Anasayfa
|
SEVGİLİ YOLDAŞLAR!
HASTALIKTAN BİR SİLAH
YAPIN
Jean-Paul Sartre
(Bu yazı Jean-Paul Sartre tarafından Almanya'daki Sozialistisches
Patientenkollektiv (SPK)'in yayınladığı "Aus der Krankheit eine Waffe
machen" adli kitaba önsöz olarak yazılmıştır.)
17 Nisan 1972
Sevgili Yoldaşlar,
Kitabınızı büyük ilgiyle okudum. Onda yalnızca anti-psikiyatrinin olası
biricik radikalleştirilmesini değil, akıl hastalığının sözde
"tedavileri"nin yerine geçmeyi hedefleyen tutarlı bir pratik
de buldum.
Genel olarak bakılırsa Marx'ın yabancılaşma
sözcüğü ile kapitalist topluma özgü genel bir olgu olarak anladığı şeye
hastalık adını veriyorsunuz. Haklısınız. 1845'de Engels İngiltere'de
İşçi Sınıfının Durumu'nda şöyle yazmıştı: Kapitalist sanayileşme ile
öyle bir dünya yaratıldı ki, bu dünyada "yalnızca hem fiziksel hem
ahlaki olarak hayvani bir düzeye gelmiş, insanlıktan çıkmış, alçalmış bir
insan ırkı kendini bu dünyalı hissedebilir."
Atomize edici güçler sistematik ve sürekli
olarak insanların bir sınıfını -içeriye karşı olduğu gibi dışarıya karşı
da- alt-insanlar durumuna indirdiğinden, Engels'in sözettiği insanların
tümünün, ücretliliğin yol açtığı ve insanı bir nesne durumuna indirgeyen
hasarlar ve bu hasarlara karşı bir yaşam başkaldırısının birliği olarak
tanımlanabilecek bir hastalığın etkisi altında bulundukları kolayca
anlaşılabilir. 1845'den bu yana ilişkiler tümüyle değişti, ama yabancılaşma
yerinde kaldı ve kapitalist sistem varoldukça da yerinde kalacak. Çünkü yabancılaşma,
sizin dediğiniz gibi, üretim ilişkilerinin "koşulu ve sonucu"dur.
-Diyorsunuz ki- hastalık, kapitalizm içinde biricik olası yaşam biçimidir.
Aslında ücretli birisi olan psikiyatrist herbirimiz gibi bir hastadır.
Egemen sınıf ona sadece "tedavi etme" ya da başkalarını kapatma
iktidarını vermiştir. "Tedavi" kolayca anlaşılabileceği gibi
yaşadığımız sistemde hastalığın ortadan kaldırılması anlamına
gelmemektedir: "Tedavi" insanın hasta kalarak çalışma yeteneğini
sürdürmesine hizmet eder. Bizim toplumumuzda bir yanda sağlıklı ve tedavi
edilmiş (kendini üretim normlarına uyarlamış bilinçsiz hastaların iki
çeşidi) ve öte yanda hasta olarak nitelenen, amaçsız bir başkaldırı
tarafından ücretli emek sunma yeteneğini kaybetmiş ve psikiyatriste teslim
edilmiş kişiler vardır. Bu polis bu kişileri onların en temel haklarını
reddederek kanun dışı ilan eder. O atomize edici güçlerin açık bir
eklentisidir: Bireysel vakaları yalıtılmış halde, sanki psikonörotik
bozukluklar belirli bir kişiye özgü bulgular ve kişisel yazgıymış gibi ele
alır. Sonra özellikleri birbirine benziyor gibi görünen hastaları
birbiriyle karşılaştırır, sadece görünüşlerden ibaret olan farklı davranış
biçimleri üzerinde çalışır ve onları nozolojik bütünlükler oluşturacak
şekilde bir biriyle ilişkilendirir (Nozoloji= Görüngülerin mekanik
tanımlanması), bu bütünlükleri farklı hastalıklar olarak ele alır ve sonra
onları bir sınıflandırma olarak sunar. Hasta böylece hasta olarak atomize
edilir ve belirli bir kategoriye (Şizofreni, Paranoya vb.) sokulur. Bu
kategoride, aynı psikonevrozun özel örnekleri olarak kabul edildiklerinden,
bu hastayla toplumsal ilişki kuramayan başka hastalar da bulunur. Sizler
görünüşlerin çeşitliliği üzerinden temel ve ortak nedene ulaşmayı
hedefliyorsunuz: "Akıl hastalığı" emek gücünü metaya ve sonuç
olarak ücretliyi şeye dönüştüren (Şeyleşme) kapitalist sisteme kesin olarak
bağlıdır. Sizin için açık ki, hastaların yalıtılması yalnızca onların köken
olarak üretim ilişkilerine dayanan atomize oluşlarını devam ettirir ve hastalar
kendi başkaldırıları içinde, henüz üstü örtülü olarak başka bir toplumu
talep ettiği ölçüde, onların birlikte bulunmaları, birbirlerini çok yanlı
olarak harekete getirmeleri, kısacası sosyalist bir kollektif kurmaları
gereklidir. Ve "psikiyatrist" de bir hasta olduğuna göre, sizler
hasta ve doktoru doğal olarak birbirinden ayrılmış bireyler olarak ele
almayı reddediyorsunuz: Bu ayrım aslında her zaman
"psikiyatrist"in biricik anlamlandırıcı (belirleyici) ve
yalıtılmış, kanun dışı sayılmış hastaların da biricik anlamlandırılan
(belirlenen) ve sonuçta arı nesne haline gelmesi sonucunu doğurmuştur. Buna
karşı siz doktor-hasta ilişkisini herkesi kapsayan diyalektik bir bütün
olarak ele alıyorsunuz. Hastalar biraraya gelir gelmez, bu diyalektik
ilişkiler içinde, farklı çevrelere uygun olarak, bazen hastalığın gerici
unsurlarının sürdüğü, bazen de hastaların başkaldırılarının ve toplum
tarafından bastırılmış ya da çarpıtılmış gerçek ihtiyaçlarının bilincine
vardıkları anlar belirleyici olacaktır. Hastalığın farklı görünüş
biçimleriyle açığa çıkan genel bir çelişki olması ve her bireyin aynı
zamanda hem anlamlandıran hem de anlamlandırılan olduğu bilgisinden
hareketle, hastalığın gerici (örn. burjuva ideolojisi) ve ilerici
momentlerini (hedefi kar değil, insan olan başka bir toplum talebi)
birbirinden ayırabilmeleri için, hastaların birleşme zorunluluğu vardır.
Açıktır ki bu kollektif, kapitalizm her insanda hastalık ürettiğinden ve
"psikiyatrik sağaltım" yalnızca hastanın yaşadığımız topluma
reintegrasyonu anlamı taşıdığından bir sağaltımı tartışmayacak,
tersine hastalığı geliştirmeye, yani onu bilinç haline geliş vasıtasıyla
devrimci bir güç haline getirmeye çalışacaktır.
Beni özellikle etkileyen şey, psikiyatrinin ve
psikanalizin modern biçiminde hasta kimseye bakmazken ve doktor onun
sözcüklerini kaydedebilmek ve onları doğru şekilde düzenleyebilmek için
hastanın arkasına otururken, SPK'da hastaların belirleyici doktor rolü
olmadan -anlamların bireyselleşmiş bir kutbu bulunmadan- insan ilişkileri
kurmaları ve durumlarının bilincine varmada birbirlerinin gözüne bakarak,
yani anlamlandıran-anlamlandırılan anlamında özne olarak davranmak
suretiyle birbirlerine karşılıklı yardım etmeleriydi. Doktor-Hasta
ilişkisinin psikiyatri ve psikanalizin modern biçiminde görülen bu uzamsal
belirlenimi birini bir arı nesne kabul ederken, diğerini sırrını yalnız
kendisinin bildiğini iddia ettiği hastalığın dilini, bir hermeneutik ile
deşifre eden mutlak anlamlandıran haline getirir.
SPK'nın temsil ettiği gerçek ilerleme ile
tanıştığım için mutluyum. Yaptığınız işi değerlendirdikten sonra anlıyorum
ki, kapitalist toplumun en sert baskılarıyla karşı karşıyasınız ve yalnızca
"kültür" temsilcilerinin değil politikacıların ve polislerin
şiddeti de size yönelmek durumunda. Bütün araçlarla dövüşmek zorundasınız.
Çünkü yaşadığımız toplumun egemenleri pratiğinize engel olma yolları
arayacaklar, hatta sizi komployla suçlayacaklar. Ama siz aptalca
tutuklamalara göre değil ulaştığınız başarılara göre yargılanacaksınız.
Çeviri: Sertan Batur
|
|