B) ÖMER LÜTFİ TOPALIN ÖLDÜRÜLMESİ İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME
Emperyal Kumarhameleri işletmecisi olan ve kamuoyunda işletmelerinden çok yüksek gelir sağladığı değerlendirilmesi bulunan Ömer Lütfi Topal, 28.7.1996 tarihinde saat 23.30 sıralarında İstanbul Sarıyer ilçesi, Tazeceviz Sokakta, içerisinde bulunduğu 34 BTG 96 plakalı otomobilinde otomatik silahlarla taranarak öldürülmüştür.
Olay mahallinde suçta kullanılan 2 adet Kalaşhnikov marka otomatik tüfek, bu tüfeklere ait şarjörler, 47 adet dolu 9 adet boş kovan bulunmuştur. Aynı gün polise telefonla yapılan bir ihbarda olayı gerçekleştiren kişilerin 34 KN 288 plakalı araç ile kaçtıkları bildirilmiş ve bu araç İstinye Polis Karakolu idaresinde terkedilmiş olarak bulunmuş ve araç içerisinde 9 mm. çapında UZİ marka makinalı tabancalara ait 1 adet şarjör, 9 mm. çapında MKE yapısı IZZ marka 9 adet mermi, 7.62x39 mm. çapında Kalashinkov marka tüfeklere ait 2 adet şarjör ve 7.62x39 mm. çapında 27 adet fişek bulunmuştur. Ancak, UZİ marka şarjörlerin ait olduğu silah bulunamamış ve muhtemelen olay faillerinin kaçarken yanlarında götürdükleri kanaatine varılmıştır. Bu otomobil hakkında yapılan araştırmada 24.04.1995 tarihinde Ankara İlinde çalınmış olduğu ve gerçek plakasının 06 V 7550 olduğu tesbit edilmiştir.
Bu olayın İstanbul Emniyet Müdürlüğünce tahkikatının yapıldığı sırada 25.08.1996 tarihinde Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğine ismini bildirmeyen bir kişi tarafından telefonla yapılan ihbarda, Ömer Lütfi TOPAL’ın öldürülmesi olayının faillerinin Ayhan ÇARKIN, Ercan ERSOY, Oğuz YORULMAZ isimli Özel Harekat Dairesi polis memurları ile Sami HOŞTAN ve Ali Fevzi BİR isimli kişiler olduklarını bildirmiştir.
Ancak anılan polis memurları o sırada Özel Harekat Daire Başkanlığında görevli olmayıp, bunlardan Ercan ERSOY halen İzmir’de Genel Hizmetlerde görevli olduğu, Ayhan ÇARKIN ve Oğuz YORULMAZ ise İstanbul Özel Harekat Şubesinde görevli oldukları anlaşılmıştır.
Bu ihbar üzerine adı geçenler 28.08.1996 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğünde gözaltına alınmışlar, bu kişiler hakkında İstanbul Emniyet Müdürlüğünce araştırma devam ettiği sırada dönemin İçişleri Bakanı Mehmet AĞAR, (Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal YAZICIOĞLU, Müdür Yardımcısı Bilgi ÜNAL, Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Daire Başkan V. İbrahim ŞAHİN ve bizzat Bakan Mehmet AĞAR’ın beyanlarına göre) Emniyet Genel Müdürünün bilgisi dışında Genel Müdür Yardımcısı Halil TUĞ’u İstanbul’a göndererek gözaltına alınan memurların neden alındığını sordurmuş, daha sonra da bizzat İstanbul’a gelerek Vali Beyin bilgisi dışında İstanbul Emniyet Müdürüyle görüşmüş ve polislerle ilgili bir delil olup olmadığını sormuş, Emniyet Müdürünün herhangi bir delile rastlanmadığını söylemesi üzerine adı geçenlerin Genel Müdürlükte sorgulanmak üzere Ankara’ya gönderilmelerini istemiş, bundan sonra Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim ŞAHİN’i görevlendirerek adı geçen polis memurlarının ve 2 sivil şahsın Ankara’ya getirilmesini emretmiştir. İbrahim ŞAHİN de yanına bir Komiser ve iki polis memuru alarak İstanbul’a gelmiş ve Müdür Yardımcısı Bilgi ÜNAL’la görüşerek sözkonusu polis memurlarının ve sivil kişilerin kendilerine teslimini istemiş, adı geçenleri gazetecilerin görmemesi için Çamlıca Turnikelerinin dışında tutanak karşılığında teslim alarak Ankara’ya götürmüş ve Emniyet Genel Müdürlüğünde yapılan sorgulama sonucunda adı geçenlerin cinayet saatinde başka yerde bulunduklarına ilişkin mekan tanıkları göstermeleri ve bu tanıkların beyanları sonucu sanıkların suçlanmaları için ciddi bir bulgu elde edilemediği gerekçesiyle serbest bırakılmışlar ve daha sonra da Şanlıurfa Milletvekili Sedat E.BUCAK’ın istemi üzerine kendisine koruma polisi olarak görevlendirilmişlerdir.
Her ne kadar ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ, Ömer Lütfi TOPAL Cinayeti ile suçlanan 3 polis ile Sami HOŞTAN ve Ali Fevzi BİR’in sorgulamalarının video ve teyp kasetine alındığını iddia etmişse de, İstanbul Emniyet Müdürü, bütün beyanlarında ısrarla, sorgulamanın kaset ve banda alınmadığını söylemiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim ŞAHİN, İstanbul’da meydana gelen bir olayla ilgili olarak polis memurlarının sorgusunun Genel Müdürlükte yapılmasının normal bir uygulama olmadığını belirtmiştir.
Öte yandan CMUK’nun 154 ncü maddesinin 2 nci fıkrasında yeralan “Bütün zabıta makam ve memurları, elkoydukları olaylar ve yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri Cumhuriyet Savcılarına derhal bildirmek ve C.Savcılığının adliyeye ilişkin işlerde bütün emirlerini yerine getirmekle yükümlüdürler.” hükmüne rağmen bu olayla ilgili olarak yakalanan polis memurları 30 saat İstanbul’da gözaltında tutuldukları halde görevli Cumhuriyet Savcılığına bilgi verilmeksizin Emniyet Genel Müdürlüğüne götürülmeleri ve burada yapılan sorgu sonucu yine C.Savcılığına bilgi verilmeksizin serbest bırakılmaları açıkça yasaya aykırıdır.
Ancak, sanıkların serbest bırakılmalarının bir sebebinin de Ömer Lütfi TOPAL’ın öldürülmesi olayı sebebiyle tanık olarak ifadeleri tespit edilen şahısların olay anını görmedikleri, eylemin karanlıkta yapılmasından dolayı sağlıklı bir eşkal veremedikleri, teşhis yapamayacakları anlaşıldığından olay sebebiyle gözetim altına alınan şahıslar ve tanıklar arasında herhangi bir teşhis ve yüzleştirme işlemi yapılmaması olduğu, dosya tetkikinden anlaşılmıştır,
Adı geçen kişiler bu şekilde serbest bırakıldıktan sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gelen İstihbari bilgiler üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından araştırmalar sürdürülmüş ve bu kişilerin bu olaya iştirak ettikleri hususunda adı geçenlerin telefon görüşmeleri gibi bazı emareler elde edildiği bildirilerek bu durum bizzat İstanbul Emniyet Müdürü tarafından Sayın Cumhurbaşkanı’na ve Sayın Başbakan’a şifahi olarak arzedilmiştir.
Bu olayla ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğünde sürdürülen araştırmalar sırasında Ö.Lütfi TOPAL’ın öldürülmesinde kullanılan ve olay yerinde terkedilen Kalashinkov marka tüfeklerden birinde, bu tüfeğin iki şarjörünü birbirine monte etmekte kullanılan koli bantının iç yüzeyinde bulunan sağ orta parmak yarım boğum parmak izinin mukayese çalışmalarında, bu parmak izinin 26.02.1992 tarihinde sahte pasaport ile Atatürk Hava Limanından çıkış yapmak istediği sırada yakalanan Şahin EKLİ isimli kişiye ait olduğu tesbit edilmiştir. Şahin EKLİ ile ilgili kayıtların araştırılmasında, bu kimliği kullanarak sahte pasaportla yurtdışına çıkmak isteyen kişinin gerçek kimliğinin Abdullah ÇATLI olduğu tesbit edilmiş, Bunun üzerine Abdullah ÇATLI’nın kayıtlarda gerek kendi adına gerekse Mehmet ÖZBAY adına mevcut bulunan parmak izleri ile ölümünü müteakip Nevşehir Devlet Hastanesi morgunda alınan parmak izlerinin mukayesesi yapılmış ve sonuç olarak suç aleti tüfeğin şarjörlerini monte eden koli bantı iç yüzeyindeki parmak izinin Abdullah ÇATLI’ya ait olduğu kesinlik kazanmıştır. Bu durumda Abdullah ÇATLI’nın Ömer Lütfi TOPAL’ın öldürülmesi olayına iştirak ettiğini bu somut delille tesbit edilmiş, ancak adı geçenin bizzat tetiği çeken mi, yoksa tüfeği hazırlayan mı olduğu tam olarak tesbit edilememiştir.
Bu şekilde, Ömer Lütfi TOPAL’ın öldürülmesine iştirak ettiği tesbit edilen Abdullah ÇATLI’nın bu olay sebebiyle gözaltına alınan kişilerle ve İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca tahkikatı yapılan (Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçuna ilişkin) olaylarda adı geçen kişilerle ilişkileri araştırıldığında;
Sami HOŞTAN ve Ali Fevzi BİR, Ömer Lütfi TOPAL’ın İstanbul İntercontinental Otelindeki kumarhanesinin % 50 oranında ortakları olduğu, Abdullah ÇATLI’nın sık sık bu kumarhaneye geldiği, Sami HOŞTAN ve Ali Fevzi BİR ile idare odasında oturup, uzun görüşmeler yaptıkları, keza Sami HOŞTAN ve Ali Fevzi BİR’in de Ankara İline gittiklerinde Sedat Edip BUCAK’ın yazıhanesinde Abdullah ÇATLI ile buluştukları ve görüştükleri ve bu kişiler arasında uzun süredir yakın ilişkiler olduğu bizzat Sami HOŞTAN’ın kardeşi Sedat HOŞTAN’ın ifadesi ve diğer ifade ve delillerden ve telefon tesbit tutanaklarındaki görüşme detaylarından anlaşılmıştır.
Dosya içerisinde mübrez bulunan ve yukarı bölümlerde izahı yapılan ve Siverek İlçesinde Sedat BUCAK’ın ikametgahında çekildiği tesbit edilen ve Ömer Lütfi TOPAL’ın öldürüldüğü tarihlere yakın zamanlara tekabül eden günlerde çekilmiş olduğu tesbit edilen fotoğraflarda bu kişiler arasındaki yoğun ilişkileri teyit etmektedir.
Ö.Lütfi TOPAL olayı sebebiyle gözaltına alındıktan sonra Ankara Emniyet Genel Müdürlüğüne götürülerek orada kısaca ifadesi alınan Sami HOŞTAN bu ifadesinde Ö.L.TOPAL’ın öldürüldüğü tarihlerde Marmaris Grand Azur Otelinde konakladığını belirterek, otelin faturalarını ibraz etmiştir. Ancak, dosyada mübrez bu fotoğrafların incelenmesinde, konaklayan kişilerin Sami HOŞTAN ve aile efradı oldukları görülmekle beraber gerek rezervasyonunun gerekse faturaların Mehmet ÖZBAY (Abdullah ÇATLI) adına düzenlenmiş olduğu görülmüş ve bu husus Sami HOŞTAN ve Abdullah ÇATLI arasındaki ilişkilerin başka bir göstergesi olmuştur. Yine Sami HOŞTAN’ın kardeşi Sedat HOŞTAN’ın ifadesine göre 03.11.1996 tarihinde Susurluk İlçesi civarında meydana gelen kazada Abdullah ÇATLI’nın ölümü ilk kez kendisine duyurulan kişilerden biri de Sami HOŞTAN’dır. Bu haber üzerine Sami HOŞTAN derhal olay yerine gitmek için harekete geçmiş durumu ortağı Ali Fevzi BİR’e de bildirmiş ve Susurluk’a gitmek üzere İstanbul Boğaz Köprüsü çıkışında buluşmuşlar ve orada karşılaştıklarında “Abdullah’ı kaybettik” diye birbirlerine sarılmışlar ve oradan hareketle Susurluk Devlet Hastanesine gitmişlerdir. Abdullah ÇATLI’nın Susurluk Devlet Hastanesindeki cenazesini, Abdullah ÇATLI’nın diğer yakınları ile birlikte Nevşehir İline götürmüşler ve orada defnedilmesinde hazır bulunmuşlardır. Abdullah Çatlı’nın birçok eyleminde Sami HOŞTAN onun yanında bulunan kişilerden birisidir.
Abdullah ÇATLI ile bu şekilde çok yakın ve karmaşık ilişkilerde bulunan Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir’in, Sedat Bucak ve onun yanında koruma polisi olarak görevlendirilen ve iddianamede sanık olarak adı geçen polis memurları Ayhan Çakır, Ömer Yorulmaz ve Ercan Ersoy ile de yakın derecede ilişkileri bulunmaktadır. Nitekim adı geçenler Abdullah Çatlı’yı Mehmet Özbay adıyla S.Edip Bucak’ın koruma görevine başladıktan sonra tanıdıklarını söylemiş iseler de, İstanbul DGM C.Başsavcılığında yapılan araştırmada yapılan telefon tesbitlerinde, Abdullah ÇATLI’nın kullanımında olan çok sayıda cep telefonları ile çok uzun süreden beri yoğun telefon görüşmeleri yaptıkları tesbit edilmiştir. Bunun üzerine adı geçenlerin sanık sıfatı ile alınan ifadelerinde Abdullah ÇATLI’yı birkaç yıldan beri tanıdıklarını ve onunla sık sık görüştüklerini ifade ettikleri görülmüştür.
Ömer Lütfi TOPAL’ın öldürülmesi olayı ile ilgili olarak yapılan hazırlık tahkikatı Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığının 1996/3514 Hazırlık numaralı evrakında halen sürdürülmekte olup yukarıda izah edilen tesbitler Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığınca da yapılmıştır.
Ömer Lütfi TOPAL cinayeti, Abdullah ÇATLI ve 3 Özel Harektat polisinin karıştığı iddiası nedeniyle İstanbul DGM Başsavcılığınca Hazırlık Soruşturması yapılmakta olan Susurluk Olayı ile birleştirilmiş ve bu açıdan da soruşturma devam etmektedir.
Ayrıca, gözaltına alınan polis memurlarını savcılığa haber vermeden Ankara’ya gönderen ve götüren görevliler hakkındaki işlem dosyaları, görev yerleri itibariyle İstanbul ve Ankara C. Başsavcılıklarına gönderilmiş,
Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet AĞAR hakkındaki işlem dosyası da Anayasanın 100. maddesi gereğince TBMM’ye sevk edilmiştir.
Görüldüğü gibi olay yargıya intikal etmiş ve görevli mahkemeler (İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi, Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul C.Başsavcılığı ve Ankara C.Başsavcılığı) konuyu kendilerine bakan yönleriyle soruşturmaya başlamışlardır.
Ömer Lütfi TOPAL’ın neden öldürüldüğü sorusunun cevabı araştırılırken önceelikle geçmişteki ihtilaflarına ve olaylarına bakmak gerekmektedir. Bunlardan bazıları;
1. 1994 yılında Akgün Otel yakınındaki otoparkta Bülent FIRAT’ın öldürülmesi,
2. Aynı olayla bağlantılı olarak, 1995 Necdet ELMAS, Metin ÖZEN, Mehmet BAYAR ve Erzem KAYA ‘nın dövülmesi,
3. Bodrum Regata Otelde, Ömer Lütfi TOPAL’ın ortağı Hikmet BAYBAŞİN’in öldürülmesinde Ömer Lütfi TOPAL’ın azmettirici olarak yer alması,
Öte yandan maktülün avukatı Ekrem MARAKOĞLU’nun iddiasına göre; Ömer Lütfi TOPAL’ın öldürülebilmesi için Emperyal Şirketler Grubunu çok büyük zarara sokacak maddi bir ihtilafın olması gerektiği,
Ömer Lütfi TOPAL’ın haraç anlamında birilerine hiçbir şey almadan para verecek bir yapısı olmadığını böyle bir işi ancak çok büyük bir baskı karşısında yapabileceğini,
Hüseyin KOCADAĞ ile Ömer Lütfi TOPAL’ın önceleri çok yakın ilişkileri olduğunu, zaman zaman İbrahim POLAT’ın da ortak olduğu, Polat Otelinin Gazinosunda sık sık beraberce oturdukları,
Ancak, sonradan Hüseyin KOCADAĞ ile Ömer Lütfi TOPAL arasına bir soğukluk girdiğini, hatta Hüseyin KOCADAĞ bir seferinde kendisini görmek için Pente Gazinosuna geldiğinde Yiğit ismindeki görevlinin “Ömer bey buraya girmenizi istemiyor.” dediğini, bunun sebebinin de geçmişte Ö.Lütfi TOPAL ile Mehmet ÖZCAN arasındaki ihtilafta Hüseyin KOCADAĞ’ın Ömer Lütfi TOPAL’a karşı alevi olması dolayısıyla Mehmet ÖZCAN’ı tutmasının olabileceğini,
Kendisinin 7 HAZİRAN 1994 tarihinde Ömer Lütfi TOPAL ile birlikte Müdüriyet odasındayken VIP salonu monitöründen Necdet MENZİR ile Hüseyin KOCADAĞ’ı gördüğünü, bütün casinolarda video kayıt sistemine bağlı kameraların bulunduğunu, bunun herhangi bir itiraz durumunda kullanıldığını; ancak Murat TOPAL tarafından bu kasetlerden birisinin fotoğraflandığı ve bu fotoğraflardan birinin Hüseyin KOCADAĞ’a gösterildiğini, sonraki konuşmalarında Hüseyin KOCADAĞ’ın bu konudan ne kadar rahatsız olduğunu belirttiğini ve genelde Klasis’e giden Necdet MENZİR’i sanki kendisi şantaj yapmak istermişçesine oraya özellikle götürdüğü gibi bir durumun ortaya çıktığını, ancak resmin kritik dönemlerde dahi ortaya çıkmamasının kendisine bir güvence verdiğini söylediğini,
Ayrıca, Ömer Lütfi TOPAL’a ait otellerin özellikle bayram tatillerine ilişkin misafir listelerinde çok sayıda yargı mensubuna rastlanabileceğini, yine aynı şekilde Tepebaşı Emperyalda sırf yargı mensuplarının yemek ve diğer ihtiyaçlarını karşılayan bir lokal oluşturulduğunu, bunun da Ömer Lütfi TOPAL’ın adli sistem içinde kendisine güvence olacak bir ilişki kurmak istediğini gösterdiğini,
Adı geçen, Ömer Lütfi TOPAL’ın gayriresmi karısı Hilal ALTINTAŞ’ın beyanına da dayanarak, maktulün ölümünden bir gün önce İspanya’da bulunan Giresunlu uyuşturucu kaçakçısı İsmail TANK isimli şahıslar telefonda uzun ve sert bir tartışma yaptığı, bunun gözönüne alınması gerektiği.
Maktülün ortakları Sami HOŞTAN ve Ali Fevzi BİR ile aralarının iyi olmadığı onları sevmediği, hatta Aliço denilen Ali Fevzi BİR’in Casinolar Genel Müdürü Ahmet KARA’ya, Ömer Lütfi TOPAL’ın kendi kar hissesini tam vermediğinden şikayet ettiği, ancak, Ömer Lütfi TOPAL ile Sami HOŞTAN ve Ali Fevzi BİR arasında herhangi bir ihtilaf bulunduğuna şahit olmadığını,
Öte yandan cinayette kullanılan kalaşnikof silahın jarjör bandı üzerinde parmak izi bulunan Abdullah ÇATLI ile bu kişilerin yakın ilişki içinde oldukları bilinmekte.
Böylece, bu kişilerin cinayeti işlemiş olabilecekleri sonucuna varmaktadır.
Dikkate alınması gereken bir başka konu da; Ömer Lütfi TOPAL’ın Avrupa ve ABD’ye yönelik uyuşturucu kaçakçılığından 5 yıl hapis cezası verildiği, ayrıca Bülent FIRAT ve Hikmet BAYBAŞ’ın öldürülmesi ve Necdet ELMAS ve arkadaşlarının dövülmesi olaylarında azmettirici olarak yargılandığı halde adli mercilerden rahatlıkla iyi hal kağıdı alarak tali oyunu salonlarını işletme izni alabildiği, orada her ne kadar adli mercilerin bilgisayarlarında sabıka kaydı kontrolü yapılırken kimlik bilgilerindeki harf ve rakam değişiklikleri yapıldığı, Örneğin, 4.1.1995 tarihinde İstanbul Sicil Müdürlüğüne yazılan dilekçede isim Ömer Lütfi yerine Ömer Lütfü yazıldığı, diğer taraftan, adıgeçen tarafından 25.3.1994 tarihinde Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ne yazılan dilekçede, baba adı Mevlüt olmasına karşın, Mevlut yazıldığı, Malatya Cumhuriyet Savcılığına yazılan 5.7.1994 tarihli dilekçede doğum tarihi 1942 olmasına rağmen 1994, aynı şekilde doğum yeri Akçadağ olmasına karşın Malatya yazıldığı anlaşılmaktadır.
Bütün bunların bilmeden yapılmış olması düşünülemiyeceğinden bu hususların Adalet Bakanlığınca ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve benzer suistimallerin bir daha yaşanmaması için gereken önlemlerin alınması gerekmektedir.
Turizm Bakanlığı tarafından 30.12.1994 tarih 22157 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Talih Oyunları Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik” ile talih oyunu işletme izni için istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç, kaçakçılık suçlarından mahkumiyet bulunmama şartı aranıldığı,
Belirtilen nedenden dolayı, Talih Oyunları Yönetmeliğine göre Emperyal Otelcilik Turizm ve Ticaret A.Ş.’ye Talih Oyunları İşletme İzinleri verilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Oysa Ömer Lütfi TOPAL’ın sahibi olduğu Emperyal Otelcilik Turizm ve Ticaret A.Ş’nin turizm işletme belgeli 13 turizm kompleksi bünyesinde bulunan talih oyunları salonlarına, Turizm Bakanlığından Talih Oyunları İşletme İzni alarak çalıştırdığı anlaşılmıştır.
Emperyal A.Ş’nin Turizm Bakanlığındaki işlemlerinin incelemesi sonucunda, anılan şirketin kiraladığı talih oyunu salonlarındaki oyun araç ve gereçleri yerine, sanki bu araç ve gereçler yokmuş gibi Turizm Bakanlığı’na müracaat ettiği, bu durum Turizm Bakanlığı yetkililerince bilinmesine rağmen çok sayıda talih oyunu araç ve gereçlerinin bu şekilde ithaline Turizm Bakanlığınca izin verildiği, Emperyal Şirketinin bu konuda yaptığı işlemler hakkında Turizm Bakanlığı’na bilgi verilmesi istenilmesine karşılık, istenilen bilgileri genelde vermediği ve sonuçta; önemli miktarda kayıtdışı talih oyunu araç ve gerecinin yurtiçine girişine izin verildiği,
Her yıl Talih Oyunu İşletmecileri kayıtlı her oyun masası için 15.000 $, oyun makinaları için 400-800 $’ı Turizm Bakanlığı’na ödemeleri gerektiği, sözkonusu oyun masası ve makinalarının kayıtdışı tutulduğu, anılan şirketin Devlete ödemesi gereken katkı paylarını ödemediği, buna örnek olmak üzere, Mersin Hilton Oteli İşletmesi ile ilgili işlemlerde, bu işletmenin 21.1.1994 tarihinde Turizm Bakanlığı’na yazdığı yazıda 11 adet oyun masası ve 54 adet oyun makinası olduğunu bildirmiştir. Mersin Giriş Gümrük Müdürlüğünün 28.2.1994 tarih 3426 sayılı yazısında anılan şirketin 120 adet oyun makinası ithal ettiğinin belirtildiği,
Nitekim Turizm Kontrolörlerince Mersin Hilton Oteli İşletmesinde yapılan 20.12.1995 tarihli denetimde, tesiste 11 adet oyun masası ve 54 adet oyun makinası olması gerekiriken, uygulamada 19 adet oyun masası ve 154 adet oyun makinasının olduğu, 22.3 1996 tarihli denetimde, 18 adet oyun masası, 154 oyun makinası bulunduğu, 1.6.1996 tarihli denetimde ise 20 adet oyun masası, 1 adet at yarışları makinası(23 kişilik) , 154 adet oyun makinası buluntuğu saptanmış, Bu usulsüzlükten dolayı anılan şirkete yalnızca, 3.150.000 Tl ceza kesilmesi önerilmiştir.
Bu tespitlere göre anılan talih oyunu işletmesinin Turizm Bakanlığı’na 1995 yılında ödemesi gereken ücret (6 adet oyun masası için 100.000 $ + 15.000 X 13 = 295.000 $ Oyun makinaları için ise 15 adet için 15.000$ geriye kalan 139 X 800= 131.200 $ Genel Toplam :421.200 $ olmasına karşılık, Turizm Bakanlığınca 1995 yılında 221.200 $, 1996 yılında 250.000 $ alındığı dosyasından görülmektedir. Buna karşılık bazı dosyalarda fiili durum esas alınarak sözkonusu hesaplamalar yapılmıştır. (Örneğin, Antalya Lara Ofo Oteline ait dosya.)
Görüldüğü gibi Emperyal A.Ş’nin Devlete olan borç yükümlülükleri her bir oyun salonunda yıllık 500.000 $’ geçtiği, buna rağmen, 10.3.1994 tarihli Talih Oyunları Yönetmeliğinde Yapılan değişiklik ile Emperyal A.Ş’nin vermek zorunda olduğu her bir işletme için 600.000 $ teminat toplam 13 oyun salonu için 7.800.000 $ teminat, her bir işletme için 200.000 $ teminata indirilmiştir. Böylece, Emperyal A.Ş’nin bütün oyun salonları için vermesi gereken teminat mektubu 2.600.000 $ indirilmiştir. Bu işlemde dikkat çekici bulunmuştur.
Buna göre, Turizm Bakanlığınca Talih Oyunu İşletme İzni verilen bütün işletmelerin, talih oyunları işletme izinlerinin ve fiilen kullandıkları oyun masaları ve oyun makinalarına göre ödemeleri gerekli ücretleri Turizm Bakanlığına yatırıp yatırmadıklarının incelenmesi, varsa sorumluların cezai ve hukuki sorumluluklarının Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu ile Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunca müştereken tespiti, bu konudaki devlet zararlarının belirlenerek öncelikle ilg