HİBE TEÇHİZAT VE SİLAHLAR
Bu konunun iki büyük özelliği vardır;
1. Parası ödenerek alınan silah; mühimmat ve teçhizat,
2. İsrail'le -Mossad'la- kurulan ilişkiler.
Her iki konunun çözümü de Hospro firması Ertaç Tinar
tarafından geliştirilmiştir.
Hospro İsrail'den satın aldığı silahları hibe olarak
Türkiye'ye sevketmiş ve Emniyet kayıtlarına hibe adı altında
geçmiştir. Bu konu üzerinde teferruatıyla durmak ihtiyacı
vardır.
Hospro firması İngiltere'de kurulmuş bir limited şirkettir.
Şirketin sahibi veya ortağı olarak görünen Ertaç Tinar, Geyve
doğumlu bir Türk vatandaşıdır. Kendisi bilahare KKTC
tabiiyetine girmiştir. Türkiye'de Hospro firmasının
temsilcisi olarak Yabancı Sermaye Dairesi'nden izin alarak
çalışmaya başlamıştır.
Ertaç Tinar, 1993 yılına kadar sağlık alanında faaliyet
göstermiş, Sağlık Bakanlığı'na çeşitli tıbbi araçlar
satmıştır.
Tinar, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Bülent Berkarda
ile METSAN adıyla bir şirkette ortaklık kurmuş ve muhtemelen
yine tıbbi cihaz satışında yer ve rol almıştır.
Adıgeçen, daha sonra KKTC'nin Cenevre Fahri Konsolosluğu'na
talip olduğunda referans olarak Adalet Bakanı Sn. Mehmet
Ağar'ı göstermiştir.
Hospro, İngiltere'de kurulu bir tabela şirketidir. Sermayesi
100 pound'dur. Yıllardan beri de bu sermaye yapısı değişmemiş
hisseler yarı yarıya Direktör Ertaç Tinar ve sekreter Nurdan
Bergeman -bilahare Tinar- arasında bölüşülmüştür.
İngiliz şirketler dairesi Company House'dan detaylı bilgi
alınmış, 150 sayfayı bulan dökümanlar, teşkil edilen bir
uzmanlar grubunca tercüme edilmiş ve ticari, mali yaypısı ve
faaliyetleri itibarıyla değerlendirilmiştir.
Uzmanlar grubu, şirketin "100 pound gibi komik bir sermaye
ile kurulduğunu, bugüne kadar sermayesinde herhangi bir
artırım yapılmamış olmasını, şirket adreslerinin sık sık
değişmesini, hisse dağılımının bir idareci ve bir sekreter
arasında bölüşülmesini, bilançolarında yaptıkları
faaliyetlerle ilgili hiçbir kalemin bulunmamasını, bilançoda
sürekli ve artan oranda zararın yeralmasını, borçların
aktiflerinden daha fazla olmasını" şirketin gerçek anlamda
bir şirket olamayacağını düşündürdüğünü belirterek, Company
House'un dört defa şirketin kayıttan çıkarılıp feshedileceği
ihbarında bulunduğunu, sonradan (ve muhtemelen yapılan
itirazlar üzerine) sarfınazar edildiğini, denetim firmasının
adresi de aynı olduğundan usuli bir denetim yapılmakta
olduğunun ortaya çıktığını, belirtmektedirler.
Şirket 1991 tarihli beyanında, tıbbi cihaz ve ekipmanlarla
ilgili uluslararası ticaret yaptığını açıklamaktadır. Ancak
ticari faaliyetler, binlerce pound olarak değil yüzlü
rakkamlarla bilançoda yeralmaktadır.
Yine 1991 tarihinde şirket Türkiye'de şube açmak amacıyla 70
milyon liralık bir tutarı uzun vadeli sermayeye aktarmıştır.
Ve İstanbul'da 70 milyon TL. ile şirket tesis edilmiştir.
Muhtelif yıllara ait bilançolarda şirket faaliyetlerine
ilişkin bir kaleme rastlanmamaktadır. 31 Aralık 1995 tarihli
beyannamede kâr - zarar hesabında 7046 pound görünmekte, 1
yıl vadeli alacakları ise 135.446 pound olarak yeralmaktadır.
Sağlık Bakanlığı'ndan edinilen bilgilere göre Hospro'nun
Sağlık Sektörü ile ilişkisi 1978 yıllarına kadar gitmektedir.
Dr.Mürşit Koryak Astım Hastanesi 1978 - 1983 döneminde bu
firmadan müteaddit kere tıbbi cihaz almıştır. Daha sonra bu
hastane Koşuyolu Kalp Damar Cerrahi Merkezi olunca ilişkiler,
Dr.Koryak'ın başhekim olduğu sürece devam etmiştir.
Üniversite Hastaneleri de Hospro ile ilişki kurmuş, Akdeniz
Üniversitesi firmadan Akciğer Pompası satın almıştır. Daha
sonraları firma İngiltere'ye hasta götürmeye başlamıştır.
Siyami Ersek Kalp Damar Cerrahi Merkezi 1988-1992 yıllarında
Hospro'ya çeşitli ihaleler vermiştir.
Sağlık Bakanlığı'nın tüm ihaleleri araştırılmamış sadece
merkezde Ankara'da mevcut kayıtlar bir hekim tarafından
incelenmiştir.
Önemli olan husus şudur; sağlık sektöründe faaliyette olan
Hospro 1992 yılını takiben bu sektörde görünmemektedir. Bu
tarihten sonra firma ve Eratç Tinar Emniyet Genel Müdürlüğü
kayıtlarında ortaya çıkmaktadır.
Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin 23.2.1994 tarihinde
"çok acele" kaydıyla bazı malzemelere ihtiyaç duyduğunu
belirtmiş, 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3.
maddesindeki muafiyetlerden yararlanarak ve pazarlık usulüyle
Hospro firmasından alımı için Genel Müdür Mehmet Ağar
27.2.1994 tarihinde onay vermiştir. İlgili Daire yetkilileri
Hospro'yu ve Ertaç Tinar'ı tanımadıklarını isimlerin
"makam"dan verildiğini söylemişlerdir.
Olağanüsüt Hal Bölge Valiliği'nin kurulması hakkındaki 285
sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesi, Valilik
teşkilâtının kurulmasını ve kamu kurumlarının bu konudaki
talepleri yerine getirmesini düzenlemektedir. Bu maddenin
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne her türlü dış alımı tek firmadan,
pazarlık yoluyla ve uygun görecekleri fiyattan satın
almalarına imkan verdiği söylenemez.
Ayrıca Hospro Limited'in nasıl ve nereden bulunduğu da belli
değildir.
Ertesi günü 28.2.1994'te toplanan ihale komisyonu 1.040.850
dolar olarak yapılmış teklifi yüzde 3 indirimle 1.009.000
dolar olarak hadde layık bulmuş ve satınalınmasına karar
verilmiştir. Karar Mart 1994'te Genel Müdür Mehmet Ağar
tarafından onaylanmış firma İsrail menşeili teçhizatı temin
etmiş, Merkez Bankası 18.06.1994'de ithalat bedeli olan
1.009.000 doları toplam 32.5 milyar TL. karşılığı olarak
transfer etmiştir.
Bu satın almanın bu kadar süratle yürümesi takdire şayansa da
aynı hız diğer konularda görülememektedir.
Yine aynı tarihte yapılan bir talep, yukarıdaki seyri
takibederek 28.2.1994'te bu defa 1.211.214 dolarlık bir başka
alıma konu olmuştur. Bir diğer alım ise 203 bin dolarlıktır.
Her üç alım Hospro firmasından yapılmış ve standart yüzde 3
indirime tabi olmuştur.
İhale Komisyonu kararları da 150, 151 ve 152 olarak birbirini
takibetmiş Genel Müdür Mehmet Ağar her üç kararı aynı tarihte
imzalamıştır.
Burada dikkati çeken temel husus, Hospro firmasının aniden
devreye girişidir. Bir tabelâ şirketinin Türk Emniyet
Teşkilâtına milyarlarca liralık silah ve teçhizatı hibe
etmesi de ilgi çekicidir.
Eğer hibe, İsrail Devleti tarafından yapılıyor ise bu
sistemin devletin diğer kuruluşlarınca oluşturulması
gerekirdi. Eğer hibe olarak gösterilen işlem, gerçekte bir
satın almaysa hiçbir gerekçe bu durumu izah edemez. Emniyet
teşkilâtında gelişigüzel işlemleri, terörle mücadele veya
vatan için döğüşmekle de izah etmek mümkün olamaz. Kaldı ki
süratli alım yapmanın bir çok yolu yukarıda açıklandığı üzere
vardır ve süratle hareket etmek mümkündür.
Silahlarla ilgili sorunlar bitmemiştir. Ülkeye gelen silâh ve
malzeme miktarı belli değildir. Özel Harekât Dairesi,
naklettiği silahların kaydını tutmadığı gibi, Bakım-İkmal
Dairesi'nden kolilerin "orijinal ambalajları açılmadan"
kendilerine teslim edilmesini istemiş aradan aylar geçtikten
sonra sayım yapılmış ve bize göre "istedikleri şekilde" kayıt
tutulmuştur.
Yapılan soruşturmalarda ise konu; Susurluk kazasında ortaya
çıkan susturuculu Baretta'ya ilişkin kamuoyu baskısı
sebebiyle, 10 adet kayıp Baretta ile sınırlı tutulmuştur.
Hangi silâhların ve malzemenin geldiği de bugüne kadar
aydınlatılamamıştır.
Hibe teçhizatın, temininden kayda alınmasına kadar bir seri
hatalı işlem vardır. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün o dönemde
üzerinde durduğu esas konu ise Mossad'la ilişki kurmaktır.
Ödemelerin, Ertaç Tinar'ın devreye girmesinin, İsrail'e
yapılan ziyaretlerin esas amacı, Mossad ilişkisi ve Abdullah
Öcalan'a karşı yapılacak operasyondur. Hatta hibe
malzemelerin gerekçesinin de Öcalan karşılığı yapılan ve
yapılacak ödemelerin kamufle edilmesi amacına dönük olduğu
ifade edilmektedir. Ancak bu noktada da bir açıklık vardır.
Ödemeler Ertaç Tinar'a yapılmakta hizmet İsrail'den
beklenmektedir.
Bu arada Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan alınan bilgilere
göre, Ertaç Tinar halen tahsil edemediği 10 - 15 milyon
doların peşindedir. Hizmet görülmediğine göre, bu ödemenin
yapılmamış olmasını tabii karşılamak gerekmektedir.
Ancak burada da bir problem vardır; bir başka ülkeden
Hospro'nun teminat mektubuyla elde edilen silahlar, ödeme
yapılmadığı için sevkedilememiş ve teminat mektubu nakte
tahvil edilmiş ve Ertaç Tinar tarafından ödenmiştir.
Değişen şartlar sebebiyle Türk tarafı ödemeyi yapmamakta,
parası ödenmiş silahlar Tinar'ın elinde kalmaktadır.
Ödemelerin, İsrail'den elde edilecek destek Mossad
istihbaratı için yapıldığı iddiaları da güvenilirliğini
kaybetmektedir.
Buradaki önemli nokta, polisin yurtdışı önemli bir operasyonu
üstlenmesindeki tercihtir. Böyle bir tercih yapıldığına,
kaynak tahsis edildiğine göre hükümet yetkililerinin bu
konuda bilgisi ve onayı olması gerekir. Bu tip işler için
MİT'in devreden çıkarılmasındaki isabetsizliğe de işaret
etmek icab eder. Kaldı ki MİT de bu yönde operasyon hazırlığı
içindedir ve hazırlıklar uzun bir zaman almış, ancak Öcalan
yaptığı operasyondan sağ olarak kurtulmuştur. Suriye'deki
tesis havaya uçurulmuş o sırada telefonla konuşan Öcalan'ın
konuşması yarım kalmışsa da 20 dakika sonra telsizle
konuştuğu tesbit edilince kurtulduğu ortaya çıkmıştır.
Suriye askeri birlikleri operasyon mahallini ablukaya almış,
bu operasyon Suriyeli ilgililer tarafından CIA veya Mossad'a
maledilmiştir.
Gücün ve imkânların bölünmesi, öncelikle başarısızlığı tevlit
etmiştir. Daha sonraları da her iki teşkilat diğerinin
çabalarını küçümsemiş ve bu hal her iki teşkilatın işbirliği
imkanlarını belki de yok etme noktasına kadar sınırlamıştır.
Mossad Başkanı'nın Emniyet Genel Müdürü'nü, keza CIA
yetkililerinin Emniyet ziyareti bir başka olumsuzluğun sebebi
olmuştur. İstihbarat teşkilatları arasında, görevin MİT'e
değil Emniyet'e verildiğinin Başbakan tarafından ifade
edildiğinin iddia edilmesi ise, karşılıklı çekişmenin
boyutlarını büyütmüş ve görev yapılmasını sınırlayan bir
unsur haline gelmiştir.
"Bu arada Askeri İstihbarat'ın da yurtdışına açıldığı bir
başka iddia halinde söylenmiş, bu durum birbirini tamamlama
amacının zıddı gelişmelerin ne kadar derin olduğunu ortaya
koymuştur.
Bu ayırım, teçhizat ve teknik yatırım ve harcamalarda da
tekrarlara yol açmıştır. Bir taraftan aşırı kaynak israfı
gündeme gelmiş, öte yandan kurumlar birbirlerini geri
kalmakla, beceri noksanlığıyla itham etmeye başlamışlardır.
MİT'in ifadesiyle "İcra karmaşası istihbarat alanında daha da
boyutlanmakta" sorunlar polis - jandarma - MİT bağlamında
şekillenmektedir.
"MİT kaynaklarına yönelik olarak günümüze dek yapılan
uygulamalarda; açığa çıkarma, baskı ve tehdit ile göreve
sevketme, tutuklama gibi olayların yanısıra faili meçhul
cinayetlere kurban gitme de sıkça görülmektedir.
Söz konusu baskıların OHAL bölgesinde yoğunlaştığı, baskı ve
öldürme olaylarının 1992 yılından itibaren tırmanışa geçtiği,
1994, 1995, 1996 yıllarında dikkati çekecek düzeyde arttığı,
1997 yılında ise trendin önemli oranda düştüğü
gözlenmektedir.
1992 yılından günümüze kadar 100'ün üzerinde MİT kaynağı
güvenlik birimlerince sorguya alınmış, önemli bir kısmı
şiddet dahil baskıya tabi tutulmuş, 25 civarında kaynak
demaske edilmiş, bunlardan 15'i bu sebeple veya faili meçhul
cinayetlere kurban gitmeleri sonucu hayatlarını
kaybetmiştir."
Bu cümlelerde polise yönelmiş açık bir suçlama vardır. Ayrıca
işbirliğinin hangi noktalara kadar gerilemiş olduğu da ortaya
çıkmaktadır.
MİT tarafından cevaplandırılması istenen sorulara karşılık
görüşlerini detaye eden teşkilat, MİT - siyasetçi ilişkisinde
ise önceki sayfalardaki ifadelerimizi teyid eden görüşlere
yer vermektedir.
MİT'in, baskılara kendi yöntemleri ile direndiği ancak bu
titizliğe rağmen istenmeyen müdahalelerin olabildiği
anlatıldıktan sonra örnek olarak Mehmet Eymür, Tolga Şakir
Atik, Nuri Gündeş ve Korkut Eken'in adı zikredilmektedir.
Emniyet Genel Müdürlüğü, siyasetin tercihini net olarak
ortaya koyması ile MİT'in önüne geçmiştir. Teknik cihazlamada
bile Emniyet ilgilileri, müstehzi bir eda ile "bizden
öğrendiler" "bizden sonra başladılar" demektedirler.