CEM ERSEVER
Cem Ersever, kısaca JİTEM olarak anılan Jandarma Genel
Komutanlığı'nın Güneydoğu Anadolu'daki İstihbarat biriminin
kurucusu ve uzun süre yöneticisi olan bir Jandarma subayıdır.
Mart 1993'te istifa etmiştir.
Ersever, Güneydoğu Anadolu'da uzun süren görevi esnasında PKK
ile yapılan gerilla ve istihbarat çalışmalarının tümünde yer
almıştır. Silahlı çatışmalara bizzat girmiş, tüm faaliyetleri
yönetmiş, PKK'ya karşı ve yandaş olan kişi ve guruplarla
iritbatlar kurmuş, bütün bunları tam yetkiyle ve Komutanlığa
doğrudan bağlı olarak yürütmüştür.
Subay ve istihbarat sorumlusu olarak bölgedeki tüm
faaliyetlerin ya içinde bulunmuş ya da içeriği hakkında bilgi
sahibi olmuştur.
Ersever, önceleri normal bir Jandarma subayı olarak görev
yapmış, sonraları çok önemli yetkilerle donatıldığı için tüm
kuruluşlar ve yöredeki gayri kanuni guruplarla ilişikler
geliştirmiştir. İlişkileri sınır ötesine de taşmış, IKPP
lideri Barzani ve KYB lideri Talabani arasında sürekli olarak
Barzani'ye yakın olmuş, ancak her ikisinin Ankara'yla ilişki
kurmasında etkili rol oynamıştır.
Kerküklü olması sebebiyle Iraklı Türkmenler'le de yakın
ilişkileri vardır. Irak İstihbarat Servisi ile de irtibat
içinde olmuştur. Bu ilişkinin bölgede görev yaptığı 1976
yıllarından itibaren başladığını kendisi de reddetmemiş,
irtibatı PKK ile mücadeleye bağlamıştır. Sık sık gittiği
Kuzey Irak'ta İngiliz ve ABD istihbarat guruplarıyla da
irtibatı hep düşünülmüştür.
Emekli olduktan sonra bir tepki içine girmiş, PKK ile
mücadelede aksaklık, eksiklik ve yetersizlik olarak
belirlediği hususlarda kamuoyu oluşturma faaliyetlerine
başlamıştır. Tempo dergisi, Aydınlık, Tercüman ve Daily News
gazetelerinde röportajları ve açıklamaları yayımlanmıştır.
Bu arada, IKPP'nin Ankara Temsilcisi Hayrullah Salih'ten
partinin büro olarak kullandığı daireyi kiralamış (veya
kullanmış) ve bir siyasi dergi çıkarma hazırlıklarına
başlamış, Ahmet Aydın adıyla iki kitap yazmış, Tempo
dergisindeki açıklamaları sebebiyle aleyhinde Askeri
Mahkemede dava açılmıştır. Ersever bölgeye ve Kürt problemine
ilişkin çeşitli görüşleri yanında Jandarma Genel
Komutanlığı'nın ve Asayiş Kolordu Komutanlığı'nın atama,
çalışma tarzı ve icraatlarını ayrıntılı şekilde eleştiren
açıklamalarda bulunmuştur.
Ancak gelişmeler beklediği yönde olmamış, destek görmemiş,
Silahlı Kuvvetler tepki göstermiş, mali yönden ve güvenlik
açısından sıkıntıya girmiştir.
Cem Ersever'in öldürülmesi ise halen faili meçhul olaylar
arasındadır. MİT'e göre; Hanefi Avcı "Mahmut Yıldırım'ı
çağırarak gerekli yerlerde görüştüğünü söyleyerek, son
dönemdeki faaliyetlerinden ötürü Cem Ersever'in ortadan
kaldırılması gerektiğini bildirmiş, daha sonra Mustafa Deniz
ve Neval Boz'a (sevgilisi, karısı) yönelerek onların
işbirliğini sağlamış onlar da Avcı'nın talimatıyla Cem
Ersever'i infaz grubuna teslim etmişlerdir."
Aydınlık dergisi Ersever'in öldürülüşünü kendi mantığı içinde
bir yere yerleştirmekte ve "Kasım 1994'te, uyuşturucu
trafiğinin elemanı ve tanığı olması sebebiyle, Abdullah Çatlı
ve ekibi tarafından Başbakanlık Poligonu'nda sorgulandı ve
arkadaşları Mustafa Deniz ve Neval Boz ile birlikte
öldürüldü" şeklinde açıklamalar yapmaktadır.
MİT'in açıklamaları gerçeklerden uzaktır.
Mantıklı ve tutarlı açıklamayı ise -nedense MİT'in sürekli
olarak itham ettiği- Hanefi Avcı yapmıştır.
Avcı, TBMM Susurluk Komisyonu'na 4.2.1997 tarihinde yaptığı
açıklamada "Gümrük Müdürü Ali Balkan Metel'in şoförü
(jandarma elemanı) Kemal Uzuner'in evinde Cem'in arşivinin
muhafaza edildiğini,
jandarmanın Kemal'in evindeki malzemeleri, arşivi aldığı,
Kemal'le randevulaşan Ersever'i yakaladığı, eve gelen Mustafa
Deniz ve Neval Boz'u da ele geçirdiğini anlatmaktadır.
Sorgulamayı yapanlar arasında Mahmut Yıldırım'ın (Yeşil)
olduğu iddiası yaygındır.
MİT de sonunda mantıklı bir izah yapmakta ve "Ersever ve
arkadaşlarının teröristlerin harekat tarzı konusunda çok
tecrübeli, kendi güvenlikleri yönünden de çok dikkatli
oldukları bilinmektedir. Buna rağmen herhangi bir mücadele
emaresi olmadan cinayeti işleyenlerce ele geçirilmiş olmaları
dikkati çekmektedir. Bu durum Ersever ve arkadaşlarının
kendileri açısından 'güvenilir' saydıkları kişilerce veya
bunların aracılığı ile yakalanmış oldukları ihtimaline kuvvet
kazandırmaktadır" demektedir.
Eylemin gerçekleşme biçimi, her üçünün fiziki bir zorlanmaya
maruz kalmamaları, cinayette PKK ihtimalini yok etmektedir.
PKK'nın çok şey bilen bu kişileri "konuşturmadan" öldürmesi
beklenemez.
Basının, devlet içinde bir hesaplaşma olduğu veya devletin
çok etkili görevlerde bulunanları dahi koruyamadığı veya
kolayca feda ettiği kanaatine yol açan yayınlarını da bu
vesileyle doğruluk payı olan yorumlar olarak kabul etmek
yanıltıcı değildir. Birçok polis görevlisi "Cem'in
öldürülmesini değil, son zamanlardaki faaliyetleri
dolayısıyla sorgulanacağını, korkutulacağını tahmin
ediyorduk" ifadesiyle olaya ışık tutmuşlardır.
Görüştüğümüz Gümrük Teşkilatı şoförü Kemal Uzuner, Cem'in
evine geldiğini, kapalı valizini aldığını, diğer kişilerin de
eve geldiğini sonra gittiklerini, anlatmakta ve Cem'le
yıllara dayalı ilişkisini açıklamakta, ancak silahlı
mücadeleye alışkın ve yatkın Cem ve arkadaşlarının o
saatlerde ve ev dışında kaybolmasına hiçbir açıklık
getirememektedir.
Aslında görüştüğümüz onlarca kişiden sonra olayın cereyan
tarzı hakkında bir şüphe duymamak gerekir. Ersever'in zararlı
olmaya başladığı, giderek devleti ve kurumlarını hedef
tuttuğu, ilişkilerinin yanlış boyutunun büyüdüğü ve yargı
önünde bir cezayı hakettiği muhakkaktır. Burada ve olayı
uzunca anlatarak Sayın Başbakan'ın dikkatine sunmak
istediğimiz temel husus; bu dönemde Ankara'da oluşan havanın
göstergesi olması itibarıyla bu konunun taşıdığı önemdir.
MİT'in tabiriyle yakalayanlar Cem'i ve arkadaşlarını "infaz
grubuna teslim" etmişlerdi. "İnfaz grubu" ibaresi
kanaatimizce birçok olayın düğüm noktasıdır. "İnfaz grubu"na
kim emir verebilir? Böyle bir grubu kimler kurabilir?
Devlette bu yetki olacaksa sistem nasıl işleyecektir? Ve
hangi amaçla bu sistem çalıştırılacaktır?
Şu husus bilinmektedir. OHAL bölgesinde bu karar mercii
başçavuşlara, komiser yardımcılarına çok daha önemlisi bu
yetki dünkü terörist yarınki potansiyel suçlu itirafçılara
kadar inmiştir. 1996 yılında Kolordu Komutanı'nın her türlü
düzensizliğe son vermek için harekete geçmesi bu adam
öldürmedeki keyfiliği de bir noktaya kadar önlemiştir. Çünkü
mahkemelere kadar gitmiş bir konu nedeniyle elden ele teslim
edilen kişilerin devlet elindeyken köprü altında ölü olarak
bulunmasının faili meçhul olamayacağı aşikârdır.
OHAL Bölgesi'nde bunlar olurken, Cem Ersever ve
arkadaşlarının Ankara'da faili meçhul bir cinayete kurban
olmaları artık kamu yararının dışında kamu zararı tevlit eder
boyutlara gelindiğini ispat eden bir örnek oluşturmaktadır.