11-İstanbul Valisi Rıdvan YENİŞEN 27.12.1996 tarihli ifadesinde;

Sayın Cumhurbaşkanı sık sık İstanbul’a gelir ve kendisiyle sık sık görüşürüz, 14 Kasım günü çok yoğun bir programları vardı. Program sonrasında da Polat Renasionse otelde bir akşam programı vardı, o programdan sonra evde Kemal Yazıcıoğlu ile görüşebileceğini söylediler, 22.00 sıralarında. Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte otelden çıktık, Leventteki ikametgahta Kemal bey bizi kapıda karşıladı ve içeriye girdik; Sayın Cumhurbaşkanının konuyu sormaları üzerine, Yazıcıoğlu, 25.8.1996 günü Emniyet Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğine gelen isimsiz telefon ihbarında Ömer Lütfü Topal’ı Özel Harekat polisleri Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ile maktülün ortakları olduğu söylenen Ali Fevzi Bir (Aliço) Sami Hoştan (Arnavut Sami) adlı şahısların öldürdüğünü beyan ediyor. Bu ihbar üzerine ön çalışma yapıldığını takip edildiklerini, 28.8.1996 tarihinde bu kişilerin Asayiş Şube Müdürlüğünce gözaltına alındıklarını, olayda kullanılan silahın Şarjörü üzerindeki koli bandından elde edilen parmak izi ile bu beş kişinin parmak izi mukayesesinin yapıldığını, benzerlik olmadığının tespiti üzerine İçişleri Bakanıyla da görüşülerek, onun talimatı ile Genel Müdürlük ile temas kurulup, daha geniş imkânlarla araştırma yapılmak üzere 29.8.1996 günü akşamı bir tutanakla beş kişi, Genel Müdürlükten görevlendirilen ekibe teslim edildiklerini, Yazıcıoğlu’nun, bunlar Ankaraya gönderildikten sonraki günlerde yapılan araştırmalara göre, elde edilen bazı karineler ve işaretlerin bu öldürme fiilini bunların yaptığı intibaını verdiğini ifade ettiği,

Sayın Cumhurbaşkanının, Emniyet Müdürüne, gözetim altına aldığını şahısların yazılı ifadelerini aldınız mı? bu sorguya, karşılıklı görüşmeyle ilgili bant kayıt, bu şekilde bir kayıt var mı? sorularının, Yazıcıoğlunun alınmış yazılı ifade olmadığı, bant, kaset bulunmadığını kesin bir dille Cumhurbaşkanına ifade ettiğini, Cumhurbaşkanı’nında, hiçbir zaman Devlet suç işledi olmaz, hangi şahıs suç işledi ise Devlet onun yakasına yapışmalı , bunlara Devlet karşı çıkar şeklinde beyanda bulunarak; her türlü imkân kullanılacak, gayret sarf edilecek ve Devletin şüphelerden, şaibelerden arındırılıp temize çıkarılmasını” istediğini, talimat olarak verdiğini,

Olay günü yine bir telefon ihbarıyla, 23.30’da Yeniköy Karakol Amirliği ve Taneceviz Sokağında bir otoya seri şekilde silahla ateş edildiğinin bildirildiğini, ekibin bahse konu yere gittiğinde, çalışır vaziyette 34 BTG 96 plakalı BMW oto içinde Ömer Lütfü Topal’ın cesediyle karşılaşıldığını, maktülün incelemelerinin yapıldığını, otonun arkasından 20 metre uzaklıktan atılmış 7.61 mm çaplı kalaşinkof marka iki tüfek bulunduğunu, tüfeklerden birinde, üzerine takılı vaziyette koli bandı ile sarılmış bir adet şarjör olduğunu tüfeğin şarjöründeki koli bandı yapışkan iç yüzeyinden mukayese edilir nitelikte parmak izi tesbiti yapıldığını, bu tesbitin Bekletme Fişine yapıştırıldığını, o orada dururken 5 Aralık günü Sabah Gazetesinde çıkan Abdullah Çatlı’nın Şahin Ekli adını kullandığına dair bir haber üzerine ki o tarihte Emniyet Müdürününde görevinden uzaklaştırılmış olduğunu, kendisinin bilgisi dahilinde arşiv araştırması yapıldığını, 26.2.1992 tarihinde yurtdışına çıkarken Şahin Ekli adına düzenlenmiş sahte pasaportla yakalandığına ilişkin kaydı bulduklarını, o tarihte parmak izinin on parmak olarak alınıp, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına sanığın sevk edildiğini, Savcılığın tahkikat açmasına karşın suç niteliği sebebiyle sanığın serbest bırakıldığını,

Abdullah Çatlı’nın diğer parmak izlerinin de kayıtlardan çıkarılarak tüm parmak izleri karşılaştırmasında bütün izler arasından tam bir uygunluk sağlandığını tesbit edildiğini, 1977 yılında Abdullah Çatlı’nın 6136 sayılı kanununa muhalefet, polise ateş etmek suçlarından Balıkesir Edremit’te de alınmış parmak izleri bulunduğunu,

Abdullah Çatlı’nın Interpol tarafından alınan parmak izleriyle, Türkiye’de tesbit edilen parmak izleri arasında bir uyum tesbitinin yapılıp yapılmadığını bilmediğini, koli bandı dışında parmak izi tesbit edilmemiş olduğunu, sağ orta yarım parmak izinden başka parmak izi bulunamadığını, diğerlerinin eldivenli olduğunun söylendiğini,

Emniyet Müdürünün Cumhurbaşkanı ile görüşmeyi kendisinin talep ettiğini, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve İçişleri Bakanının İstanbul Valisinden bu olayla ilgili bilgi talep etmediklerini,

Emniyet Müdürünün kendisine herhangibir band olmadığını söylediğini,

Cumhurbaşkanından destek alarak, yetki almak amacıyla görüşme oldu ifadesinin Cumhuriyet Savcılarının niyabeten Emniyet güvenlik kuvvetlerinin adli bir araştırma yapmasında hukuken bir aksaklık bulunmadığını, bu yetkilerinin kullanılmasını adli yada idari mercilerden kaynaklanan bir engel bulunmadığını, parmak izinin yüzde yüz hiç değişmesi mümkün olmayan bir delil olduğunu, sonrasınında bağımsız Türk Adliyesine ait olduğunu,

Kendisinin de kişilerin Emniyet Genel Müdürlüğüne tesliminden sonra haberinin olduğunu, neden bilgi verilmediğini ilgililerden sorduğunda, bunların memur olması nedeniyle hassas bir konu olduğunu, bir ihbar üzerine işlem yapıldığını, maddi delil elde edilmesi halinde zaten Sarıyer Savcılığına verileceklerini ve aynı anda da Vilayete bildireceklerini söylediklerini,

İstanbul’da bugün 25 tane talih oyunları oynanan salonlar bulunduğunu, İçişleri Bakanlığının yazdıkları yazıdan sonra İstanbul Valiliği olarak resmi Gazete’de yayınlanan 1 Ekim tarihli bir tebliğ, ilan, yasaklama kararı çırkarttıklarını, şimdiden sonra yeni düzenleme yapılıncaya kadar bu yerlere Türk vatandaşlarının alınmasının yasaklandığını, Türklerin alınması halinde Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ilgili maddelerinin uygulanacağını, yani kapatılabileceğini gerekçeli bir yazıyla Resmi Gazete’de yayınlatıp, bu uygulama çeşitli ikazlarımızdan sonra muhtelif şekilde çok kapatma kararı şahsen uygulamaya başladığını, idare mahkemesinin bir süre sonra bu tebliğ için yürütmeyi durdurma kararı verdiğini, o zaman tebliğin geçerliliğinin kalmadığını, böylece de oyun salonları eski durumuna dönmüş olduğunu, yargı kararına uymaktan başka yapacağı bir şey olmadığını,

İstanbul Emniyet Müdürü iken Bursa Valiliğine atanan Orhan Taşanların, bu atama üzerine verdiği “beni kumarhaneler mafyası buraya tayin ettirdi” şeklindeki beyanı konusunda da, kumarhaneler için aldığı tedbirler nedeniyle hiçbir güçlük ya da zorlukla karşılaşmadığını, pekçok büyük oteli kapatmasına karşılık, konuya ilişkin bir ricacının bile kendisine gelmediğini, görevin yapılması halinde bir şey olmayacağı kanaatinde olduğunu, Devletten güçlü kimsenin bulunmadığını, Bursa İl’ine Vali olarak atanmanında bir terfi olduğunu belirtmiştir.(Ek:184)