Anasayfa
|
Psikoloji, Zeka Testleri ve Irkçılık
Alâeddin Şenel
Irkçı düşünürler, önyargılarını pekiştirmek
yolunda, uyduruk bilimler yanı sıra, psikoloji gibi
«ağırbaşlı» bilimlerden yararlanmaktan, psikolojinin
bulgularını önyargıları yönünde yorumlamaktan geri
durmadılar. Psikolojiden daha çok zekâ testlerini kötüye kullanarak
yararlandıklarını görüyoruz134.
19. yüzyılda ırkın fizik
karakterini ölçme yolundaki tüm girişimler, gördüğümüz gibi
başarısız kalınca, ırkçılar karakter farklılıkları
ile ilgili görüşler geliştirmeye başladılar. Ancak bu
görüşler de herhangi bir bilimsel, nesnel, sayısal kanıttan
yoksundu. Zekâ testlerinin «icat edilişi» onlara bu tür kanıtlar
sunma olanağı verecektir.
Gerçekten zekâ testlerinin Birleşik
Devletler'de kullanılması yolundaki 1890'ların ilk
girişimlerinin amacının, ırklar arasındaki
farklılıkların saptanması olduğunu görüyoruz. Almanya’da
geliştirilen algılama hızı (sürati intikal) testleri
R.M. Bache tarafından, 12 Beyaz, 11 Kızılderili, 11 Zenciye
uygulanıp, ırkların algılama güçlerinin
karşılaştırılması amacıyla
kullanıldı. Alınan sonuçlar, Kızılderililerin
algılamada ve de uyarıcılara tepki göstermede en
hızlı, Beyazların en ağır olduklarını
gösteriyordu. Ancak bu sonuçlar, akıl almayacak biçimde,
Beyazların daha akıllı olduklarını gösterdiği
biçiminde yorumlandı. Beyazlar, düşünerek davranan,
düşünceler kuran (reflective) bir ırk oldukları için,
tepkileri düşünmeden davranan öteki ırkların tepkilerinden
elbette daha ağır olacaktı(!)
B.R. Stetson, 1897 yılında 500 Beyaz
500 Zenci çocuğunu bellek (hafıza) testlerinden geçirdi. Bu kez
de zencilerin biraz daha yüksek derece tutturmaları, teste alınan
zenci çocuklarının yaşlarının
beyazlarınkinden biraz daha yüksek olduğu ile
açıklandı.
E.L. Thorndike, 1903 yılında, eline yeterli bilgi verilirse,
herhangi bir insanın özgün zihinsel doğasını,
öğelerine ayırıp çözümleyebileceğini söylüyor;
farklı ırklar arasındaki doğuştan zekâ
farklılıklarının da saptanabileceğini ekliyordu. Hatta
Avrupa ırkları arasında da zekâ farklılıkları
vardı. Bu farklılıklar da saptanınca,
ırkların zekâ skalası oldukça kesin bir biçimde ortaya
çıkarılabilecekti.
Beyazların çocuklarına uygulanan zekâ
testlerinin birinde, banka yöneticisi, avukat, yargıç, profesör çocuklarının,
işçi çocuklarından yüksek dereceler tutturmaları, içinde
yaşadıkları elverişli ekonomik, toplumsal ve kültürel
çevrenin ürünü olarak değil, başarılı olma
savaşımında iyi bir anababadan gelmenin
(kalıtımın, öjeniğin) ne kadar önemli olduğunu
gösterdiği biçiminde yorumlandı. Alınan sonuç,
sınıfsal farklar kadar ırksal farklılıkları
da gösteriyordu, çünkü, yorumculara göre, farklı ırkların
insanları farklı sınıflar içine yayılmış
bulunuyorlardı.
Uygulanan zekâ testlerinde önyargılara
uygun sonuçlar alındığında bu tür yorumlara gidilmesine
karşılık, beklenen sonuçlar alınamayınca, daha
önceki birkaç örnekte de gördüğümüz gibi, kırk dereden su
getirilip, bambaşka yorumlara başvuruluyordu. Örneğin
Amerika'da zekâ testlerinin öncülerinden biri olan Thorndike,
aşağı ırklardan çocukların bu testlerde
başarılı olduğu durumları, bunların
kendilerini tutma yeteneğinin eksikliğinin ürünü,
dolayısıyla zihinsel gelişmelerindeki önemli bir
geriliğin kesin kanıtı olarak yorumlayabiliyordu.
1905 yılında, Fransa'da Alfred Binet
ile Theodore Simon, zekâ düzeyini ölçecek testler geliştirdiler. Günümüze
kadar uygulanagelen ve Binet-Simon adıyla anılan bu testler,
yaş gruplarına göre hazırlanmıştı. Binet,
1908 yılında, yaş grubunun sorularının yüzde
yetmiş beşini yanıtlayanların o yaşın
zekâsında, azını yanıtlayanların,
yaşının zekâsının altında, daha
fazlasını yanıtlayanların üstünde olduğunu
söyleyerek “zekâ yaşı” kavramı ortaya attı. Bu testleri
hazırlayanlar, çevresel etmenlerin zekâyı etkilediğini kabul
ederek, testlerin benzer çevrelerde yetişmiş kimselere
uygulandığı durumda bile, geçerliliklerinin kesin
olmayacağı yolundaki uyarıları, zekânın
kalıtsal olduğu inancının ağır basmasından
dolayı dinlenmedi.
Lewis Termann ve arkadaşları, 1916
yılında, Binet'in1908 testlerini, Stanford Üniversitesi'nde
yaptıkları çalışmalarla geliştirip «Stanford-Binet
Zekâ Skalası»nı sundular. Onları bu skalayı sunmaya
iten zekânın sayılarla ölçülebileceği düşüncesi,
psikologlar ve halk arasında büyük bir ilgi yarattığı
gibi, çeşitli entrikalara yol açacaktı.
William Stern, 1912 yılında, zekâ
yaşı ile doğal yaşın
karşılaştırılmasının sonucu olan IQ
(intelligent quotieizt) «zekâ katsayısı»nı, halk
arasında zekâ yaşı olarak bilinen katsayıyı sundu.
Buna göre, örneğin, on yaşında olup, 10 yaşın zekâ
testlerinden yüz puan alan, yaşının zekasında oluyordu,
bir başka deyişle, zekâ yaşı da 10 oluyordu; seksen
puan alan on yaşındaki çocuğun zekâ yaşı sekiz,
yüz yirmi puan alanın zekâ yaşının on iki olduğu
düşünüldü. Binet'in ölmesi üzerine zekâ testleri
araştırmalarının ağırlık merkezi
Birleşik Devletler'e kaydı.
Zekâ yaşı katsayısını
ortaya atan ekibin başı olan Lewis Termann, 1915
yılında, testlerinde Güneybatı'nın
İspanyol-Kızılderili melezi ve Meksikalı ailelerinden
gelen kimselerin düşük dereceler aldıklarını
gözlemledi. Bu insanların zekâlarının donukluğunun
ırksal olacağı sonucuna vardı. Ancak bu yoldaki
araştırmaları yeterli bulmadı. Yeterli
araştırmaların, ırklar arasında düşünsel
kültürü geliştirme programlarıyla kapatılmayacak kadar büyük
zekâ farklılıklarının bulunduğunu
göstereceğini söyledi; gene, ileride yapılacak ve sağlam
sonuçlar çıkarmaya yetecek araştırmalar, birçok çocuğun
akıllı bir seçmen olabilecek kadar eğitilmeye bile
elverişli olmadığını gösterecekti. Bunlar geleceğin
«odun ve su taşıyıcıları» idiler.
Birleşik Devletler Ordusu, 1917’de
savaşa girince, orduya alınacak kişilerin en etkili olarak
hangi işlerde kullanılabileceğini öğrenmek istedi. Robert
M. Yerkes başkanlığında bir psikologlar kurulu, orduya
gelenlerin zekâ ve eğilimlerini saptayacak testler
hazırladılar. 1.700.000'den fazla insan bu testlerden geçirildi.
Testlerden alınan sonuçlar, pek çok ve pek yanlış yorumlara
ve tartışmalara yol açtı.
Biri army alpha adıyla bilinen,
İngilizce okuryazarlara uygulanan «dilli»; ötekisi İngilizce
bilmeyen, İngilizce okuryazar olmayan göçmenlere uygulanan, army beta
adıyla bilinen «dilsiz» test olmak üzere; iki ayrı test
takımı uygulanmıştı. Her iki test takımı
da yaşa bakmaksızın zekâyı ölçen sorular içeriyordu. Testlerde
en yüksek dereceyi tutturan içinden subaylar seçilecekti. Buradan orduda
ancak her yirmi kişiden birinin akıllı olduğu sonucuna
varanlar çıktı. Ayrıca test uygulananların
sayısının yüksekliği, Birleşik Devletler
halkının zekâ yaşını vereceği beklentilerine
yol açtı. Örneğin testten geçirilenlerin büyük bir
çoğunluğunun, zekâ yaşının on dört yaşın
zekâsının altında olduğu biçiminde çıkarılan
sonuçlar, ABD demokrasisi hakkında kuşkular duyulmasına
neden oldu. Pratik ve özel bazı amaçlara göre düzenlenen bu
testlerden, ırk ve sınıf önyargıları yönünde
sonuçlar çıkarıldı. Psikologlar, açıklanan sonuçlara
dayanarak, zekânın çevreden pek az etkilendiği sonucunu
çıkardılar ve bu sonuç hızla kitlelere
ulaştırıldı. Bu psikologların
ulaştıkları öteki sonuçlara göre, çoğunluğun
zekası, gelişmiş bir eğitimden (yüksek öğretimden)
yararlanamayacak düzeydeydi. Zenciler umut beslenemeyecek derecede geri
idiler. Zekâ testlerini hazırlayan ekibin başkanı Dr. Yerkes
bile, testlerden çeşitli psikologların yaptığı bazı
çıkarsamaların yapılamayacağı yolunda
uyarılarda bulunurken, testlerin «zencilerin zekâ derecelerinin
düşük olduğunu açıkça ortaya koyduğunu.., yalnızca
eğitimin onları Beyaz rakiplerinin düzeyine
yükseltemeyeceğini» söyleyebiliyordu.
Bir yandan ordu testlerinin sonuçlarından
bitmez tükenmez yorumlar türetilirken, öte yandan siviller üzerinde
yürütülen test araştırmaları seli Amerika'yı
kapladı. Bu testlere bakarak (ya da bakmayarak) E.L. Thorndike,
«ırk dolaysız ve dolaylı olarak o kadar büyük farklılıklar
yaratır ki, hükümet, iş çevreleri, evlilik, dostluk ile insan
güdülerinin ve uygar yaşamın hemen her yönünde, bir insanın
ırkının göz önüne alınması gerekir» dedi. 1940
gibi geç bir tarihte bile, zekânın kabaca, 0'inin genlerden, 7'sinin:
eğitimden 'ünün rastlantılardan
kaynaklandığını söyledi.
Dr. Carl C. Brigham, A Study of American
Intelligence (Amerikan Zekâsı Üstüne Bir İnceleme) adlı
yapıtında, 1917 ve 1918 ordu testlerine dayanarak, Nordik,
Akdenizli ve Alpli olan üç Avrupa ırkından Nordiklerin
üstünlüğünü kanıtlayan sonuçlar çıkardıktan sonra,
Avrupa uluslarındaki Nordik kanın oranını ölçmeye
kalktı. Vardığı sonuçlara göre, İsveç ,00 Nordik
kanlıydı, Norveç'te 0, Danimarka, Hollanda,' İskoçya'da 85,
İngiltere'de 80, Almanya'da 40, Fransa'da ve İrlanda'da 30,
Polonya'da ve İspanya'da 10, Rusya'da ve Portekiz'de Nordik kanı
vardı. Brigham'a göre rakamlar, ayrıca, zeki oldukları
sanılan Yahudi göçmenlerinin de aslında zeki
olmadıklarını gösteriyordu.
Zekâ testlerinden sonra sıra irade-mizaç (will-temperament)
testlerine geldi, sonra da kişiliği ölçen testlere. Yapılan
testler genellikle Zencileri, Kızılderilileri,
Meksikalıları ve Beyaz olmayan öteki halkları, Beyazlardan
düşük kişilikli gösteriyordu.
Prof. Otto Klineberg, Race and Psychology
adlı yapıtında, Birleşik Devletler'de 1950'lere kadar
yapılan testler üzerine yapılan araştırmaları
inceledikten sonra, Beyaz, Zenci, Kızılderili gruplarına
uygulanan zekâ testlerinde, daha sorular düzenlenirken alınacak
sonuçların bilindiği; bunların, zekânın
kalıtımsal olduğunu göstermeleri şöyle dursun, zekâ
farklarını bile göstermediklerini; testlerden alınan
sonuçların kalıtsal değil çevresel, eğitsel, kültürel
etmenlerin sonuçlarını gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Örneğin kendisinin topraklarında petrol
çıktığı için zenginleşen Kızılderili
ailelerin çocukları üzerine uyguladığı zekâ testinin
sonuçlarının öteki testlerde alınan sonuçlara hiç
benzememesi bunu göstermektedir. Klineberg ayrıca, I. Dünya
Savaşı sırasında askere alınanlara uygulanan ordu
testlerinin verdiği en anlamlı sonucun, bazı Kuzey
devletlerindeki zenci gruplarının, Güneyin federe devletlerinin
Beyaz gruplarından daha yüksek dereceler tutturmaları
olduğunu söylemektedir.
Irkçı önyargıların desteklenmesi
yolunda psikolojiden yalnızca zekâ ve kişilik testleri yoluyla
yararlanılmadı; öteki psikolojik bulgulardan da
yararlanıldı ya da yararlanılacak psikolojik bulgular
bulundu. Örneğin, davranışçılığın
düşmanı bir psikolog olan William MacDougall, Is America Safe for
Democracy adlı yapıtında, başka ırklarda daha
güçlü olan sürü güdüsünün Nordiklerde daha zayıf olduğunu
söyleyip, bu nedenle ırkların karışmasını
tehlikeli buldu. 1921'de yayımlanan yapıtında, psikolojik
nedenlerle intihar eğiliminin ırklara göre farklılık
gösterdiğini (yeterli olmayan istatistik verilere dayanarak) öne
sürdükten sonra, Akdenizlinin enerjisini ve coşkusunu
karşısındakilere yönetmesine, örneğin kendisini aldatan
karısını öldürebilmesine karşın, Nordik insanların
içe dönük olup böyle bir durumda kendilerini öldürme eğilimi
gösterdiklerini ileri sürmek yolunda yararlandı.135
Psikolojinin ırkçı düşünürlerce daha derin bir biçimde
sömürülüşünü, ilerde «sosyobiyoloji» ile ırkçılık
ilişkisini incelerken göreceğiz.
Notlar
134
Zekâ testlerinin gelişmesiyle ilgili aşağıdaki
açıklamalar daha çok Gossett, Race, XV. Bölüm, s. 374 vd'da,
özetlenmiştir. Zekâ testlerinin değeri hakkında ayrıca
Muzaffer Şerif, Irk Psikolojisi'nde ve Otto Klineberg, Race and
Psychology'de gerekli ve yeterli açıklamalarda bulunmaktadır.
135 Otto
Klineberg, Race and Psychology, s. 33-34
Kaynak: Alâeddin Şenel
(1984): Irk ve Irkçılık Düşüncesi, Bilim ve Sanat: Ankara,
s. 84-90
|
|