçılığı işine girince bu ilişkinin bırakıldığını, sadece yurtdışında yararlanıldığını,geçmiş dönemde Çatlı gibi yanlışlıkları olduğunu, yurt dışında diplomatlar öldürüldüğünde büyüklerin “Kanı yerde kalmayacak” ifadeleri verdiklerini, bu nedenle bunların kullanıldıklarını ayrıca Abdullah Çatlı’nın Jandarma tarafından kullanıldığını MİT biliyordu. Ancak kardeş teşkilatlar olduğundan kullanılmasının yanlış olduğunu söylemediklerini belirtmektedir.
MİT Daire Başkanı Mehmet Eymür ifadesinde; olayların yabancı istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılı olan yönlerinin araştırılması, yurtdışında uzun süre kalmış kişilerin Türkiye’de karıştıkları büyük eylemlerin çok dikkatle incelenmesi gerektiğini, altında başka şeyler olup olmadığının incelenmesini, şu anda var veya yok diye bir şey söyleyemediğini, ancak Abdullah Çatlı gibi kişilerin sadece suç yönünden değil yabancı istihbarat teşkilatlarıyla da bir bağlantıları olup olmadığının da incelenmesi gerektiğini beyan etmektedirler.
Meral Çatlının özellikle yurt dışında eşi ile birlikte yaşadığı, Oral Çelik’in de Abdullah Çatlı ile birlikte ve kendi başına yaşadığı olayların gerek Mehmet Eymür’ün, gerekse Korkut Eken’in değerlendirmeleriyle birleştirildiğinde, yorumu olayları yaşayanlara ait olmak üzere hayli ilginç birçok ilişkiler zincirinin oluştuğu gözlemlenmektedir....
Meral Çatlı, eşinin Muhsin Yazıcıoğlu ve Mesut Yılmaz’ı tanıdığını ve görüştüğünü, hatta eşine kongredeki desteğinden dolayı teşekkür ettiğini, Korkut Eken ve Ali Yasak ile görüştüğünü bildiğini, Haluk Kırcı’nın eşinin arkadaşı olduğunu ve Sultan Tekstil’de ortak olduklarını, Sami Hoştan’ı tanıdıklarını, Sedat Bucak ile 2 yıldır tanıştıklarını, ayrıca Ercan Ersoy da ifadesinde Abdullah Çatlı’nın sık sık Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giderek siyasîlerle görüştüğünü belirtmektedirler.
Çeşitli ifadelerde belirtildiği gibi Abdullah Çatlı ile Hüseyin Kocadağ’ın ilişkileri İstanbul’da tanışma ve İzmir’e gitmeleri sırasında başlamamamıştır.Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı tarafından da belirtildiği gibi, Abdullah Çatlı’nın Mehmet Özbay sahte kimliği ile silah taşıma ruhsatı almak üzere evrak düzenlenirken o tarihte İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı sıfatıyla onun referansı bulunmaktadır.Diğer yönden de Polis Memuru Mustafa Altınok’un Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığında verdiği ifadesinde olay tarihinden 1-1,5 yıl öncesinde Hüseyin Kocadağ ve Abdullah Çatlı’yı İstanbul/Ataköy bahçeli kahve önünde otururlarken gördüğünü beyan etmiştir.
İstanbul’daki buluşma, birbirlerini tanıyan dostların biraraya geldiği bir özellik taşıdığı düşüncesini doğurmaktadır.
Diğer bir yönden de Abdullah Çatlı’nın öldürülen Ömer Lütfü Topal’ın ortağı Sami Hoştan ile ilişkileridir. Ortağının öldürüldüğü tarihlerde İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının 1996/2303 Hz. sayılı iddianamesinde de belirtildiği gibi Sami Hoştan’ın Marmaris Grand Azur Otelde kaldığına ilişkin ibraz ettiği faturaların incelenmesinde, gerek rezervasyonun ve gerekse faturaların Mehmet Özbay (.Abdullah Çatlı) adına olduğu görülmüştür.Bu husus Abdullah Çatlı ile Sami Hoştan arasındaki ilişkinin başka bir göstergesidir.Abdullah Çatlı’nın trafik kazasında öldüğü haberinin ilk duyurulduğu kişi Sami Hoştan’dır. Nitekim Mesut Yılmaz Komisyonumuza verdiği 24.12.1996 tarihli ifadesinde;
“ Susurluk kazası olduğunda Susurluk ve Balıkkesir Emniyetine gelen bir telefonda Mehmet Özbay adıyla geçen şahsın Abdullah Çatlı olduğu, cenazesini almak üzere bir gazetecinin geleceği, gözcü muhabiri Mehmet Yenişehirli olduğu, cenazeyi almaya geldiğinde yanında Sami Hoştan’ın bulunacağı “ şeklindeki bir telefon olayından bahsetmiştir. Olaylar da bu ifadeyi doğrulamaktadır.
Korkut Eken, Sedat Bucak’ın babasını tanıdığını, Bucak aşiretinin PKK’ya karşı mücadelesinde zamanının çoğunun Siverek’te geçtiğini, Güneydoğudaki aşiret reislerinden ileri gelenlerin büyük bir bölümünü tanıdığını, uyuşturucu madde ile ilgili işleri adamlarından bazılarının yapmış olabileceğini, ancak Bucak’ın da onlara cezalarını vereceğini, Sedat Bucak’ın kardeşi Serhat’in Abdullah Öcalan’ın yanında bulunmasına ilişkin iddianın doğru olduğunu, ancak abisinin düşmanı olduğu ve görüşmediklerini belirtmektedir.
Özellikle Korkut Eken’in tüm deneyim ve tecrübelerine karşılık Sedat Bucak’ın adamlarından uyuşturucu işine bulaşanlar varsa, onların hukuk sistemi önünde cezalandırılmalarını belirtme yerine cezanın Sedat Bucak tarafından verileceğini söylemesi, çok ciddi bir soruna parmak bastığı gibi çokta düşündürücüdür.
Abdullah Çatlı’nın 1978 yılından bu yana gelen görüntüsünü bu şekilde açıkladıktan sonra, Susurluk’ta 3.11.1996 tarihinde meydana gelen trafik kazasından bir hafta öncesine gidildiğinde, Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak, 1991 yılında siyasete girdiğini, o tarihte DEP Milletvekilleri ve özellikle Abdullah Öcalan’ın gönderdiği elçiler kanalıyla, PKK örgütünün Urfa ve Siverek’e gireceğini, kendisinin tarafsız kalmasını istediklerini, bu görüşmelerin çoğunu kasetlere alarak Ankara Emniyeti ve Devlet yetkililerine verdiğini, DEP’in DGM’ye verdiği ifadelerin sayesinde kapatılabildiğini, bu nedenle 1993 yılında bunların kendisine ve ailesine karşı tavır almak istediklerini, Siverek’te örgütlü eylem başlattıklarını, birçok kişinin bu nedenle katledildiğini, Siverek halkının da tavır almasıyla örgütün orada çökertildiğini, halkla olan içtenliği ve Devlete olan bağlılığı nedeniyle kendisine karşı tavırlar alındığını, PKK’nın öldürülecek kişiler listesinde birinci sırada olduğunu, 1994 yılında Siverek’e halka güven vermek için gittiğini, Ankara’da babasının vefat etmesi üzerine Siverek’e defnettiklerini, taziyelerin 1,5-2 ay sürdüğünü bu arada yorgun düştüğünü, 1994 ortasında dinlenmek için önce Ankara’ya geldiğini, daha sonra da İstanbul’a gittiğini, orada Mehmet Özbay’ı tanıdığını, daha sonra telefonla ve gelerek kendisiyle görüştüğünü, kendisine ithalat ve ihracaat ile uğraştığını söylediğini, Goncu Us ile Mehmet Özbay’ın gönül ilişkisi olduğunu varsaydığını, İstanbul’da olduklarında Çatlı’nın ailesini alarak bir-iki defa yanlarına geldiğini, Hüseyin Kocadağ ile daha önceden tanışıp, tanışmadıklarını bilmediğini, kendi yanında tanıştıklarını varsaydığını, kendisinin Hüseyin Kocadağ ile her zaman görüştüklerini, Mehmet Özbay’ın Abdullah Çatlı olduğunu bilmediğini, bir gün kendisiyle çok özel görüşmek istediğini söyleyerek, Mehmet Özbay’ın “Ben devlette çalışan gizli bir adamım, bunu da kimsenin bilmemesi lazım, şu kimliğim, şu yeşil pasaportum, bu ehliyetim, bu silah ruhsatım, bu da nüfus cüzdanım diye birşeyler çıkardığını, terörde uzman yazan bir kağıt gördüğünü Abdullah Çatlı adını bir lakap ya da kod isim zannettiğini, 1980 öncesinden hiç haberi olmadığını,
Hüseyin Kocadağ’ı Siverek’te Emniyet Amiri olarak çalıştığı 1980 yılından bu yana tanıdığını, babasının ilişkilerinin Hüseyin Kocadağ ile çok iyi olduğunu, kendisininde bu ilişkiyi sürdürmek istediğini, Diyarbakır da Özel Harekat Şube Müdürlüğü yaptığı sırada da sık sık görüştüklerini,
Özel Harekat Şube Müdürü İbrahim Şahin’i tanıdığını, özellikle Siverek bölgesine geldiklerinde kendisine uğradıklarını,
Kendisine koruma vermek istediklerinde polis memuru Ercan ile konuştuğunu, o ve arkadaşlarının kabul etmesi üzerine İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ile görüştüğünü ve ismen isteyebileceğini öğrenince liste yaparak korumaları talep ettiğini belirtmektedir.
Yapılan resmi işlemler konusunun incelenmesinde, Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü 23.6.1996 tarihli istihbaratında “PKK terör örgütü tarafından tehdit edildiğine dair yapılan operasyonlarda ele geçen belge ve dökümanlardan Sedat Edip Bucak’ın tehdit altında olduğunun” tespit edildiği bildirilmektedir.Bu bildirim üzerine Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 20.maddesine göre ilgilinin koruma talebi yapılıncaya kadar ilgili Valiliklerce koruma tedbirinin derhal aldırılması gerektiğinden İl Koordinasyon Kurulunun 4 sayılı kararı ile bir memurla yakın koruma altına alınmasına karar verildiği, Merkez Koruma Kurulunun 25.7.1996 tarih ve 14 sayılı kararı ile bu kez Merkez Koruma Kurulu tarafından aynı kararın alındığı ve bu işlemlerin 6.8.l996 tarihinde Bakan tarafından Ercan Ersoy, Enver Ulu, Oğuz Yorulmaz, Mustafa Altınok, Ayhan Çarkın ve Ömer Kaplan’ın görevlendirilmelerinin onaylandığı, Genel Müdürlük Personel Daire Başkanlığının 1.8.1996 tarih ve 12309 sayılı yazısı ile sorulan hususlara Koruma birimince verilen 2.8.1996 tarih ve 2594’96 sayılı yazıda, Sedat Edip Buca’ın Kamuya intikal eden özel durumu sebebiyle “ yakın”, “ikamet” ve “ işyeri” korumasının 6 polis memuru ile yapılmasının uygun olacağının değerledirildiği ve yönetmeliğin 20.maddesi hükmünün Valilikçe uygulanması gerektiğinin personel birimine bildirildiği, Sedat Edip Bucak tarafından 7.8.1996 tarihinde verilen dilekçe ile aynı 6 polis memurunu ismen talep ettiği, 6.9.1996 tarihinde İl Koruma Kurulunca özel koruma altına alınmasına karar verildiği, 4.10.1996 tarihinde Merkez Koruma Kurulunca aynı nitelikte bir kararın oluşturulduğu, 17.10.1996 tarihinde Bakan tarafından bu kararların onaylandığı, Ayhan Çarkın’ın 24.8.1996, Mustafa Altınok,Enver Ulu ve Ömer Kaplan’ın 27.8.1996, Ercan Ersoy’un 19.9.1996 tarihinde, Oğuz Yorulmaz’ın 25.10.1996 tarihinde koruma görevine başladıkları, 5.12.1996 tarihinde Ercan Ersoy,Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın’ın geçirdikleri soruşturma sebebiyle görevden uzaklaştırılmaları nedeniyle yerlerine 3 Polis Memuru görevlendirilmesine karşılık, Sedat Edip Bucak 6.12.1996 tarihinde verdiği dilekçe ile yeni görevlendirilen polis memurlarını istemediğini belirttiği, halen koruma işinin 3 polis memuru ile yürütüldüğü anlaşılmıştır.
Sedat Bucak ifadesine devamla, Ömer Lütfü Topal cinayetinden sonra koruması olan polisin gözaltına alındığını öğrenince İstanbul Emniyet Müdürünü telefonla aradığını bunları koruma olarak istediğini, bir suç işlemiş olmaları halinde bunu bilmek zorunda olduğu için aradığını, Arnavut Sami’yi bir defa Çınar Otelinde başkalarıyla birlikte iken kendisine tanıttıklarını, kendilerinin kumar ile hiçbir ilgilerinin bulunmadığını, Mehmet Ağar’ı Genel Müdür olana kadar tanımadığını, Drej Aliyi tanıdığı, Korkut Eken’in babasının eski dostu olduğunu belirtmektedir.
Kendisini korumak üzere görev verilecek personel 11.7.1996 tarihinde Sedat Edip Bucak tarafından İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’a verilen isim listesini havi bir dilekçe ile talep edilmiştir. Bu personel ile ilgili görevlendirmeler yazışma prosedürüne uygun olarak yapılmış İl ve Merkez Koruma Komisyonu kararlarıyla yakın koruma yapılması uygun görülmüş, Bakan tarafından da bu kararlar onaylanmıştır.
Yakın koruma kararı doğrultusunda Ömer Lütfi Topal cinayetinde suçlanan 3 Özel Harekat Tim mensubu polis memuru ile birlikte toplam 6 kişi Sedat Bucak’ın yakın korumasında görevlendirilmişlerdir.
Görevlendirilen personelden dördü sicil yönünden çok iyi, birisi kınama cezası ile geçmişte cezalandırıldığını, Atama Şube Müdürlüğünün 18.7.1996 tarihli bilgi notuna göre Polis Memuru Enver Ulu’nun çek tahsil ederken görevlilerce yakalandığı, görevden uzaklaştırıldığı ve 6 ay kısa süreli durdurma cezası aldığı görülmektedir. Bu korumaların çoğunun aynı zamanda İbrahim Şahin’in de korumalığını yapmış olmaları dikkat çekicidir.
Sedat Bucak’ın yakın korumalarından Ercan Ersoy Komisyonumuza verdiği ifade de Ankara,İstanbul ve İzmir’e gidiş ile İzmir’den İstanbul’a dönüşü geniş bir boyutta anlatmıştır Buna göre; İstanbul’a giderken Sedat Bucak’ın Mehmet Özbay’ aradığını ve İstanbul’a özel koruma Sami ile resmi korumalardan Ercan, Mustafa ve Enver’in birlikte gittiklerini, Hilton Oteline yerleştikleri, akşam otele Altınoluk, Burhaniye taraflarında bir yerlerin Tapu ve benzeri belgelerinin bir emlakçı tarafından getirildiği, ertesi günü taziye için Ali Yasak’ın şirketine gidilip otele dönüldüğü, sabahtan Mehmet Özbay’ın otele geldiğini, hep birlikte iki mersedes araç ile Yalova-Termal’e gittiklerini, akşam orada kalıp, ertesi günü Burhaniyeye uğradıklarını belirtmektedir.
İstanbul Yalova arasındaki mesafenin yakınlığı ve Tarık Ümit olayının tahkikatı sırasında Başçavuş Ahmet Altıntaş’ın ifadesinde belirttiği gibi Karakolda Avşar Kederoğlu’nun ifadesinin alındığı sırada cep telefonu çaldığında Ayhan Akça’nın aradığı anlaşılmıştır.Avşar’ın kendisine sorması üzerine Yalova taraflarında olduğunu söylemesi ve söylem üzerine de Ahmet Altıntaş’ın Tarık Ümit’in cesedinin Yalova’da olacağına inanması ve Mehmet Eymür’ün de ifadesinin aynı doğrultuda olması, dikkate alınması gereken bir husus olarak gözükmektedir.
Ali Aydınlık isimli Sedat Bucak’ın tanıdığı kişinin oğlunun silahla yaralanması nedeniyle İzmir’e gittiklerini, o sırada çocuğun ölmesi sebebiyle Mehmet Özbay’ı otele bırakıp, taziyeye gittiklerini, taziyeden otele dönerken kendilerini yolcu eden aşiret mensuplarının otosunun durdurulması, polis kontrolu yapıldığının belirtilmesi karşısında aramayı yapanların ruhsatsız silahlar çıkmasına karşılık sırf bucak aşiretinden oldukları için aranan kişilerin kimliklerini tespit edip, silahlarını da almadan bırakmış olmalarının söylenmesi üzerine Ercan Ersoyun yaptığı araştırmada polisin böyle bir uygulama yapmadığını anlaması üzerine, durumdan kuşkulanmıştır. O sebeble bulundukları yerden erken kalktıklarını ve Bucağın Kuşadasındaki yazlığına gidildiğini, gece Onur Otelde kalındığı, o arada Hüseyin Kocadağın İstanbulda uçakla İzmir’e geldiği, havalanından alınıp, otele getirildiği, Kuşadasında iki gün kalındığı, bazı arazilere bakıldığı ve 16.30’da Kuşadasından hareket edildiği, Sedat Beyin aracını, Hüseyin Kocadağın kullandığı, yolda takip edilmedikleri, Susurlukta kamyon konvoyu sebebiyle koruma arabasının geride kaldığı, bir daha da onlara yetişemediği, 19.30’da öndeki otolar da dörtlü sinyallarinin yandığının görülmesi üzerine konvoyun geçildiği ve 3-4 dakika sonra kaza yerine geldikleri anda kazayı gördüklerini kamyon şoförü ve birkaç kişinin otonun başında olduğunu, otonun yarısının yok olduğunu, sağ arka kapıyı açarak Mehmet Özbay’ı çıkardıklarını o anda yaşadığını ve allah dediğini,yere uzattıklarını,yüzü kolu ve gögüs kısmında kırıklar olduğunu görünce onu arkadan gelen mersedes araca taşıdığı, arka tarafa yatırdığını,Hüseyin Kocadağın vurma anında öldüğü, Gonca Us’un hareket ettiğini söylediklerini, sonra Sedat Beyi aramaya başladıklarını,önce elini gördüklerini ancak çekerek çıkaramayınca halat bulup araçları birbirinden ayırdıklarını,torpido gözünün alt tarafına sıkıştığı için çok zor çıkarttıklarını Gonca Us ile birlikte ikisini Siteyşın reno bir arabanın arkasına koltuklarıda uzatarak yanyana yatırdıklarını ve iki aracında ölü ve yaralıyı hastahaneye götürdüğünü, Sedat Bucak dışında diğer kişilerin ölmüş olduğu, Sedat Bucağı Balıkesire, oradan da uçakla İstanbul’a götürüldüğü, korumalardan Enver’in cenazeler ve araba ile ilgilenmesi için Susurlukta bıraktıklarını araçtan yere düşen ve çanta denilen şeyin Sedat Bucak’a ait içinde 230-240 milyon lira para bulunan beyaz naylon torbayı aldıklarını ve sonra da İstanbulda paranın Bucağın eşine verildiği, seyahate katılan korumaların tümü tarafından belirtilmektedir.
İddia edildiği gibi arabanın içerisinde bulunan silahların başkaları tarafından konulmadığı tanık ifadeleri ve İstanbul DGM.Başsavcılığının iddianamesinde yer almıştır.Ayrıca aynı iddianamede arkadaki koruma aracında Haluk Kırcı’nın da bulunduğu söylenmektedir.
Yukarıdada belirtildiği gibi kazanın meydana gelişini takiben İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın, Cumhurbaşkanına sundukları iddialar üzerine, cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda Başbakan tarafından Teftiş Kuruluna verilen yazılı talimatla başlayan inceleme 9.1.1997 tarihinde incelemeyi yapan müfettiş heyetinin düzenlediği inceleme raporu ile sonuçlanmıştır. Buna göre;
Başbakanlık raporunun (A) Bölümü Susurluk kazası ile ilgili sonucu ihtiva etmekte olup,
(A) bölümünde; 03.11.1996 tarihinde Susurluk İlçesinde, sürücülüğünü İstanbul Kemalettin Erörge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın yaptığı 06 AC 600 Plakalı otonun, 20 RC 721 Plakalı kamyona arkadan çarpması neticesinde uzun süredir aranmakta olan Abdullah Çatlı ve Gonca Us’un ölümü, Milletvekili Sedat Edip Bucak’ın ağır yaralanması ile sonuçlanan kazanın sonucunda;
İdari soruşturmaların sonuçlandığı ek bir soruşturma yapılmasına gerek bulunmadığı düşünülmektedir.
Mehmet Özbay adına düzenlenmiş olan hususi pasaport ile ilgili işlemlerde ihmali görülenler hakkında fezleke düzenlenmiştir.
Mehmet Özbay adına düzenlenmiş olan silah taşıma ruhsatı ile ilgili işlemde kusuru görülenler hakkında rapor düzenlenmiş olup, cezai bakımdan polis müfettişlerince fezleke düzenlenmektedir.
Adı geçen şahıs adına düzenlenmiş olan sürücü belgesi işlemlerinde usulsüzlük bulunmadığı anlaşılmış,
Beşiktaş İlçe Nüfus Müdürlüğünce düzenlenen nüfis hüviyet cüzdanı verilmesinde kusuru görülenler hakkında Mülkiye Başmüfettişlerince soruşturma yapılmakta olup, fezleke düzenlenecektir.
Hüseyin Kocadağ’ın ölmesi nedeniyle adli ve idari yönden hakkında herhangi bir işlem yapılmasına gerek kalmamıştır.
Adlî soruşturmalar devam etmekte olup trafik kazası ile ilgili dava Susurluk Asliye Ceza Mahkemesinde 1996/186 sayılı dava dosyasında derdesttir. Mehmet Özbay adına mevzuata aykırı silah taşıma belgesi düzenlediği isnad edilen Emniyet Eski Genel Müdürü Mehmet Ağar ile hakkında gıyabi tevkif kararı bulunan ve emniyetçe aranan kişiyi sakladığı isnad edilen ve aracında bulunan ruhsatsız silahlar nedeniyle 6136 sayılı Kanuna muhalefet ettiği düşünülen Sedat Edip Bucak halen Milletvekili olduklarından konulara ilişkin savunmaları, ilgili yer C.Başsavcılıklarının fezleke düzenleyerek ilgili bakanlık kanalıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasını talep etmesi ve Anayasanın ilgili maddesi gereğince talep uygun görüldüğü takdirde mümkün olabilecektir.
Konuların yukarıda belirtilen idari soruşturmalar sonucu düzenlenecek fezleke konuları dışında tamamı C.Başsavcılıklarınca soruşturma konusu edilmiş bulunmaktadır.
Cürüm işlemek amacıyla teşekkül meydana getirilip getirilmediği hususu İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturulmuş ve rapor içerisinde yer alan İddianamede tüm boyutları ile olaylar irdelenmiştir.
Başbakanlık raporunun Sonucundaki (F) bölümünde; Mehmet Özbay adına Abdullah Çatlı üzerinde bulunan adı geçenin Emniyet Genel Müdürlüğü mensubu olduğu, silah taşıyabileceği, kendilerine yardımcı olunmasına dair emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar imzalı, mühürlü ve fotoğraflı belgeler konusunda yürürlükteki yönetmeliğe göre böyle bir belge düzenlenemeyeceği, Mehmet Özbay adına düzenlenmiş olan belgenin usulüne uygun düzenlenmiş bir ruhsat olmadığı, Genel Müdürlük bütçesinden aylık almayan birisine bu şekilde belge düzenlenemeyeceğinin Emniyet Genel Müdürlüğü yazısıdan anlaşıldığı,
şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
Komisyonumuzca Susurluk olayına esas incelemeleri yapan çeşitli İl ve İlçe Cumhuriyet Başsavcılıklarından konuya ilişkin bilgi ve belge talebinde bulunulmuştur.
Diğer taraftan adli işlemler yönünden de;
Susurluk Cumhuriyet Savcılığının 12.11.1996 tarih ve Hz: 1996/949 E: 1996/407 K: 1996/145 sayılı kararı ile Susurluk Asliye Ceza Mahkemesine açılan davaya ilişkin iddianamede;
Olay tarihinde yukarıda açık kimliği yazılı sürücü Hüseyin Kocadağ yönetimindeki Sedat Bucak’a ait 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobil ile İzmir ilinden, İstanbul iline doğru seyir halinde iken; İlçemiz uçakyolu mevkii 53. Km. ye geldiğinde sol taraftaki benzinlikten çıkış yaparak Bursa istikametine (ayni istikamete gitmek isteyen Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı ford kamyona sağ arka yan taraftan çarparak ölümlü ve yaralamalı trafik kazası meydana gelmiştir.
Kaza neticesinde 06 AC 600 plakalı Mercedes otomobilin sürücüsü Hüseyin Kocadağ, aynı araçta bulunan Abdullah Çatlı ve Gonca Us isimli şahıslar ölmüşler, otomobilin sağ ön koltuğunda bulunan Milletvekili Sedat Bucak hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmıştır.
Sanığın yargılanmasının yapılarak eylemine uyan; TCK.nun 455/2, son, 40, 2918 sayılı yasanın 119. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur değerlendirmesi ile dava açılmıştır.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 20.4.1992 tarih ve Hz: 1992/8718 E: 1992/5177 İd. 1992/2596 sayılı iddianamesinde;
26.2.1992 tarihinde sahte pasaport kullanmak suçundan Şahin Ekli isimli şahıs adına Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesine dava açılmış olduğu ve en son duruşmanın 26.12.1996 tarihinde yapıldığı, davanın 1992/405 esas sayılı dava dosyasında devam etmekte olduğu anlaşılmıştır. Davanın bu kadar uzun sürmesinin nedeni sanığın bulunamamış olmasından ileri geldiği kanaati oluşmuştur.
Susurluk Cumhuriyet Başsavcılığının 11.11.1996 tarih ve Hz: 1996/961,963,964 Fezleke: 1996/ sayılı İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen Fezlekede;
03.11.1996 tarihinde Susurluk ilçesi uçakyolu mevkiisinde meydana gelen trafik kazası ile ilgili olarak yapılan tahkikatta:
Olay tarihinde Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak’a ait 06 AC 600 plakalı Mersedes marka otomobil ile sürücü Hüseyin Kocadağ yönetiminde İzmir ilinden İstanbul iline doğru seyir halinde iken Susurluk İlçesi Uçakyolu mevkii 53. km. de saat 19.15 sıralarında diğer sürücü Hasan Gökçe’nin yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyonun olay yerinin sol tarafında bulunan benzinlikten yola kontrolsüz olarak çıktığı sırada aşırı hızlı gelmekte olan otomobilin kamyonun sağ arka yan tarafından çarpması sonucu ölümlü ve yaralamalı trafik kazası meydana gelmiştir.
Kaza neticesinde 06 AC 600 plakalı otomobilde bulunan sürücü Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı (Mehmet Özbay) ve Günca Us isimli şahıslar ölmüşler, otomobilin sağ ön koltuğunda oturan Milletvekili Sedat Bucak hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmıştır.
Olay üzerine olay yerine intikal eden Jandarma yetkilileri kazaya karışan 06 AC 600 plakalı mersedes otomobilde iki adet MP-5 otomatik tabanca, 5 adet çeşitli çapta tabanca ile bunlara ait iki adet susturucu, toplam 13 adet Jarjör ve mermiler ele geçirilmiştir.
Olay yerinde keşif yapılmış, bilirkişi raaporu ve olay yeri krokisi ile kaza yapan araçların durumu fotoğrafla tesbit edilmiştir.
Olayı müteakip araçta bulunan ölüler ve yaralanan Susurluk Devlet Hastanesine kaldırıldığı, yaralının Balıkesir Devlet Hastanesine sevk edildiği, anlaşılmıştır.
Olayda ölenlerin cesetleri üzerinde Susurluk evlet hastanesinde inceleme yapılmış olup, bu incelemede:
Ölen sürücü Hüseyin Kocadağ’a ait ceset üzerinde: Emniyet Müdürlüğüne ait polis kimliği, banka kartları, sigorta kartı, ile küçük gazete kağıdı parçasına sarılmış 0.33 santim ağırlığında kahverengi renkte niteliği belli olmayan toz madde ile 19.050 Bin tl.sı para çıkmıştır. (Nüfus cüzdanı ve sürücü belgeside mevcuttur.)
Aynı araçta yolcu olan ve olay sonucu ölen Abdullah Çatlı, (Mehmet Özbay)a ait ceset üzerinde: Mehmet Özbay adına düzenlenmiş; Sürücü belgesi, Silah Taşıma Ruhsatı, Silah Taşıma İzin Belgesi, kart vizit, Baysa Tic. adına düzenlenmiş fatura bilgi kağıdı, Viza kartı, Yapı Kredi Kartı, Barçlay kart, bir adet telefon kartı, İst.Tic.Odası Üyelik kardı, bir adet üzerinde Beyaz toz bulaşığı (taneciği) bulunan küçük naylon poşet, ile 44.500.000. TL 29 Adet Yüzlük ABD, Doları, yüzelli dolar, 305 Alman markı, çıkmıştır.
Ölen Goncu Us isimli bayana ait ceset üzerinde ise; kimlik belgesi çıkmamış olup, kazadan sonra jandarma yetkililerince kaza yapan 06 AC 600 plakalı otomobilde bulunan siyah bayan çantasında Gonca Us adına düzenlenmiş sürücü belgesi, ile çeşitli fotoğraf çıkmış olup, fotoğraf ve sürücü belgesinin ölen bayana ait olduğu teşhis tanığınca beyan edilmiştir. Ayrıca Gonca Us isimli bayan üzerinden çerçevesi sarı renkli, İpli, camsız gözlük çerçevesi ve sol ayağında 24 cm. uzunluğunda altın zincir mevcuttur.
Olay sonucu ele geçirilen kimlikler ve belgeler ile silahlar, niteliği belli olmayan toz madde ve trafik kazası olayı tefrik edilerek ayrı Hazırlık numaraları verilmiştir. Bunlardan 1996/962 Hz. sayısında kayıtlı olan Silah Taşıma İzin Belgesi ile ilgili evrak Yetkisizlik Kararı verilerek Ankara C.Başsavcılığına gönderilmiştir.
Olay üzerine Basın Yayın Organlarınca yapılan yayınlar ve 06 AC 600 plakalı kaza yapan otomobilde ele geçirilen silahlar, mermiler ve eşyalar ile olay sonucu ölen şahıslar üzerinde elde edilen eşya ve belgelerin değerlendirilmesinde; ayrıca Mehmet Özbay kimlikli, şahsın gerçekte Abdullah Çatlı isimli şahıs olduğu ve 18 yıldır aranan şahıslardan olduğu anlaşılmakla;
Şahısların birarada bulunması, çeşitli silahlar ve sahte belgelerin mevcudiyeti ile T.C.K.’nun 313. maddesine muhalefet suçunu oluşturacağı, bu suçun da 2845 sayılı Yasanın 1. ve 9. maddesi gereğince Devlet Güvenlik Mahkemesi yetkisi ve görevi içinde olduğu anlaşılmakla;
Fezleke düzenlenerek silahlar, kimlik ve belgeler ve toz madde ile ilgili Tefrik yapılarak ayrı hazırlıkları kaydedilmiş ise de, Birleştirilerek hazırlık evrakı, 06 AC 600 plakalı otomobilde ele geçirilen silahlar, bunlara ait mermi, jarjörler ve susturucular ile şahıslar üzerinde elde edilentüm kimlikler belgeler ve bunlara ait eşyalar birlikte görevli ve yetkili İstanbul DGM. Başsavcılığına gönderilmiştir.
Şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
Susurluk Cumhuriyet savcılığının 7.11.1996 tarih ve Hz:1996/962 Büro 1996/20 sayılı Yetkisizlik kararında;
3.11.1996 tarihinde Susurluk çıkışında Uçakyolu mevkiisinde Urfa Milletvekili Sedat Bucak’a ait 06 AC 600 plakalı Mersedes marka otomobil ile Bursa istikametine seyir halinde iken trafik kazasının meydana geldiği; kaza neticesi aracın sürücüsü Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ ile Abdullah Çatlı (Mehmet Özbay) Gonca Us isimli şahısların öldükleri, Miletvekili Sedat Bucak’ın ise ağır yaralandığı, anlaşılmıştır.
Kaza neticesinde ölen şahıslar üzerinde yapılan incelemede, Abdullah Çatlı olarak yakınlarınca teşhis edilen şahsın üzerinde Mehmet Özbay adına düzenlenmiş sürücü belgesi, çeşitli bankalara ait kredi kartları, ticaret odası üye kartı, silah taşıma ruhsatı ve silah taşıma izin belgesi çıkmıştır. Bu belgelerden silah taşıma izin belgesinin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından düzenlendiği anlaşılmakla;
Suç yeri itibari ile Savcılığımızın yetkisizliğine,
Gereğinin takdir ve ifası için hazırlık evrakının yetkili ve görevli Ankara C.Başsavcılığına gönderilmesine,
C.M.U.K’nun 8. maddesi gereğince karar verildiği
şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
Susurluk Cumhuriyet Savcılığının 7.11.1996 tarih ve Hz:1996/949 sayılı Tefrik kararında;
03.11.1996 tarihinde Susurluk Uçakyolu mevkiisinde meydana gelen trafik kazası sonucu üç kişinin öldüğü, bir kişinin de ağır yaralandığı araçta ölenlerden birisinin İstanbul Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, diğerinin Mehmet Özbay adına düzenlenmiş, ehliyetname, çeşitli banka kartları ve silah taşıma ruhsatı ve belgesi bulunan Abdullah Çatlı olduğu, araçta bulunan ve kaza neticesi vefat eden bayanın Gonca Us, isimli kişi olduğu, kaza neticesi ağır yaralanan kişinin de aracın sahibi olan Şanlıurfa Milletvekili Sedat bucak olduğu, kaza neticesi araçta çeşitli silah ve mermiler ile şarjörlerin bulunduğu anlaşılmakla;
Trafik kazası olayı diğer olaylardan ayrı olmakla, 1996/949 sayısı üzerinden yürütülmesine,
Abdullah Çatlı olan şahsın üzerinden çıkan ehliyetname, silah taşıma ruhsatı ve Banka kartlarının düzenlenme yerleri İstanbul İli olmakla, diğer evraklardan ayrılarak soruşturmanın sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi için Tefrik edilerek hazırlığın 1996/961 Hz. sayısı üzerinden yürütülmesine,
Abdullah Çatlı’nın üzerinden çıkan Silah Taşıma İzin belgesinin düzenleniş yeri itibari ile farklı olması nedeni ile tefrik edilerek hazırlığın 1996/962. sayısı üzerinden yürütülmesine,
Araçta bulunan çeşitli evsaftaki silah, mermi ve şarjörler hakkındaki soruşturmanın sağlıklı yürütülebilmesi için tefrik edilerek hazırlığın 1996/963 Hz.nosu üzerinden yürütülmesine,
Ölen şahıslardan Abdullah Çatlı (Mehmet Özbay) cüzdanı içinden çıkan küçük naylon poşetteki beyaz toz bulaşığı ve ölen Hüseyin Kocadağ cüzdanı içinden çıkan ve 0.33 santim kahverengi toz hakkında ki evrakın da tefrik edilerek hazırlığın 1996/964. Hz.Sayısı üzerinden yürütülmesine,
Şeklinde karar verilmiştir.
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 5.3.1997 tarih ve Hz:1996/2303 E: 1997/294 İddianame: 1997/261 sayılı iddianamenin konumuza ilişkin bölümlerinde;
Türkiye’de katliam sanığı olarak gıyabi tutuklama kararı ile, yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığı ve cezaevi firarisi olarak İnterpol tarafından kırmızı bülten ile aranan bir silahlı eylemci ile, bu kişiyi yakalamak veya bulunduğu yeri derhal güvenlik birimlerine bildirmekle görevli ve yükümlü olan üst düzey bir emniyet mensubunun ve bir milletvekilinin aynı ortamlarda birlikte olmaları ve bu birlikteliği, Abdullah Çatlı’nın gerçek kimliği bilinerek, uzun süreli yakın ilişkiler içerisinde sürdürülmüş olması,
Bu kişilerin her üçününde üzerinde ruhsatlı tabancaları, yanlarındaki korumaların ayrı ayrı zati silahlarının bulunmasına rağmen ayrıca saldırı, suikast ve gizlice cinayet işlemekte kullanılabilecek vahim nitelikte ve sayıda silahları ve mermilerle, 34 NUL 63 numaralı sahte plakaları (koruma amaçlı olmadığı İst.Emn. Müd. yazı ve araştırması ile saptanmıştır.) ve birçok sahte belgeleri yanlarında bulundurdukları nazara alındığında, bu kişilerin son olaydaki beraberliğinin basit bir tatil gezisi veya başsağlığı ziyareti ile izah edilmesi inandırıcı görülmemiştir. kaldıki, yukarıdaki tesbitlere göre bu beraberlik tesadüf değil önceden tesbit edilmiş bir buluşma olduğu, İstanbul’da bulundukları ilk günde Abdullah Çatlı, Sedet Edip Bucak ve Hüseyin Kocadağ’ın gizlenen buluşmaları ve görüşmelerinden anlaşılmaktadır.
Bu durum adı geçen kişilerin, yanlarında koruma olarak bulundurdukları kişilerle birlikte, yasalara aykırı silahlı bir eylem hazırlığında bulundukları kanaatini oluşturmuştur.
Bu silahlardan ve mermilerden bir bölümünün özel Harekat Daire Başkanlığı kaynaklı oldukları ve 1993-1994 yılları itibariyle Emniyet Genel Müdürlüğünde kuvvet kayıtlarında bulunmaları gerektiği tesbit edilmiştir. Buna rağmen bu silah ve mermilerin kaza yapan otomobil içerisinde ve orada bulunan kişiler elinde ne maksatla bulundukları ve onlara nasıl intikal ettirildikleri, Emniyet Genel Müdürlüğünün cevabi yazılarında izah edilememiştir. Ancak, belirtilen tarihlerde Özel Harekat daire Başkan Vekili olan İbrahim Şahin’in talimatları ve bilgileri dahilinde adı geçenlere intikal ettirildiği kanaati oluşmuştur.
Abdullah Çatlı’nın üzerinde bulunan ve yukarıda ayrıntıları izah edilen sahte belgeler ve özellikle silah taşıma izin belgeleri ve hususi yeşil pasaportlar düzenlenerek, bu belgelerle, Devlet tarafından aranan ve birçok yasadışı eyleme katılmış oldukları saptanan bu kişilerin kolaylıkla silah taşımaları ve kolaylıkla yurtdışına çıkış ve dönüşleri sağlanarak çeşitli imtiyazlarla donatılmış oldukları anlaşılmıştır.
Ömer Lütfi Topal isimli kişinin öldürülmesinde (Olay yukarıda ayrıntılı olarak izah edilmiştir) kullanılan silahın şarjöründe Abdullah Çatlı’nın parmak izi bulunmuş ve Abdullah Çatlı’nın bu olaya iştirak etmiş olduğu bu somut delil ile tesbit edilmiştir. Öldürülen Ö.Lütfi Topal İstanbul’da ve Türkiye’nin muhtelif yerlerinde faaliyet gösteren birçok kumarhanenin işletmecisidir. Bu işletmelerden çok büyük miktarlarda paralar kazanılmaktadır. Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir isimli şahıslarda Ömer lütfi Topal’ın İstanbul’daki bir kumarhanesinin ortaklarıdır. Bu kişiler bir ihbar üzerine üç polis memuru ile (A.Çarkın, E.Ersoy, O.Yorulmaz) birlikte Ö.Lütfü Topal’ın cinayet zanlıları olarak gözaltına alınmışlardır. İstanbul .Emniyet Müdüdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğünde gözaltında bulundukarı sırada daha ilk saatlerden itibaren Sedat Edip Bucak İstanbul İl Emniyet Müdürüne defalarca telefon açarak bu kişileri gözaltından kurtarmaya ve araştırmanın genişletilmesini engellemeye yönelik girişimlerde bulunmuştur, araştırmanın birinci günü henüz tamamlandığında ise, İbrahim Şahin’in bizzat İstanbul’a gelmesi ile bu kişiler apar topar İstanbul Emniyet Müdürlüğünden Ankara Emniyet Genel Müdürlüğüne götürülmüş ve orada kısaca ifadeleri alınıp yüzeysel bir inceleme ile yasal olmayan bir uygulama sonucu serbest bırakılmışlardır.
Bu kişilerin acele olarak Ankara Emniyet Genel Müdürlüğüne götürülmeleri, özel timler hakkında kamuoyunda olumsuz kanaat oluşmasını önlemek olarak izah edilmeye çalışılmıştır. Ancak, bu kişilerden ikisi sivil şahıstır, özel timlerle ilişkileri yoktur. Diğer polis memurlarının ise önceki tarihlerde Özel Harekat Dairesi ile ilişkileri zaten kesilmiştir. Kaldıki, bu tür uygulamanın mutad olmadığı bizzat İstanbul il Emniyet Müdürünün ifadesinde yer almaktadır. Şöyleki; Emniyet Amiri, Başkomiser ve Komiser rütbelerinde birçok Emniyet mensubu muhtelif suçlardan muhtelif tarihlerde İstanbul Emniyet Müdürlüğünde gözaltına alınarak sorgulamaları yapıldığı halde (hatta bir bölümü orada suimuameleye maruz kaldıklarını iddia etmişlerdir.) Emniyet Genel Müdürlüğü veya İçişleri Bakanlığının bilirkişiler hakkında yapılan işlemler ile herhangi bir şekilde ilgilenmedikleri ve ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü nezdinde de herhangi bir araştırmaya kalkışmadıkları, zaten bu olayda Emniyet Genel Müdürü’nün de devre dışı bırakıldığı ve kendisine herhangi bir bilgi verilmediği anlaşılmıştır. Bunların dışında, Ö.Lütfi Topal’ın öldürülmesi olayı sebebiyle gözaltına alınan bu üç polis memuru (Mustafa Altınok, Enver Ulu ve Ömer Kaplan isimli polis memurları ile birlikte) Ö.Lütfü Topal’ın öldürülmesine tekabül eden zaman diliminde, Sedat Edip Bucak’a koruma görevlisi olarak tayin edilerek orada toplanmaları sağlanmıştır. (Koruma tayininde aciliyet unsurunun bulunmadığı ve birkısım işlemlerdeki usulsüzlükler Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporunda ve yukarıda ki ilgili bölümlerde izah edilmiştir.) Ö.Lütfü Topal’ın öldürülmesine iştirak ettiği somut delillerle saptanan Abdullah Çatlı ile bu olayın zanlıları olarak gözaltına alınan ve aynı zamanda Ö.Lütfü Topal’ın ortakları olan Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir , Sedat Edip Bucak ve onun yukarıda isimleri yazılı korumaları, uzun süreden beri tanışmaktadırlar ve sık sık biraraya gelmektedirler. Keza, bu kişilerin hepsi İbrahim Şahin ile de tanışmakta ve onlarla da ilişkili bulunmaktadırlar. Ö.Lütfü Topal’ın öldürüldüğü günlere tekabül eden zaman diliminde ve ayrıca bu olaydan önceki ve sonraki günlerde, Abdullah Çatlı, Sedat Edip Bucak, Sami Hoştan, Ali Fevzi Bir ve Sedat Edip Bucak’ın korumaları arasında yoğun ve dikkat çekici şekilde telefon görüşmeleri yapıldığı tesbit edilmiştir.(Telefon görüşmelerinin detayları ,yukarıda ayrıntılı olarak izah edilmiştir.) bulduğu tarihe yakın zamanlarda Abdullah Çatlı, Sami Hoştan, Ali Fevzi Bir ve S.E.Bucak’ın korumaları, Siverek’te Sedat Bucak’ın ikametgahında toplanmışlardır. (Fotoğraflarla ilgili bölümde izah edilmiştir.)
Adı geçen bu kişilerin böyle bir olay etrafından yoğun görüşme, beraberlik ve dayanışma içerisende bulunmaları, özel kasıtla hareket ettikleri kanaatini oluşturmaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat daire Başkan Vekili olarak görevli bulunan Hanefi Avcı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kontrterör Merkez Yöneticisi Mehmet eymür’ün İstanbul DGM.Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadeleri ile teyid ettikleri (bu ifadelerinde TBMM Susurluk Araştırma Komisyonunda verdikleri ifadeleri de aynen tekrar etmişlerdir) ve dosyada mevcut bilgi, belge ve delillere göre:
Yasadışı bölücü terör örgütlerine destek veren kişilerle hukuki yollarla mücadele edebilmek imkânı bulunmadığını düşünen birkısım görevliler tarafından başka yöntemler aranmaya başlanmıştır. Bu düşünce ile Emniyet, MİT ve Jandarma Teşkilatlarında bazı görevliler tarafından bu istikamette çalışmalar başlatılmıştır. (MİT ve Jandarma hakkındaki iddialara ilişkin ifadeler Ankara DGM. Cumhuriyet Başsavcılığına, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki olaylara ilişkin ifadeler Diyarbakır DGM. Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.) Emniyet Genel Müdürlüğü ve Özel Harekat dairesinde bazı üstdüzey görevliler ve yine Özel Harekat dairesinde görev yapmış birkısım polis memurları ile, bu görevliler tarafından önceki tarihlerden beri bilinen ve tanınan ancak, muhtelif suçları sebebiyle Gıyabi Tutuklu olarak aranan birkısım sivil kişilerden oluşan teşekkül meydana getirilerek terör örgütlerine destek sağladığını düşündükleri kişilere yönelik eylem ve faaliyetlerde bulunulmuştur.
Birsüre sonra, bu teşekkülün eylem yapacakları hedef veya eylemlerini haklı gösterecekleri sebep bulunmadığı görülmekle beraber, oluşturulan bu guruplar dağılmamış aksine, birkısım siyasetçi ve kumarhane işletmecisinin de katılımı ile, kişisel çıkarlar sağlamaya yönelik eylemler yaptıkları ifade edilmiştir. Nitekim, Susurluk ilçesi civarında meydana gelen malum trafik kazasında birarada bulunan kişiler, bunların yanlarında taşıdıkları silahlar ve belgeler ile bu kişilerin, iddianamede isimleri zikredilen diğer kişilerle ilişkilerinin boyutları ve yine yukarıda izah ve ifade edilen birkısım olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Susurluk kazasında birarada bulunan kişilerin yukarıda ifade edilen şekilde, yasadışı eylemlerinden birinin daha hazırlık hareketlerine başladıklarını göstermektedir.
Bu teşekkülde yer alan şahısların kişilikleri, görev alanları ve ülkedeki etkinlikleri nazara alındığında (sanıklardan Korkut Eken’in beyanında da belirttiği üzere) teşekkülün eylemlerinin yetkili ve görevli merciiler tarafından artık kontrol edilemez boyutlara ulaştığı görülmüştür. ancak, Susurluk kazası ile, bu teşekkül ve birkısım mensupları meydana çıkmıştır.
Tüm bu deliller ve belgeler birlikte nazara alındığında, haklarında iddianame ile dava açılan bu kişilerin birçok olayda isimlerinin birlikte geçtikleri görülmektedir.
Bu birlik ve beraberliğin tesadüflerden ibaret olmadığı, Polis Memurları sanıkların sadece koruma görevi yapmak maksadıyla tayin ve tahsis edilmedikleri, bunların ÖZEL KASIT altında biraraya toplandıkları ve bu suretle: Devlet tarafından muhtelif suçlardan aranan kişiler, kumarhane işletmecileri, birkısım yönetici ve siyasetçiler ile Özel Harekat daire Başkanlığında görevli bazı polis memurlarının cürüm işlemek için teşekkül oluşturdukları veya bu teşekküle katıldıkları anlaşılmıştır.
CÜRÜM İŞLEMEK İÇİN TEŞEKKÜL OLUŞTURMAK SUÇU: TCK’nun 313.maddesinde düzenlenen bir tehlike suçudur. Bu madde ile Türk Ceza Huku’n daki genel ilkeye bir istisna getirilmek sureti ile toplum yararına HAZIRLIK HAREKETLERİ DE CEZALANDIRILMAKTADIR. Amaç, müstakbel suçları önlemektir. Suçun oluşumu için, iki veya daha çok kişinin aynı gaye doğrultusunda yani, suç işlemek için irade mütebakatı içinde bulunmaları yeterlidir. Şu halde, anlaşma ile suç oluşacağından, herhangi bir cürüm işlenmesine gerek te bulunmayacaktır, başka bir deyişle, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirmek suçunun oluşabilmesi için, bu teşekkülün herhangi bir suç işlemiş ve tamamlamış olması da gerekli bulunmamaktadır. Yukarıda ifade edildiği gibi suçun oluşumu için hazırlık hareketleri yeterlidir. Ayrıca, teşekkül üyelerinin aynı derecede görev almaları da gerekli değildir. Birkısmı koruma, kollama, birkısmı ikmal, bir kısmı talimat ve direktif, birkısmı icracı, birkısmı da suçtan menfaat temin etmiş olması suçun oluşumu için yeterlidir.
Bu eylemle birlikte tüm sanıkların ayrıca, haklarında yakalama ve tevkif müzekkereleri bulunan (Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı) kişilerin saklı bulundukları yeri bildikleri halde yetkili merciilere de haber vermedikleri ve bu şekilde bu suçu da işledikleri anlaşılmıştır.
Şeklinde değerlendirme yapılarak İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesine dava 5.3.1997 tarihinde açılmıştır.
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Hz: 1996/2303 sayılı işlemle;
Sedat Edip Bucak ve Mehmet Kemal Ağar’ın Milletvekili olmaları sebebiyle hazırlık evrakları tefrik edilmiş ve İstanbul DGM Başsavcılığının 30.01.1997 tarih ve 1997/221-1 sayılı FEZLEKE’si ekinde Adalet Bakanlığı’na gönderildiği,
Adalet Bakanlığı Cezaişleri Genel Müdürlüğünün 1.4.1997 tarih ve 10069 sayılı yazısı ekinde gönderilen İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinin 30.1.1997 tarih ve Hz.1997/221 fezleke: 1997/1 sayılı fezlekesinin değerlendirme ve sonuç bölümünde:
03.11.1996 tarihinde Susurluk İlçesi civarında meydana gelen trafik kazasında, aynı otomobil içerisinde Abdullah Çatlı, Sedat Edip Bucak ve Hüseyin Kocadağ’ın birlikte bulunmaları, o tarihten itibaren, Türkiye gündeminde baş sırayı alarak bugüne kadar süregelen tartışmaların en önemli konusunu teşkil etmiştir.
12.11.1996 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı ile bir görüşme yapan, Anavatan Partisi Genel Başkanının... bazı devlet görevlilerinin uyuşturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürme gibi eylemlere karıştıklarını, devlet tarafından aranan bazı silahlı eylemcilerinde bu devlet görevlileri tarafından kullanıldığını... ifade etmesi sebebiyle Cumhurbaşkanı 13 Kasım 1996 tarihli mektupla bu bilgileri Başbakana intikal ettirmişlerdir. Bu mektupta özetle... “Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde özel harekat dairesi vardır... bu dairenin bazı elemanları uyuşturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürme gibi işlere karışmaktadır... Ö.L.Topal’ı öldürenlerin itirafları fevkalade enteresandır... aşiret reisi devleti kullanmaktadır... Devlette görevli bazı kişilerin özel hareket dairesi başkanı İbrahim Şahin’den talimat aldıkları ve bunun İçişleri Bakanı dahil bir takım yüksek yerlerin bilgisi dahilinde olduğu söylenmektedir... şeklinde iddia edilen hususlara yer vermişlerdir. Bu iddialar nazara alınarak Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulları tarafından araştırmalar yapılmıştır. Ayrıca TBMM’de bu konularla ilgili bir araştırma komisyonu teşkil edilerek araştırmalar sürdürülmüştür. Bu bilgilerin ve araştırmaların yanında İstanbul DGM.C.Başsavcılığınca da hazırlık tahkikatı yapılarak yukarıda izah edilen olaylar ayrı ayrı tahkik edilmiş ve toplanan deliller ve delillere istinaden oluşan kanaat fezlekenin muhtelif bölümlerinde ayrıntılı olarak izah ve ifade edilmiştir.
Yukarıda izah ve ifade edildiği üzere:
Türkiye’de katliam sanığı olarak gıyabi tutuklama kararı ile, yurt dışında uyuşturucu kaçakçılığı ve cezaevi firarisi olarak İnterpol tarafından kırmızı bülten ile aranan bir silahlı eylemci ile, bu kişiyi yakalamak veya bulunduğu yeri derhal güvenlik birimlerine bildirmekle görevli ve yükümlü olan üst düzey bir emniyet mensubunun ve bir milletvekilinin aynı ortamlarda birlikte olmaları ve bu birlikteliği, Abdullah Çatlı’nın gerçek kimliği bilinerek, uzun süreli yakın ilişkiler içerisinde sürdürülmüş olması,
Bu kişilerin her üçününde üzerinde ruhsatlı tabancaları, yanlarındaki korumaların ayrı ayrı zati silahlarının bulunmasına rağmen ayrıca saldırı, suikast ve gizlice cinayet işlemekte kullanılabilecek vahim nitelikte ve sayıda silahları ve mermilerle, 34 NUL 63 numaralı sahte plakaları (koruma amaçlı olmadığı İst.Emn.Md. yazı ve araştırması ile saptanmıştır.) ve birçok sahte belgeleri yanlarında bulundurdukları nazara alındığında, bu kişilerin son olaydaki beraberliğinin basit bir tatil gezisi veya başsağlığı ziyareti ile izah edilmesi inandırıcı görülmemiştir. Kaldıki, yukarıdaki tesbitlere göre bu beraberlik tesadüf değil önceden tesbit edilmiş bir buluşma olduğu, istanbul’da bulundukları ilk günde Abdullah Çatlı, Sedat Edip Bucak ve Hüseyin Kocadağ’ın gizlenen buluşmaları ve görüşmelerinden anlaşılmaktadır.
Bu durum, adı geçen kişilerin, yanlarında koruma olarak bulundurdukları kişilerle birlikte, yasalara aykırı silahlı bir eylem hazırlığında bulundukları kanaatini oluşturmuştur.
Bu silahlardan ve mermilerden bir bölümünün özel harekat ve daire başkanlığı kaynaklı oldukları ve 1993-1994 yılları itibariyle Emniyet Genel Müdürlüğünde kuvve kayıtlarında bulunmaları gerektiği tesbit edilmiştir. Buna rağmen bu silah ve mermilerin kaza yapan otomobil içerisinde ve orada bulunan kişiler elinde ne maksatla bulundukları ve onlara nasıl intikal ettirildikleri, Emniyet Genel Müdürlüğünün cevabi yazılarında izah edilememiştir. Silah taşımasına yardımcı olunması hususundaki özel belgeler ve diğer ilişkilerde nazara alındığında bu silah ve belgelerin, belirtilen tarihlerde Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Ağar ve Özel Harekat Dari Başkan vekili olan İbrahim Şahin’in talimatları ve bilgileri dahilinde adı geçen kişilere verildiği kanaati oluşmuştur.
Abdullah Çatlı’nın üzerinde bulunan ve yukarıda ayrıntıları izah edilen sahte belgeler, Abdullah Çatlı (Mehmet Özbay sahte kimliği ile) ve Yaşar Öz adına düzenlenen silah taşıma izin belgeleri ve hususi yeşil pasaportlarında yine, Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemlerde ve onun bilgisi ve talimatı doğrultusunda düzenlenerek, bu belgelerle, devlet tarafından aranan ve birçok yasadışı eyleme katılmış oldukları saptanan kişilerin kolaylıkla silah taşımaları ve kolaylıkla yurtdışına çıkış ve dönüşleri sağlanarak çeşitli imtiyazlarla donatılmış oldukları anlaşılmıştır.
Ömer Lütfi Topal isimli kişinin öldürülmesinde (olay yukarıda ayrıntılı olarak izah edilmiştir) kullanılan silahın şarjöründe Abdullah Çatlı’nın parmak izi bulunmuş ve Abdullah Çatlı’nın bu olaya iştirak etmiş olduğu bu somut delil ile tesbit edilmiştir. Öldürülen Ö.Lütfi Topal İstanbul’da ve Türkiye’nin muhtelif yerlerinde faaliyet gösteren birçok kumarhanenin işletmecisidir. Bu işletmelerden çok büyük miktarlarda paralar kazanılmaktadır. Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir isimli şahıslarda Ömer Lütfi Topal’ın İstanbul’daki bir kumarhanesinin ortaklarıdır. Bu kişiler bir ihbar üzerine üç polis memuru ile (A.Çarkın, E.Ersoy, O.Yorulmaz) birlikte Ö.L.Topal’ın cinayet zanlıları olarak gözaltına alınmışlardır. İst.Emn.Md.Asayiş şube Md.de yetkili mercilere derhal haber vermedikleri aksine, gizlenmesine yardım ettikleri,
Sedat Edip Bucak’ın, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah ve mermileri ruhsatsız olarak taşıdığı,
Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olarak görevli olduğu tarihte, yukarıda Yaşar Öz olayında izah edilen fiil ve hareketi ile görevini suistimal ettiği sonuç ve kanaati oluşmuştur.
DGM.C.Başsavcılığının görev alanına giren, TCK.’nun 313. maddesine mümas, cürüm işlemek maksadıyla teşekkül meydana getirmek suçu ile ilgili hazırlık tahkikatı yapılırken yukarıda zikredilen diğer suçlara ilişkin delillerde birlikte toplanmıştır. Tahkikatın bu aşamasında bu suçlarla ilgili evrakların ve delillerin tefrik edilerek ilgili C.Başsavcılıklarına gönderilmesi halinde tüm olarak tahkikatın sürüncemede kalacağı, delillerin dağılacağı ve yok olacağı ve tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi zorunluluğu nazara alındığında, evrakların tefrik edilmesinde fiili ve hukuki imkânsızlık olduğu görülmüş ve bu sebeplerle fezleke, yukarıda zikredilen suçlarıda kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
“Susurluk kazası” olarak Türkiye’nin gündeminde yer alan olayların, ülke genelinde tüm yönleri ile aydınlığa kavuşması ve olaylarda iştiraki olan başka kişilerinde varlığının belirlenmesi için; Sarıyer C.Başsavcılığınca tahkikatı sürdürülen Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesi olayı, Silivri C.Başsavcılığınca tahkikatları sürdürülen Tarık Ümit’in kaybolması ve İran uyruklu Asker Smitko-Lasem Ecmaili’nin öldürülmesi olayları, Sapanca C.Başsavcılığınca tahkikatı sürdürülen Behçet Cantürk ve arkadaşlarının öldürülmesi olayı, Gaziantep C.Başsavcılığınca tahkikatı sürdürülen Mehmet Ali Yapraka’ın kaçırılması olaylarının tahkikatlarının ikmal edilmesi, olay faillerinin somut delilleri ile ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bu tahkikatların sonuçlanmaları halinde, olaylara iştirak ettikleri tesbit edilen sanıklar hakkında, görevli C.Başsavcılıklarınca yapılacak yasal işlemlere ek olarak, İstanbul DGM.C.Başsavcılığının görev alanına giren, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirmek suçundan da ayrıca ek mukteza tayin olunacaktır.
Zaten, bu olaylarda adı geçen ve halen firarda olup yakalama ve gıyabi tutuklama kararları ile aranan birkısım sanıklar ile bu olaylara ilişkin birkısım ihbar ve iddialarla ilgili tahkikat halen İstanbul DGM.C.Başsavcılığınca sürdürülmektedir.
Sonuç ve Talep
Halen 20. dönem Şanlıurfa Milletvekili olan Sedat Edip Bucak ve 20. dönem Elazıg Milletvekili olan Mehmet Kemal Ağar haklarında, müsnet suçlardan eylemlerine uyan ve yukarıda zikredilen kanun maddeleri gereğince takibat yapılabilmesi; T.C. Anayasasının 83/2 maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin, adı geçen milletvekilleri hakkında Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması kararına bağlı bulunmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirine tevdii olunmak üzere fezleke düzenlenerek, hazırlık tahkikat evrakı ile Adalet Bakanlığına sunulduğu,
Abdullah Çatlı, Hüseyin Kocadağ ve Gonca Us’un ölmüş olmaları sebebiyle, sanıklar Sedat Hoştan ve Ömer Kaplan hakkındaki delil durumu nazara alınarak bu kişiler hakkında EK TAKİPSİZLİK kararı verildiği,
Diyarbakır, Ankara ve İzmir Yargı çevresine ilişkin iddialarla ilgili evraklar Diyarbakır, Ankara ve İzmir DGM.Cumhuriyet Başsavcılıklarına tefriken gönderildiği, (26.2.1997 tarih ve 1996/2303 Hz.)
Abdullah Çatlı’ya Mehmet Özbay sahte kimliği ile nüfus cüzdanı veren görevliler hakkında evrak tefrik edilerek Görevsizlik Kararı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, (Hazırlık No: 1997/23).
Abdullah Çatlı’ya Mehmet Özbay sahte kimliği ile sürücü belgesi veren görevliler hakkında evrak tefrik edilerek Görevsizlik Kararı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, (Hazırlık No: 1997/25).
Abdullah Çatlı’ya Mehmet Özbay sahte kimliği ile umumi ve hususi (yeşil) Pasaport verenler hakkında evrak tefrik edilerek Görevsizlik Kararı ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, (Hazırlık No: 1997/24).
Abdullah Çatlı’ya Mehmet Özbay sahte kimliği ile İstanbul’da Silah Taşıma Ruhsatı verlimesinde suistimali görülenler hakkında evrak tefrik edilerek Görevsizlik Kararı ile İstanbul İl İdare Kuruluna gönderildiği,
anlaşılmaktadır.
Başbakanlık incelemesi ve Adli mercilerce yürütülen soruşturmalar dışında Komisyonumuz tarafından yürütülen çalışmalarda;
Abdullah Çatlı üzerinde çıkan uzman kimliği ile ilgili olarak yapılan tahkikat evrakının bir örneği Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından istenilmiş, alınan cevabi yazıda uzman kimliği ile ilgili hazırlık tahkikatının tümünün bilirkişi incelemesi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumuna gönderildiği bildirilmiştir.
Komisyonumuzca Emniyet Genel Müdürlüğünden, kendilerine İsrail Devleti tarafından hibe edilen silahlardan depoda bulunmayan ve kaybolan listeler ve varsa tahkikat evrakları istenilmiştir. emniyet Genel Müdürlüğünce verilen cevapta,
Susurluk İlçesinde kaza yapan araçta ele geçen tüm silahlar ile ilgili bilgiler ve İsrail’den hibe olarak alınan silahlara ait ilgili Daire tarafından hazırlanan dökümanların liste halinde gönderildiği,
Bunlardan A 92571 U seri numaralı 22 kalibre İtalyan yapımı Baretta Marka tabancanın Ocak 1994 tarihinde yapılan bir anlaşmayla bir israil Şirketi tarafından Türk Polis Teşkilatına satıldığının İsrail İnterpolünce bildirildiği, ancak, Emniyet Genel Müdürlüğü silah kuvve kayıtlarında mevcut olmadığı,
Irak yapımı, Tarq marka 9 mm çaplı 930647 seri numaralı tabancanın seri fabrikasyon numarası silinip tek tek bu seri numarası vurulmuş olduğu için üretici fabrikadan satım yeri hakkında cevap almanın mümkün görülmediği,
MP-5 marka 9 mm çaplı 21995 ve C 48952 seri numaralı yarı makinalı tabancaların ise menşeilerinin tespitine ilişkin olarak konu, 14.2.1997 tarih ve 038646 sayılı yazı ile aynen bildirilmiştir.
Buna göre; MP-5 marka silahların ingiltere’de üretildiği, bunlardan C 49952 seri numaralı silahın 1985 yılında Kuveyt’e satıldığı, MP-5 marka 21995 seri nolu silahın ise 1980 yılında Yugoslavya’ya satıldığının, İngiliz İnterpolünden alınan yazılardan anlaşıldığı, bu bilgilerin ilgili ülkeler nezdinde de alınarak detaylı bilgilerle takviye edileceğinin bildirildiği,
İsrail’den bugüne kadar 8.12.1993 tarih ve 31862 sayılı yazıda belirtilen;
10 Adet Ruger kısa tüfek 0.22 LR, 10 Adet Baretta tabanca cal: 22,8 Adet remington Model 870 Av tüfeği, 5000 Adet “oo” Buchshot kovan, 5000 Adet Lock-Buster av tüfeği kovanı, 100 Adet UZİ Yarı Mak.tab.7 (şarjörü), 100 Adet 9 mm tabanca, 4 Adet Magnum 300 Mac Millan tüfeği, 10000 Adet Magnum 300 fişeği, 5000 Adet Cal. 50 fişeği alındığı, bunlarla ilgili olarak 19.2.1996 tarih ve 4016 sayılı yazıda açıklandığı üzere son kullanıcı belgesindeki 10 ayrı kalem malzemeden bir kısmının gönderildiği ve kullanıcı olan Özel Harekat Daire Başkanlığına orijinal ambalajlı olarak teslim edildiği, kurulan muayene ve kabul komisyonunca kabulünün yapıldığı ve ayniyatının kesilerek 15.11.1994 tarihinde kuvve kayıtlarının alındığı,
23.12.1993-15.6.1994 tarihleri arasında da,
100 Adet 5,56 mm Galli Tüfek, 20 Adet 7,62 mm Galli Tüfek, 100 Adet 9 mm Jeriko 028 Otomatik Tabanca, 60 Adet 9 mm Jeriko 94/15 Otomatik Tabanca 100 Adet 9 mm Mini Uzi Otomatik Tabanca, 90 Adet 9 mm Mikro Uzi Otomatik Tabanca, 40 Adet 9 mm Uzi Seyyar Dipçikli Tabanca, 50 Adet 9 mm Uzi Sabit Dipçikli Tabancanın İsraih Hospro Firması tarafından hibe ve bedelsiz olarak Emniyet Teşkilatına gönderildiği, tamamının Özel Harekat daire Başkanlığının taleplerine dayalı olarak tesellüm belgesi ile bu daireye zimmetle teslim edildiği bildirilmiştir.
Konu hakkında İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerince soruşturma yürütülmekte olduğu, Emniyet Genel Müdürlüğü demirbaşına intikal etmesi gereken malzemelerin kuvve kayıtlarının bulunmayışı ve Susurlukta meydana gelen kazada araç içerisende tespit edilen, sarı ambalaj kutuları üzerinde “Emniyet Genel Müdürlüğü Ankara-Turkey, 5,56 mm 55109 Nato Standart” yazısına havi oluşu, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bu malzemelerin o araçta nasıl bulundukları konusuna her kademedeki konuyla ilgili amirinin cevap vermesini gerektirecek vahamette ve düşündürücü bir olay olarak gözükmektedir.Çünkü Korkut Eken’in ifadesinde de belirttiği gibi “Bu silahların nerede olduğunu söylemek devlet sırrıdır.” sözü ayrıca düşündürücüdür.
Mehmet Özbay’a ait 1996/1136 sayılı silah taşıma dosyasında, birbirinden farklı, ancak aynı içerikli iki ayrı işlem bulunmaktadır. Mehmet Çakır isimli kişinin istanbul Valiliğine yaptığı müracaat üzerine, ilgilinin hayatının harici ve ciddi tehlike altında olduğundan bahisle silah taşıma ruhsatı talep etmiş, konu Emniyet Genel Müdürlüğüne intikal ettirildiğinde, yapılan tahkikat sonucunda ilgilinin hayatının harici ve ciddi bir tehlike altında olmadığı teklifi ile İşişleri Bakanına ruhsat verilip verilmeyeceği hususu onay olarak sunulduğunda, İçişleri Bakanı silah taşıma ruhsatı verlimesini uygun bulmuş ve daha sonra da silah satın aldırılması ve taşıma ruhsatı düzenleme işlemleri tamamlanmıştır. Bu işlemden dört ay sonra bu kere Mehmet Çakır bir dilekçe ile silahını Mehmet Özbay’a hibe etmek istediğini, Mehmet Özbay’da silahı hibe olarak almayı ve hayatının harici ve ciddi tehlike altında olduğundan bahisle taşıma ruhsatı talebinde bulunmuştur. Ayni işlemlerin, aynı şekilde yürütülmesi sonucunda Mehmet Özbay’ın hayatının harici ve ciddi tehlike altında olmadığı belirtilerek onay olarak sunulduğunda, İçişleri Bakanı Silah Taşıma ruhsatı verilmesini uygun bulmuş ve ilgilisi hem hibe olarak silah almış hem de taşıma ruhsatı sahibi olmuştur.
Bu noktada gerek Ateşli Silahlar ile diğer aletler hakkında yönetmeliğin 7/a maddesi, gerekse 6136 sayılı kanun ve İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri hakkında 3152 sayılı Kanunun 5. maddesi hükmü gereğince, bu uygulama sonucu sorumluluk teklifi yapan Genel Müdürlere ilişkin olmayıp 3152 sayılı kanun
Madde 5-Bakan, Bakanlık kuruluşunun en üst amiridir ve Bakanlık hizmetlerini mevzuata, hükümetin genel siyasetine, millî güvenlik siyasetine,kalkınma planlarına ve yıllık programlara uygun olarak yürütmekle ve bakanlığın faaliyet alanına giren konularda diğer bakanlıklarla işbirliği ve koordinasyonu sağlamakla görevli ve Başbakana karşı sorumludur.
Bakan, emri altındakilerin faaliyet ve işlemlerinden sorumlu olup, Bakanlık merkez, taşra teşkilatı ile bağlı kuruluşlarının faaliyetlerini, işlemlerini ve hesaplarını denetlemekle görevli ve yetkilidir.
Yönetmelik Madde 7 - İçişleri Bakanı;
a) (Değişik: 28/1/1994 - 94/5297 K.) Hayatları harici ve ciddi bir tehlikeye maruz bulunan Türk vatandaşı ve yabancı uyruklular ile şehit edilen emniyet hizmetleri sınıfı personelinin eşi, çocukları, annesi ve babasına müracaat etmeleri durumunda,
b) 25/3/1988 tarihli ve 3419 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun ile mülga 5/6/1985 tarihli ve 3216 sayılı Kanun uyarınca teslim olan veya güvenlik kuvvetlerine yardımcı oldukları için hayatları koruma altına alınanlara,
silah taşıma izni verebilir.
Yukarıdaki fıkra uyarınca verilen bu izin gerektiğinde veya veriliş sebebinin ortadan kalkması halinde geçerlilik süresine bakılmaksızın bu Yönetmelik hükümlerine göre geri alınabilir.
İçişleri Bakanı gerekli gördüğü takdirde, birinci fıkranın (a) bendinde belirtilen yetkisini yazılı olarak il valilerine tamamen veya kısmen devredebilir.
Taşıma ruhsatı verilecek kamu görevlileri
hükmüne göre onay veren Bakana ait olacaktır İlgili Bakan için bu uygulama madde metninden de anlaşılacağı üzere siyasî sorumluluk dışında, idari sorumlulukta doğuracaktır. Bu yönüyle bakıldığında yasa koymanın amacının keyfi işlem yapılmasını önlemek olduğu kendiliğinden görülecektir.
Bir diğer yönden silah ruhsatı için ikametgah ilmühaberi yönünden polis müfettişlerince yapılan soruşturmada bir başkomiser ve bir polis memuru hakkında TCK 240.maddesi gereğince işlem yapılması teklif edilmiş, Fatih Kaymakamlığı tarafından ikametgah ilmühaberini düzenleyen Mahalle Muhtarı hakkında da aaçılan soruşturmanın devam etmekte olduğu anlaşılmıştır.
Mehmet Özbay adına Beşiktaş Nüfus Müdürlüğünce sahte nüfus cüzdanı düzenleme işlemi yönünden konu İçişleri Bakanlığından sorulmuş, verilen cevapta konu hakkında Mülkiye Müfettişlerince soruşturma yürütüldüğü ve henüz sonuçlanmadığı bildirilmiştir.
Söz konusu silah ruhsatının düzenlenmesi konusunda İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca açılan soruşturma henüz sonuçlanmamıştır.
Komisyonumuzca Susurlukta meydana gelen trafik kazasında ölen Hüseyin Kocadağ Abdullah Çatlı (Mehmet Özbay ve Mehmet Özbey ile Şahin Ekli isimleri dahil olmak üzere) Gonca Us gibi olaya karışanların mal varlıkları ile ilgili bir incelemenin Maliye Bakanlığınca yapılıp yapılmadığının sorulduğu, alınan cevapta, sorulan kişiler hakkında araştırmalar yapılmakta olduğu, gerektiğinde hesaplar üzerinde inceleme yaptırılacağını, halen sonuçlanmış bir inceleme ya da araştırma bulunmadığı bildirilmiştir.
Maliye Bakanlığından şifahen yapılan talep üzerine Abdullah Çatlı isimli şahsa Maliye Müfettişi ünvanı ile hususi pasaport verilmesi konusunda Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılan inceleme sonucu istenilmiş, alınan cevabi yazıda,
1.01.1994-3.11.1996 tarihleri arasında Bakanlığımız personelinden kimlere hususi pasaport verildiği, başka olayların olup olmadığının tespiti açısından Emniyet Genel Müdürlüğünden istenilmiş olmasına rağmen, bu konuda bilgi alınamamıştır.
Öte yandan, Abdullah Çatlı’ya Mehmet Özbay adı ve Maliye Müfettişi unvanı ile hususi pasaport verilmesine esas teşkil eden “Pasaport Talep Formu” ve eki “Belge” deki Personel Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Çetin Kıvcı yerine atılan imzaların bu kişiye ait olmadığı ve bu belgelerdeki tarih ve sayı numaratörlerinin Bakanlığımız Personel Genel Müdürlüğü ve Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünde kullanılanlara uymadığı, ayrıca, Raporun 2.7. bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere bu belgelerin hiç bir şekilde iğfal kabiliyetinin de bulunmadığıkanaatine varıldığı belirtilmektedir.
Özellikle Maliye Bakanlığı Müfettişi ünvanı ile yeşil pasaport alınması hususunun ciddi bir boyutla irdelenmesi, özellikle kumarhanelerin kontrolu ve denetimi yetkisi de bulunan bu müfettişlerin görev alanları yönünden sahte pasaport düzenlenmesi işi bir kat daha ciddiyet kazanmaktadır.
Komisyonumuz tarafından Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünden talep edilen dosyadaki belgeler üzerinde yapılan incelemede, Mehmet Özbay sahte isimli Abdullah Çatlı’nın sürücü belgesi almasına ilişkin işlemlerde gerekli olan ilkokul diplomasındaki resmin görüntü olarak bozuk olmasına karşılık Birecik ilçesi Meydan Köyü İlkokulundan alındığını gösterir Beş sınıflı İlkokul Diplomasına göre belgenin doğruluğu 5 yıllık İlkokul eğitimine ilişkin süre yönünden incelendiğinde 12 yaşında yani normal süresi içerisinde İlkokul tahsili bitirilmiş olarak görülmektedir.
Kayıtlardaki açıklamalara göre Mehmet Özbay adında İngiltere’de yaşıyan bir kişi bulunduğundan, belgenin sahte olduğunu söyleyebilmek mümkün gözükmemektedir. Ancak bu belge kullanma yönüyle Abdullah Çatlı tarafından sahte belge olarak sürücü belgesi olma işleminde kullanılmıştır.
Meral Çatlı’nın Komisyonumuza verdiği ifade sırasında, trafik kazasının olmasından 15 gün önce evlerinin önündeki otomobillerinin altına bomba konulduğunu belirtmesi üzerine konu İstanbul Emniyet Müdürlüğünden sorulmuş, alınan cevapta, 22.10.1996 günü sabah 7.40 civarında Bakırköy İlçesi Şenlikköy Mahallesi Füze Sokak 23 numaralı binanın önünde kaldırım üzerine pimi çekilmiş vaziyette bir adet MKE yapısı savunma tipi el bombasınun meçhul kişilerce bırakıldığı tespit edilmiş ve uzmanlarca bombanın daha sonra imha edildiği belirtilmiştir.
Komisyonumuz kaza’dan sonra ve özellikle kaza yapan araçta ortaya çıkan silahlar ve bunlara ait mühimmat ile silahı olmamasına karşılık mühimmat olarak bulunan malzemeler dikkate alınmak suretiyle İstanbul Emniyet Müdürlüğünden Abdullah Çatlı’nın evinde arama yapılıp yapılmadığı sorulmuş, 6 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 13.1.1997 tarihli arama kararına göre (Olaydan 70 gün sonra)14.1.1997 tarihinde arama yapıldığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğüne herhangibir suç deliline rastlanamadığı bildirilmiştir.
Tüm olayların içerisindeki kişilerin birbirlerini tanıyıp tanımadıkları sorusuna ise İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianame net olarak cevap vermektedir.Bu bağlamda kişilerin birbirleriyle yaptıkları telefon görüşmelerine ilişkin liste olayın boyutlarını,nicelik ve niteliklerini ortaya koymaktadır.Buna göre;
Abdullah Çatlı tarafından Haziran,Temmuz ve Ekim aylarında Sedat Bucak 13 kez,kazadan önce 1-3 kasım tarihleri arasında 16 kez,Sami Hoştan’ı
Temmuz-Eylül 1996 aylarında 30 kez,Ali Fevzi Bir’i Temmuz-Eylül 1996 aylarında 32 kez,Ercan Ersoy’u Haziran,Temmuz Ekim 1996 aylarında 22 kez,Ayhan Çarkın’ı Haziran-Ağustos 1996 aylarında 19 kez,Enver Ulu’yu Ağustos Ekim 1996 aylarında 7 kez,Oğuz Yorulmazı Haziran-Ağustos 1996 aylarında 39 kez,Mustafa Altınok’u Haziran,Temmuz 1996 aylarında 23 kez,Haluk Kırcıyı Temmuz-Eylül 1996 aylarında 32 kez,Osman Dilber’i (Oğuz Yorulmazın mekan tanığı) temmuz 1996 ayında 6 kez,Oğuz Yorulmazla irtibat kurmak için Selvi Özmen’i Temmuz,Ağustos,Ekim aylarında 13 kez,27.8.1996 tarihinde gözaltında iken Oğuz Yorulmazı 1 kez,Sami Hoştan’ı 2 kez telefonla aradığı görülmüştür.
26.12.1994-24.1.1995 tarihleri arasında bir aylık sürede Sami Hoştan’ı 26 kez,Ali Fevzi Bier’i 5 kez,Korkut Eken’i 16 kez,İbrahim Şahini 13 kez,Sedat Edip Bucağı 4 kez,Ziya Bandırmalıoğlu’nu 2 kez,Ayhan Akçayı 3 kez aradığı,
Ercan Ersoy’un Haluk Kırcı’yı 26-27 temmuz 1996 tarihlerinde 5 kez,Sami Hoştan’ı 30 Temmuz 1996 da 1 kez,Abdullah Çatlıyı 26 Temmuz 1996 da 1 kez,Ali Fevzi Bir’i 30 Temmuz 1996 tarihinde 1 kez aradığı,
Oğuz Yorulmaz’ın Abdullah Çatlıyı 29.7.1996 da 4 kez,Haluk Kırcıyı 25,26,27 ve 29 Temmuz 1996 da 11 kez,Korkut Eken’i 29.7.1996 da 4 kez,Osman Dilberi 25,26 ve 29 Temmuz 1996 tarihlerinde 7 kez aradığı,
Ayhan Çarkın’ın Abdullah Çatlı’yı 27,28 temmuz 1996 da 4 kez,Ağustos 1996 da 7 kez,Sami Hoştan’ı 27.7.1996 da 1 kez,Osman Dilberi 28,30,31 Temmuz tarihlerinde 5 kez,Haluk Kırcı ve Abdullah Çatlı tarafından kullanılan bir başka telefonu Haziran-Ağustos 1996 aylarında 23 kez aradığı,
Haluk Kırcı’ının Abdullah Çatlı’yı muhtelif telefonlarından 25-29 temmuz 1996 tarihlerinde 26 kez,Ayhan Çarkın’ı 25-27 Temmuz 1996 tarihlerinde 7 kez,Oğuz Yorulmazı 25-27,29-30 Temmuz 1996 tarihlerinde 11 kez,IAli Fevzi Bir’i 27 Temmuz 1996 tarihinde 1 kez aradığı,
Ali Fevzi bir’in Ercan Ersoy’u 27 Temmuz 1996 tarihinde 1 kez,Haluk Kırcı’yı 27 Temmuz 1996 tarihinde 1 kez,Sami Hoştan’ı 27-31 temmuz 1996 tarihlerinde 2 kez,Oğuz Yorulmazı 25-30 Temmuz tarihlerinde 2 kez aradığı,
Korkut Eken’in Abdullah Çatlı’yı 26.12.1994-24.1.1995 tarihlari arasındaki dönemde 26 kez,Sedat Edip Bucağı 11 kez aradığı,
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı tarafından tespit edilmiştir.