Anasayfa
|
Georges Politzer
Georges Cogniot
Sık sık şöyle denir: Georges Politzer her şeyden önce Gülüştür. Meydan
okumanın Gülüşü; başkaldırmanın değil, devrimcinin Gülüşü; anarşistin
değil, tarihin mahkumiyet hükmünden kurtulmak için eski dünyanın güçleriyle
açıkça alay eden marksistin Gülüşü. Zincirler içinde, Pucheu'nün
karşısında, Gestaponun işkenceleri içinde bile, galip gelenin Gülüşü; infaz
mangasının karşısında, galip gelenin Gülüşü.
Georges Politzer, 1903'te doğmuştu.
Macaristan'ın kuzeyindeki küçük bir kentte, Navyvarod'da dünyaya gelmişti;
ama, 17 yaşında, gerici bir iktidarın eline düşen babasına kıymış olan bu
ülkeyi terketmek zorunda kalmıştı. Fransa'yı seçmişti; zekasının ve
yüreğinin yaptığı bir seçimdi bu; çünkü tepeden tırnağa Fransızdı. Fransız
esprisinin pırıltılarını kimse ondan daha iyi anlatmamıştır. Fransız
dilini, baba ocağında, Voltaire'i ve Diderot'yu okuyarak öğrenmiştir; ve
Quartier Latin'de felsefe hocalığına dek bütün unvanları kazanmak için topu
topu beş yıl geçirmiştir.
Georges Politzer'de bir dahi filozof yeteneği
vardı. Tıpkı dostu ve işkence arkadaşı Jacques Solomon'un teorik fizik
alanında olağanüstü bir uzman oluşu gibi.
Politzer; henüz bir tür idealist düşünce içinde
çabaladığı 1926'dan sonra gelişmiştir kuşkusuz. Savaşım vermiş, dişini
tırnağına takarak ilerlemiştir. Yolun sonunda da marksizmle
karşılaşmıştır.
Paris İşçi Üniversitesi, 1930 yılları başında,
Mathurin-Moreau caddesinin eski binalarında kurulduğu zaman, öğretim
üyeleri arasında dikkat çeken ve hatta ünlü birçok profesör vardı, ama
hiçbir ders Georges Politzer'in verdiği diyalektik materyalizm dersi kadar
öğrencileri, işçileri, memurları ve aydınları coşturmuyordu. En güç
sorunlar, onun sayesinde, açık ve basit bir durum kazanıyordu. Hem de
felsefi düzenlerini, teorik saygınlığını hiç yitirmeksizin. Ayrıca acımasız
bir alay gücü, hasımlarının görüşlerindeki kararsızlığı çıplaklığıyla
ortaya döküyordu. Marx'ın ve Lenin'in öğretilisi olan Politzer, korkunç bir
polemikçi olduğu kadar, derin bir kültürle, karşıkonmaz bir yetenekle
silahlanmış bir düşünürdü.
Bugün, marksizm, üniversitede anılma hakkı
kazanmış, Marx ve Lenin, yarışma sınavları programına girmiş bulunuyor. Sovyet
felsefesine eğilen koca koca üniversite kitapları var. Ama, kırk yıl önce
durum hiç de böyle değildi: Auguste Cornu, Sorbonne'da, genç Marx'ın
fikirlerinin oluşumu üstüne bir tezi desteklerken, bir öcü gibi, hatta
onmaz bir çocuk gibi görünmüştü. Georges Politzer'in felsefi çalışmaları,
Auguste Cornu'nün araştırmalarıyla birlikte, felsefenin başlıca sorunlarını,
diyalektik materyalizmin ışığı altında aydınlatmakta ilk önemli girişim
olmuştur.
1929'da arıtıcı bir alevle haleli genç bir
tanrıyı andıran kızıl saçlı filozofun Felsefi Bir Gösterinin Sonu:
Bergsonculuku, resmi idealist düşünceye karşı bu ateş gemisini, ansızın
suya indirdiği sırada, nasıl sağlıklı bir rüzgarın, akademik bataklıklardan
tüten pis kokuları bir anda silip süpürdüğünü anlatmak güç bir şey. Savaş
günlerine dek, Politzer, marksizmin bütün düşmanlarına karşı, kendi gözünde
çağdaş rasyonalizmle kaynaşmış yenici polemiğini sürdürüyor, ve aynı
zamanda büyük Descartes geleneğini çıkış noktası olarak alıyor, Fransız
felsefe tarihinin ilerici geleneklerinin savunusunu görkemli bir biçimde
üstleniyordu.
Politzer, psikoloji sorunlarıyla da çok
yakından ilgilenmekteydi. Geleneksel idealist psikolojiye karşı, somut
olarak adlandırdığı yeni bir psikoloji yaratma girişimini ona borçluyuz. Başlangıçta,
psikolojik işlevleri ayrı ayrı dergilerde, canlı insanı bütünüyle inceleme
eğiliminden ötürü kendisine çekici gelen Freud'un psikanaliz yönteminin bir
ölçüde etkisine girmişti. Ama çok geçmeden, 1928'den sonra, fröydcülükte
kabul edilmez yanlar olduğunu kavradı ve Pszkolojinin Temellerinin
Eleştirisi adlı yapıtıyla bu akımdan ayrıldı. Kişiliğin toplumsal değerini
belirtmek konusunda Politzer'in gösterdiği çaba, kendi çalışmalarına
psikolog değeri kazandırdı.
Cherbourg lisesinde, sonra Evreux lisesinde, en
sonunda da Saint-Maur lisesinde dersler verdi. O arada, Fransız Komünist
Partisi belgeleme merkezini kurmuş ve yönetmeye başlamıştı - büyük bir
tutkuyla yapıyordu bu işi, öyle ki, orada, bazan sabaha kadar çalışıyordu. İktisatçı
oldu. l'Humanite'deki yazıları, gittikçe genişleyen bir okur kitlesi
tarafından izleniyordu.
Gazeteciliği çekici buluyordu. Bu satırlarin
yazarı çok iyi biliyor bunu, çünkü Georges Politzer'in, 1937 ve 1939
arasında, zaman zaman, bu komünist gazetenin yayın yönetmeninin yerini
birkaç günlüğüne doldurmak için nasıl bir sevinçli telaş içinde geldiğini
anımsıyor. Maurice Thorez'nin bu olağanüstü militana sevgisi vardı.
Savaş gelip çatıyor. Paris'te, Harp Okulunda
silah altına alınan Politzer, Komünist Partinin gizli yönetimi yanında
kaldı. 6 Haziran 1940'ta, Paris'in savunulmasının örgütlenmesi konusunda
Komünist Partinin tarihsel önerilerini hükümet adına halka çağrıda
bulunması için Manzie'ye ileten oydu.
İlerde nazi kamplarının vahşeti içinde yaşamını
yitirecek olan bulunmaz eşi Maıe Politzer'le birlikte 1940-1942 yılları
arasında Üniversite Direnmesinin ruhu oldu. Bu konuda her zaman sarsılmaz
bir yüreklilikle davrandığını söylemek yetmez bile: şaşılası
soğukkanlılığından, büyük yiğitliğinden sözetmek de gerekir.
Temmuz 1940'ta terhis edildikten hemen sonra,
Politzer'in, Jacques Solomon ve Daniel Decourdemanche'la birlikte, orta ve
yüksek öğretim üyelerine hitabeden gizli bir bülten yayınlamaya başladığını
görüyoruz. Paul Langevin'in Gestapo tarafından tutuklanmasından hemen sonra
Universite Libre'in (Özgür Üniversitenin) 1. sayısı çıkıyor. Gazete, ünlü
fızikçinin hapse atılışını ve faşist istilacıların başka marifetlerini
anlatıyor; ve ekliyor:
Bütün bu olaylar akıp giderken, üniversite,
eski düzenine yeniden kavuşmuştur: gene, onurlu tarihinde her zaman olduğu
gibi, düşünce ve irade birliğini kurmuştur. Fransız Üniversitesinin sloganı
olan ve ondan kalan özgürlük içinde, büyük kültür geleneğini, bütün
zorlamalara karşın sürdürmek konusunda birlik halindedir.
Bundan sonra Özgür Üniversite, düşmanın
üniversiteye elatmasına karşı, Yahudi öğretim üyelerinin ve öğrencilerin
tutuklanmasına karşı, programların gerici bir biçimde değiştirilmesine
karşı, aslında nazi emperyalizminin hizmetinde gerici bir girişimden başka
bir şey olmayan ulusal devrim iddiasına karşı, savaşını kesiksiz olarak
yürütecektir. Gazete, liselerde ve yüksek öğrenim kurumlarında düşmana
karşı direnmeyi korkusuzca körüklemektedir. Özgür Üniversite'nin 1940-1941
koleksiyonu, komünistlerin, daha işgal başlar başlamaz kurtuluş savaşına
katılışının en parlak belgesidir. Bu gerçek, gazetenin Ocak 1941'den önceki
sekiz hazirandan önceki yirmi sayısında, bütün açıklığıyla görünür.
Sovyetler Birliği'ne hitlerci saldırı başladığı
zaman, Özgür Üniversite'nin 1 Temmuz 1941 tarihli 22. sayısında Hitler'in
Mezarı başlığı altında birleşmiş bir halkın birleşmiş ordusunun, yeni bir toplumun
yeni ordusunun bilinen zaferi ilan ediliyor.
Mart 1941'den sonra, yurtsever çevrelerde,
olağanüstü güçte ve kesinlikle anti-nazi bir yergi elden ele dolaşmaya
başlamıştı. Yazarın adı belirtilmiyordu. Ama üslup, herkesin tanıdığı bir
üsluptu. Herkes, 20. Yüzyılda Devrim ve Karşıdevrim'in Politzer'in yapıtı
olduğunu biliyordu. Ocak-Şubat içinde basılmış olan bu broşür, kırkbeş
sayfalıktı. Reichsleiter Rosenberg'in, Kasım 1940 sonunda, 1789
fikirleriyle hesabı kesmek için Millet Meclisinde verdiği ve Kan ve Altın,
ya da Kana Yenilmiş Altın başlığıyla yayınlanmış söylevine verilmiş parlak
bir karşılıktı bu.
Politzer, bu yapıtında, demokrasinin
ölmediğini, Hitler'in, yengileriyle toprağa gömülmediğini belirtiyordu. Burjuva
demokrasisinin sınırlı oluşunu ve çürümüşlüğünü, kapitalizmin yıkılışı ve
sosyalizmin gerçekleşmesiyle, gerçek demokrasiye geçme olanağını
anlatıyordu.
Aslında, diye yazıyordu, barbarlıktan kurtulmuş
uygarlığı, sosyalist uygarlığı yaratan Sovyetler Birliği'nce korunmuş ve
güvence altına alınmış bilimi ve mantığı unutturabilecek hiçbir güç yoktur
dünyada.
Fransız Komünist Partisi merkez komitesi, 15
Mayıs 1941 tarihli bir bildiriyle, Fransa'nın özgürlüğü ve bağımsızlığı
için geniş bir ulusal cephe kurulmasını önerince, Politzer, J. Solomon ve
D. Decourdemanche gibi seçkin aydınlar, çevrelerindeki komünist olmayan
yurttaşların da bu cepheye katılması için iki kat çaba göstermeye başladı.
1942'de, ocaktan marta kadar süren ve yaklaşık
olarak yüzkırk komünist yurttaşın özgürlüğüne malolan büyük insan avı
sırasında, Politzer de tutuklanmıştı (şubat).
Bütün işkencelere karşın tek söz çıkmadı
ağzından. Karısı bir mektubunda şöyle anlatıyor bunu:
Gestapo subayları, birçok kez, hemen salıverileceğimizi
söyleyerek, tüm ailemize mutlu bir yaşam sağlanacağı konusunda güvence
vererek, bunun karşılığında, onun; Fransız gençliğini değiştirme
çalışmalarına katılmasını kabul etmesini istediler. Düşünmek için kendisine
sekiz gün süre verdiler. Bir gün, çağrıldı ve tutumunu değiştirmediği
öğrenilince, kendisine birkaç gün sonra kurşuna dizileceği söylendi...
Kurşuna dizilmeden önce, benim hücremde, yirmi
dakika geçirmesine izin verildi. Bir yücelik vardı halinde. Yüzü hiç bu
kadar aydınlık olmamıştı. Işıltılı bir sükunet içindeydi ve her hareketi,
cellatlarını bile duygulandırıyordu. Partisi uğrunda ve Fransa uğrunda
ölmekten ne kadar mutluluk duyduğunu söyledi bana. Özellikle Fransa
topraklarında öleceği için mutluydu. Bunun, onun için ne denli önemli
olduğunu biliyorsunuz.
Ama, IV. Cumhuriyet daha az alçaklık etmedi;
Georges Politzer'e, öldükten sonra, direnme kahramanı unvanının verilmesi
istendiğinde, Eski Muhariplerin ardarda gelen bakanları tarafından,
1954-1955'te, buna inatla karşı çıkılmıştı. Bu bakanlardan birincisi, şimdi
iyice unutulmuş olan Laniel hükümeti üyesi Andre Mutter'di; ikincisi ise,
silik bir dögolcu olan Raymond Triboulet idi ve Edgar Faure adlı bir
hükümet başkanının gölgesi altındaydı. Bu değersiz kişiliğin sefil tutumunu
düzeltmek için, M. Bruguier ve M. de Moro Giafferi'nin savunmaları üzerine,
yerel mahkemenin, 1956'da, bir karar vermesi gerekmiştir.
Georges Politzer'in anısı için bu
bayağılıkların pek bir önemi yok. Onun verdiği örnek, aydın kuşakları
esinlemiştir, esinleyecektir.
Politzer'in üniversitede sağlam ve kolayca
parlayacak bir yeri vardı; değeri uzmanlarca üstün bir biçimde kabul
edilmişti. Ama, o, aynı zamanda, işçi sınıfına ve onun savaşımlarına canla
başla bağlanmış, her gün bir militana düşen pratik çabalar konusunda da,
düşüncenin düzeni olan yükselmiş yapıtlar konusunda da, partiye karşı eşit
oranda kendisinde sorumluluk duyan bir aydın tipiydi.
Kültür Evlerinde, Paul Langevin'in Materyalist
İncelemeler Gurubunda, İşçi Üniversitesinde, kalemleriyle olsun; sözleriyle
olsun, gösterdikleri bütün çabalarda, Politzer de, Solomon da, aydınlara,
bilginlere, öğrencilere, marksizmin nasıl tanıtılacağını göstermişlerdir. 1938
tatilinde, iki dağ yürüyüşü arasında, Bossons buzulunun eteğindeki bir
köşkte, Doğanın Diyalektiği'ni çevirmeye başlamışlardı. Yüksek felsefe
sorunları ufuklarından hiç silinmiyordu. Partilerinin yazgısının ayrılmaz
bir biçimde gerçeğin yazgısına bağlı olduğuna inanmışlardı.
Pratikte, bu inanç, partiyle ve parti
üyeleriyle birlikte yaşama kaygısıyla aynı anlama gelmekteydi. İki
dostumuzun davranışı, aslında, burjuva etkilerine boyun eğdikleri halde,
kitlelere akıl hocalığı taslayan entelektüellerin iddialı davranışına taban
tabana karşıttı. Politzer şöyle demişti:
Entelektüel bağımsızlık, eleştirel zeka,
tepkiye boyun eğmek değil, tersine boyun eğmemek demektir.
Bu özdeyişin, onun bütün öğretim yaşamını
yeterince özetlediği kanısındayız. Sayıları her gün daha çoğalan genç aydınlar, Mayıs
1942'de öldürülmüş kahramanın vasiyetini daima daha iyi bir biçimde
tamamlayabilirler!
|
|