G) MEHMET ALİ YAPRAK’IN KAÇIRILMASI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME

Komisyon Başkanlığımızca Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 10.01.1997 gün ve A.1.01.GEÇ.10/89-138 sayılı yazımız üzerine, Mehmet Ali YAPRAK’ın kaçırılmasına ilişkin dosyanın Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca Komisyonumuz üyesi ve Gaziantep Milletvekili M.Bedri İNCETAHTACI’ya elden teslim edildiği, bu dosyanın ve bu dosyanın konusunu teşkil eden olayın da incelenip araştırıldığı Başbakanlık Teftiş kurulunun 09.01.1997 tarihli raporunda yer alan konuya ilişkin bilgiler ve Mehmet Ali YAPRAK’ın 14.01.1997 tarihinde Komisyonumuza gelerek yaptığı açıklamaların tutanaklarının incelenmesinde;

Gaziantep’te yayın yapan “Yaprak TV”nin sahibi M.Ali YAPRAK (kendi beyanına göre); 25.05.1996 günü saat 23.30 sıralarında özel arabasını iş dönüşü evinin önüne park ederken elleri silahlı ve bazıları polis gömlekli olan 10-12 kişilik bir grup tarafından arabasından indirilerek kaçırıldığını, Şanlıurfa-Siverek taraflarında bir mezraya götürüldüğünü, 6 gün rehin tutularak kendisiyle fidye pazarlığı yapıldığını, kendisinden önce 15-20 milyon mark istendiği, kendisinde bu kadar para olmadığını söylediğini ve en sonunda taksitle ödemek şartıyla (3) milyon mark ödemek üzere anlaştıklarını ve 6. günün akşamı Hilvan İlçesi girişinde serbest bırakıldığını, kendisini kaçıranların sıradan kişiler değil, iyi organize olmuş profesyonel kişiler olduklarını, rehin olarak tutulduğu sırada üzerinde bulunan 65-70 bin Mark, 35-40 Milyon TL. para ile kredi kartlarının, kimlik belgesinin ve sürücü kartının kendisini kaçıran kişiler tarafından alındığını söylemiştir.

Mehmet Ali YAPRAK’ın kaçırılmış olduğunun duyulması üzerine Gaziantep Emniyet Müdürlüğünce soruşturmaya başlanmış, şüpheli (9) dokuz sanıktan (6) altısının savunmaları alınmış, (3) üç tanesinin firarda olduğu belirtilerek 1.6.1996 tarihinde fezleke düzenlenip Cumhuriyet Savcılığına sunulmuştur. Firarda olan sanıklardan Yahya EFE’nin savunmasının alınması Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 18.10.1996 günlü talimatıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından istenmiş, bu arada avukat Sermet ATAY tarafından müvekkili Müfit SAMENT ve Turgay MARAŞLI’nın savunmalarının da talimatla alınması için Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ile başvurulduğu ve talebinin aynı gün (22.10.1996) Gaziantep Cumhuriyet Savcısı Akın İNAL imzası ile olumlu cevaplandığı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazıldığı ve istanbul Cumhuriyet savcısı Sezgin ÖZDEMİR’in Mehmet Yahya EFE’nin 23.10.1996, Müfit SAMENT’in 24.10.1996 ve Turgay MARAŞLI’nın 25.10.1996 tarihinde savunmalarını aldığı anlaşılmıştır.

Mehmet Ali YAPRAK’ın kaçırılmasında kullanıldığı iddia edilen 27 FH 151 plakalı Şahin marka otonun terkedilmiş olarak bulunması üzerine, Emniyet Müdürlüğü Teknik Büro Amirliğince aracın bagaj kapağından alınan parmak izinin 30.05.1996 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderildiği ve Emniyet Genel Müdürlüğünde uzmanlar tarafından yapılan arşiv değerlendirmesinde bu parmak izinin, 9.5.1978 tarihinde tabanca taşımak ve darp suçundan getirildiği istanbul Etiler Polis Karakolunda on parmak izi ve fotoğrafı alınan Refik-Seviye oğlu, Iğdır 1960 doğumlu Müfit SAMENT’e ait olduğu belirlenerek Ekspertiz Raporu düzenlenmiş ve bu rapor 23.10.1996 günü Gaziantep Emniyet Müdürlüğünce 27/96 sayılı yazı ile Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

Gaziantep Cumhuriyet savcısı Akın İNAL 15.11.1996 tarihinde konuya ilişkin olarak yeterli delil elde edilemediğinden sanıklar hakkında Daimi Arama ve Takipsizlik kararı vermiştir.

Anılan Başbakanlık Teftiş kurulu Raporunda; “Gaziantep Cumhuriyet Savcılığının bu Takipsizlik Kararı; soruşturmalar sırasında Müfit SAMENT’e ait parmak izi ekspertiz raporunun dikkate alınmamış olması, Turgay MARAŞLI’nın annesi Zekiye MARAŞLI’nın 30.05.1996 tarihli ifadesinde olayın vukuu bulduğu günlere rastlayan tarihlerde evlerinde kalan oğlunun arkadaşı Haluk isimli şahısla ilgili söyledikleri hakkındaki araştırmanın, Emniyet ve Cumhuriyet Başsavcılığında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan talimatlar da dahil olmak üzere iyi yapılmamış olması, müştekinin sanıklarla yüzleştirilmesinin yapılmaması nedeniyle, Adalet Bakanlığınca 5.12.1996 tarihinde yeniden ele aldırtılarak Hazırlıktaki aynı sayı ile koğuşturmanın sürdürülmesi sağlanmıştır.

Takipsizlik Kararında kendisinden beklenen gerekli titizliği göstermediği ve soruşturmayı eksik sonuçlandırdığı kanaatı doğduğundan Gaziantep Cumhuriyet Savcısı Akın İNAL hakkında Adalet Bakanlığına tahkikat açılması gerektiği, ayrıca İstanbul’da talimatla savunmaları alan Savcı Sezgin ÖZDEMİR’in Haluk KIRCI’nın İstanbul Emniyet Müdürlüğünden kaçırılması olayında Asayiş Müdürü Sedat DEMİR hakkında 8.4.1996 günü Takipsizlik Kararı verdiği ve bu konunun da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yeniden ele aldırılıp İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığı gözönüne alınarak ilgili savcı hakkında da Adalet Bakanlığınca inceleme yapılması gerektiğinin düşünüldüğü” belirtilmiştir.

Adalet Bakanlığınca dosyanın yeniden ele aldırtılması üzerine; Mehmet Ali YAPRAK’ın 26.12.1996 tarihinde Gaziantep Cumhuriyet Başsavcısı Naci AYAZ’a verdiği ifadesinde; kendisini kaçırdıklarını sandığı Hüseyin EFE, Yaşar EFE, Ali MARAŞLI, Ali Aydın ÖZTEKİN ve Salih ÖZDAL’la daha önce yüzleştiğini ve kendisini onların kaçırdığını teşhis edemediğini, ancak, Mehmet Yahya EFE, Turgay MARAŞLI ve Müfit SAMENT isimli şahıslarla henüz yüzleşmediğini ve yüzleşmek istediğini söylediği, Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca 26.02.1997 tarihinde Mehmet Yahya EFE ve Turgay MARAŞLI, 28.02.1997 tarihinde Müfit SAMENT’in Savcılık Makamında yapılan yüzleştirmelerde Mehmet Ali YAPRAK’ın bu kişilerin kendisini kaçıran kişiler olmadığını söylediğinin tutanaklarla tespit edildiği incelenmiştir.

Komisyonumuzca Gaziantep Valiliği ve Emniyet Genel Müdürlüğünden, Mehmet Ali YAPRAK hakkında basında çıkan haberlerde “bu şahsın silah taşıma ruhsatı bulunduğu, sabıka ve suç fişleri olmasına rağmen silah taşıma belgesinin kanuna aykırı olarak düzenlendiği” iddialarının açığa çıkması için bu konudaki tüm evrakın ve dosyaların istenmesi üzerine, Gaziantep Valiliği ve Emniyet Genel Müdürlüğünce Komisyonumuza gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucu;

Mehmet Ali YAPRAK’ın 3 defa, Uyuşturucu Madde İmali ya da imalinde kullanılan maddeleri yakalatması sonucu Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesine sevk olunduğu ve hakkında Emniyetçe fiş düzenlendiği, Mahkemece serbest bırakılmış olduğu, ayrıca 04.09.1985 tarihinde Gaziantep İli, Mütercim Asım Caddesi Sadıkoğlu Sok. No:6 da tıbbi malzeme satıcılığı yapan kardeşi Osman YAPRAK’tan para alabilmek için, Ömer oğlu 1962 doğumlu Cengiz AYDIN, Fazlı oğlu 1965 doğumlu Abidin YAŞAMAK, Abdülgani oğlu 1954 doğumlu Nuri KUTLU ve Hasan oğlu 1962 doğumlu Mustafa KİRAZ’ı kiraladığı, bu şahısların kendilerini İslami Cihat Örgütü mensubu olarak tanıtarak, para gasp etmek suçundan suçüstü yakalandıkları, Emniyette alınan ifadelerinde kendilerini kiralayanın Mehmet Ali YAPRAK olduğunu itiraf ettikleri ve Osman YAPRAK’ın davacı olması üzerine, 15.10.1985 günü kendiliğinden teslim olduğu ve suçu kabul etmediği, hakkında düzenlenen tahkikat evrakıyla birlikte Gaziantep İli Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığına sevk edildiğinin kayıtların tetkikinden anlaşıldığı, bunlara ilaveten ruhsatsız mermi ve tabanca bulundurmaktan Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1981/308 sayılı kararıyla bir yıl hapis ve 500 TL. Ağır para cezasına çarptırılmış olduğu, yargılandığı diğer 3 davadan 1’inden beraat, ikisinden ise takipsizlik kararı aldığı, 91/1979 sayılı yönetmelikte “ateşli silahlarla işlenen cürümden hükümlü bulunanlara silah ruhsatı verilmeyeceğinin” belirtildiği, ancak İçişleri Bakanlığının 07.06.1995 gün ve 1269-98 sayılı genelgesi ile ateşli silahları ruhsatsız taşımanın ve bulundurmanın ateşli silahlarla işlenmiş cürümlerden sayılmayacağı ve bu suçlardan bir yıl ve daha az cezaya mahkum olanlara başka mani hal yok ise yönetmeliğin 16. maddesi uyarınca silah taşıma ruhsatı verilmesi gerektiği, bundan dolayı 30.03.1996 gün ve (152) sayılı onayla İçişleri Bakanı Ülkü GÜNEY’in yönetmeliğin 7. maddesinin (a) bendine istinaden M.Ali YAPRAK’a Silah Taşıma Ruhsatı verdiği bildirilmiştir.

Bu konuda Komisyonumuza 24.12.1996 tarihinde ifade veren ANAP Genel Başkanı Sn. Mesut YILMAZ’da ifadesinde; Gaziantep’te Mehmet Ali YAPRAK isimli şahsın kendilerine başvurarak; kendisinin (3) sivil polis tarafından kaçırıldığını, Sedat BUCAK’ın köyüne götürüldüğünü, onun aşiretine mensup kişiler tarafından sorgulandığını, kendisinden (20) Milyon Mark fidye istendiğini, vadeli olarak (3) Milyon Marka anlaştığını, müracaatına rağmen Emniyetin failleri ortaya çıkarmadığını söylediğini, bu konuda Başbakanın kendisine Liderler toplantısında “Yaprak TV olayının savcı tarafından örtbas edilmek istendiğini, yeni Adalet Bakanının bu olayın yeniden soruşturulmasını istediğini” söylediğini ifade etmiştir.

Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlatılan 09.01.1997 tarihli raporda; M.Ali Yaprak’ın kaçırılmasına ilişkin yürütülen soruşturmada Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 1996/6503 Hazırlık, 1996/284 sayılı Daimi Arama ve Takipsizlik Kararı ile 15.11.1996 tarihinde karar verildiği anlaşılmış, 5.12.1996 tarihinde dosya Adalet Bakanlığı’nca yeniden ele aldırtılarak Hazırlıktaki aynı sayı ile koğuşturmanın sürdürülmesinin sağlanmış olduğu belirtilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü, Kaçakçılık, İstihbarat ve Harekat Dairesi Eski Başkanı Tuncay YILMAZ Komisyonumuza verdiği 04.02.1997 tarihli ifadesinde:

“Daha önce konu edilen CANTÜRK olayıyla ilgili olarak, burada uyuşturucu pazarını ele geçirme kavgasından ziyade, bu pazarı yürüten insanlar arasında haraç alma kavgası olduğu, YAPRAK, Captagon kaçakçısı olduğu halde yakalayamadıklarını, hatta sabıka kaydı ve belge olmamasının kendilerinin harekat sahasını daralttığını” ifade etmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü, İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi AVCI 4.2.1997 tarihinde Komisyonumuzca alınan ifadesinde; Devletin PKK mensuplarına ve PKK’ya büyük destek veren kişilere karşı hukuki olarak yeterince mücadele edemediğini düşünen bazı devlet görevlilerinin hukuk dışı bir anlayışla görev yapmak gerektiğine inanmaya başladıklarını ve ilk defa Güneydoğu’da JİTEM görevlisi Cem ERSEVER’in bu tür faaliyetler içerisine girdiğini, neticede PKK’nın ve diğer örgütlerin destekçisi aktif unsurların susturulduğunu, daha sonra faaliyet gösterilecek zemin kalmayınca resmi görevli ve sivil kişilerden teşekkül ettirilmiş olan bu grupların kendilerine menfaat temini uğruna mafya türü birtakım yasadışı faaliyetlere giriştiklerini, bunlara normal polis ve jandarmanın müdahale edemediğini, bunların zengin işadamlarına müdahale ettiklerini ve haraca bağladıklarını, bir kısmının basına intikal ettiği halde çok büyük kısmının intikal etmediği ve bu grupların denetlenemez hale geldiğini, YEŞİL denilen kişinin önceleri Jandarma tarafından Güneydoğu’da eleman olarak kullanılırken daha sonra bu gruplar içinde en büyük para tahsilatçısına dönüştüğünü, YEŞİL’in şu anda MİT içinde Mehmet EYMÜR ve arkadaşları tarafından resmen eleman olarak kulanıldığını, Ege Bölgesinde JİTEM’e bağlı Yüzbaşı Sinan YAŞAR ve bazı astsubayların mafya işlerine giriştiklerini, bunların ve Ankara jandarma İstihbarat görevlisi binbaşı Ali YILDIZ’ın mafya örgütleriyle de görüşerek menfaat temin ettiklerini, Kocaeli Jandarma Alay Komutanı, Veli KÜÇÜK’ün mafyacılarla sıkı diyaloğunun olduğunu, Nurullah Tevfik AĞANSOY’un yurtdışına kaçırılışını MİT görevlisi Yavuz ATAÇ’ın organize ettiğini, Alaattin ÇAKICI ve adamlarına MİT tarafından yardımcı olunduğunu,

Bursa’lı işadamı Erol EVCİL’in Alaattin ÇAKICI’yı birkaç defa kiralayarak eylemlerde kullandığını, son defa da banka açmak istemesine mani olanları etkisiz hale getirmesi için iki milyon dolara anlaştığını, ÇAKICI’nın durumu MİT görevlisi Yavuz’a anlatarak birlikte plan yaptıklarını, Kocaeli Çetesi olarak basına yansıyan Hadi ÖZCAN’ın sürekli MİT ile görüştüğünü, MİT görevlisi astsubay Duran FIRAT’ın EYMÜR’ün temsilcisi ve kirli işleri ile ilgili olarak bütün mafyacılarla irtibatta olduğu ve ayak işlerini yaptığını,

Tarık ÜMİT olayı ve Mehmet Ali YAPRAK’ın kaçırılması olaylarında Mehmet AĞAR ve Mehmet EYMÜR’e bağlı gruplar arasında anlaşmazlık çıktığını,

Emniyet ile MİT arasında bir çekişme olmadığını, olayın özünde Mehmet AĞAR’la Mehmet EYMÜR’ün çelişkisi bulunduğunu, ancak bunun kendilerine bağlı mafya gruplarına yansıdığını ve bunların birbirlerini öldürmeye çalıştıklarını, söylemiştir.

Mehmet Ali YAPRAK’ı kaçırdığı iddia edilenlerden Turgay MARAŞLI ile birlikte 23 Mayıs 1996 günü Gaziantep’e gelen ve yanında eşi Vildan ve 2 yaşında kızı bulunan Haluk isimli kişinin eşgalini, Maraşlı ailesinden anne Zekiye, baba ali ve oğulları Tuncay MARAŞLI; iri yapılı, çirkin suratlı, esmer, 180 cm boylarında ve 35-40 yaşlarında olarak verdiklerinden bu kişinin Haluk kırcı olabileceği akla gelmektedir. Ancaak; M.Ali Yaprak’ın ifadelerinde geçen çirkin kişinin 160-165 cm boylarında ufak yapılı ve 25-30 yaşlarında olduğu belirtildiğinden ve Turgay Maraşlının 26.2.1997 tarihinde Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde; kendisiyle birlikte Gaziantep’e 23 Mayısta gelen ve ailesinin evinde misafir olan kişinin arkadaşı Haluk Karabulut olduğunu beyan ettiğinden o kişinin Haluk Kırcı olmadığı kabul edilse bile; Haluk Karabulut isimli kişinin gerek Maraşlı Ailesi fertleriyle, gerekse M.Ali Yaprak ile yüzleştirilmesi gerektiği, mantıklı düşünmenin bir sonucudur. Bu konuda anılan Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporunda da “Turgay maraşlı’nın Gaziantep’teki ailesinin evinde eşi Vildan ve 2 yaşındaki pelin adlı kızı ile birlikte kaldığının Turgay Maraşlının annesi, kardeşi ve babası tarafından ifade edilmesi üzerine Nevşehir Nüfus Müdürlüğünden getirtilen vukuatlı Nüfus ali kaydına göre Vesile adında eşi ve 25.10.1993 doğumlu Emine-Hazal adlı kızının olması, olay tarihi dikkate alındığında eşinin ve kızının sahte isimlerini kullanan Haluk Kırcı’nın da olayda yeraldığı şüphesini güçlendirdiği, olay günlerinde Turgal Maraşlı ile Haluk adlı kişinin geceleyin Urfaya gittiklerini belirtmeleride kaçırılma olayında yer aldıklarını düşündürdüğü ........ Sanıklar Mehmet Yahya Efe, Müfit Sament ve Turgay Maraşlı’nın Drej Ali lakaplı Ali Yasak’ın adamları olduğunun iddia edilmesi dikkat çekicidir” dendiği ve aynı şüphenin paylaşıldığı görülmektedir. Ali Yasak’ın Abdullah Çatlı’nın çok yakın arkadaşı olduğu, en azından Çatlı’nın cenaze töreninde yaptığı konuşma ile kamuoyunca bilinmektedir. Haluk Kırcı’nın ise Çatlı’nın ölümü üzerine onun yerine geçtiği kamuoyunda iddia edilmektedir.

Turgay Maraşlı’nın Abdullah Çatlı’nın ortağı olduğu Baysa isimli Şirkette Botaştan alınan ihale işlerinde çalıştığı, gerek kendi ifadesi, gerekse Mehmet Baydar ve Hadi Özcan’ın ifadeleriyle sabit olup yine Turgay Maraşlının Haluk Kırcıyı Çatlı’nın sahibi olduğu Sultan Tekstil şirketinden tanıdığı, kendi ifadesinde yer almaktadır.

Son yıllarda belki de; güvenlik kuvvetlerinin dikkatinin özelde Güneydoğuda görev yapanların PKK terörüne karşı yoğunlaşması sonucu Ülkemizde, İran-Afganistan ve Pakistan’dan gelip batı ülkelerine giden uyuşturucu ve batı ülkelerinden getirilen ve Ortadoğu ülkelerinde pazarlanan Captagon isimli cinsel uyarıcı trafiğinin yoğunlaştığı; gerek Kısmetim-1- ve Lucky-s gibi polisin başarılı operasyonları sonucu çok büyük miktarlarda uyuşturucunun yakalanması haberlerinin medyada sık sık yer alması, gerekse adları bu işlerle iştigal ettikleri için çok duyulan bazı kişi ve ailelerin çok hızlı bir şekilde zenginleşmelerinden anlaşılmaktadır. Buna ilaveten Susurluk kazasından sonra ortaya çıkan devlet bağlantığı (Polis-Mafia-Politikacı) çetelerin de bu işleri yaptığı iddia edilmektedir. Ayrıca; ülkemizde son 15-20 yıla damgasını vuran her alanda mafialaşma (çek-senet tahsilatı, kentsel rantın paylaşıldığı arsa mafiacılığı ve tefecilik alanındaki) daki büyük artış sonucu ortaya çıkan çok büyük miktarlardaki kara paranın paylaşımında Nesim Malki cinayeti, borsacı Yener Kaya cinayetinde olduğu gibi mafiavari cinayetlerin ve Van-Tur’un sahibi Senar Er’in babasının yada Tarık Ümit ve M.Ali Yaprak’ın fidye amaçlı kaçırılmalarının ortaya çıktığı ve maalesef çoğaldığı görülmektedir.

Bunların önlenebilmesi için devletin güvenlik güçleri ve Adli sistem ve teşkilatının daha hızlı, objektif ve daha etkin çalışır hale getirilmesinin ve bünyelerindeki bozulmuş unsurların derhal dışarı atılması ve kendilerinden hukuk sınırları içinde hesap sorulması, Ülkede mafyalaşmaya uygun ortam yaratan yasal boşlukların bir an önce doldurulmaası, mesela çek-senet davalarının hızlı şekilde sonuçlandırıcı düzenlemelerin hızla yapılması gerektiği kanaatına varılmıştır.