4- Mehmet EYMÜR MİT Kontrterör Merkezi Yöneticisi 26.12.1996 ifadesinde;
1988 yılındaki MİT raporunun kendisi tarafından hazırlandığını, raporun çok tartışmalar yarattığını, ancak hukuki bir sorumluluk getirmediğini, çünkü raporun bazı belgelere ve çalışma metodlarına bağlı olarak hazırlanmış bir rapor olduğunu, rapor nedeniyle emekli olma durumunda kaldığını, Hiram Abbas ve kendisinin yardımcılığını yapan Korkut Eken ile birlikte emekli olduklarını, kendi işini kurduğunu 1993 yılında tekrar göreve çağrılması üzerine göreve geldiğini, hep siyaset dışında kaldığını, Sayın Çiller zamanında göreve tekrar döndüğünü, kendisine yapılan bir telkin üzerine çağrıldığını, zira gerek Sayın Çiller’i gerekse MİT Müsteşarının kendisini tanımadığını,
Tolga Atik’in politikadan hoşlanmayan birisi olması, babasının da asker olması ve teşkilata büyük sempatisi olduğu için geldiğini, yeni başlayan her personel gibi belli bir kurs döneminden geçtikten sonra Malatya’ya tayin edildiğini, ancak basında yer almaktan rahatsız olduğunu ve teşkilattan ayrılma döneminde olduğunu,
1988’deki raporun o tarihteki Müsteşar Hayri Ündül Paşa’ya bilgi vermek maksadıyla ve yazılı olarak hazırlandığını o raporu o tarihlerde kurumun mensubu olan Cumhurbaşkanlığı’nda görevli Erkan Gürbüt’e görüşünü almak üzere verdiğini, o da raporun enterasan ve çok kapsamlı olduğunu söylediğini, o nüshayı da ona verdiğini, bir müddet sonra da ortada dolaşmaya başladığını, gerçekte onun rapor niteliği bulunmadığını, etüd özelliğinde olduğunu,
Tarık Ümit’in MİT Teşkilatının görev sahasına giren konularda istihbarati olarak kullanılan bir kişi olduğunu, ortadan kaybolması üzerine bazı araştırmalar yapmak durumunda bulunduklarını, araştırmalar sırasında en son İstanbul Divan Pastahanesinde yemek yediği sırada Özel Harekat Polislerince alındığını ve ondan sonra da ortadan kaybolduğunu tespit ettiklerini, bu konuda yasal araştırmalar yaptıklarını, bu araştırmalar sırasında, aracın bulunduğu mahal Silivri bölgesinde olduğu için tahkikatın Jandarma Astsubayı Ahmet Altıntaş’ın yürüttüğünü, onunla görüşüldüğünde, kendisinin Özel Harekatçı Ayhan Akça’yı gözlem altına aldığını, Ankara’dan Özel Harekat Başkanlığından müdahale edilmesi üzerine “ifadesini alamayacağı konusunda” bırakmak mecburiyetinde kaldığını,
Araştırma grubuna Tarık Ümit’in telefonlarını tespit ettirdiğini, bu araştırma sonucu telefon konuşmalarının kendi bölgesinde TIR parkında çay ocağı işleten Avşar isimli bir kişinin telefonundan muhabere yaptığının tespit edildiğini, bu nedenle Avşar denilen kişinin alınıp sorgulandığını, Avşar’ın kendi adına olan bu telefonu Özel Harekatçı polislere kullanılmak üzere verdiğini, Avşar’ın üzerinden Özel Harekatta görevli iki polisin resimlerinin çıktığını, resimlerin divan pastahanesinde ve Bağdat Caddesindeki görevlilere teşhis için gösterildiğini, resmi kişiler olması nedeniyle tahkikatta zorlanıldığını, Haluk Kırcı’nın yine aynı olayla ilgili olarak gözaltına alınıp bırakıldığını, Avşar’ın üzerinde bir tabanca çıktığını, bunun balistiğe gönderilmek üzere istendiğinde, çeşitli resmi yerlerden baskı geldiğini, Jandarma Astsubayı Ahmet Altuntaş’ın belirttiğini,
Tarık Ümit’in kaçırıldığı gün, Avşar denilen şahsa ait beyaz renkli Opel Astra marka bir arabanın Avşar’dan alındığı, Ziya isimli Polis Memuru tarafından ve Tarık Ümit’in kaçırılmasından üç gün sonra da Oğuz isimli Polis Memuru ile birlikte arabanın sahibine iade edildiğini, Avşar’a göre konunun içinde Abdullah Çatlı ve Arnavut Sami denilen kişiler olduğunu zannettiğini, bunlar hakkında araştırma yaptığını, hatta Özel Harekat Daire Başkanı ile de telefon konuşması yaptığını, bunların Astsubay Ahmet Altıntaş’ın yaptığını,
12.1.1994 tarihinde Adana Şakirpaşa havaalanında sahte pasaportla yakalanan Metin Bozbağ’ın ifadesi doğrultusunda İstanbul’da Yaşar Öz isimli şahsın evinde ele geçirilen, Tarık Ümit adına verilmiş hususi, özel yeşil bir pasaport bu konuda Tarık Ümit’in sadece MİT ile çalışmadığını, 1987 yılında MİT ile ilk ilişkilerinin başladığını, ondan önce de Dündar Kılıç Behçet Cantürk’ün Devlet tarafından sorgulandığı tarihlerde şahit olarak bazı ifadeleri bulunduğunu, 1982 yılında Dündar Kılıç, Şükrü Balcı ve diğer kaçakçılık konularında uyuşturucu kaçakçılığı konusunda bazı ifadeleri olduğunu, ondan sonra da 1985 yılında silahla bir saldırıya maruz kalıp ağır yaralandığını, o tarihte bunu Dündar Kılıç’ın yönlendirdiğini söylediğini, 1987 yılından sonrada kendi istihbari potansiyeli bulunduğunu, bundan yararlanarak kendi konularında, ondan yararlandıklarını,
Tarık Ümit ile en son 1995 yılı Şubat ayı 28’ci günü onun evinde görüştüklerini, yalnız iki ayrı evi olduğu için hangisinde olduğunu bilemediğini, Özel Harekatçı Ziya ve Semih isimli iki polisin evinde kaldığını operasyonel konularda ve faaliyetlerde yardım etmesini istediklerini söylediğini ve bu polislerle kendi yanlarından telefonla konuştuğunu polislere kendi evinde olduğunu söylediğini,
Tarık Ümit’in yasal çerçevedeki konularına giren hususlarda kullandıkları bir kişi olduğunu, ancak bunun dışında Devletin diğer istihbarat organlarıyla da irtibatı olduğunu bildiğini, onun meslek ahlakî yönünden kapsamının ne olduğunu ona sormadığını, ancak özellikle uyuşturucu kaçakçılığı konusunda Emniyet birimlerine yardım ettiğini genel hatlarıyla bildiğini,
Teşkilatının Türkiye içinte Terörle Mücadele görevinin bulunmadığını, istihbari alanda böyle bir görevlerinin olduğunu ve intikal eden bilgileri gereken mercilere ilettiklerini, Tarık Ümit’inde bu çerçevede Türkiye içinde teşkilatla ilgili bir görevi olmadığını Türkiye dışında düşünülmesi gerektiğini,
MİT Teşkilatına zaman zaman özellikle ihtilaller ve sıkıyönetimlerden sonra özel görevler verildiğini, kendisininde birçok bu tür görevlerde yer aldığını, kanuni görev sınırlarını aşan görevler olduğunu, örneğin babaların, mafyanın toplanmasından sonrada sorgulanmaları gibi görevler. Bu görevlerinde yasal çerçeveler de verildiğini, hatta sonradan bunların tartışmalarada neden olduğunu, yapılan tüm işlemin Devletin arşivlerinde bulunduğunu, bu tür işlerde büyük kütleleri ve büyük menfaat çevresini karşısına almak durumunda kalınacağını, doğru yapılmaz ise hem vicdanının hem de yaptığı görevle kendimizi bağdaştıramayacağını, birçok şeyin doğal olarak kağıda dökülmeden kafada olduğunu, otuz senelik meslek hayatının kafasında olan uzantılarının kağıda dökülmesinin biraz mümkün olmadığını,
Bu tür olaylarda teşkilatının bir taraf gibi olmasını kabul edemediğini çünkü gördüğü manzaranın kendisini çok rahatsız ettiğini, bu manzarada da bir günah keçisi haline gelmek istemediğini, Emniyet Teşkilatında senelerce omuz omuza çalıştıkları arkadaşları bulunduğunu kader birliği yaptıkları insanlar olduğunu, keza askeri kesimde de aynı birliktelikleri olduğunu, söylenecek herşeyin yanlış yorumlamalara neden olacağını, birçok şeyin doğru olduğunu birkaç kişinin yaptığı olumsuz şeyler varsa bunların ortaya çıkmasını kendisininde istediğini, konulara bu aşamada çok daha değişik veçhelerde bakıldığını, böyle olduğu sürece de bu şeyin içinde herhangibir rol almak arzusunda olmadığını,
Olayların yabancı istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılı yönlerinin araştırılması gerektiğini, yurtdışında uzun süre kalmış kişilerin Türkiye’de karıştıklarını büyük eylemlerin çok dikkatle incelenmesi gerektiği, altında başka bir şeyler olup olmadığını incelenmesi gerektiği, var veya yok diye birşey söylemediğini, ancak Abdullah Çatlı gibi kişilerin sadece suç yönünden değil, yabancı istihbarat teşkilatlarıyla bir bağlantıları olup olmadığının da incelenmesi gerektiğini,
Tarık Ümit’in kızının beyanlarındaki kendilerinin tanıdığı ve sizin tarafınızdan gönderilen iki MİT görevlisinin ziyaretlerine geldiğini ve babasının dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın bilgisi dahilinde, Müşavir Korkut Eken’in isteği üzerine özel harekatçılarca kaçırıldığını ve sorguda olduğunu söyledikleri konusunun kızın bir yorumu olarak nitelemek gerektiğini, biraz öncede belirttiği gibi Mehmet Ağar ile Tarık Ümit’in buzları erittiğine ilişkin Tarık Ümit ile konuşma yaptığını Mehmet Ağar ile Korkut Ekenle o tarihe kadar arasının iyi olmadığını bildiğini,
Kendisinin Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin ile görüştüğünü, duyumlarını anlatarak Çatlı’nın elinde olduğuna dair duyumların doğruluğunun olması halinde yardımcı olmalarını ve bırakılmasının sağlanmasını ve mesele haline getirilmeyeceğini ifade ettiğini, Mehmet Ağar’ın böyle bir şeyden haberi olmadığını ve bakacağını söylediğini,
Tarık Ümit’in Ziya ve Semih dediği polislerin kendisine Dündar Kılıç’a yönelik bir operasyonda beraber davranmayı teklif ettiklerini kendisininde böyle şeylere girmemesi konusunda telkinde bulunduğunu ve bu işlerden uzak kalması gerektiğini söylediğini,
Astsubayın ifadesine göre Tarık Ümit’in Abdullah Çatlı’ya bu polis memurlarına teslim edildiğinden emin olduğunu, Tarık Ümit’in muhtemelen öldürüldüğünü ve Yalova taraflarına gömülmüş olabileceğini teşkilattaki arkadaşlarının söylediğini, Avşar’ın Jandarmada sorgulanması sırasında polis memuru Ayhan’ın telefonla onu aradığını onunda nedesin diye sorduğunda polis memurunun Yalova taraflarında olduğunu söylediğini, bunun üzerinede Astsubay Ahmet’in bir yorum getirdiğini Tarık’ında bu kadar süre ortadan kaybolup hiç kimseyi aramamasınında öldürüldüğü kanaatini pekiştirdiğini,
Mehmet Özbay’ın Abdullah Çatlı olduğunu Jandarmanın bildiğini ve kendisininde oradan bildiğini belirtmiştir.(Ek:177)