DEĞERLENDİRME (15)
Susurluk olayının genel değerlendirmesi, sıkıntı veren bir
görünüm arzetmektedir.
Bir tarafta olaylar, gruplaşmalar, kabadayılar, kanunsuz
kazançlar ve yasadışı işler, şikâyetler vardır, bir tarafta
da kamu kurumları. Üstelik kamu kurumlarının içinde Türk
halkının ve kamu yönetiminin her zaman hassas olduğu,
gelişigüzel bir tartışmaya konu etmemeye çalıştığı Silahlı
Kuvvetler mevcuttur.
Önce bu konuya açıklık getirmede isabet olacağı
düşünülmüştür.
Susurluk olayı ile Silâhlı Kuvvetlerin irtibatı nereden
doğmaktadır?
Susurluk, Ankara'daki tercihlerden kaynaklanmış, OHAL
bölgesinde gelişmiş ve ülkenin büyük merkezlerine taşınmış,
oralardaki uygun olay, kişi ve grupları bünyesine alarak
genişlemiştir. Neticede çok yönlü ve derinliğine bir
ilişkiler yumağı oluşmuş, devlet kurumları ve yöneticiler
bilerek bilmeyerek devrede olmuşlardır. Bu olay devlet
kurumları ve yöneticilerle ilgili olmasa, sadece önemli bir
polisiye hadise haline gelecek, basının 3 - 5 günlük
ilgisinin dışında sansasyonel bir etkisi olmayacaktı.
Silâhlı Kuvvetler'in, özellikle Jandarma'nın adının sık sık
geçmesi ilgiyi ve kamuoyunun tereddütlerini
yoğunlaştırmaktadır.
Jandarmanın yanında Özel Harp Dairesi ve kamuoyunca çok
bilinmese de Özel Kuvvetler Komutanlığı tartışılır olmuştur.
Bu konuyu kısaca değerlendirmeye almak gerektiği
düşünülmektedir.
ÖZEL HARP
Askeri İstihbaratta emir - komuta zinciri, sıkı askeri
hiyerarşi içinde hiçbir zaman kopmamıştır. Dolayısıyla
Askeri İstihbarat, jandarmada, poliste hatta -zaman zaman-
MİT'te müşahade edilen kontrol dışı eylem ve faaliyetlerden
zaafa uğramamıştır.
Özel Harp Dairesi, zaman içinde Özel Kuvvetler Komutanlığı
olarak gelişmiş, daha çok rütbeli görevliler esas
alındığından geçici erat pek az sayıda olagelmiştir. Halen
de birkaç alay halinde, profesyonel bir ordunun çekirdeği
olacak şekilde tesis edilmiştir.
Bu yapının, sivil yan unsurlarla desteklenmesi cihetine de
gidilmemiş, askeri disiplin hiçbir noktada zayıflamadığı
için ihtilâtlar ortaya çıkmamıştır.
JANDARMA
Jandarma İstihbaratı geçmişte, çok küçük, güçsüz hatta
illerdeki asayiş istihbaratı mertebesindeydi. Hulusi Sayın
Paşa'nın Kurmaybaşkanlığı döneminde JİTEM geliştirilmiştir.
Mahalli lisanları konuşan insanlarla takviye edilmiş ve
yavaş yavaş güçlenmiştir. Ama hiçbir zaman MİT veya Askeri
İstihbarat seviyesine ulaşamamıştır. Zaten buna ihtiyaç da
yoktu. PKK'nın 80'li yıllarda yarattığı silahlı mücadele
ortamı, Jandarma İstihbaratı'nın kaynağı olmuştur.
Dolayısıyla JİTEM büyük ölçüde varlık sebebi olan Güneydoğu
problemine bağlı olarak bir gelişme çizgisi takibetmiştir.
Ancak JİTEM'e alınan itirafçılar ve mahalli unsurlar zaman
içinde başıboş ve serbest kalınca, başlı başına bir büyük
problemin kaynağını oluşturmuşlardır.
Sadece mahalli unsurlar değil istihbaratta çalışanlar da
askeri hiyerarşinin dışında kalmışlardır. Binbaşı Cem
Ersever, daha yüksek rütbelilerin bulunduğu bir ortamda
müstakilen hareket edebilmiştir.
Mahalli unsurların ve itirafçıların teşkil ettiği gruplar
ise, Jandarma tarafından her zaman kullanılmışlardır. "Ateşi
maşayla tutmak" haklı ve yerinde bir davranış olsa da,
oluşan hava içinde itirafçı grupları zaman içinde serbest ve
başıboş kalmışlardır. Alaattin Kanat bu gruptan tanınmış bir
itirafçıdır. En meşhuru ise zalimliği ve öldürdüğü insan
sayısının fazlalığı ile tanınan Mahmut Yıldırım - Yeşil'dir.
Yeşil Şafii Kürttür. Bu grup, Alevi Kürtleri en büyük hasım
olarak görür ve kabul eder. Çocukluğundan beri teneffüs
ettiği bu hava Yeşil'i Alevi Kürtlere karşı sadece menfaat,
haraç vs. kaygılarıyla değil dini motiflerin de etkisinde
aşırılıklara yöneltmiştir.
Jandarma İstihbaratı'nda çalışan personel, subay ve
astsubaylar Güneydoğu'dan dönmelerinden sonra
görevlendirildikleri batı bölgelerinde de eski elemanlarla
gruplaşmak, emekli olduktan sonra da ilişkileri sürdürme
alışkanlığı içinde olmuşlardır. (16)
Dikkati çeken husus, Güneydoğu'da savaşan değil özellikle
istihbarat yapan unsurların, öğrendiklerini daha sonraki
yıllarda ve yaşantılarında kullanıyor olmalarıdır. (17)
Kullanılan araçların sertliği ve PKK'nın başvurduğu
metodların acımasızlığı, mücadeleyi yürütenlerin bazılarının
daha sonra da benzer metodları kullanmalarına sebebiyet
vermektedir.
(RAPORDAKİ 103 VE 104 NUMARALI SAYFALAR "DEVLET SIRRI"
OLDUĞU GEREKÇESİYLE AÇIKLANMAMIŞTIR.)
...gibilerine yönelik olanlar amacına ulaşmış ve PKK'ya
sıcak çatışmalardan fazla zarar verdirilmiştir. Ancak
Güneydoğu İllerindeki sıradan kişilerle sadece Kürtçü olürük
tanınan ve PKK'yla doğrudan ilişkisi olmayan şahıslara
yapılanlar ise tüm çalışmalara zarar vermiştir.
Özellikle Güneydoğu'da bu tür çalışmaların içinde yer alan
bazı görevlilerin ve itirafçıların büyük merkezlere
kaymaları, maddi menfaate düşüp yozlaşmaları ile ilişkili
olmuştur.
Yukarıda özetlenen gelişmeler, 1993 ve sonrasını özetleyen
bölüm devlet üst yönetiminin tercihlerini aksettirdiği kadar
sorunlar da, çok kısa da olsa aksettirmektedir.
Aslında çizilmiş olan çerçeve ve kamu kurumlarının
işbirliğini anlatan satırlar gerçekle fazla uyuşmamaktadır.
Terörde başarılar sağlandığı, PKK'nın geri çekilmeye
başladığı ve PKK için zor günlerin gelidği aşikardır. Bu
neticenin topyekün bir mücadeleyle istihsal olunduğu
şüphesizdir.
Ancak daha önceki bölümde takdim edilen olay ve gelişmelerle
birleştirildiğinde ciddi farklılıkların ortaya çıktığı ve
kamu kurumları arasında belli tavırların geliştiği ve
kamplaşmalar olduğu bilinmektedir.
Temel sorun şudur; polisin, jandarmanın, hatta MİT'in örtülü
faaliyetlerle ilgili çalışmaları başta emniyet olmak üzere
bu kurumları kamuoyunun önüne sermiş, hatta çalışmalarını
engelleyecek duruma getirmiştir.
Güvenlikle ilgili kurumlarda ise itici ve yönlendirici güç
Silahlı Kuvvetlerdir. Özel Harp Kuvvetleri ise, Özel Harekat
Timleriyle örtülü diğer etkili çalışmaları yürütmüşlerdir.
Fakat maddi menfaate yönelik işlere (Senar ER olayında Nafiz
KARACAN gibi örnekler hariç) askerler karışmamıştır.
Karışanlar da tasfiye edilmiştir. Farklılık herhalde
yönetimde, yönetende ve anlayıştadır.
Konunun sadece disiplin ile izah edilebileceği
düşünülebilirse de Jandarmanın niçin diğer askeri birliklere
değil de polise yakın olduğunu izah etmek gerekir.
İllegal Faaliyetlerin kaynaklarından, sebep, gelişme ve
neticelerinden bahsederken ifade edilen temel tesbit;
illegal faaliyetlerin, PKK ile mücadele bağlamında gelişme
gösterdiğidir. PKK tehdidinin kontrol altına alınabilmesi
için öncelikle Devlet yanlısı olarak tanınan aşiretlerden
yararlanma yoluna gidilmiş, Pişmanlık Yasası çerçevesinde
itirafçılar ve Geçici Köy Korucuları sistemi de PKK'ya karşı
mücadele unsurları haline getirilmiştir.
Suça yatkın kamu görevlilerinin devreye girmesi ve kişisel
çıkarların, merkezi tercihlerle bağdaşması ile bugün "çete"
olarak vasıflandırılmış yozlaşmış ilişkiler ortaya
çıkmıştır.
"Doğu ve Güneydoğu'da feodal yapının mevcudiyeti, aşiretler
arası çelişkiler, GKK sisteminin özünün feodal yapıya
dayanması, aşiretlerin İran ve Kuzey Irak'ta uzantılarının
bulunması, bölge ekonomisinin geçmişten bu yana başta
uyuşturucu olmak üzere kaçakçılık temelinde şekillenmesi
gibi unsurlar da illegal faaliyetlere kaynak yaratmada
etkili olmuştur.
OHAL Bölgesi'nde illegal faaliyetler içinde yeralan
şahısların ve itirafçıların deşifre olmaları, güvenlik
kuvvetlerinin kendilerinden istifadeden vazgeçmeleri veya
kendilerine görev verenlerin Batı İllerine atanmaları
halinde bu şahısların da büyük şehirlere kaydıkları
görülmektedir. Kısa bir dönemde mevcutlara ilaveten yeni ve
illegal oluşumlar meydana çıkmaya başlamıştır. Emniyet ve
Adliye kayıtlarında bu konuda çok sayıda bilgi ve dosya
mevcuttur."
Yapılacak iş bu noktada şekillenmektedir. Mevcut ve halen
devam eden illegal faaliyet ve oluşumlara engel olmak, bu
amaçla da konuların üzerine cesaret ve kararlılıkla gitmek.
Ancak önce koordinasyonu sağlamak veya yeniden tesis etmek
gereklidir. Uzmanlar öncelikle istihbarat alanındaki
koordine noksanlığına işaret etmektedirler. Bu alandaki
sorunları 1. Kaynaklarla, 2. Ortak çalışmayı gerektiren
konularla, 3. Teknik çalışmalarla ilgili olanları ayrı ayrı
tasnif ederek incelemektedirler. Fakat bu sorunlar Polis -
Jandarma ve MİT arasında icra karmaşası olarak da
yaşanmaktadır. Dolayısıyla öncelikli hedef, yetki-sorumluluk
sınırlarının netleştiği koordinasyon olmalıdır.
UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI
Çetelerden bahsederken Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı'ndan
mutlaka söz etmek gerekir. Bu sektörde inanılmaz kâr
oranları vardır. Kaçakçılar artık kazançlarını aklamak ve
toplumda saygın kişiler olma yolunda da oldukça mesafe
almışlardır.
Bu konuda uzmanlar tarafından hazırlanmış dökümandan kısa
bir bölüm aynen sunulmaktadır.
"Ülkemizde meydana gelen uyuşturucu madde yakalamaları ile
ilgili olarak mevcut bilgilerin değerlendirilmesi sonucu;
yakalanan şahısların yakın akraba oldukları, aralarında
ortaklık bağının bulunduğu ve aynı yerin nüfusuna kayıtlı
oldukları dikkati çekmiştir. Bu şahısların organize bir
faaliyet içerisine girdikleri görülmüş olup uluslararası
kişi ve gruplarla irtibata geçerek sınır tanımaz
organizasyonlar kurmak suretiyle, özellikle terör
örgütlerinin finans kaynağını oluşturan Aile
Organizasyonları halini aldıkları anlaşılmıştır.
Ülkemizde faaliyet gösteren Organizasyonların büyük
çoğunluğu Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi kökenlidirler.
Eskiden küçük miktarlarda esrar kaçakçılığı ile işe başlayan
gruplar 1980'li yıllardan itibaren eroine talebin artması ve
kârının yüksek olması sebebiyle organize olarak kaçakçılık
faaliyetlerini bu yöne kaydırmışlardır.
Genel olarak uyuşturucu madde organizasyonları ele
alındığında;
a) Organizasyonların içiçe faaliyet gösterdikleri ve diğer
suç organizasyonları ile irtibatlı oldukları
anlaşılmaktadır. Bu organizasyonlar birbirleri arasında
güçbirliği yapmak ve güveni pekiştirmek düşüncesiyle kız
alıp vermek suretiyle akrabalık bağı oluşturma veya mevcut
olan bağı daha da güçlendirme cihetine gitmektedirler.
Ayrıca organizasyonlar arasındaki ilişkileri sağlayan diğer
bir unsur ise organizasyonlar içerisinde dikkati çeken kilit
isimlerdir. Bu kişiler organizasyonlar arasında bağlantıyı
sağlayıp faaliyete geçmede önemli rol oynamaktadırlar.
b) Organizasyonlar kendi aralarında görev dağılımı yapma
eğilimine girmişler, böylece faaliyetlerinin risk oranını
azaltarak uyuşturucu madde kaçakçılığını daha güvenli
şekilde yürütmektedirler.
Organizasyonların çoğunluğu kendi aralarında Asitciler
(uyuşturucu imalatında kullanılan asetikasitanhidrit
maddesini temin eden şahıslar), Taşımacılar (uyuşturucu
maddeyi yurtiçi ve yurtdışına naklini yapan şahıslar),
Aracılar (uyuşturucu madde oluşturulduktan sonra satmak
amacıyla pazarlar arayan, alıcı ile satıcının temasını
sağlayan şahıslar), Temin Ediciler (uyuşturucu madde
imalinde kullanılan hammaddeleri temin eden şahıslar),
Karapara Aklayıcılar şeklinde sektörleşmeye yöneldikleri ve
birbirleriyle işbirliği içerisine girdikleri görülmektedir.
Organizasyonlar önceleri uyuşturucu madde kaçakçılığını ülke
sınırları içerisinde yapmakta iken sonraları kâr marjlarını
arttırmak amacıyla yurtdışından (İran, Irak, Afganistan,
Suriye) temin ettikleri bazmorfinleri kendileri eroine
dönüştürerek elde ettikleri uyuşturucu maddeleri Avrupa
piyasalarında pazarlamalarıyla, uyuşturucu kaçakçılığının
üretim, taşımacılık ve dağıtım boyutunu ele almışlardır.
Dünya'da faaliyet gösteren terör örgütlerinin uyuşturucu
madde kaçakçılığını en önemli gelir kaynağı olarak
kullandıkları bilinmektedir. Özellikle Terör Örgütü PKK'nın;
ülkemizde silahlı eylemlere başladığı 1984 yılından itibaren
artan militan kadrolarının silah ve lojistik ihtiyaçlarını
karşılamak amacıyla Ortadoğu, Türkiye ve Avrupa hattında
organize bir uyuşturucu ticaretine yöneldiği gözlenmiştir.
Bu faaliyetleri yürüten organizasyonların karışmış oldukları
uyuşturucu madde kaçakçılığı olayları incelendiğinde;
Baybaşin, Bayram, Kasar, Ay ve Sitoçi Organizasyonlarının
Terör Örgütü PKK ile ilişki içerisinde oldukları ve Örgüte
maddi destek sağladıkları tesbit edilmiştir.
Organizasyonlar, bulundukları bölge içerisinde hem güçlerini
pekiştirmek hem de yürütecekleri illegal işleri devlet
kademesi üzerinden resmi bir vasıfla takip ettirmek
amacıyla, aile mensubu olan ve siyasi platform üzerinde söz
sahibi olacak kişileri belirleyip, yürütmüş oldukları
faaliyetlerden elde ettikleri paraları çeşitli yollarla
aklayarak işadamı görüntüsü kazanmaları sonucu toplum
tarafından saygıyla karşılanmakta olup, oy potansiyeli
sağlayarak devletin üst düzeylerine kadar sokmak çabası
göstermektedirler. Ayrıca kendi organizasyonları dışından
siyasi platformda ve devletin idari yapısında yetkili olan
kişileri organizasyonlarına kazanarak amaçları doğrultusunda
kullanma düşüncesindedirler."
Kaçakçılık organizasyonları gelişir, milli ve milletlerarası
gelişmelere ayak uydururken ülkemiz hâlâ iller ölçeğinde
yürütülen mücadele yapısıyla gerilerde kalmaya başlamıştır.
Aşağıda bu noktadaki görüşlerini yazan bir diğer kamu
görevlisi raporumuzun ana çerçevesine ulaşmakta ve
tecrübelerini nakletmektedir.
"Esas çalışmalar İl Emniyet Müdürlüklerinde yapılmaktadır.
İl tahkikatı ne derecede etkili yapıyor, mahalli veya siyasi
baskılar mücadeleyi ne ölçüde yönlendiriyor veya delilleri
karartıyor, bunu takip edebilmemiz yahut önlememiz mümkün
mü? İl Emniyet Müdürlüğü yapmış bir kişi olarak açıklıkla
söyleyebilirim ki, bu mücadeleyi tavizsiz yapan memur, amir
veya İl Müdürü görevden aldırılıyor, yerine kendilerine
yakın biri atanmasa da yeni gelenler, onların bu gücü
karşısında genellikle etkisizleştiriliyor. Bence Devlet bu
noktada mücadeleyi etkilemeye başlıyor. Savcı tahkikatı ben
yapacağım diyerek olayın ayrıntılarının / bağlantılarının
öğrenilmesi istemese de sınırlıyor veya uyuşturucu un / kına
oluyor. Uzayan davada deliller hakimin önüne kararmış olarak
geliyor, neticede suç sadece kurye üzerinde kalıyor. Siyaset
kişiyi görevden aldırıyor veya mücadeleci bir kadro
oluşmasını engelliyor, idare bütün bunlara seyirci kalıyor.
Hukuk düzeni de idarenin istediğini yapmasına, savunma
yapacak şekilde çalışmasına imkân veriyor. Meselâ Susurluk
Jandarma bölgesinde bir trafik kazası değil mi? Bu
soruşturma yapılmış görev yerine getirilmiştir. (Ek: 13)
İktidarlara bağlı olmayan, bu kabil hukuki yapıya ek olarak
takdirlerin getirdiği hukuki düzeni göz önüne aldığımızda,
yasa dışı olaylarla mücadelenin güçleştiğini görüyoruz.
Meselâ Anamur - Bozyazı arası 10 kilometredir. Anamur
korunmasız bir hudut kapısıdır ama Bozyazı ilçesinde de
hudut kapısı açılmıştır. Taşucu, Seka İskelesi 5
kilometredir. Taşucu yol geçen hanı şeklinde hudut kapısıdır
ama Seka İskelesi de hudut kapısı yapılmak istenmektedir.
Kapının gecekondu olduğu biline biline yasadışı işlere
zayıf, yeni mekânlar açılması acaba bir koruma, kollama,
bazılarına yasadışı işler için fırsat yaratma değil
midir?... Bu durum memurda bozulmanın önemli bir sebebidir.
İdare bunu bilmez mi?...
Geçmişte hakimiyetlerine darbe vurulan aşiretlerin,
siyasetçi veya devlet yanlısı korucu olarak yönetime ortak
olmaları ayrı bir devlet kusuru olarak belirtilmelidir.
Güneydoğu'daki bu kadar silahın uyuşturucu giriş yeri olarak
bilinen Van özellikle Hakkari illerimizdeki mücadelemizin
etkisiz kalması o bölgedeki yöneticilerin kişisel zafiyeti
mi yoksa devletçe yaratılan bir göz yumma mı? Bence
sorgulanması gereken önemli bir husustur...
Sistemdeki bu arıza ve aksaklıkların kişisel mücadele
anlayışını geliştirdiğini düşünüyorum. Devletini, Milletini
düşünen bürokrat, kendine özel çıkar yolları bulsun bulmasın
kendi doğrularını uygulamaya başlıyor. Bence bu sebeple,
Askerler, MİT ve Emniyetin ayrı doğruları var ve çatışma bu
yüzden. Ama giderek devlet için yapılanlar karakter
değiştirerek, kişisel veya siyasi çıkarlar için yapılmaya
başlanıyor."
Üst düzey bir kamu görevlisinin mevcut sisteme ilişkin bu
görüşleri, acı yakınmaları, kısmen ümitsizliği hatta bazı
değerlendirme hatalarını ihtiva etse de taşıdığı perspektif
dolayısıyla Sn. Başbakan'a arzedilmeye değer bulunmuştur.
DİPNOTLAR
(15) Gelişmeler bölümünde kişiler ve olaylar, tesbit ve
yorumlarla takdim edildiğinden -tekrarlardan sakınmak üzere-
Değerlendirme bölümü kısa ve birkaç önemli hususla sınırlı
tutulmuştur.
(16) Bodrum Gümbet'te, Sun Clup Hotel'in sahibi Ahmet Nedim
Başmısırlı ile arkadaşı Vasfi Ahmet Köseoğlu arasındaki
ihtilaf, jandarma subay ve astsubayları ile itirafçı ve
mafya arasında çözümlenmiş, alınan çekler tahsil edilmiştir.
Çıkan itilafta itirafçı İbrahim Babat arkadaşlarını
vurmuştur. İbrahim Babat, Başbakanlık Teftiş Kurulu'na
başvurmuş ve 7 yıl ile kurtulacağının kendisine garanti
edildiğini, ancak 17 yıla mahkum olunca konuşmaya karar
verdiğini anlatmıştır. SBaşbakanlık müfettişleri, kendisinin
bilgisine başvurmadan önce Emniyet İl İstibharat Şube Müdürü
ile Jandarma Alay Komutanı ziyaret etmiş ve babat'a
"heyecanına kapılıp yanlış bir şey yapmamasını, gereksiz
konuşmamasını" öğütlemişlerdir. (!)
(17) Alaattin Kanat polise verdiği ifadede (26.08.1994)
"Geçmiş yaşantımdan tanıdığım ve kendilerinin eroin
kaçakçılığı işlerine bulaştıklarını bildiğim Abdülkadir
Akbıyık ve Senar Er isimli Güneydoğu kökenli kişilerden
onları korkutarak para sızdırmayı düşündüm. Eroin kaçakçısı
olarak tanınan ünlü kişilerden (öldürülen) Behçet Cantürk,
Savaş Buldan gibi kişilerin de isimlerini vererek
korkutabileceğimi düşünerek teşebbüse geçtim. Müştekiye
ettiğim telefonlarda başka isim kullanmam ve kendimi
kontrgerilla olarak tanıtmam, tamamen onları korkutabilmeye matuftur" demiştir.