37- İbrahim Şahin Özel Harekat Dairesi Eski Başkan Vekili 7.01.1997 tarihli ifadesinde;
“1956 Tokat doğumlu olduğunu ve 1982’nin sonunda Özel Harekatın Kurucularından birisi olduğunu, Tarık Ümit ile İstanbul Emniyet Müdürlüğünde çalışırken tanıştığını, Tarık Ümit ile dost olduklarını; Tarık Ümit’in kendisinin iki kez ziyaretine geldiğini, Tarık Ümit’in kaybolduğu 1995 yılı 2 Mart’ında kendisinin polis Memuru Ayhan Akça ve Mehmet Ağar ile birlikte Diyarbakır’da olduklarını,
Tarık Ümit’in öldürülüp öldürülmediğini bilmediğini, ancak Tarık Ümit’in uyuşturucu kaçakçılarını polise ve devlete yakalattığını, bunun için ajanlık yaptığını, Tarık Ümit ile 1991-1992 yıllarında tanıştığını ve o günden beri devamli ölüm korkuşu içinde olduğunu, bu durumu Tarık Ümit’in kendisinden duyduğunu, bir de Tarık Ümit’in Kıbrısta banka açtığını kendisine söylediğini, Tarık Ümit’in bu bankaya ortak olduğunun söylendiğini,
Topal Cinayeti ile ilgili olarak polis memurları Ayhan Akça, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy’un evvelce Özel Harekat daire Başkanlığı emrinde çalıştıklarını 1995 yılı Nisan ayında ayrıldıklarını, Ercan Ersoy’un İzmir’e, Ayhan Çarkın ile Oğuz Yorulmaz’ın da istanbul’a tayin olduklarını, şu anda Ercan Ersoy’un özel harekatçı olmadığını, diğer ikisinin Özel Harekatçı olduğunu, Oğuz Yorulmaz’ın 1996 yılı Ocak Şubat aylarında Ankara’dan ayrıldığını, bu polis memurları, ayrıldıktan sonra hiçbir şekilde görüşmesinin olmadığını, hele Ercan Ersoy’la hiç olmadığını, zaten Ercan Ersoy’un özel harekattan çıkarıldığını, 28 Ağustos 1996 da Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil Tuğ’un kendisini çağırdığını ve İstanbul’da alınan bu memurları alıp getirmesini kendisine köylediğini, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın da kendisini telefonla aradığını ve bu talimatı verdiğini, istanbul Çamlıca turnikelerinde memurları teslim aldıklarını ve Ankara’ya döndüklerini,
Döndükten sonra Halil Tuğ ve İçişleri Bakanına bilgi verdiklerini, getirilen şahısların ifadelerini aldıktan sonra serbest bıraktıklarını, İstanbuldan tutanakla teslim aldıklarını, tutanakta şahısların bir ihbar neticesi alındıklarını ve herhangibir illiyet bağına rastlanmadığı ve olayla ilgileri olmadığından bahsedilerek teslim edildiğinin belirtildiği, Ankara’da bu şahısların yazılı ifadelerinin ve gösterdikleri şahitlerin de ifadelerinin alınarak salıverildiklerini,
Bu polis memurları ile birlikte iki sivil Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir’in de teslim alındığını ve ifadelerinin alınmasından sonra bunların da serbest bırakıldıklarını,
Mehmet Ali Yaprak ile bir ilişkisinin bulunmadığını ve bu şahsı tanımadığını, Tarık Ümit’in kızı Handeyi de tanımadığını ve hiç görüşmediğini, Tarık Ümit olayının souşturmasını yapan Jandarma Assubayı ile telefonla görüştüğünü ve özel harekatçı Ayhan Akça’nın alınmasının yanlış olduğunu ve bıkarılmasını söylediğini, Resmi olarak istenildiği takdirde Ayhan Akçay’ı verebileceklerini de söylediğini, Tarık Ümit olayı ile ilgili olarak Mehmet Eymür’ün kendisine telefon ettiğini ve Tarık Ümit’in kendilerince alındığını söylediğini, kendisinin de mümkün olmadığını, almaları için sebep olmadığını söylediğini, Abdullah Çatlı’yı tanımadığını, Özel harekatta görevli polis memurları nereye tayin olurlarsa olsunlar mutlaka Özel Harekat daire Başkanlığının görüşünün alınması gerektiğini, Sedat Bucak’a koruma olarak verilen memurlarla ilgili olarak kendilerinden bir görüş sorulmadığını, normalde sorulması gerektiğini, Ayhan Akça’nın evvelce kendisine korumalık yaptığını, Ayhan Akça ile kurye Dilek Örnek ilişkisini Ayhan Akça’nın açığa alınmasından sonra öğrendiğini, 1988 den beri Ayhan Akça ile birlikte çalıştıklarını ve hem kendisinin hem de Ayhan Akçanın Tokat’lı olduğunu ve hemşehri olduklarını ve güvendiği bir elemanı olduğunu,
Doğuda, zaman zaman operasyonlar, bölgedeki MİT sorumlusu personel ile bilgi alışverişi yaptıklarını, operasyon öncesi MİT yetkililerinden bilgi aldıklarını,
Operasyona katılan özel tim’in en az 20 kişiden oluştuğunu, ve iki timle operasyona gidildiğini,
Özel tim’in kırsal alana tek başına gitme yetkisinin bulunmadığını, mutlak surette yanlarında askeri birlik olması gerektiğini, Narkotikle özel harekatın bir bağlantısı olmadığını, kendisinin 25 yıllık polis olarak sadece esrarı tanıdığını, diğerlerini bilmediğini, narkotik şubelerin kırsal alanda operasyon tecrübelerinin bulunmaması nedeniyle kendilerinden yardım istediklerini ve kırsal alanda pusu atma işlerini yaparak Narkotike yardımcı olduklarını,
Uyuşturucu sevkiyatı ile PKK’nın bağlantısının olduğunu, nihai olarak kendilerinin operasyon mensubu olduklarını,
1993 yılından beri Özel Harekat daire Başkanlığı görevini vekaleten yürüttüğünü, Özel Harekatta 7 bin civarında personel olduğunu, özel harekatın lekelenmemesi için elden gelen gayretin gösterildiğini ve uygunsuz hali görülenlerin hemen özel harekattan çıkarıldığını, özel harekatın yıpratılması için memurlarının MHP’lilerden seçildiği yolunda söylentiler yayıldığını ve bunun gerçekle bir ilgisi olmadığını, PKK ile mücadelede özel harekatın başarılı olduğunu ve bu nedenle PKK örgütünce kendilerine saldırıldığını,
Bu güne kadar 6700 kişilik özel harekat kadrosundan, işledikleri suçlar nedeniyle sadece 28 kişinin meslekten ihraç edildiğini, özel harekatın kuruluşunun Genel Kurmay’ın Özel Harp Dairesine dayandığını, ilk kurulduğunda Özel Harp Dairesinin kendilerine kurslar verdiğini, PKK ile yürütülen mücadelenin bir gerilla savaşı olduğunu, Askerlerin operasyonlara giderken yanlarında polis timi istediklerini,
özel timci polisleri Ankara’ya getirdiği için açığa alındığını, Sedat Bucak’ın kaza geçirmesi üzerine İstanbul’u telefonla aradığını ve Sedat Bucak’ın durumunu sorduğunu, Sedat Bucak’ı tanıdığını ayrıca Güneydoğuda bütün aşiret reisleriyle yakın ilişkilerinin bulunduğunu bu insanların özel harekata yardımcı olduklarını Sedat Bucak’ı sağlığını merak ettiği için aradığını, İstanbul Emniyet Müdürlüğünü de aradığını ancak Balıkesir’i aramadığını, Behcet Cantürk öldüğü zaman sevindiklerini, Behcet Cantürk’ün Özgür Gündem Gazetesinin % 30 hissedarı olduğunu, PKK’ya en büyük mali ve lojistik desteği sağladığının söylendiğini, bu operasyonu kimin yaptığını bilmediğini, Savaş Buldan’ın da PKK’ya destek verdiği kanaatinde olduğunu, Buldan’ların doğuda aşiret olarak bu örgüte yardım ettiklerini, Ömer Lütfü Topal hakkında böyle bir duyumu olmadığını, Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesinde para ve menfaat ilişkilerinin bulunabileceği kanaatinde olduğunu, Ömer Lütfü Topal Cinayeti ile Özel Harekatın karalanmaya çalışıldığını, Uzi silahının özel harekatta kullanıldığını, profosyonelce işlenmiş olan bu cinayette uzi silahı bırakılarak adeta bir mesaj verilmek istenildiğini, bu uzi silahın özel harekattaki silahlardan olmadığını zaten numarasının da silinmiş olduğunu,
Abdullah Çatlıyı tanımadığını, 1995 yılında Çatlı ile oturup konuştuklarını ancak Çatlı olarak değil Mehmet Özbay olarak tanıdığını, hatta soyadını bile bilmediğini, kazadan sonra öğrendiğini, Ankara’da Sedat Bucak’ın yazıhanesinde gördüğünü ve işadamı ve tekstilci olduğunu kendisine söylediğini, bir-iki defa da İstanbul’da görüştüklerini,
Emniyette silah uzmanı sertifikası verilmesi gibi bir uygulama aolmadığını,
Korkut Eken’in Balıkesir ve Menteş kurslarında özel harekata öğretmenlik yaptığını, bunun dışında özel harekatla hiçbir şekilde ilişkisinin bulunmadığını,
Hüseyin Kocadağ ile ilk Özel Harekat şubesinde beraber çalıştıklarını, bir kadınla ilişkisi olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edildiğini ve Danıştay Kararıyla tekrar mesleğe döndüğünü ve Hakkâri Özel Harekat Şube Müdürü olarak tekrar başladığını,
Ömer Lütfü Topal cinayeti ile ilgili İstanbulda polisce alınan 3 özel timciyi almak üzere İstanbul’a gidişinde Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel’in Ankara’da olmadığını ve görevi Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil Tuğ’dan aldığını,
Özel harekatın, istihbarat için adam kullanmadığını, özel harekatta da böyle bir istihbarat birimi olmadığını,
Bucak aşiretinin tamamının gönüllü köy korucusu olduklarını ve para almadıklarını, devletten para alan Bucak aşireti ile ilgili korucu sayısının 50’yi geçmediğini, operasyon bölgelerinde arazi şartlarını iyi bilen 3-5 koruyucu da beraberlerine alabildiklerini, bunların sadece yol gösterici olduklarını,
Tarık Ümit’in kaçırılması olayı ile ilgili olarak, Mehmet Eymür’ün kendisini telefonla aramadığını, kendisinin Yenimahalleye giderek Mehmet eymür ile yemek yiyip görüştüğünü, Mehmet Ağar’ın bu konuda kendisine bir şey söylemediğini, Mehmet Eymür ile Tarık Ümit’in kaçırılması olayını da konuştuklarını, Mehmet eymür’ün kendisine Tarık Ümit’i Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlunun götürdüğünü ve Abdullah Çatlı’ın elinde olduğunu söylediğini, kendisinin de Ayhan Akçanın Diyarbakır da o gece yanında olduğunu ve Genel Müdür ile birlikte Diyarbakırda bulunduklarını, Diyarbakırda olan bir insanın İstanbul’da Divan Pastanesinden Tarık Ümit’i kaçırmanın mantık dışı olduğuu söylediğini,
Mehmet Eymür ile yaptığı görüşmede Mehmet Eymür’ün “Tarık Ümit’i Abdullah Çatlı bıraksın, ya da bıraktırın, ben teminat veriyorum, bir daha Tarık Ümit Abdullah Çatlı’nın işlerine karışmayacak yahut o alana girmeyecek” dediğini, kendisinin de Tarık Ümit’in nerede olduğunu bilmediğini söylediğini,
Özel Harekat Daire Başkanlığının herhangibir kişiyi alıp soruşturma hakkının bulunmadığını,
Özel Çiller ile bir münasebetinin bulunmadığını, ömrü hayatında Özer Çiller’i görmediğini,”belirtmiştir. (Ek:210)