Freud ve Luria ve Vygotsky
Sovyetler Birliği’nde
Psikanalistler ve Psikanaliz Eleştirmenleri1
Norman Elrod
“… psikanalizin son yıllardaki
büyük bilimsel gelişimi Rusya’da psikanalize yönelik ilgiyi daha da
arttırdı… ümit edelim ki önümüzdeki dönemde Rus psikanaliz hareketi yeni
dalları da içine alsın ve araştırmayı sınır alanlara da genişletebilsin;
fakat bu sadece gelecekte çözülebilecek bir sorun.”
Alexander R. Luria
(1925a, S. 37 ve S. 398)2
“Freud… bilimsel psikolojinin…
başından itibaren aynı zamanda sosyal psikoloji olduğunu… söylerken tümüyle
haklıdır. Sadece bir tek insan ve onun kişisel yaşantılarının olduğu yerde,
toplumsal olan da vardır.”
Lev. S. Vygotsky
(1925, S. 18 ve S.295; aynı zamanda bak. S. 16)
Psikanalizle Sovyet psikolojisinin
karşılıklı olarak birbirleriyle hiçbir ilişkileri olmadığı muhtemel bir
kural olarak kabul edilir. Bu kabul – kimi sınırlar içinde – Pavlov’un yüksek sinir aktiviteleri öğretisi anlayışı
ve Freud’un psikanalizi arasındaki ilişki açısından geçerli olabilir. Oysa Lev S. Vygotsky (1896-1934)
ve Alexander R. Luria’nın
(1902-1977) 20’li yıllardan itibaren temel olarak kurdukları
kültür-tarihsel okul için bu kabul bir yanılgıya işaret eder. Vygotsky ve Luria biçimsel
olarak 30’lu yıllara dek varlığını koruyan “Rus Psikanaliz Birliği”nin
üyesidirler. Kültür-tarihsel okulun kuruluşuna yol açan temel çalışmalarına
başladıklarında – bu, Sovyet psikolojisini kesin olarak şekillendiren ve
geçmişte bir süre kendisine karşı mücadele edilmiş ve baskıya uğramışsa da,
günümüzde geliştirilmiş biçimiyle Sovyetler Birliği’nde yeniden dikkate
alınan bir okuldur – Vygotsky ve Luria hala daha kesin olarak psikanalitik
düşüncesinin etkisi altında bulunuyorlardı.
Alexander R. Luria (1902-1977)
Luria şüphesiz 20. yüzyılın en önemli
psikologları arasındadır.3 Bilimsel çevrelerde her şeyden önce
organik beyin süreçleri araştırmacısı ve organik beyin bozuklukları
terapisti olarak tanınır. Nöropsikoloji alanında
büyük bir uzman olma ünvanını 1977’de 75
yaşındaki ölümünün çok daha öncesinde kazanmıştır. Örneğin Josef Brožek ve Jiří Hoskovec 4-11
Ağustos 1966 tarihleri arasında Moskova’da düzenlenen 18. Uluslararası
Psikoloji Kongresi çerçevesinde, Luria’nın daha
1938’den itibaren “fokal beyin hasarlarında
psişik süreçlerdeki (yüksek kortikal fonksiyonlardaki)
bozukluklar”la ilgilendiğini yazarlar (1966, s.
26). 30’lu yıllarda başlayan ve 50’li yıllara kadar süren “Sovyet
psikolojisinin, zayıf yıllarında,” (s. 26) Luria
bu konuyla ilgili en az yedi makale yazdı. Luria’nın
araştırmacı olarak faaliyetiyle nöropsikolojinin
kuruluşuna belirleyici bir katkı yaptığı söylenebilir. Bugün onun
çalışmaları sayesinde – ve tabii ki sayısız başka araştırmacıların
çalışmaları sayesinde de – araştırma nesnesi “insanın psişik faaliyetinin nöral (serebral) temelleri”
(s. 25)4 olan bir alana sahibiz.
Luria’nın çalışmasını derinlemesine tanıyan
herkes, onun kendini, ötesiyle ilgilenmeden, sadece nörolojide olup bitene
vermediğini bilir. 30’lu yılların başında kesinlikle, başka konuları az çok
dışarıda bırakarak, sadece nöropsikolojiyle
uğraşmıyordu. O zamanlar esas olarak, kültür-tarihsel okulun iddialarından
araştırma faaliyeti için kesin mantıksal sonuçları çıkarmaya çalışıyordu.
Eğer insan, kültürü yaratan ve aynı zamanda onu benimseyen, işleyen,
taşıyan, değiştiren, ileten vs. tarihsel bir varlıksa, diyordu, onu somut
tarihsel durumlar içinde, ampirik-bilimsel olarak ve kendi bireysel ve kollektif görünümleri içinde araştırmak gerekir. Ve Luria da bunu yaptı. 1931 Temmuz’unda ve 1932 yazında
kültürün, hızlı değişim dönemlerinde, o zamana kadar kapitalist gelişme – ve
bence ayrıca endüstri devrimi – tarafından dokunulmamış insanlara etkisini
yerinde araştırmak üzere bir araştırmacı ekibiyle birlikte iki kez
Özbekistan ve Kırgızistan’a gitti (krş. Luria 1974).
Luria tarihsel süreç içinde bulunan ve
kendi tarihini de yapan bir varlık olarak insanın yaşamında kültürün önemi
düşüncesine Vygotsky’den esinlenerek ulaşmıştı. Vygotsky, psikoloji çevrelerinde bilindiği gibi, her
şeyden önce kendisinden esinlenen kültür-tarihsel okulun önde gelen
düşünürüydü ve Luria’yı kendi psikoloji
anlayışına kazanan da Gomel’li bu adam oldu.
Luria, Vygotsky’i
1924 Ocak’ında tanıdı. Bu zamana kadar Luria
psikolojiyle uğraşmıştı, ama kendi aktardığı biçimiyle, yaklaşık 1920’ye
kadar insanı tarihsel yasalara tabi olan toplumsal ilişkiler içinde pek az
ele almış olan bir psikolojiyle: Psikanalizle.
Öyle görünüyor ki Luria’nın psikanalize olan ilgisi 1902’de doğmuş olduğu
Volga kıyısındaki memleketi Kazan’da, 1920 civarında gelişmiştir. Kısa
sürede Sigmund Freud’un eseri üzerinde derinleşmek isteyen tek kişi
olmadığına karar verdi. 1921 yılında ya da 1922
yazında “Kazan Psikanaliz Birliği” adını taşıyan bir dernek kuruldu. Bu
dernekte Luria zabıt katibi görevini yüklendi ve
faaliyetlerinden biri de “Uluslararası Psikanaliz Dergisi” redaksiyonunu
derneğin çalışmaları hakkında bilgilendirmekti.
Luria’nın başlangıçta 13 kadın ve erkek
doktor, psikolog ve eğitimciden oluşan ve amacı yaklaşık olarak teori ve
terapi arasında bölünme olmaması, psikanalizin insan bilimlerine ve sosyal
bilimlere uygulama alanlarının araştırılması olarak saptanmış olan Kazan
Psikanaliz Birliği’nin kuruluşu için canla başla çalıştığı görünmektedir. 1933
Mart’ına kadar derneğin dokuz toplantısı yapılmış ve Luria
bu süre içinde en az beş konferans vermişti. Bu konferansların dördünün
başlığı şöyleydi: “Psikanalizin Günümüzdeki Durumu”, “Kostümün Psikanalizi
Üzerine”, “Rus Psikolojisinin Bugünkü Yönelimleri Üzerine” ve “Psikanalizin
Kimi İlkeleri Üzerine”.
Ama Luria
sadece konuşmacı olarak görünmemektedir. Diğer dernek üyelerinin
konferanslarında da tartışmalara aktif olarak katılıyordu. Muhtemelen Luria’nın Kazan Psikanaliz Birliği için heyecanlı
faaliyeti sonucu dernek hızla büyüdü; Şubat 1923’te yedi yeni üye ve beş yeni
misafir dinleyici sayılıyordu.
1923 yazına kadar Luria dernekte iki konferans daha verdi. Bunlardan biri
büyük olasılıkla aynı yıl yayınlanan ve Kazan Psikanaliz Birliği’nin ilk
yayını olarak kabul edilen yaklaşık 50 sayfalık bir kitabın ana içeriğini
oluşturuyordu. Bildiğim kadarıyla bu kitap ne Almanca’ya ne de İngilizce’ye
çevrildi. Kitabın başlığı şöyle aktarılabilir: “Modern Psikolojinin Temel
Eğilimleri Işığında Psikanaliz”.
Muhtemelen 1923 sonuna doğru Luria Moskova Psikoloji Enstitüsü’nde (I. Moskova
Üniversitesi) bir asistanlık alarak Moskova’ya taşındı. Bu bilinen bir olgu. Görece
bilinmeyense, Luria’nın 1923 Sonbaharında
Moskova’da görevli olarak Rus Psikanaliz Birliği’ne katıldığı ve bu
derneğin 17 Aralık 1924’teki 22. toplantısında sekreter olarak yönetime
seçildiği. Luria başkentte de dernekteki
meslektaşlarına sunduğu konferanslar kaleme aldı, örneğin 29 Mayıs 1924’te
“Monistik Bir Psikoloji Sistemi Olarak
Psikanaliz” hakkında konuştu. Bu konferansta şöyle diyordu:
“Psikanaliz… bireysel psişik
fonksiyonların karşılıklı ilintililiğini gösterdi ve ruhu yeniden
organların bütün sistemiyle ve onların biyolojik olarak belirlenmiş
faaliyetleriyle bütünleştirdi… Psikanaliz bütün kişiliği, bütün bireyi,
onun davranışlarını, onun içsel işlev biçimini ve onun motive edici
güçlerini incelemek istediği (için)… artık, organizmayı bir toplumsal
etkiler sistemiyle bütünleştirmek zorundadır” (1925b,
s. 14 ve s. 35 vd.).
Luria, üç yıldan daha az bir süre sonra –
23 Şubat 1927’de – çocuklarda ilkel düşünce üzerine deneysel incelemeler
sundu; ve 17 Mart 1927’de Bychovsky’nin Freud’un metapsikolojisi üzerine tezleri hakkında konuştu.
Takip eden ay, yani 1927 Nisan’ında
“derneğin sekreterlik görevinden affını” diledi (Wera
Schmidt 1927, s. 371). Yönetim tabii ki Luria’nın dileğine uydu, ama görevden ayrılmasıyla
ilgili üzüntülerini bildirdi ve gösterdiği hizmet için de kendisine
teşekkür etti. Luria’nın sekreter özelliğiyle
gerçekten de Rus Psikanaliz Birliği için çok şey yapmış olduğu Almanca ve
İngilizce’den bildiğim yazıları sayesinde bile açıktır. 1927/1928’den
itibaren artık yoğun olarak dernek için çalışmadıysa da, bu, onun
psikanalist olmaya son verdiği anlamına gelmez! En azından 1930 ilkbaharına
kadar Rus Psikanaliz Derneği’nin vasıfsız bir üyesi olarak kalmıştır. Kurum
düzeyinde daha sonra ne olup bittiği bilgim dahilinde değil. Benim görüşüme
göre Luria, sekreter olarak görevinden,
kültür-tarihsel okula olan ve onu Vygotsky’le bir
araya getiren ilgisini aktif araştırma faaliyetine dönüştürmek için daha
fazla zamana ihtiyaç duyduğu için ayrılmıştır.
Lev S. Vygotsky (1896-1934)
Bu zamana kadar Vygotsky
aralarında Tarihsel Anlamı İçinde Psikolojinin
Krizi’nin (1927) de bulunduğu bir çok temel çalışma kaleme almıştı. Luria ve Vygotsky birbirlerini
iki farklı çalışma aracılığıyla tanıyorlardı: Birincisi ikisi de Moskova
Psikoloji Enstitüsü’nde çalışıyorlardı; ikincisi Vygotsky
de 1926’dan 1930’a kadar Rus Psikanaliz Birliği’nin vasıfsız bir üyesiydi.
Daha 4 Aralık 1924’te Vygotsky bu dernekte psikanalitik yöntemin edebiyata uygulanması üzerine bir
konferans vermişti. Vygotsky dernekte ikinci defa
10 Mart 1927’de konuştu. Gecenin konusu: Freud’un Çalışmalarında Sanat
Psikolojisi. İki yıl önce Vygotsky bu
açıklamaların püf noktasını şöyle formüle ediyordu:
“Psikanalitik
yöntemin pratik uygulaması hala… gerçekleştirilmeyi bekliyor. Sadece,
uygulamanın, psikanalizde kendinde bulunan sonsuz teorik değeri gerçeklik
içinde, pratik içinde gerçekleştirmek zorunda olduğunu söyleyebiliriz. Bu
değer genel itibariyle bir sonuca varır: Bilinçdışının açıklanmasına,
araştırma alanının genişletilmesine, bilinçdışının sanatta nasıl toplumsal
hale geldiğinin saptanmasına.
Sanat psikolojisinin temelinde
bulunması gereken görüşler sisteminin ana hatlarını belirlemeye çalışırken psikanalizin
olumlu yanlarıyla daha da meşgul olmamız gerekecek. Buna karşın pratik
uygulama, ancak teorinin bazı temel ve kalıtsal hastalıklarını bertaraf
ederse, bilinçdışıyla birlikte bilinci de salt edilgin değil, kendi başına,
etkin bir faktör olarak ele alırsa, sanatsal formda sadece dış görünüşü
değil, sanatın en temel başarısını gördüğü için sanatsal formun etkisinin
nasıl açıklanacağını anlarsa, nihayet panseksualizmi
ve infantiliteyi reddettikten sonra, insanın
sadece birincil ve şematik çatışmalarını değil de bütün insan yaşamını araştırması
içine dahil edebilirse gerçek bir yarar sağlayabilir.
Ve en son olarak: Eğer sanatın hem
semboliğini hem de tarihsel gelişimini sosyal psikolojik olarak doğru bir
şekilde anlamlandıracak durumdaysa ve sanatın asla özel yaşamın küçük
çemberinden hareketle sonuna kadar açıklanamayacağını, tersine toplumsal
yaşamın geniş çemberinden hareketle açıklanmaya ihtiyaç duyduğunu anlarsa.
Bilinçdışı olarak sanat problem,
bilinçdışının toplumsal çözümü olarak sanat olası yanıttır” (Vygotsky, 1925, s. 94 vd.).
Alıntıdan da görüldüğü üzere Vygotsky Rus Psikanaliz Birliği’nin üyesi olarak,
psikanalizin teorik ifadelerinin aynı zamanda eleştirel bir yorumcusuydu
da. Daha sonraki bir çalışmasında Vygotsky Freudçu psikanalizde kesinlikle tamamlanmış,
çelişkilerden bağışık bir sistemin değil, daha çok devamla incelenmeyi
gerektiren bir düşünce eserinin söz konusu olduğunu gösterir:
“Psikanalizin önsel, bilinçli
sistematik bir teorisi yoktur. Pavlov gibi Freud
da soyut bir sistem kurabilmek için çok şey keşfetmiştir. Ama Molière’in farkında olmadan hayatı boyunca düzyazı
konuşan kahramanı gibi, araştırmacı Freud da bir sistem yaratmıştır: Yeni
bir sözcük kullanarak, bir terimi diğerine ekleyerek, yeni bir olguyu
tanımlayarak, yeni bir sonuca bağlayarak, hep birbiriyle yan yana, adım adım bir sistem yaratmıştır. Ve bu sadece sistemin son
derece kendine özgü, çelişkili, karmaşık olduğu ve değerlendirilmesinin zor
olduğu anlamına gelir” (Vygotsky, 1927, s.119).
Alıntının gösterdiği gibi Vygotsky’e göre Freud hiç de psişenin
mükemmel monistik bir sistemini önerme peşinde
değildi. Vygotsky psikanalizde daha çok Freud’un
çok çeşitli düşüncelerinin, gelişim aşamalarının ve buluşlarının içerildiği bir öğreti gördü. Luria,
Siegfried Kätzel’in
psikanalize Sovyet yaklaşımıyla ilgili derinlemesine analizinde yazdığı
gibi, önceleri tersine, psikanalizle ilgili olarak monistik
bir bakış açısını temsil ediyordu ve bu bakış açısını “psişenin
organik tetikleyicilere bağımlılığını içeren ve böylece psişeyi
organizma sistemine dahil eden Freudçu dürtü
anlayışıyla temellendiriyordu” (1987, s. 46).
Ayrıca Luria, diye yazar Kätzel,
“psikolojinin insan davranışlarının uyarıcılarının araştırılmasına da
kendini adamasının zorunlu olduğuna dikkat çekiyordu” (s. 47). Kazanlı
psikanalist, Freud’un dürtü teorisini savunurken, hiçbir zaman mekanik-biyolojik
bir bakış açısının temsilcisi olmadı. Luria,
Freud’un bir grup ve kitle psikolojisi gelişimi hakkındaki görüşlerini
değerlendirmeyi çok iyi biliyordu (krş. daha
ayrıntılı olarak Kätzel, 1987, s. 47vd.). Sosyolojisiz bir psikanaliz ona, biyolojisiz
bir psikanaliz gibi düşünülemez geliyordu. Psikanaliz psişenin
oluşumu üzerine “bir toplumsal etkiler sistemini” göz önünde tutmak
zorundaydı (Luria, 1925b,
s. 35). Sadece Luria toplumsal türdeki bu
“etkileri”, Kätzel’e göre “davranışçı bir şekilde
dışsal uyaran” olarak tasarlıyordu (Kätzel 1987,
s. 48; krş. Vygotsky,
1925, s. 15vd.) ve ben de Kätzel’la
aynı fikirdeyim. Luria’nın
Vygotsky’den, bu toplum ve beraberinde insan
bilinci yaklaşımının savunulamazlığını duyduğuna kaniyim. Kätzel’in, muhtemelen Vygotsky’nin o zamanki yaklaşımını onaylayarak, yazdığı
gibi kişilik ve toplum arasında bölünmez bir birlik vardır ve gerçek insani
itkiler (motiv) ancak bu kabul temelinde
çalışılırsa kısmen anlaşılabilir (krş. Kätzel 1987, s. 48).
Kätzel’in eleştirisinin tam aksine, Vygotsky’nin eleştirisi psikanalistler çevresinin
kendisinden gelir. Vygotsky Tarihsel Anlamı İçinde Psikolojinin Krizi (1927) yazısını Rus
Psikanaliz Birliği’nin düzenli bir üyesi olarak yazdı. Vygotsky
psikanalizi Luria’ya göre daha az deneysel
psikolojik anlamda ele aldı, daha çok, metodolojik-eleştirel olarak psikanalitik teoriyi gestalt
psikolojisiyle, refleksolojiyle, reaktolojiyle, personalizmle
ve behaviorizmle ilişki içinde incelemeye
çalıştı. Vygotsky’e göre her psikologun bir
öncelik ortaya koyduğu görülüyordu: psikanalist bilinçdışını, behaviorist bilinci, refleksolog
şartlı refleksi vb. Bu ne demektir? Bunun arkasında ne vardır? Bundan ne
çıkar? Vygotsky’nin soruları kulağa kısmen Ludwig Biswanger’in (1922)
kitabı Genel Psikolojinin Sorunlarına
Giriş’te sorduğu ve temel olarak açıklamaya çalıştığı soruları gibi gelir,
ayrıca Biswanger de Vygotsky
gibi bir psikanaliz birliğinin üyesidir, tek farkla ki, Rus Psikanaliz
Birliği’ne değil de İsviçre Psikanaliz Topluluğu’na dahildir.
Ayrıca Vygotsky’nin
Rus dilinde yazdığı incelemesi – Biswanger’in
Almanca yayınlanan çalışmasının tersine – o zamanlar Vygotsky’nin
tezleriyle üretken bir şekilde uğraşabilecek önemli bir okuyucu çevresine
(en azından Sovyetler Birliği’nin dışında) ulaşamadı. Böylece Vygotsky, (Freud’un o ana kadar önerdiği şekliyle) psikanalitik teoriye yönelik epistemolojik ve
metodolojik açıklamalarına psikanalist meslektaşlarının nasıl tepki
verdiklerini öğrenemedi, ya da sınırlı bir oranda
öğrenebildi. Belki Vygotsky’nin ölümünden sonra
kalan yazıları arasında Sovyetler Birliği’nde o zamanki psikanalistlerin
olası tepkileri açısından açıklayıcı olabilecek başka belgeler (yazılar,
mektuplar ya da toplantı tutanakları) vardır.
Örneğin, Vygotsky ve Mosche
Wulff arasında bir yazışma olup olmadığını bilmek
ilginç olabilirdi. 1925’ten 1928’e kadar Rus Psikanaliz Birliği’nin başkanı
olan Wulff 1930’dan sonra Batı tarafından benimsenen
az sayıda Sovyet psikanalistinden biriydi. 1927’de önce Berlin’e taşındı,
sonra 1933’te ölümüne (1970) kadar uluslararası değişime katıldığı
Filistin’e kaçtı. Vygotsky’nin mirasıyla ilgili
olarak akla gelen uygun sorular Luria’nın mirasıyla
ilgili olarak da formüle edilebilir. Örneğin kapsamını bilmiyorsam da, Luria’yla Freud arasında bir yazışma olduğunu
biliyoruz. Freud’un Luria’ya en az iki
mektubundan bahsediliyor (bak. Luria 1979, s.
24). Bu bağlamda Freud’un Luria’nın tezlerinin
içeriğiyle meşgul olup olmadığını bilmek de ilginç olurdu.
Sovyetler Birliği’nde Psikanalizin Kaderi Üzerine
Ama bir kez daha Vygotsky’nin tezleri, daha doğrusu tezlerin
yayınlanmasının kaderiyle ilgilenirsek: Sanat
Psikolojisi yazısı 1925’te tamamlandı, ama Rusça’da ancak ya 1965 ya da 1968’de,
Almanca’daysa ilk defa 1976’da yayınlandı. Yani Batılı dönemdaş
psikanalistlerin (örn. Freud, Sándor Ferenczi, Heinz Hartmann, Otto Fenichel, Franz Alexander, Theodor Reik, Paul Federn ya da Ernst Jones gibi) Vygotsky’nin psikanalizin temel teorik araştırmasına
yaptığı katkıyla tanışmaları mümkün değildi. Vygotsky’nin
ikinci önemli yazısı (Tarihsel Anlamı
İçinde Psikolojinin Krizi) 1927’de tamamlandı, Rusça’da 1982’de,
Almanca’da 1985’te yayınlandı.
Benim görüşümce bu bir rastlantı
değil. Vygotsky’nin olgusal olarak mükemmel
psikanaliz araştırması Freud’un teorik görüşlerindeki zaafları açığa
çıkardıysa da, bu zaafları tutarlı bir şekilde analiz de eder (hem de
yalnız yeni doğmakta olan kültür-tarihsel okul açısından değil, aynı zamanda eleştirel düşünen bir
psikanalistin bakışıyla), ama psikanalizi asla lanetlemez.5 Nesnesini
ciddiye alan bu farklılaşmış eleştiri şüphesiz zamanında Sovyetler
Birliği’ne egemen olan ve psikanalizi temelde mücadele edilmesi
gereken bir burjuva düşüncesinin
ifadesi olarak gören parti çizgisine uymuyordu. Bu eleştiri sonuçta
psikanalizin Sovyetler Birliği’nde yasaklanmasına yol açtı, çünkü
psikanalizin emperyalizm yararına tanıtlar geliştirdiği, etkisi altına
aldığı insanların cesaretlerini kırdığı ve onları proleter sınıf savaşımını
kabul etmek ve sürdürmekten alıkoyduğu ileri sürülüyordu. Buna uygun olarak
psikanalize, yanlış bir insan psişesi öğretisi
olarak saldırıldı. Ayrıca psikanalize karşı getirilen tanıtlar insanın
cinsellikten çok daha fazlasından oluştuğunu ve sürekli bilinçdışı olarak
belirlenmiş davranışlara göre yaşamadığını söylüyordu. Daha başka
saldırılar, psikanalitik terapinin yalnızca
yeterli parası ve zamanı olan ayrıcalıklı insanlar için geliştirildiği
şeklindeydi. Burada kısaca bahsettiğim bu şekildeki bakış açıları ve
itirazlar Sovyetler Birliği’nde yakın zamana kadar vardı. Vygotsky’nin psikanalize farklılaşmış eleştirel
yaklaşımı açıkça bunlardan ayrılır. Vygotsky’nin
eleştirisi Freud’un öğretisinin devlet eliyle çarpıtılması ve birey olarak
Freud’un emperyalizmin (belki sadece bilinçsiz) bir ajanı olarak
değersizleştirilmesine uymuyordu. Vygotsky’nin o
zamanki çalışmaları yayınlanmış olsaydı, psikanalize karşı devletçe
yürütülen mücadeleye hizmet etmezdi.
Bildiğim kadarıyla Vygotsky, Josef Stalin’in
ideolojik ittifakları tarafından psikanalize yönelik karalamaların
benimsenmesi ve sürdürülmesi yolunda hiçbir zaman harekete geçmedi. Buna karşın aynı şey Luria
için söylenemez. Kişisel bir konuşmamızda Brožek
Luria’yı, çeşitli engelleme ve baskı dalgalarını
savuşturmak ve yine de kendi çalışmalarını çok fazla kendini inkâr etmeden
sürdürebilmek için her zaman uygun sözcükleri, uygun pratiği bulmuş olan
bir “survivor type”
olarak adlandırmıştı. Luria daha sonraları, kendini
artık bir psikanalist olarak kabul etmezken, bir çok yazısında (örn. 1940,
1957) psikanalizde neye itiraz ettiğini ortaya koymuştur. Ama ben bu
eleştiride içerik olarak ciddiye alınması gereken şeyi Luria’nın
neredeyse tümüyle Vygotsky’den almış olduğunu
düşünüyorum. Buna karşın psikanalize karşı devlet ideologlarıyla uyum
içinde getirilen itirazlar Luria’nın Vygotsky’nin eleştirel düşüncelerine kendi katkısı
olarak görünmektedir. Eğer Luria’nın ve Vygotsky’nin bugüne kadar çevrilmemiş ve ölümlerinden
sonraya kalmış yazıları hakkında daha fazla şey bilseydik, belki de bu
noktada başka sonuçlara varabilirdik.
Luria psikanalize açık bağlılıktan
psikanalizin herkesçe malum olan reddedişi arasındaki geçiş
döneminde bulunduğu sıralarda, 1932’de şöyle yazıyordu:
“Eğer psikanalizin görevi kısa bir
şekilde ifade edilmek istenirse, psikanalizin sosyal-tarihsel koşulları
dışarıda bırakmaya ve kişiliğin ilkel, tarih öncesi dürtülerini, insanların
içindeki ‘kadim hayvanı’ görünür kılmaya uğraştığı tezleri, onun sisteminin
doğasını en iyi şekilde ifade eder” (Elrod 1989,
s. 845’ten alıntı).
Sonuçta, o zamanlar (ve sonrasında
da uzun süre) Sovyetler Birliği’nde egemen olan politik koşullar altında
yalnızca psikanalizin lânetlenmediği, Luria ve Vygotsky’nin de, psikanalist olarak eski
faaliyetlerinden dolayı değil, ama başka şeylerin yanı sıra, yine ideolojik
kalıplara uymayan bir gelişim psikolojisini temsil ettikleri için zorluklarla
karşılaştıkları, bir gerçekliktir.
Sonuç olarak, Luria’nın
ve Vygotsky’nin Rus Psikanaliz Birliği’ndeki
konumlanışları ve etkileri üzerine gelecekte daha çok bilgi elde etmeyi
ümit etmek kalıyor. Viyana Grubu’nun uzun bir zaman dilimi boyunca çok iyi
bir şekilde tutanağa geçirilmiş tartışmalarıyla karşılaştırıldığında (krş. Nunberg & Federn 1962 vd.), bu şubenin faaliyetleri
ve tartışmaları hakkında toplamda çok az şey biliniyor. Luria
ve Vygotsky’nin yaptıklarıyla uğraşmaya devam
etmenin, özellikle arşivler açıldıkları zaman, bir görev olduğu
söylenebilir, çünkü ikisi de kesinlikle Freud’un gölgesinde durmuyorlar,
tersine kendileri – tam da psikanalizin eleştirel bir değerlendirilmesiyle
ilgili olarak – dikkate değer başarılara sahipler. Freud, Luria ve Vygotsky – her biri
kendi tarzında bu yüzyılın bilimsel tartışmasına mükemmel katkılar sundular.
İlginçtir ki, her üçü de psikanalistti.6
Literatür
Binswanger, L. (1922). Einführung in die Probleme der
allgemeinen Psychologie. Amsterdam: Bonset
1965.
Brožek, J. & Hoskovec,
J. (1966). Current soviet psychology: A systematic review. Soviet Psychology and Psychiatry, 3
– 4, 16 – 44.
Chomskaya, E. D. (1983).
Neuropsychologie: Entwicklungsprobleme und –perspektiven.
Çev. K.-D. Schmidt.
İçinde yer aldığı eser: G. Feuser & W. Jantzen (Ed.), Jahrbuch für Psychopathologie und Psychotherapie, VII (s. 13 –
33). Köln: Pahl-Rugenstein 1987.
Elrod, N. (1989). Identifizierung
mit den Unterdrückten. Die
Psychoanalyse in Beziehung
zur kulturhistorischen Schule und Befreiungstheologie. İçinde yer aldığı eser: Institut für analytische Psychotherapie (ed.), Psychoanalyse im Rahmen der Demokratischen Psychiatrie in sechs Bänden, Cilt
4 (s. 679 – 1001). Zürich: Althea.
Furst, J. B. (1954). Der Neurotiker –
Seine Umgebung und seine innere Welt. İngilizce’den Rusça’ya Çeviren J. G. Bronin & J. N. Marzinowskaja
– Redaksiyon ve Önsöz A. R. Luria. Moskova: Verlag f. ausländ. Literatur 1957.
Kätzel, S. (1987). Marxismus und
Psychoanalyse. Eine ideologiegeschichtliche Studie zur Diskussion in
Deutschland und der UdSSR 1919 – 1933. Berlin: VEB Deutscher Verlag der
Wissenschaften.
Luria, A. R. (1925a). Die
Psychoanalyse in Rußland. Internationale
Zeitschrift für Psychoanalyse. 11. 395 – 398.
Luria, A. R. (1925b). Psychoanalysis
as a system of monistic psychology. Çev. M. Vale. Soviet Psychology, 1977 / 78, 2, 7 – 45.
Luria, A. R. (1932). Die
Krise der bürgerlichen Psychologie (Rusça). Psichologija,
1 – 2, 63 – 88.
Luria, A. R. (1940). Stichwort
„Psychoanalyse“. İçinde yer aldığı eser: Große Sowjetische Enzyklopädie, Cilt: XLVII (1.
Cilt – Rusça) Hazırlayan: Staatliches Institut „Sowjetische Enzyklopädie“. Moskova:
OGIZ (= Vereinigung der staatlichen Verlage). 507
– 510.
Luria, A. R. (1957). Vorwort (Rusça). İçinde yer aldığı eser: J.
B. Furst (1954). Der Neurotiker,
s. 5 – 18.
Luria, A. R. (1974). Die
historische Bedingtheit
individueller Erkenntnisprozesse.
Çev. R. Semmelmann, S. Sailer & P. Schmuck.
Berlin: VEB Deutscher Verlag der Wissenschaften – Weinheim: VCH Verlagsgesellschaft 1986.
Luria, A. R. (1979). The
making of mind. A personal account of soviet psychology. M. Cole & S. Cole (ed.) Cambridge, Mass. &
Londra: Harvard University Press.
Nunberg, H. & Federn,
E. (ed.) (1962 vd.) Minutes of Vienna Psychoanalytic Society. New York:
International Universities
Press (Alm.: Protokolle
der Wiener Psychoanalytischen
Vereinigung, I – IV.
Frankfurt / M.: Fischer 1976 vd.).
Radzikhovskii, L. A. & Komskaya,
E. D. (1981). A. R. Luria and
L. S. Vygotsky: Early years of their collaboration. Çev. M. Vale. Soviet Psychology, 1, 3 – 21.
Schereer, E. & Elliger,
P. (1980). A bibliography of A. R. Luria’s publication in the English, French, and German languages. Psychological Research, 41,
269 – 284.
Schmidt, W. (1927). Korrezpondenzblatt
der Internationalen Psychoanalytischen
Vereinigung: Russische Psychoanalytische Vereinigung,
I – II. Quartal 1927. Internationale Zeitschrift für Psychoanalyse, 13, 370 –
371.
Schubert, M. & Hebel,
A. von (1987). Bibliographie
der Arbeiten von A. R. Luria. İçinde yer aldığı eser: G. Feuser
& W. Jantzen (ed.),
Jahrbuch für Psychopathologie und Psychotherapie, VII (s. 216 –
241). Köln: Pahl-Rugenstein.
Wygotski, L. S. (1925). Psychologie
der Kunst. Çev. H. Barth. Dresden: VEB Verlag der Kunst 1976.
Wygotski, L. S. (1927). Die
Krise der Psychologie
in ihrer historischen Bedeutung. J. Lompscher (ed.), Lew Wygotski.
Ausgewählte Schriften,
Cilt I.: Arbeiten zu theoretischen und methodologischen Problemen
der Psychologie (s. 57 – 277). Çev. R. Kossert. Berlin: Volk & Wissen, Volkseigener Verlag 1985.
Zaporožec, A. V. (1978). A. R. Luria’s role in the development of soviet psychology. Çev. E. Scheerer E. ve J. Brožek
& S. Argyle’in işbirliğiyle. Psychological Research, 1980, 41, 103 – 112.
Notlar
1 Bu metin Eichstätt Katolik
Üniversitesi’nde, 22. – 24. 4. 1988 tarihleri arasında toplanan 1.
Psikoloji Tarihi Kongresi’nde verilen bir konferansa dayanmaktadır.
2 Luria’nın burada alıntı yapılan çalışması –
diğer yazılarının yanı sıra – “Uluslararası Psikanaliz Dergisi”nde
yayınlandı. “Psikanalitik hareket” ya da “Uluslararası Psikanaliz Birliği’nin Yazışmaları”
sütununda bu dergi sürekli olarak psikanalizin farklı ülkelerdeki durumu
üzerine ve psikanalizin çok çeşitli bağlamlarda etkisi ve kabul edilmesiyle
ilgili raporlar yayınlıyordu.
3 Luria’yla ilgili bu değerlendirmemi daha iyi
anlamak isteyenler Luria’nın tek tek çalışmalarına başvursunlar; mevcut bibliyografyalar
genel bir bakışı olanaklı kılıyor (Elrod 1989, s.
954 – 959; Scheerer & Elliger
1980; Schubert & von
Hebel, 1987).
4 Krşl. Zaporožec (1978, s.
103 ve s. 111); Radzikhovskii ve Khomskaya (1981, s. 4); Chomskaya
(1983, s. 13, 16, 29vd.)
5 Vygotsky’nin tekil psikanalitik
yaklaşımlara yönelik eleştirisi bazen çok can alıcıysa da, bu eleştiri
hiçbir zaman nesnesini kötü niyetli bir şekilde çarpıtmaz. Böylece kendini,
nesnesini, sadece ona karşı tanıtlama getirebilmek için kendisine yetecek
kadar algılayan bazı psikanaliz eleştirilerinden ayırır.
6 Bu çalışma yazarın, “Zürich-Kreuzlingen
Analitik Psikoterapi Enstitüsü” tarafından hazırlanan altı ciltlik
“Demokratik Psikiyatri Çerçevesinde Psikanaliz” adlı eserin dördüncü
cildinde yayınlanan daha geniş bir araştırmasıyla (Elrod,
1989) bağlantılıdır. Başka bilgiler o eserde “Ezilenlerle Özdeşim.
Kültür-tarihsel Okul ve Kurtuluş Teolojisiyle İlişkide Psikanaliz”
çalışmasında bulunabilir.
Kaynak: Elrod, N. (1989). Freud und Luria und Wygotski.
Psychoanalytiker und Kritiker der Psychoanalyse in
der Sowjetunion. Bernd Nietzschke (Ed.) Freud und die akademische
Psychologie, München: Psychologie Verl.-Union, S. 181 – 190.
Çeviren: Sertan Batur
|