ORTA ASYA VE SOVYETLER DÖNEMİ
UYGULAMALARINI SORGULAMA *
Nazif SHAHRANİ **
(Çev: Vildan SERİN ***
Kaynak Websitesi:
http://www.academical.org/
Moskova'da yapılan, başarısız Ağustos 1991 darbesinin ardından batı
Türkistan'lı müslümanların tarihindeki acı ve ızdrapla dolu uzun bir dönem;
Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle kapandı. Böylece, askerî ve teknolojik
üstünlüğe sahip olan, iktisâdî ve ideolojik açıdan da Orta Asya'yı kontrol
altına alan Rus'ların bölgedeki hâkimiyetlerine son verildi. 1917 Bolşevik
İhtilalinden beri devam eden bu zulüm, Çarlık Rusya devrinde başladı.
Sovyetlerin ezici güçleri Orta Asya kültürleri ve halkı üzerinde bölücü ve
sömürgeci niteliklere sahipti. Sistemin çöküşü her tarafta törenlerle
kutlandı, bu olayı, Francis Fukuyama "Tarihin Sonu mu?" adlı makalesinde
(2), kapitalizmin ve liberal demokrasinin görünen bir zaferi olarak
yorumladı. Sovyetler sonrası Orta Asya'da komünist kalkınma politikalarının
yaptığı tahribatı görmemezlikten gelmek kolaydır.(3)
Sovyet idaresinin Orta Asya'da yaptığı tahribatın gerçek ve potansiyel
boyutları henüz tam olarak bilinmemektedir. Ayrıca, bu sisteme en ciddî
direnişin Orta Asyalı müslümanlar arasında ortaya çıkacağını batılı
sovyetologların defalarca ikaz ediş sebepleri üzerinde durulmalıdır.(4)
Bununla beraber, Sovyetler sonrası bölgedeki siyasî ve iktisadî gelişmeler,
uzmanların tahminlerine uymamaktadır. Komünizmin sona ermesinde, Orta
Asya'lı müslümanların önemli bir rol oynamadığını biliyoruz. Başka isimler
altında olmakla birlikte, millî komünist partiler, hâlâ bu yeni
cumhuriyetlerde idâreyi ellerinde tutmaktadırlar. Muhalif hareketler ise,
nispeten zayıf ve etkisizdir. Bundan başka, halk Moskova'daki komünist
iktidârın düşmesine oldukça pasif bir şekilde tepki gösterirken,
ülkelerindeki komünist idâreleri de destekler görünmektedir. Neden? Bu
tebliğde, muhalefet ve iktidar arasındaki siyâsî tepki farklılıklarının
sebepleri tartışılmaktadır. Ayrıca, Rusların bölge üzerindeki gayelerine
hizmet eden Sovyet kalkınma politikalarının, Orta Asyalıların menfaatlerine
verdikleri zararlar belirtilmektedir.
Batılı sovyetologların Orta Asya hakkındaki kötümser yorumları, teorik
yaklaşımlar ve metot bakımından ikiye ayrılmaktadır. Teorik açıklamalar,
"sömürgecilik" ya da "hür dünyanın" gelişmekte olan ülkelerine ait kalkınma
ve modernleşme kavramlarına dayandırıldı.
Sömürgecilik teorisiyle yaklaşanlar, Rusların uyguladıkları politikaların
bölgeyi önemli ölçüde değiştirdiğini varsaydılar. Fakat bu değişime karşı
mukavemetin kültürel boyutlarında yanıldılar. Mesela, Orta Asyalı
müslümanlara sempatiyle bakan bir batılı sovyetolog, 120 yıllık Rus
hâkimiyetinin bölge insanlarının düşünüş ve davranışlarını değiştirdiği,
fakat toplumun temel değerlerini ve inançlarına tesir edemediği sonucuna
varmaktadır.(5) Ancak, inançların ve değerlerin, insanların davranış ve
düşüncelereden tamamen ayrılması mümkün değildir. Özellikle Sovyetler
Birliği gibi ezici güçlere sahip bir ülkenin, sistemli bir şekilde
uyguladığı müdahaleler sonucunda halkın temel değerlerini kaybetmemesi
imkansızdır.
Diğer taraftan, batının modernleşme teorileriyle Orta Asya'yı inceleyen
sovyetologlar da yanıldılar. Çünkü batı sisteminin terimleriyle, Orta
Asya'yı incelemeğe çalıştılar(6) ve hatalı yorumlarda bulundular. Mesela,
bir başka batılı sovyetolog, son çalışmasında şu açıklamalarda
bulunmaktadır:
"Sosyalizmin başarıları" ve "kardeşçe yardımlaşmanın faydaları" gibi politik
ve süslü sloganlar, belki de ideolojik hedefler için, bölge insanlarının ve
kültürlerinin yok olmasına sebep olan, Sovyet rejimdeki başarısızlığın en
trajik ve hakikatleri tamamen tersini söyleyen ifâdelerdir."(7)
Metot bakımından da, Orta Asya'yı inceleyen bilim adamları, Sovyetler
Birliği’nin verilere dayanarak ve halkın sesini dikkate almaksızın
araştrmalarını yaptılar. Genellikle iki soruya cevap vererek bu
çalışmalarını şekillendirdiler. Bunların birincisi, Sovyetler'in sömürgeci
olup olmadığı, ikincisi modernleşme programlarının başarılı olup
olmadığıdır. Bu konuda sağlıklı ve yeterli incelemeler, ancak Sovyet'lerin
kısa ve uzun dönemli hedefleri dikkate alınarak yapılabilir.
SOVYET KALKINMA POLİTİKALARININ İZLERİ
Bolşevik ihtilâlinden(8) sonraki ilk yıllarda Sovyetler Birliği yöneticileri
genel kalkınma hedefleriyle, Orta Asya'daki özel amaçlarını belirlediler.
Bunlara ulaşmak için, sistemli bir şekilde, acımasızca sert tedbirler
uyguladılar. Bu hedef ve statejiler, Sovyetler'in ve uydularının dışındaki
toplumlarda uygulanan modernleşme ve kalkınma politikalarından çok
farklıydı. Sovyetlerin Orta Asya'da uyguladığı politikaların en çok tenkit
edilen tarafları şunlardır:
1- Rusların askerî ve politik kontrolü elinde tutması
2- Rusya'ya uzun dönemli iktisâdî ve teknolojik bağımlılığın sağlanması.
3- Geleneksel müslüman Orta Asya toplum ve kültürlerinin sistemli olarak
kaldırılması.
4- Eskisinin yerini alacak yeni alterneatif bir Sovyet-Rus kültür ve
toplumun yaratılması.
Sovyet sonrası dönemde bu politikaların Orta Asya’ da geride bıraktıkları
izlerin incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
POLİTİK KONTROL: MERKEZİLEŞMİŞ DEVLET GÜCÜ
Bolşevik ihtilâlinin temel amacı, siyâsî otoriteyi elde tutmak ve Komünist
Parti'nin tam anlamıyla hâkimiyeti sağlamaktı. "Proletarya diktatörlüğü",
sistemin kurulması, üretim faktörlerinin kontrolü ve yönetimi yoluyla diğer
ihtilâl amaçlarının gerçekleşmesi için kullanılan bir araçtı. İhtilâlin
gerçekleşmesinde, işçi sınıfı sosyal kurumları organize ederek önemli roller
üstlendi. Bu kurumlar, "Sovyetler", ticârî birlikler, fabrika komiteleri,
gazeteler ve milislerdi. Bunlar,sosyalizm için iktisadî, kültürel ve siyâsî
çevre oluşturarak, sınıf düşmanlarını ayırarak, sosyal devlet diktatörlüğü
içinde toplumla devletin amaçlarını bütünleştirmeye çalıştılar(9) Thomas
Remigton’un da belirttiği(10) gibi, böylece "ikili bir toplum" yaratıldı:
"Toplumun bir kesimi, resmî doktirin, bürokratik dayanışma ve devlet
otoritesi ile çevrili bir kale içindeydi. Kalan kısmı ise, ferdîleşmiş
kazanç ve zararlara dayalı küçük ölçekli, organize olmamış küçük
dünyalarıının sırlı gizliliklerinde yaşıyordu. Sovyetler, ilk rüyalarını
gerçekleştirmek için, daha fazla otorite kullanarak, halk üzerindeki
kontrolleri arttırdıkça, devlet kontrolündeki bölgeler ile özel bölgeler
arasındaki bölünmeler daha da çoğaldı.”
Sömürgeci Rus Çarlık Devleti’nde olduğu gibi, Bolşevik ihtilâl hükümeti de
Türkistanda hâkimiyet kurmak istedi.(11) Türkistanda, komünist sistemin
Ruslar tarafından yönetilmesi için, şehirlere ve kırsal kesimlere Ruslar
yerleştirilerek Sovyet otoritesi sağlandı. Bolşeviklere karşı bir direnme
hareketi olan "Basmacılar Hareketi", iyi organize olmamakla birlikte, halk
tarafından geniş bir şekilde desteklenmştir. Ancak, Ruslar 1924'de
müslümanların yiyeceklerine el koyarak onları aç bırakarak ve askerî güç
kullanarak bunu bastırdılar. 1925 yılından itibaren, Orta Asya'lılar siyâsî
bağımsızlıklarını tamamen kaybettiler ve Ruslaştırılmış müslümanlar(12)
tarafından idâre edilmeye başladılar.
Potansiyel ve gerçek liderler tasfiye edilerek ve derhal öldürülerek
"temizleme hareketleri" sistemli bir şekilde yürütülüyordu. Bu sebeple,
karşı direnme hareketlerinin ortaya çıkması engelleniyordu. Sovyetler,
devleti ezici gücünü Orta Asyada planlı bir tarzda yayıyorlardı.
İKTİSÂDÎ BAĞIMLILIK
Sovyet politikalarının ikinci en önemli amacı, Orta Asya’nın iktisâdî
kaynaklarına el koymak ve uzun dönemli olarak iktisâdî ve teknolojik
bağımlılığı yaratmaktı. Rusya açısından, da Asya’nın taşıdığı önemi konu
alan
pek çok çalışma bulunmaktadır.(13) Sovyetlerin Orta Asya ile ilgili
görüşleri,
Lenin ordudaki yoldaşı Ziovniev tarafından Ekim 1920 de en açık bir şekilde
ifâde edildi: "Biz Azerbaycan petrolü ve Türkistan’ın pamuğu olmadan
yapamayız. Bizim için gerekli olan bu ürünleri eski Çarlık Rusya
sömürgecileri gibi değil, medeniyet meş'alesini taşıyana ağabeyleri olarak
alırız."(14)
Sovyetler Birliği, pamuk ihtiyaçlarını karşılamak için Orta Asya'da süper
ihtisaslaşma denilen bir uygulamayı başlatti. Pamuk üretimi çoğaltmak için
alt yapı yöntemleri artırıldı. Böylece Sovyetler Birliği'nin toplam üretimi
içinde ham pamuk ve pamuk ipliğinin % 95’ini bitkisel yağların % 15' ini,
pamuk üretme teçhizâtının ve makinalarının % 100' ünü pamuk çırçırlarının %
90'dan fazlasını ve sulama için gerekli teçhizâtın ve dokuma teçhizâtının
büyük bir kısımını Orta Asya Cumhuriyetleri üretti (15) Orta Asya, petrol ve
hidroelektrik enerjide Sovyetlerin en zengin bölgelerinden biri, doğal gaz
kaynaklarında da Batı Sibirya'dan sonra ikinci gelmesine rağmen Rumer, Orta
Asya' nın verimlilik kapasitesini pamuk üretimi ile aynîleştirdi.(16)
Özbekistanda üretilen pamuğun % 96'sı işlenmek için Rusya Federasyonu'na,
Ukrayna'ya, Beyaz Rusya'ya ve diğer Avrupa Cumhuriyetlerine götürüldü. Orta
Asya'da tekstil imâlâtı kurulamadı, bölgeninin kendi pamuğuna dayalı elbise
imâlâtı bile Rusya'ya bağımlı hâle getirildi.
Orta Asya’nın en verimli topraklarının % 70'den fazlasının pamuk ekiminde
kullanılması, gıda ürünlerinde Rusya'ya bağımlılığa sebep oldu. 1980'lerin
sonlarında Ruslar'ın "tarımsal sömürgeci" yaklaşımlarının ezici etkileriyle;
çevre ve Türkistan halkı üzerindeki trajedik sonuçları Sovyet standartlarına
göre bile utanç verici boyutlara ulaştı. Moskova'da haftalık yayınlanan "Litraturnaya
Gazeta", Özbekistandaki süper ihtisaslaşmanın sebep olduğu problemleri şöyle
belirtmektedir:
"İhtisaslaşma mantıklı olmalıdır: Özbekistanda ihtisaslaşma, pamuğun
hâkimiyetiyle yozlaştı. Bölgenin bütün ihtiyaçları Moskova'da a1ınan
kararlarla tesbit edildiği için, ilk anda monokültüre yol açtı. Tarlalara
sadece pamuğun ekilmesi ve diğer ürünlere izin verilmemesi ülkeyi bir pamuk
tarlasına dönüştürdü. Özbekistandaki bu uygulama sadece tarımı değil,
eğitimi, kamu ahlâkını (resmi kurumlardaki bozulma ve rüşvet gibi)
çürüttü.”(17)
Moneokültür, tabiî kaynakların işlenmeden bölgeden çıkarılması ve diğer
bölgelerde sanayi tesisleri kurulması Orta Asya'yı Ruslara bağımlı hâle
getirmiştir. Bölgeye bütün ekipman, makine Rusya’dan getirildi ve Slav
uzmanlar ve idâreciler tarafından işletildi. 70 yıl süren Sovyet hâkimiyeti
boyunca bu politika devam ettirildi. Bölge halkının geleceği için iktisâdî
bağımsızlığın önemi sadece şimdi tartışılmaya başlandı.
KÜLTÜREL VE İDEOLOJİK KONTROLE DOĞRU: KİMLİĞİ BULMA MÜCÂDELESİ
Eski Sovyetler Birliği’nin iki temel gâyesi kültürel ve ideolojik dönüşümle
bölgedeki hâkimiyeti sağlamaktı. Sovyetler Bolşevik ihtilâli için gerekli
olan Türkistan’ın ürünleri (petrol ve pamuk gibi) eski Çarlık sömürgecileri
gibi değil Zinoviev'in dediği gibi medeniyet meşalesi taşıyana büyük
ağabeyleri Ruslar adına geri kalmış Orta Asya'lıları modernleştirmek ve
aydınlatmak için aldılar.(18) Sovyetler Birliği yöneticileri, klâsik
sömürgeci geleneğiyle yaklaşarak Türkistan halkının diğer şarklılar gibi
kendileri yönetemeyecekleri(19), bu sebeple Ruslar tarafından yönetilmeleri
gerektiği varsayımıyla hereket ettiler. Orta Asyalı'lar kendi kalkınmaları
ile ilgili hedefler ve araçlar hakkında hiç bir söz hakkına sahip
değillerdi. Böylece medeniyet meşalesi taşıyana büyük ağabeyleri Ruslar, bu
yeni Marksist-Lenist ihtilâlci ideolojiyi, tekneolojik gücü Orta Asya'yı
modernleştirme adına kullandılar.Yerli yöneticelerin direnişlerini şiddet
kullanarak engelleyerek ve bölgelerin kendi kültürel ve dini değerlerini
reddederek,"Orta Asya'yı modernleştirme” planlarını gerçekleştirdiler.
Sovyetler, Orta Asyalıların kültürlerinin şahsî ve müşterek kimliklerinin
kendi hedefleriyle uyum sağlamayacağını anladılar. Bunun için de Islâmî
değerlerin, kurumların ve hanedana mensup olanların yok edilmesi ve yerine
yeni Sovyet Rus değer hükümlerinin yerleştirilmesi gerektiğini
düşündüler.Orta Asya’nın geleneksel sosyo-kültürel sistemine bu amaçla üç
açıdan saldırdılar. 1) Türkistan’ın parçalanması, 2) Türkistan’ın diğer
müslümanlandan ve Türkçe, Farsça konuşan ülkelerden olduğu kadar tarihî
geçmişinden tecrid edilmesi. 3) Dini inanç ve değerlerin bilhassa
Islâmiyetin tahrip edilmesi ve Islâmî kurumların bozulması.
l. TÜRKİSTAN’IN PARÇALANMASI
Sovyet politikalarının en bâriz başarılarından biri, Türkistan’ın sürekli ve
radikal bir şekilde topraklarının ve siyâsî bütünlüğünün parçalanmasıdır. Bu
politika 1924 yılında Stalin'in "toprakların sınrlarının çizilmesi" ve
"Sovyet Milletler" politikası ile dil ve diyalekt farklılıklarına dayalı
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler ve Otonom Cumhuriyetler adı altında
bölgeninin çok sayıda ve suni şekilde sınırlara ayrılmasıyla başladı.
Türklerin anayurdu mânâsına gelen Türkistan gibi siyâsî ve kültürel mânâ
ifâde eden terimler birdenbire resmi yazışmalandan ve beyanlandan
kaldırıldı. Yerine sosyal tansiyonu yükselten ve milletler arasında
stratejik kaynakların rekabetine yönelen "milliyetçilik" kavramı getirildi.
Sovyetlerin uyguladığı politikaların tesiriyle 1991'de Batı Türkistan’dan 5
bağımsız cumhuriyet doğdu. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan
ve Özbekistan.
2. KÜLTÜREL TECRİD
Eski Sovyetler Birliği, Orta Asya kültürünün temellerini gizli entrikalarla
çürüttü. Böylece Türkistanlılar hem Türkiye'den hem de diğer müslüman
dünyasının tarihi literatüründen hem de ilmî mirâsından tecrid edildiler.
Bunu iki yolla başardılar: Eski Sovyetler'in güney sınırları boyunca bir
demir perde çekerek ve dışardakileri yalanlayarak ve seri alfabe
değişimlerine giderek.
Önce Türkçe Çağatay(20) dilinde asrlardır kullanılan standart Arap Fars
alfabesi yerine reforme edilmiş bir Arap-Fars alfabesi getirildi.Sonra 1929
da Latin alfabesi,1939-40 yıllarında da Kiril alfabesinin çeşitli formları
kabul edildi. Çeşitli diyalektler ve resmi dillerin herbirisinin yazımı için
farklı Kiril alfabesi kullanıldı. Türkistanda Kiril alfabesi kabûlü iki
önemli sonuç yarattı: Birincisi, Rusya'dan ödünç alınan kelimelerle sun’î
olarak doğan bu yeni diller zenginleşerek, Türkistanlıların birbirlerinin
dillerini anlamaz hâle gelmelerine yol açtı. İkinci olarak da, yeni neslin
hem Türkçe Çağatay alfabesiyle yazılmış çok sayıdaki edebi mîrastan mahrum
olmalarına hem de Sovyetler Birliği dışındaki diğer müslüman ülkelerde
yazılan eser ve metinleri anlamamalarına, hattâ inkâr etmelerine ve eski
kültürü bilenleri de modası geçmiş fikirlerle dolu kabul etmelerine sebep
olmuştur. Bu durum Orta Asyalıların, genel anlamda dünyanın geri kalan
kısmından ve özel anlamda da müslüman dünyasından fıkir ve kültür açısından
tecrid edilmelerine yol açtı.
3. İSLÂMIYETİN VE KURUMLARIN YIKILMASI
Sovyet’lerin İslâmiyet'e ve onun yeniden canlanmasını ve devamını sağlayacak
kurumlara yönelen saldırılarının temellerinde, hem ideolojik hem de
pragmatik sebepler vardı.İdeolojik açıdan Islâmiyet'in laik, ferdiyetçi,
rasyonel, sanayileşmiş, modern sosyalist hayatın ihtiyaçlarıyla
uyuşamıyacağını düşündüler. Bunun için de, İslamiyet'e karşı çıktılar.(21)
Pragmatik olarak ise İslamiyet, Türkistandaki, heterojen halkın fıkren ve
mânen birleşmesini sağlıyordu. Müslüman liderler, sûfiler ve ulemalar Sovyet
hakimiyetine karşı, merkez teşkil edebilecek tek güç kaynağı idiler.
Gerçekten Rus zulmüne karşı yapılan bütün direnişler, "Basmacı Harekâtı"(22)
da dahil olmak üzere, İslamiyet adına yapılmıştır.
Bu sebeple, İslâmiyet, Sovyet devleti tarafından düzenli, sistemli ve yoğun
bir şekilde yapılan saldırılara hedef olmuştur. Bunlar arasında sayısız
müslüman âlimi ve mahallî liderlerîn öldürülmesi, İslâmî edebiyâtın ve
metinlerin yok edilmesi, câmilerin, hanların, medreselerin, vakıfların
yıkılması, bütün açık ibâdetlerin yasaklanması, müslümanlara ait olan şahıs
isimlerinin değiştirilmesi, şeriya mahkemelerinin ilgâsı bulunmaktadır.
Sovyetler, özellikle, geleneksel akraba ilişkilerine, dini liderlere, soy ve
âile münasebetlerine, İslâmî kurallarla belirlenen özel mülkiyet ve mîras
haklarına hücum ettiler. İlâveten, Orta Asya'lıları, Islâmiyet'i zararlı
tesirlerine karşı kışkırtmak ve İslâmiyet'e olan güven sarsmak için,
bunların yerine yeni Sovyet kurumları kurdular. Bunlar, başlıca eğitim
kurumları olan Sovyet okullarıyla, diğer sosyalleştirme ve toplumsallaştırma
hizmeti gören, "köylü birlikleri", "öncü ve konsomol gençlik teşkilatları",
"kızıl çayhaneler", basın ve elektronik medya idi. Bu kurumlar, laiklik,(23)
ateizm, emek ahlâkı, toplum için fedakârlık, devlet için tam sadakat gibi
temel unsurlara sahip Sovyet ahlâkını, modern kültürü Marksist-Lenist
ideolojiyi ve materyalizm(24) inancını yayarak, istenilen sosyal değişimi
gerçekleştirdiler. Okullar diğer dernekleşmiş teşkilatlarla birlikte,
cezalar ve mükâfatlar aracılığı ile, Sovyet norm ve politikalarının, sosyo-politik
uyumunu sağlamayı amaçladılar. Bilhassa şehirlerde çok sayıda, sadık uşaklar
ve itaatkârlar yarattı ve rejim yanlısı bu bürokratlar, çeşitli
Cumhuriyetlerin merkezîleşmiş bürokrasisini yönettiler. Müslüman aile
yapısını, ve fonksiyonlarını, komünist ideolojiye dayalı Sovyet ahlâkıyla
değiştirmek için yapılan teşvikler ve gayretler, bilhassa kırsal Orta
Asya'da daha az etkili oldu(25) Böylece kırsal kesimlerde, İslâmi değerlerin
yerini Sovyet ahlâkının almasına yönelik çalışmalarını, İslâmiyet'i
dışlamadan yürütmeye başladılar.(26) Ancak bütün bu yıkma faaliyetlerine
rağmen, İslâmiyet tamamen yok edilemedi ve Sovyet politikaları
uygulamalarında başarısızlıklar görülmeye başlandı. Sonuç olarak, Sovyet-Rus
politikalarının Orta Asya'daki izleri, Orta Doğu'nun ve güneybatı Asya’nın
gelecek on yılındaki bölgesel politika dinamikleri üzerinde önemli
tesirlerde bulunacaktır.
İSTİKBÂL İÇİN MÜCÂDELEYE ÇAĞRI – TEKLİFLER
Ruslar'ın egemenliğindeki Sovyet devletinin anî ve beklenmedik çöküşü,
iktisâdî ve teknelojik açılardan bağımlı, siyâsî ve sosyo-kültürel
bakımlardan da bölünmüş yeni devletlerin doğmasına sebep oldu. 70 yılı aşan
bir süredir Sovyetler'in bu topraklarda yaptıkları tahribâtın izlerini silme
yolunda gayret göstermek, şimdi, bu yeni devletleri bekleyen asıl iştir.
Johne H. Kautsky'nin dediği gibi, "sömürgeciliğin sonu politik bağımsızlıkla
değil, iktisâdî bağımsızlıkla gelir ve iktisâdî bağımsızlıktan sağlanarı
başarı, gerçek politik bağımsızlığı da beraberinde getirir."(27)
Orta Asyalılar, Asya ve Afrika'da bağımsızlıklarını kazanmak için mücadele
veren sömürgelerden farklı olarak, anti-sömürgeci hürriyet savaşları
kazanmadılar. Sovyet'lerin iç çöküşü, anî ve beklenmedik bir şekilde
gerçekleşti. Siyâsî bağımsızlıklarını kazanan yeni beş devletin hiç birinde
önemli bir muhalefet hareketi görülmedi. Dışardaki gözlemcilere göre,
rekabet sadece komünist parti içinde daha fazla otorite ve şahsî başarı
kazanmak isteyen Ruslaşmış Orta Asyalı bürokratlar arasında oldu.
Orta Asyalı şehirli bürokratlarla, Rus efendileri arasındaki münâsebet
gergin olmakla birlikte çeşitli sebeplerle devam ettirildi. Meselâ, Sovyet
Ruslar yerli üyelerine kendi cumhuriyetlerini bahşetmelerine karşılık, Orta
Asyalı liderlere asla güvenmediler ve onlara gayet sınırlı bir söz hakkı
verdiler. Sovyet sistemine hizmet eden Ruslaşmış Orta Asyalıların dışındaki
halk, Ruslara diğer Slav ırklarından ve Avrupalılardan daha fazla
kırıldılar. Bununla birlikte, Ruslardan şahsî menfaat sağlayanlar, Sovyetler
lehine askerî ve siyâsî durumu değiştirmek için işbirliğine devam ettiler
(28)
Sonuç olarak, işbaşındaki yeni liderlerin, eski rejimin uşakları olarak
özellikle kırsal kesimdeki itibarları çok azdır. Rakowska Harmstone'ın da
belirttiği gibi, "Bu liderlere Sovyet hâkimiyeti içinde bir yer ve söz hakkı
verilmemesine rağmen, bunlar koparamadıkları bağlarla bu sisteme kendileri
bağlı buldular."(29) Bu bağımlılık, gelecekle ilgili bağımsız bir kalkınma
modeli ortaya koyamayışlarında çok önemli bir unsur teşkil etmektedir.(30)
Mayıs 1992 başlarında Tacikistan'ın başkenti Duşanbe'de ortaya çıkan
olaylar, Orta Asya yönetimin yerini alabilecek, sosyo-politik hedeflere
sahip, iyi teşkilâtlanmış bir alterneatif siyâsî modelin de bulunmadığını
göstermektedir. Parçalanmış, Ruslaşmış bürokratlar ile kırsal kesim arasında
organik bir bütünlüğün sağlanması şarttır. Bu boşluğu kapatmadan, bu kritik
bölgeninin sosyal, siyâsî ve iktisâdî kalkınması ile ilgili bütün teklifler
belirsiz kalacaktr.
İktisâdî ve siyâsî bağımsızlığı hakîkî manasında kazanbilmek için
cumhuriyetlerin kendi aralarında ve içlerinde bulunudukları şartlar,
milliyetçilik hareketlerinden dolayı meselelerle doludur. Moskova'nın siyâsî
bağımlılığın ipini koparıp yeni devletlere bağımsızlık vermesne rağmen, halâ
cevap bekleyen sorular karşımızda durmaktadır: Bağımsız cumhuriyetlerin
liderleri, kendi azınlıkların mülkiyetlerinden ve kaynaklarından kendilerine
düşen payı vermeye hazr mıdırlar? Etnik olarak kendi içlerinde de bölünmüş
bu milletlerin gerçek bağımsızlıklarına kavuşmaları, liderlerin bu suale
cevap verebilecek tedbirleri almalarına bağlıdır. Etnik problemlere, yeni
liderleri Rus uygulamalarını taklit ederek veya tekrar ederek yaklaşmaları,
bölgede kapanmaz yara ve hasarlara yol açabilir. Sovyetler tarafından suni
olarak yaratılan ve teşvik edilen bu etnik guruplar "eşitlik" ve "kimlikleri
tanınması" uğruna yüksek bir mücâdele potansiyeli taşımaktadırlar.(3I) İç
mücâdelenin zayıflaması, devam eden barış, idâreye halkın katılımı ve
dayanışma, Türkistan halkına iktisâdî, teknelojik, idârî ve kültürel
bağımsızlık için mücâdele zemini sağlayabilir. Süper ihtisaslaşmış pamuk
monokültüründen diğer ürünlere yönelmek, üretimi ve imâlâtı ve dağıtımı
dengeli bir şekilde düzenlemek, yer altı ve yer üstü zengiliklerinin bölge
dışına çıkarılmasını önlemek, zor olmakla birlikte, başarı için önemli
fırsatlar verecektir. 70 yılı aşkın süredir diğer müslüman Türk ve
toplumlarından ideolojik, sosyo-kültürel tecrid politikalarının uygulanması
toplumda şüphe ve endişelerin artmasına sebep olmuştur. Orta Asya ile komşu
müslüman ülkeler arasında, eğitim reformları, ideolojik ve ahlâkî yeniden
yapılanma ile diyaloğun oluşmasını temin edecek sağlıklı bir çerçeve içinde
karşılıklı gayretleri bütünleştirilmesine ihtiyaç vardır.
Sovyet kalkınma politikalarının izlerini silmek, Orta Asyalı müslümanların
bölgedeki mücadelelerinin bir kısmını teşkil edecektir. Asıl hamle, uzun
süredir baskı altındaki bu bölge halkı için, siyâsî hürriyeti, iktisâdî
büyümeyi ve gelecekteki kalkınmasını sağlayacak bir alterneatif modeli
kurabilmek ve uygulayabilmektir. Bu kalkınma yolu, James Lamb'ın dediği gibi
"bağımlılığın bütün formlarından, eşitsizlikten, ızdıraptan kurtularak,
kendi kendini idare edebilmek için bir mücadele mi olacaktr?"(32) Bu
mücâdele yolu, tarihî yarayı iyileştirebilecek, halkın seçtiği ve yenilği
gerçekleştirmeye muktedir olabileceği niteliklere sahip olmalıdır.
Türkistan'lılar 120 yıldan daha uzun bir süredir, baskıcı, aldatıcı, boğucu
ve sömürgeci yönetimin acısını çektiler. 20. asırda bağımsızlıklarına
kavuşan en son milletler arasındalar ve homojen bir siyâsî bütünlüğe sâhip
değiller. Nüfusları, tabîat ve insan kaynakları ile, potansiyelleri
açısından herbiri iktisâdî büyüme ve kendi millî kalkınmaları için farklı
stratejik planlar yapmaya muktedirler. Ayrıca denenmiş veya denenmemiş geniş
alternatif modeller arasından birini seçme fırsatına da sahiptirler. Bu yeni
devletlerin istikbâldeki istikâmetleri, onları analiz edenlerin
tercihleriyle değil, kendi politikalarını tesbit edenleri icraatlarıyla
belirlenecektir. (33)
__________________________________________________
* Nazif, Shahrani, “Central Asia and the Challenge of the Soviet Legacy.”
Central Asian Survey, 1993, 12 (2), s. 123-135.
** ABD, lndiana Ünversitesi, Orta Doğu Çalışmaları Bölümü, Antropoloji
Profesörü
*** Prof.Dr, Fatih Üniversitesi İ.İ.B.F.Dekanı.
1. Bu tebliğ,” Sovyetler Birliği'nin Dönüşümü ve Üçüncü Dünyaya Tesirleri”
konferansında Tahranda 2-4 Mart 1992'de sunulmuştur. Uluslararası Siyâsî
Çalışmalar Enstitüsüne ve Florida Uluslararası Üniversitesinden Dr. Muhiddin
Mesbahi'ye Tahrandaki sıcak ev sahipliği için minnetlerimi sunarım.
2. Francis Fukuyama, "The End of History" The National InteRust (Summer), s.
3-18.
3. Tahrandaki konferansa katılanların çoğu bilhassa Bağımsız Devletler
Topluluğun’dan Ruslar, Sovyet politikalarının başarısız olduğunu kabul
ettiler. Sovyetlerden gelen ilim adamlarında; çok fazla vaad eden ama çok az
dağıtan rejimle ilgili, şahsi ve meslekî hayal kırıklıkları, Avrupalılardan
daha fazlaydı.
4. Bk., Michael Rywki, Moscow's Muslim challenge: Soviet Central Asia (Armonk,
NY: MiddleEast Sharpe, 1990); William Fierman, ed., Soviet Central Asia: the
failed transformation (Boulder, CO: Westview Press, 1991 Edwand Allworth, ed.,
Central Asia: 120 years of Russian rule (Durhamand London: Duke University
Press, 1989); ve Alexandre Bennigsen ve Marie Broxup, The Islamic threat to
the Sovie state, (London: 1983).
5. Edwand Allworth, ed., Central Asia, s. 572.
6. Bk., Samuel Huntington, Political order in change in societies (New Haven
and London: Yale
7. Teresa Rakowska-Harmstone,’Forward’, in William Fierman, ed., Soviet
Central Asia: the failed transformation (Boulder:Westview Press, 1991), s.IX
8. Thomas F. Remington, Building Socialism in Bolshevik Russia: ideology and
industrial organization 1917-1921 (Pittsburg, P.A:University of Pittsburgh
Press, 1984).
9. a.g.e., s. 17
10. a.g.e., s. 21
11. Bk., A. K. Park, Bolshevism in Turkistan 1917-7921: a study i colonial
rule (New York, 1957); ve Richand Pipes, The formation of the Soviet Union
(Cambridge, Mass: 1957).
12. Donald S. Carlisle, 'Power and politics in Soviet Özbekistan', in
William Fierman, ed., Soviet Central Asia; the failed transformation, (Boulder,
CO: Westview Press, 1991).
13. Bk., Boris Z. Rumer, 'Central Asia's cottone econeomy and its costs', in
William Fierman, ed., Soviet Central Asia: the failed transformation (Boulder,
CO: Westview Pruss, 1991); Soviet Central Asia: A tragic experiment'
(Boston: Unwin Hyman, 1989); ve Alec Nove and J. A. Newth, The Soviet Middle
East: a Communist model for development (New York: Fredrick A. Praeger,
Publisher, 1967).
14. Merle Fainsond, How Russia is ruled (Cambridge, MA:Harvard University
Press, 1953):304.
15. Bk., Rumer, 'Central Asia's Cotton Econeomy', s. 63. Daha fazla bilgi
için bk., Rumer, Soviet Central Asia.
16. Rumer,'Central Asia's cotton economy', s. 63, 69.
17. a.g.e., s. 80.
18. Fainsod, How Russia is ruled, s. 3o4.
19. Edward Said, Orientalism (New York: Vintage Books, 1978); ve Johannes
Fabian, Time and the other: how anthropology makes ist objects (New York:
Columbia University Press, 1983)
20. 1920'lere kadar "kitap" gibi Türkçe terimler hem batı hem doğu Türkistan
da Kazaklar, Kırgızlar, Türkmenler, Uygurlar ve Özbekler arasında
kullanılıyordu. Batılılar, Çağatayca'yı, Türkçe anlamında kullandılar
21. Bk. William K. Medlin, William Cave, and Finley Carpenter, Education and
development inCentral Asia: a case study of social change Özbekistan (Leiden:
E. J. Brill, 1971); ve Muriel Atkin, the subtlest battle: Islam in Soviet
Tajikistan (Philadelphia: Forgeign Policy Research Institute, 1989).
22. Marie Broxup, The Basmachi’, Central Asian Survey, Vol 2, No 1, s.57-83.
23. Medlin, Cave, and Carpenter, Education and development in Central Asia,
s. 75.
24. a.g.e.., s. 66, 178 ve I88-189.
25. Bkz., Atkin, The subtlest battle.
26. Daha geniş bilgi için bk., Medlin, Cave, and Carpenter, Education and
Development in Central Asia, .s. 86-89
27. John H. Kautsky, The political consequences of modernization (New York:
John Wiley ve Sons,İc., 1972) s. 63.
28. Bk., Carlisle, 'Power and politics'; and James Critchlow, 'Prelude to "Independence":
how the Uzbek Party apparatus broke Moscow's grip one elite recruitment,' in
William Fierman, ed., Soviet Central Asia: the failed transformation (Boulder.CO:Westview
Press.1991)
29. Rakowska-Harmstone,'Foward', s. XIII
30. a.g.e.,
31. Bkz., Fukuyama, "The end of history?"; ve The end hisrory and the last
man (New York: Free Press, 1991)
32. Quoted in. Kenneth P. Jameson and Charles Wilbur, Direction in economic
development (Notre Dame, IN: University of Notre Dame Press, 1979).
33. Kautsky. The politcal consequence of modernization, s.13.