2-Kemal YAZICIOĞLU İstanbul Emniyet Eski Müdürü 27.12.1996 tarihli ifadesinde;
Ömer Lütfi Topal cinayetinin işlenmesini takiben olayı çözmek üzere çalışmalara başladıklarını, bu cinayet konusunda Asayiş Şubesinin ihbar aldığını bu ihbarda üç özel harekat mensubu ile iki sivil şahsın bu eylemi yaptıklarının belirtildiğini, bunların hepsi aynı gün Emniyet Müdürlüğüne alındığını, yapılan incelemede ve olay yerinde kalan silah üzerindeki şarjörde bulunan band üzerinde kalan parmak izi ile bu şahısların parmak izinin karşılaştırıldığını, ve herhangi bir bulguya rastlanmadığını, bu konuda yardımcısı Bilgi Ünal’ın olayı takip ettiğini, ertesi gün Sedat Bucak’ın kendisini aradığını, özel harekatçıların neden alındığını sorduğunu, o anda konuyu kendisi de bilmediğinden inceleyeceğini söylediği, ikinci kez aradığında da tahkikatla ilgili alındıklarını söylediğini, daha sonra da birkaç kez aranmış olduğunu ancak bir daha görüşme fırsatı bulamadığını, daha ertesi gün Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil Tuğ’un kendisine geldiğini, Bakan tarafından gönderildiğini, alınan şahısların neden ve niçin alındığını sorduğunu, kendisinin de alınan bir ihbarın değerlendirilmesi sonunda alındıklarını, ancak bir bulguya rastlanmadığını, öğleden sonra Bakanın İstanbul’a geldiğini ve Vali ile birlikte onu karşıladıklarını, Vali ayrıldıktan sonra Bakanın kendisinden olayı sorduğunu, ona da olayı anlatarak herhangi bir bulguya rastlamadıklarını ilettiklerini, onun da peki o zaman Emniyet Genel Müdürlüğü de bir incelesin, bir mahzur var mı? diye sorduğunu, kendisinin de bir mahzur bulunmadığını zira suç teşkil edecek herhangi bir bulguya rastlanmadığını belirttiğini, Bakanın da gönderin o zaman dediğini kendisinin de talimat verilmesini istediğini, Bakanın peki ben hallederim seni ararlar dediğini bunun üzerine Yardımcısının talimat verdiğini ve Bakan talimatı bunları Genel Müdürlükten gelip alacaklar dediğini, akşam saatlerinde İbrahim Şahin’in kendisini arayarak konuştuklarını, ona Bilgi ile irtibat kurarsa onları alabileceğini söylediğini, Basının yanlış değerlendirmeler yapması nedeniyle, görmemeleri için bunları turkinelerde teslim alıp götürdüklerini öğrendiğini, bilahare Susurluk Olayının patlak verdiğini, ondan sonra Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanla görüşmeleri olduğunu, onlara, bu şahıslar hakkındaki düşünce ve karinelerinin tam alındığını, biraz süre verilmesi halinde bu şahısların suçlarını inkar edemeyecek hale geleceklerini, hatta yan delillerin tespitiyle birlikte itiraf bile edebileceklerini belirttiğini, Cumhurbaşkanının kendisine kaset, belge, video bandı olup olmadığını sorduğunu, kesinlikle böyle bir şeyin olmadığını belirttiğini,
İkrar havi bir belge bulunmadığını, sadece kendisinde bir takım karineler olduğunu, bunları anlatmasının mümkün olmadığını, bunun açıklanmasının sisteme zarar verebileceğini, bunu ancak konuyu bilenler huzurunda rahatlıkla açıklayabileceğini,
Basında Mesut Yılmaz’a belge, kaset verdiğinin söylendiğini, ancak hiç kimseye belge, bilgi, kaset veya herhangi bir şey vermesinin mesleki hiyerarşisi dışında mümkün olmadığını,
Abdullah Çatlı’yı tanıdığının gündeme getirildiğini, Mehmet Özbay adına atılan bir tebrik kartının kendisine geldiğinin doğru olduğunu Abdullah Çatlı’nın sahte ismi Mehmet Özbay olarak kendi bilgisayar kaydında isim ve adresinin yeraldığını, ancak kişi olarak kendisine kart geldiğini ve ondaki adres olduğunu, 7-8 bin adet kart attığını, bunların hiçbirisine bakmasının mümkün olmadığını, hatta bu olayın olmaması halinde yılbaşında da ölmüş kişiye kart gitmiş olacağını,
Olay mahallinde iki adet kalanşkof, başka bir alanda terk edilmiş araç bulunduğunu, onun içinde de eldivenler, mermiler olduğunu, bunun profesyonel bir iş niteliğinde yapıldığını,
Olay mahallindeki silahlar üzerindeki parmak izinin karşılaştırma yönünden zor bir yapı oluşturduğunu çünkü Emniyet Teşkilatında 10 milyon parmak izi bulunduğunu, parmak izinin yanında diğer parmak izleri ya da daha geniş bir sathın olması halinde o zaman kategorileştirilebilineceğini o zaman bile karşılaştırma sayısının 3 bin olacağını, bu nedenle bu tür parmak izlerinde sağ el işaret parmağının tek boğumundaki iz için yönetmelik gereği olay olduğu yerde muhafaza edildiğini, şüphelilerle karşılaştırıldığını,
Parmak izinin bulunmasından iki gün sonra basında çıkan 1992 yılında Abdullah Çatlı’nın sahte pasaport ile ve Şahin Ekli adı ile dışarıya çıkarken yakalanması haberi üzerine, parmak izinin de olabileceğinden bahisle inceleme sonucu Şahin Ekli’nin 10 parmak izinin alındığı çıkıyor, karşılaştırma sonunda şarjör üzerindeki yarım boğum parmak izi ile bu izler birbirinin aynı çıkıyor, bunun üzerine Şahin Ekli ile Abdullah Çatlı’nın aynı kişi olduğunun ispatı yönünden, ölüden alınan parmak izi ile mukayese edildiğinde izler birbirini tutuyor, ancak Abdullah Çatlı’nın silahı bizzat kullanan mı? yoksa silahı hazırlayan mı? olduğu noktasının belli olmadığını, silahı hazırladığının kesin olduğunu, ancak tetiği çekip çekmediğinin belli olmadığını,
Cumhurbaşkanı, Başbakan ile görüşüp karayolu ile İstanbul’a dönerken gece saat 23.00 sıralarında İçişleri Bakanının kendisini aradığını, ertesi sabah için Ankara’ya çağrıldığını, sabah Bakana uğradığında kendisinde kaset, bilgi ve belge olup olmadığını sorduğunu, kendisinin de böyle bir şey olmadığını söylediğini, Mesut Bey ile irtibatını sorduğunu, irtibatı olmadığını söylediğini, daha sonra İstanbul’un genel sorunlarını görüştüklerini, 5-6 saat sonra da görevden uzaklaştırıldığını televizyondan öğrendiğini, bir veya iki gün sonra İstanbul Moral Eğitim Merkezindeki Bakana ait konutta 20.00 civarında görüştüklerini, yaptıklarını tasarruf için birşey söylyemeyeceğini, ancak kendisini eşkiya ile bir tuttuklarını buna üzüldüğünü söylediğini Bakanın bunları basının bu hale getirdiğini belirttiğini, Ömer Topal olayının çözülebileceğini, diğer olaylarla ilintisi yönünden ise özel bir ekip tarafından yürütülmesi gereken hassas bir konu olduğunu, MİT’ten destek almalarının uygun olacağını belirttiğini,
İfade tutanağı bulunmamakla birlikte, Genel Müdürlük yetkililerine teslim edilirken, teslim tutanağı ile işlem yapıldığını,
Ömer Lütfü Topal olayında soruşturmanın çok yönlü yapıldığını Antalya yada Kuşadasında kendi adamlarıyla, başka adamlar arasında çalışma olduğunu, adamlardan bazılarının birbirlerini öldürdüğünü bunların da değerlendirildiğini, uyuşturucu kavgasımı? yoksa kumarhane kavgasımı olduğunun araştırıldığını, birçok söylenti olduğu bunların hepsinin ispata muhtaç olduklarını, öldürme ile ilgili olay konusunda belirgin bir kanaati bulunmadığını,
İstihbaratın çok çeşitli kanallardan geldiğini istihbaratın hem istihbarat birimlerince verilen istihbarat, hem de telefonla gelen bilgiler olduğunu, bazen gazeteden alınan bir haber, bir haberin değerlendirilmesi olayı olduğunu, bunların tümünün istihbarat olduğunu,
Arnavut Saminin Ömer Lütfü Topal’ın ortağı olduğunu, belirli yüzdelerle ortak olduklarını bu ortaklığın sadece Emperyal Oteli ve Gazinosu için olmayıp, Antalyaya uzanan bir zincir halinde bulunduğunu,
Sedat Bucak’ın çok önceden istek yapmış olmasına rağmen o olaydan sonra suçlanan kişilerin koruma olarak verilmesinde, onların mağdur duruma düştükleri düşüncesiyle bir korunma olup olmadığı hususuna bir yorum getirmesinin mümkün olmadığını,
Söylemezler çetesiyle ilgili olarak, İstanbul’da göreve başladığından bir ay sonra Söylemez kardeşlerin Eminönü Belediye Başkanının amcasını ve kardeşini vurup, öldürdüklerini, dolayısıyla bu olayın üzerine giderek cinayeti işleyen çeteyi bulup çıkarttıklarını, söylemez olayının İstanbul da olduğunu ve suçluların Adana’da yakalandığını,
Özel tim mensuplarının İl Emniyet Müdürü emrinde olduğunu, özlük hakları yönünden Emniyet Genel Müdürlüğü Daire Başkanlığına bağlı olduklarını, bu birimin ülke çıkarları açısından çalışan pırıl pırıl bir kuruluş olduğunu, bu uğurda pekçok şehit verdiğini Özel Harekata kimsenin birşey söylemeye hakkı olmadığını özel harekat içinde, polisin içinde yanlış davranışlar içerisinde bulunanların olabileceğini, önemli olan hususun bu tür yanlışlık yapanların ayıklamak gerektiğini,
Çatlı’nın Emniyet Genel Müdürlüğü ya da onun ilgili birimleri adına çalıştığından bilgisi olmadığını, üzerlerindeki belgeler, taşıdığı isimler dolayısıyla emniyetle ilgili olmalarına ilişkin konuda, bu tür ilişkilerin mevcut olmasını tasvip etmediğini,
Hüseyin Kocadağ’ı tanıdığını, özel harekat menşeli olduğunu, atak ve gözüpek birisi olduğunu onunla birlikte çalışmadığı için mesleki yapısı hakkında fazla bir bilgisi olmadığını,
Bu işin nereye gideceği konusunda endişeleri olduğunu, medyada çıkanların ne derecede doğru olduğunu onların incelenmesi gerektiğini, peşinen herhangibir şeyin söylenmesinin mümkün olmadığını, Başbakan ve Başbakan Yardımcısının nereye uzanırsa gitsin dediklerini, gitmesininde gerektiğini, ancak bunu yaparken devleti zarara uğratmamak gerektiğini, müesseseleri yıpratmamak gerektiğini, bunlara çok dikkat edilmesini belirtmiştir.(Ek:175)