EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
PKK ile mücadele 80'li yıllar boyunca Silahlı Kuvvetler'e
terkedilmişti. Siyasi tartışmalarda bile, hükümetlerin terör
konusunda bir tedbiri olmadığı bu konuyu askerlere tevdi ve
terk ettiği tenkit olarak söylenegelmiştir. Ardından ve 1991
sonlarında iktidar değişince terörle mücadelede esasa
müteallik bir değişimin gündeme geldiği söylenemez. Asgaride
uygulamalarda ve görünümde önemli bir fark ortaya
çıkmamıştır. Zaten 1992 yılının hakim faaliyetleri; devlette
kadro değişiklikleri, Cumhurbaşkanı ile tartışmalar ve
özellikle de Koskotas dosyalarıydı. Gazetelerin ve basının en
önemli haberleri ve hükümetin dikkati bu noktalardaydı. Daha
sonra ve 1993 yılı köklü değişiklikleri gündeme getirdi ve
terörle mücadelede şahinler devri başladı.
Başbakan terörle mücadeleyi, ön plandaki faaliyeti olarak
takdim etti. Emniyet Genel Müdürlüğü'ne Mehmet Ağar geldi ve
ciddi bir tercih yapıldı; polis terörle mücadelede daha aktif
olacak bir konuma getirildi ve Özel Harekât Timleri ön plana
çıktı.
Özel Harekât Timlerinin lehinde - aleyhinde çok şey
söylenmiştir. Ancak emniyetin dosyalarındaki rutin
yazışmalara eğilince çok önemli bir görüntü öncelikle tesbit
edilmektedir. İl Valileri özel güvenlik gerektiren her önemli
olayda Özel Harekât Timleri'nin görevi devralmasını, asgaride
görevde olmasını talep etmektedirler. Hatta bir çok Vali,
tayinler sebebiyle eksilen kadroların süratle doldurulmasını
talep eden çok sayıda yazıyı imzalamışlardır.
Özel Harekât önceleri merkezde Şube Müdürlüğü, Ankara -
İstanbul - İzmir illerinde Bölge Grup Amirliği olarak
teşkilatlanmıştı.
Genel Müdürlükte Asayiş Daire Başkanlığı'ndaki Şube Müdürlüğü
daha sonra Terörle Mücadele ve Harekat Dairesi Başkanlığı
bünyesinde yer almış 26.7.1993 tarihli olup ancak Resmi
Gazete'de yayımlanmayan Bakanlar Kurulu Kararı ile Özel
Harekat Daire Başkanlığı kurulmuştur.
Hatta 12.08.1993 tarihinde yayınlanan Kanun Hükmünde
Kararname ile kanunda değişiklik yapılarak Özel Harekat Polis
Okulu açılmasına ve özel personel yetiştirilmesine imkan
hazırlanmıştır.
Dairenin çalışmalarını düzenleyen Yönetmelik "Çok Gizli"
işaretini taşımaktadır. Bu yönetmeliğe göre daire doğrudan
Genel Müdüre bağlanmıştır.
Özel Harekât Dairesi "Devletin ekonomik, sosyal, siyasi ve
hukuki temel Anayasal düzenin yıkılmasına, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya ve cumhuriyetin temel
niteliklerini değiştirmeye yönelik baskı, cebir, şiddet,
korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini
kullanan terör örgütlerini meskun veya kırsal kesimde etkisiz
hale getirmek, rehin aldıkları kişi, uçak, araç ve yerleri
kurtarmak için ani müdahale, pusu, keşif, baskın ve operasyon
yapmak üzere" kurulmuştur. Kursu tamamlayıp Özel Harekat
birimlerine atanmış personel, atamaya yetkili amirin onayı
olmaksızın branşı dışında bir hizmette çalıştırılamamaktadır.
Özel Harekât Timleri ise en az 20 Özel Harekât personelinden
oluşmakta, sorumluluk bölgeleri ise "illerin polis
mıntıkaları ve polis bölgesi dışındaki kırsal alanlardır."
Ancak polis sorumluluk bölgeleri dışında askeri birimlerin
talebi ve askeri makamların sorumluluğunda görev
yapmaktadırlar.
Mevcut evrakların tetkiki ve yazışmalar Özel Harekât
Dairesi'nin ayrıcalıklı durumu ve konumunu açıkça ortaya
koymaktadır.
Belli başlı problemlere ise Dairenin 30.06.1997 tarihli
brifing dosyasında da yer verilmiştir.
Yetiştirilen toplam personel sayısı 8443 kişidir. 2043 kişi
çeşitli sebeplerle ayrılmıştır.
TİM'lerin çalışma, dinlenme, yıllık izin şartları genelde çok
ağır ve zahmetli uygulamaları gerektirir. Bu sebeple de
tazminatlar ödenmektedir. (1) Özel Harekat personelinin
dağılımında kısa sürede ciddi problemler ortaya çıkmıştır.
Süresini tamamlayan personelin atanması sonucu 1998 yılında
Türkiye genelinde ve bölge dışında 5000 personel birikecek
oysa Olağanüstü Hal Bölgesi'nde sadece 1600 personel
kalacaktır. Personel tercihleri dikkate alındığında ise
Batı'da beş ilde talepler yoğunlaşmaktadır.
İşte bu durum Özel Harekât Dairesi'nin kısa bir dönemde
beklenen fonksiyonunun dışına çıktığını ortaya sermektedir.
Brifing raporunda açıkça "İllerdeki bu dengesiz dağılımdan
dolayı birimimizin asıl görev yoğunluğunun bulunduğu Doğu ve
Güneydoğu illerimizde büyük bir boşluğa sebep olacağı gibi
Batı illerimizde de personel sayısı kabarık sorunlu şubeler
yaratacağı gerçektir. Bundan da anlaşılacağı gibi yeni
kurslar açarak, Doğu'daki ihtiyacı mümkün oluyor gibi görünse
de Batı illerinde yığılmanın önüne geçmek mümkün
olmayacaktır. Kaldı ki, yeni kursların da getirmiş olduğu
maddi külfet oldukça yüksektir."
Bu gerçekçi tesbit Özel Harekât Dairesi'nin genel ve
çözümlenemeyen problem yönünü açıklamaktadır. Ancak bu
personel probleminin beraberinde getirdiği ve birçok
ilgilinin "Güneydoğu Sendromu" ifadesiyle tariflediği daha
derin ve köklü bir başka problem vardır; Güneydoğu'da silah
elde, teröristlerle çarpışan, teröre yardım ve yataklık eden
kişileri dağda, köyde ve mezrada takip eden Özel Harekâtçı
Polis, Batı'ya geldiğinde yine aynı insanları görmektedir.
Hatta arama yaptığı ücra köyden göç etmiş insanların yeni
taşındığı evin bir alt sokağında ve yine "bir grup halinde"
ikamet ettiklerini görünce kendisi ve ailesi için "tedbir"
almak zaruretini hissetmektedir.
Bir süre sonra Özel Harekât Tim'leri ama bu defa savunma
saikiyle oluşturulmaktadır.
Burada kritik bir başka husus vardır; Emniyet Müdürleri
atandıkları illere kendi ekipleri ile, seçtiği yardımcılar ve
"Tim"lerle gitmektedirler. Böylece Güneydoğu'daki "Tim"
Batıda bir ilde de oluşmakta eski dayanışma ve "ilişkiler"
aynen sürdürülmektedir.
İlişkilerinin sürdürülmesinde iki önemli unsur vardır;
Birincisi korunma ve güvenlik, ikincisi Olağanüstü Hal
Bölgesi'nin yagyın ve tabii hale gelen kaçınılmazlığa
bürünmüş işleri.
Açıkça ifade ve itiraf etmek gerekir; yakalanan veya ölü ele
geçen PKK'lıların üzerinde silah, mermi, teçhizat, patlayıcı,
telsiz hatta barınaklarda çuvallarla yiyecek, giyecek
bulunmakta fakat asla para, döviz ele geçmemektedir. Hiç
değilse yakalanan ve kod adı bile teşhis edilen bölge ve tim
sorumlularında dahi acil ihtiyaçlar için para-döviz
bulunamamaktadır.
Bölgede görev yapmış görevliler haklı olarak PKK'lı
teröristin canı da malı da Devlete helaldir görüşündedirler.
Ancak daha sonra Batı illerinde, doğudan göç etmiş ve polis
asayiş görevlilerince "rahat durmadıkları" belirtilen Kürt
grupları Özel Tim'in hedefi haline gelmektedirler. Gerçekten
çarşı - pazarı, yeraltı dünyasının çeşitli faaliyetlerini
zorla ele geçiren Kürt gruplarını kontrol altına almak ve
illegal kazançlarına ortak olmak "helal bir iş"i teşkil
etmektedir.
Özellikle Doğu'daki korucu ve itirafçı grupları gelecekleri
belirsiz olduğu için yaygın bir çeteleşme sürecindedirler. Bu
işlerse Yeşil'in "Akıllı olun. Yalnız başınıza yemeyin.
Paylaşın. Aksi halde size bu kazancı yedirmezler.
Kustururlar" anlayışı doğrultusunda paylaşmayı gerekli
kılmaktadır.
Böyle bir çeteleşme süreci daha Doğu ve Güneydoğu illeriyle
sınırlı kalamazdı. Ve kalmadı. Büyük illere doğru
genişlemeler oldu ve müesseseleri-devleti tahribeden-çürüten
bir veçheye büründü. (2) Aylar süren görüşmelerimizin verdiği
bir sonucu Sayın Başbakan'a arz etmek gerekir. Bu kirlilik
içinde yeralan gruplar, mantıklı -ama isbata ilişkin bir
belge olmaksızın- bir sıralamaya tabi tutulabilir.
Birkaç yüz kişiden ibaret olmalarına rağmen itirafçılar
yaptıkları itibarıyla bir numaradırlar.
Korucular çok kalabalık ve sayıca çok fazla illegal
faaliyetin sahibi olmalarına karşılık oransal olarak ikinci
sırayı almaktadırlar.
Üçüncü sırada polis daha sonra da jandarma yer almaktadır.
Burada hassas bir noktaya temas etmek gerekir. MİT'te Sayın
Başbakan'ın başkanlığında yapılan toplantıda da açıkça izah
edildiği üzere; görüştüğümüz resmi-sivil hiçbir görevli,
sivil ve şahsımıza itimadını teyit eden hiçbir kişi.
Genelkurmay'a bağlı -Jandarma dışındaki- birliklerin ve
kumanda kademelerinin bu eylemlerin içinde yeraldığına dair
herhangi bir iddiayı gündeme getirmemişlerdir.
-¯¯
Özel Eğitim görmüş Özel Harekâtçılar bölgeden ayrıldıktan
sonra bazıları Güneydoğu şartlarını Batı'ya taşırken, silahlı
kuvvetlerin özel eğitim görmüş komandoları terhisten sonra
evine - köyüne - işine dönmüştür. Güneydoğu sendromunun,
disiplinin hakim olduğu askeri ve düzenli birliklerin ortaya
çıkmadığı görülmektedir.
Bu bölümdeki konumuz ise, kısaca Emniyet Teşkilatı'dır. Ancak
bazı konuları detaye etmeden bir genel açıklamaya ihtiyaç
duyulmaktadır.
Polis teşkilatımız 150 bin kişidir. Çok iyi yetişmiş
uzmanların yanında, fedakarca çalışan ve her an hayatı dahil
mesleğini ve geleceğini risk eden onbinlerce kişiyi suçlamak
ve töhmet altında bırakmak elbette düşünülemez. Ancak polis
teşkilatında Susurluk olayı bağlantısı yoktur demekte realist
bir tavır olamaz. Buradaki ince çizgi, çalışmamızın tüm
safhalarında dikkatle göz önünde tutulmuştur.
¯¯
Başbakan değişikliğinden sonra 1993 yılının ikinci yarısında
polis ve istihbarat sisteminde köklü ve kamuoyunun yakın
ilgisini çeken değişiklikler olmuştur. Daha sonraki dönemde
değişikliğin köklü ve derin etkileri olan bir mahiyet
kazandığı ortaya çıkmıştır.
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne parlak ve atak bir isim sahibi
getirilmiştir; Mehmet Ağar. MİT Müsteşarı'nın değiştirilmesi
gündeme gelmiş ancak bu operasyon yapılamamış. Mehmet
Eymür'ün geri dönmesi pekçok kişiyi hayrete düşürmüştür.
Çünkü Mehmet Eymür de adaşı gibi parlak ve atak bir
kişiliktir. Ancak her ikisinin arası kapatılamayacak kadar
derinden açıktır ve yıllar geçince anlaşmazlığın derinliği
iyice ortaya çıkmıştır.
Bu arada Başbakanlığın ilgi çekici tasarrufları devam
etmiştir. MİT eski başkanlarından Nuri Gündeş, Başbakan
İstihbarat Başmüşavirliği'ne getirilmiştir ki Nuri Gündeş'le
Mehmet Eymür'ün arasında dostane olmayan bir geçmiş vardır.
(3) Mehmet Ağar ise Eymür'ün yakın dostu E.Yarbay Korkut
Eken'i yanına müşavir ve Özel Harekât Timlerinin eğiticisi
olarak görevlendirmiştir. (K.Eken'in EMniyet'ten önceki
geçici görev yeri Başbakanlık idi.) Böylece Başbakan'ın
etrafında yepyeni ve etkili, parlak isimlerden müteşekkil bir
çerçeve oluşmuştur.
MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'ın MİT'te gençleştirme projesi bu
çevre tarafından engellenmiştir. Özellikle Nuri Gündeş
Başbakanın eşi ile yakın ilişkisi sayesinde etkili olmuştur.
Mehmet Eymür'ün aynı kanalı kullandığı ise yaygın bir
bilgidir. (4)
İbrahim Şahin'in Özel Harekât Daire Başkanlığı'na getirilmesi
sonucu Korkut Eken'in bu dairedeki nüfuzu olağanüstü
artmıştır. İbrahim Şahin'in bölümüne verdiği talimat, "Korkut
Eken'in isteklerinin kendi talimatı olarak uygulanması"
tarzındadır. Daha da önemlisi Korkut Eken'in Genel Müdür
Müşaviri olarak çalışacağı tüm teşkilâta ve İl Müdürlüklerine
de duyurulmuştur.
Bu dönemde Özel Harekât Dairesi güçlenmiş, sayıca artmış,
Doğu ve Güneydoğu'da Özel Timlerin başarısı ve etkinliği en
yüksek noktaya ulaşmıştır.
Genel Müdür Mehmet Ağar, Başbakan'ın sağladığı destek ve
emrindeki Teşkilâtla gerçekten etkili -zaman zaman
bürokrasitden bildiğimiz örnekleri gibi- bir güce ulaşmıştır.
Polis teşkilâtının ülke genelindeki yaygın fonksiyonu, bu
gücü olağanüstü boyutlara taşımıştır.
Polis teşkilâtına sağlanan imkânlar da artmıştır. Ama en
önemlisi, Başbakan'ın destek ve güvenidir.
Polis Teşkilâtı bu görünüm içinde önemli bir projeyi ele
almıştır. PKK lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanması veya
öldürülmesi. Böyle bir projenin gerçekleşmesi, hem teşkilâtın
prestijini artıracak hem de siyaseten çok fazla prim
yapacaktır. (Bu arada Tarık Ümit de İngiltere, Belçika ve
Hollanda'da Dursun Karataş'ın izini sürmeye başlamıştır.
Uyuşturucu taciri ve Hayali ihracatçı Nurettin Güven de aynı
ekiptedir.)
Bu amaçla "örtülü ödenek"ten fon da ayrılmıştır. MİT kendi
kaynaklarından 12.5 milyon doları defaten Emniyet Genel
Müdürlüğü'ne nakit olarak tevdi etmiştir. (Bu ödeme, ancak
Başbakan'ın talimatıyla olabileceği için niçin verildiği veya
nasıl verildiği konusu detaye edilmemiştir.) Bu miktar daha
sonra ve yine örtülü ödenek imkânlarıyla artırılmıştır.
iddialar 70 milyon dolarlık bir fon oluşturulduğu şeklindeyse
de Başkanlığımız bu meblağın 40 - 50 milyon dolar civarında
olacağı kanaatindedir. Bu kanaat ilgililere yapılan
görüşmeler ve elde edilen diğer bilgiler sonucu edinilmiştir.
Silah taciri Ertaç Tinar'ın İsviçre'de mukim Genel Müdürü Max
Bretscher'in anlatımıyla "Ertaç Tinar 70 milyon dolar
civarında bir fondan bahsediyor ve bununla Türk Hükümeti'nin
temin edemediği silah ve araçların satın alınacağını
anlatıyor" olsa dahi 70 milyon doların tamamının yurtdışına
çıkmadığı hemen hemen kesin gibidir.
Ertaç Tinar, Londra'da yerleşik Hospro firmasının sahibi ve
yöneticisidir. Hospro 100 poundluk sermayeye sahip bir tabela
şirketidir. Uzun yıllar sağlık sektöründe faaliyet
göstermiştir. Türk hastanelerine, İstanbul Üniversitesi
sağlık kurumlarına milyarlarca liralık teçhizat satmıştır.
Edinilen kanaat satın alınan bu cihazlarla hastanelerin
özellikle de kalp ve damar cerrahi ünitelerinin ciddi şekilde
suistimal edildiği şeklindedir.
Ertaç Tinar 1994 yılına kadar, Kıbrıs pasaportu ile ve
yabancı sermayeli bir şirketin Türkiye temsilcisi yabancı
personel statüsünde faaliyette bulunmuştur. Yabancı Sermaye
Dairesi -ne hikmetse- Geyve doğumlu bir Türk, Kıbrıs
pasaportu ibraz edince kendisine yabancı personel için
düşünülmüş çalışma iznini vermekte mahzur görmemektedir.
Yabancı Sermaye Dairesi'nin çalışma izni de Emniyet Genel
Müdürlüğü'nde adeta otomatik bir şekilde ikamet iznine
dönüşmektedir.(5) Neticede Türk vatandaşı Ertaç Tinar,
ülkemizde çalışan yabancı personel statüsüne dahil
edilmiştir.
Ertaç Tinar 1994 yılında hatta 1993 yılı sonlarında Emniyet
Genel Müdürlüğü'ne müracaat ederek silah hibe etmek
istediğini belirtmiş ve bu talep uygun görülmüştür. Bu arada
birkaç ihaleye de katılmıştır. Kazandığı ihalelerde klasik
müfettiş gözüyle problem olmadığı ifade edilemezse de bu konu
Başkanlığımızca irdelenmemiştir. Sadece Emniyet Genel
Müdürlüğü'nü, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'nin kurulması
safhasını ilgilendiren KHK maddelerine dayanarak ihalelerde
klasik ihale metodlarının dışına çıkma, uygulamalarına son
verilmesi gereğine işaret edilecektir.
Ertaç Tinar'ın hibe talebi Genel Müdürlükçe uygun görülmüş
silah ve teçhizat kolileri 1994 yılından itibaren ülkeye
gelmeye başlamıştır. (Ertaç Tinar bu arada şahsi dostu
Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ertuğrul Oğan'ın tavassutuyla
ve hemen hemen bir günde Türk pasaportu da almış ve daha
sonra Kırmızı Pasaport taşımak üzere Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nin Cenevre Fahri Temsilcisi olmaya talip
olmuştur.)
Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre; Hospro 82 milyar
liralık 154 kalem malzemeyi hibe etmiş, sadece 10 Baretta ve
susturucusu kaybolmuştur. Ertaç Tinar'ın iş arkadaşı Max
Bretscher'e göre Tinar "bir yıl içinde Divonne'daki evini
ödedi. Versoix'deki apartmanını aldı. 1.7 milyona yeni bir
ev, bir 600 Mercedes, bir Crysler Voyager ve karısına bir
Mercedes 320 satın almıştı. Hepsini bir yıl içinde ve bu 70
milyon dolardan aldı."