EPİKUROSÇULUK:

(Osm. Epiküriye veya Lezzetiye mezhebi, Eshabüllezze; Fra. Epicurisme)

 

Antikçağ Yunan düşüncesinin en ilginç düşünürlerinden biri olan Epikuros, felsefesini Demokritos'un atomculuğuyla Pyrrhon'un şüpheciliği üzerine kurmuştur. Epikuros'a göre bütün doğa olayları, atom bileşenleridir. Bölünemeyen parçacıklar ve bunların hareketlerinin yer aldığı boşluk, evrenin temelidir. Bu bölünmeyen parçacıklar, Demokritos'tan farklı olarak, sadece biçimleri ve büyüklükleriyle değil, ağırlıklarıyla da birbirlerinden ayrılırlar. Epikuros, bilimlerin denetimden yoksun olduğu halde üstün bir seziyle, dünyanın her zaman ve insan bilincinden bağımsız olarak varolduğunu, sonsuz ve ilksiz bulunduğunu, insanın bu dünyayı ancak duyularıyla tanıyabileceğini söylemiştir.

 

Epikuros bahçesinde (ki bu yüzden okuluna bahçe anlamına gelen Kepos da denir), insanlara gerekli olan tek bilimin mutlu yaşama biçimi olduğunu söylemiştir. Şöyle der: "Aç kalmamak, üşümemek, susamamak: İşte Zeus'u bile kıskandıracak mutluluk". İki büyük korkunun, Tanrıyla ölümüm insanı mutsuz kıldığını görmüş ve bunlarla savaşmıştır. Ona göre mutluluk acının yokluğudur, buysa salt sükun (Yun. Ataraxia) halidir. Bu duruma bilgelikle erişilebilir. Dostluk ve kardeşlik dışında, bu ruhsal sükunu bozabilecek her türlü ilişkiden kaçınılmalıdır. Birey olarak insanın mutluluğunu sağlamak görevini üstlenen felsefe; fizik, kanonik (mantık), etik olmak üzere üç kolda çalışır. Her üç kol da doğru eylemin kurallarını vererek insanı bilgeliğe ve böylelikle mutluluğa ulaştırır.

 

Doğru eylem, doğru bilgiyle gerçekleşir. Doğru bilgi de duyu verilerinin tekrarlanmasıyla elde edilen tasarımlar (Yun. Prolepsis)'dadır. İnsana huzursuzluk veren ve böylelikle de en büyük mutluluk olan ataraxia durumunu bozan; bu genel tasarımların içine hayal, masal, düş gibi doğal olmayan düşüncelerin karıştırılmasıdır. Mutluluk, doğal bir dünya görüşüyle mümkündür. İnsanı boş yere mutsuz kılan bu hayalciliklerden kaçınmalı ve her şeyin doğal nedenlerinin olduğu bilinmelidir. Epikuros insanın mutlu olacağını söyler, demek ki mutlu olmak insanın elindedir.

 

Haz (Yun. Hedone) isteği doğaldır. Ama bu haz, acının yokluğundan doğan olumsuz bir hazdır. Epikuros bununla, kötü anıları bulunmayan bir geçmişi, tinsel ve tensel sükun içinde bulunan bir şimdiyi ve güvenilen geleceği kapsayan acısız bir ruh ve vücut yapısını dile getirir. Ataraxia kavramıyla ileri sürdüğü haz, işte böyle bir hazdır. Bu savını yanlış yorumlayarak, kendisini zevk düşkünlüğüyle suçlayanlara 'Menoikeos'a Mektup' unda şöyle der: "Bizi anlamayan bilgisizlerin suçlamalarına kulak asma Menoikeos. Haz en üstün iyidir dediğimiz zaman, ne sefihlerin duydukları hazzı, ne de hayvanca hazları ileri sürdük. Bizim sözünü ettiğimiz haz, sadece ruh rahatsızlığıyla beden acısının yokluğundaki hazdır. Bedenimiz acısız ve ruhumuz rahatsa mutluyuz. İnsanı mutlu kılan ne tıkabasa yeme, ne çatlayasıya içme, ne de cinsel sapıklıklardır. İnsanı mutlu kılan; akla uygun ve sade alışkanlıklar, arayacağımız ve sakınacağımız şeyleri iyice ölçebilen ve ruha rahatsızlık veren yanlış ve boş inançları söküp atabilen bir akıldır. O halde bütün bu söylediklerimizin ilkesi, iyiliklerin en üstünü olan bilgeliktir. Onu felsefeden de üstün tutmak gerekir. O, bütün erdemlerin kaynağıdır."

 

Oysa erdemli olunmadan bilge de olunamaz. Epikuros'un bulduğu en yüce erdem, mutluluğa götüren araçların tam ve doğru olarak tartılması erdemi (Yun. Phronesis)dir. Bilgelik de bu erdemle gerçekleşir. Tam ve doğru tartılınca, ne ölüm ne de Tanrı korkusu kalacaktır. Epikuros çocukluğunda, Tanrı ve ölüm korkusunun serseme çevirdiği insanların, büyücülük yapan annesinden nasıl yardım dilediklerini görmüştür. Oysa "Ölüm varken biz yokuz, biz varken ölüm yoktur. Onunla hiçbir zaman karşılaşmayacağız ki ondan korkalım" ve "Evreni tanrılar yaratmamıştır: Durup dururken niçin yaratsınlar? Kendi kendilerine yeter oldukları halde yeterliliklerini zedeleyen bu işe neden girişsinler? En yüksek derecede mutlu bulunurlarken evreni yürütmek gibi ağır bir yükün altına neden girsinler? Böylesine kötülüklerle dolu bir dünyayı, kendileri tamamen iyilik oldukları halde, niçin yaratsınlar?"

 

İlksiz ve sonsuz varlık düşüncesi de 'Herodotos'a Mektup' unda şöyle açıklanır: "İlkin her sözcüğün anlamını incelemek gerekir Herodotos. O zaman diyebiliriz ki hiçbir şey hiçten doğmaz. Çünkü her şeyin kendisine özgü doğurucu tohumu olmasaydı her şey, her şeyden doğabilirdi. Öte yandan da her gözden yok olan yokluğa dönseydi bütün her şey yok olurdu. Çünkü gözden yok olan her şey, ancak yoklukta barınabilirdi. Bundan çıkan sonuç şudur ki: Dünya, her zaman, şimdi olduğu gibi, var olagelmiştir ve bundan sonra da, şimdi olduğu gibi, var kalacaktır. Dünya varlıklardan kurulmuştur. Bu varlıkların varlığını da duyumlarımız kanıtlamaktadır. Cisimlerden kimileri bileşiktir, kimileri de bileşikleri meydana getiren elemanlardır. Elemanlar, görünmez ve değişmez nitelikteki atomlardır. Çünkü hiçbir şey yokluğa dönmediği için, bileşikler dağılınca onları meydana getiren varlıkların da var kalmaları gerekir. Dünya sonsuzdur. Çünkü her sonlunun bir ucu olması gerekir. Dünyanın ucu olmadığına göre sonsuzluğu açıktır. Sonu olmadığına göre de zorunlu olarak sonlu değil demektir. Atomların hareketlerinin başlangıcı yoktur. Çünkü atomlar boşluk kadar öncesizdir. Atomların hareketleri sürekli ve sonsuzdur."

 

Epikuros'un bu parlak sezileri, en büyük Latin ozanı Lucreitus'un (M.Ö. 98-55) aracılığıyla Roma'ya geçmiştir. Lucreitus Epikuros için şöyle der: "Birçok tanrının putlarını yıkan Epikuros'a daima tanrısal bir saygı duydum. Bilgelik denen yaşama sanatını ilk kez keşfeden insan odur. Yaşamımızı böylesine sakin ve ışıklı geçirmemiz için, bizleri fırtınalardan ve gecelerden  kurtarmıştır". Romalı Lucreitus Carus'ün Epikurosculuğu açıklayan yapıtının adı, 'De Rerum Natura' dır.