Anasayfa
|
Psikoloji
Karşısında Irkçılık
Muzaffer
Şerif Başoğlu
Memleketimizde
son senelerde, mahreci şüpheli bir ihracat malının, bulunmaz
bir hint kumaşı gibi, memleketimizin
fikir ve kıymet âlemine sürülmesi yolunda gösterilen gayretler beni
bu satırları yazmağa sevk etti. Mahreci şüpheli bu
ihracat malı ırkçılıktır.
Biz
bir millet olarak kendimizi kimseden aşağı görmeyiz ve
değiliz. Milletimizin kabiliyetine, hakikî medeniyet ve kültür
istidadına, «mükellef olduğu insaniyet vazifelerine»
sarsılmaz ve bütün bir imanımız vardır. Fakat bununla,
ortada dolaşan, haris ve sergüzeştçi maksatlarla ileri
sürülmüş olan yabancı malı ırkçılık
propagandasını katiyen birbirine
karıştırmamalıdır. Kendimizi hiç kimseden
aşağı görmemek insan olmak haysiyeti ile en esaslı haklarımızdan
biridir. Fakat, zaman zaman muhtelif
memleketlerde, hakikat temelinden mahrum olarak ileri sürülmüş olan
ırkçılık propagandası insanın insanlık
duygusuna kıran yapmacık bir yaygaradan başka bir şey
değildir.
Emperyalizmin
büyük gelişme devresinde müstevliler kendilerinde üstün beşerî
kıymetler görürler, buna dayanarak başkalarını kendi
refahları uğrunda esir gibi kullanmayı en tabiî bir hak
telâkki ederlerdi. Halbuki hakikî üstünlükleri tekniklerinde idi. Teknik
ise hiç bir insan zümresinin fıtrî olan imtiyazlı malı
değildir. Nitekim, dün makine kullanmıyan
bir çok insanlar bugün kullanıyorlar; dün uçmıyanlar
bugün uçuyorlar. Teknik, dünya medeniyetinin müşterek mahsulüdür ve
gitgide dünyanın müşterek malı olmak yolundadır.
Misalimizi en yakından alalım. Yakın zamana kadar biz makine
kullanmazdık; o devirde makine kullanan Avrupa’ya hayrandık.
İçimizde, bu hayranlığın doğurduğu
aşağılık duygusuna müptelâ insanlar makineyi,
tekniği, Avrupanın fıtrî bir
imtiyazı telâkki ederler, bizim buna hiç bir zaman erişemiyeceğimizi sanırlardı.
Halbuki bugün memleketin bir ucundan öteki ucuna, şimalinden
cenubuna, en büyük teknisiyeninden en küçük
işçisine kadar hep Türk olan bir teşkilâtın
işlettiği trenler içinde binlerce insan her gün seyahat
etmektedir. Türkiyede ağır sanayiin gelişmesinin bel kemiğini
teşkil edecek olan Karabükte demiri su gibi
akıtmak için gece gündüz yükselen alevler daha şimdiden Türk
mühendisinin, Türk ustasının, Türk işçisinin emeği ile
yükselmektedir. Çok süratli bir gelişme temposu içinde, Türkiyenin her tarafına yayılan teknik
okullara köyden, kasabadan gelen çocukların gösterdikleri yüksek
kâbiliyet, tekniğin hiç bir insan zümresinin imtiyazlı malı
olmadığını gösteren en güzel misallerden biridir.
İlmî
cihetten şu acıklı halle karşılaşıyoruz.
Muhtelif milletlerin muhtelif cemiyet kuruluşu, tarih ve kültür
şartları altında, hiç şüphesiz her birinin kendine
mahsus hususiyetleri ve orijinal kültür tezahürleri vardır. Muhtelif
milletler, tarihlerinin ve coğrafyalarının durumuna göre,
medeniyet ve kültür seviyesi ve başarısı
bakımından muhtelif inkişaf safhalarında bulunuyorlar.
Irkçılar bundan derhal büyük neticelere sıçrıyorlar. Zekâ,
karakter, mizaç, kavrayış ve sanat kabiliyeti gibi psikolojik hususlarda
bazı milletlerin değişmez bir surette ırkan
üstün yaratılmış olduklarını büyük bir velvele ile
ortaya sürüyorlar. Bunu, ırk psikolojisi sahasında Garp ilminin
en son sözü olarak göstermeğe çalışıyorlar. Bu bir
yalandır; ilim namına yapıldığı için hem de
iğrenç bir yalandır. Bu suretle her şeyden evvel bitaraf,
yahut daha doğrusu yalnız hakikat tarafında olması
lâzım gelen ilmi kendi sergüzeşt arzularına,
hırslarına âlet etmiş oluyorlar.
Irk
psikolojisi sahasında yapılmış olan birçok ilmî
araştırmaların neticeleri (1) üstün ırklar,
aşağı ırklar diye bir tasnife varmaktan çok
uzaktır. Bugünün hakikaten ilmi olan ırk psikolojisi henüz
gelişme devresindedir. Eski zamanlardan bugüne kadar, hodbin
duygularla ileri sürülmüş olan ırk, medhiyelerinin
ilmi bir ırk psikolojisi ile hiç bir ilişiği yoktur. Bunun
fena ve geciktirici bir tesiri olmuştur. Henüz ilk gelişme
devresinde bulunan hakikî ırk psikolojisinin
araştırmaları ırk üstünlüğü fikrine
varmış olmaktan çok uzaktır, hatta
karsılaştığı problemler o kadar
karışıktır ki birçok müşkilleri
halletmeden bunu ele alabilecek bir durumda değildir.
Bugün
dünyada ileri zihniyet, ileri görüş, ileri kuvvetler olduğu gibi
irtica da vardır. Her yerde saldırış halinde bulunan
kara kuvvetler de vardır. Irkçılar irtica hortlağı ile,
kara kuvvetlerle birliktir. Artık mahreci şüpheli bir
yabancı malı olan, kara kuvvetlere demagoji yapmak
fırsatını veren ırkçılık hakkında bir
karar vermeliyiz. Ancak o zaman millî hudutları içinde ileri bir
kültür ve medeniyet yaratmak yolundaki başarılarımıza
yabancı demagojilerle içimiz bulanmadan daha büyük bir hızla
devam edebiliriz.
***
Aşağıdaki
satırlarda ırklar arasında yapılan mukayeseli zekâ
ölçülerinin verdiği neticeleri anlatmağa
çalışacağız. Bunun için önce zenciler, sonra nordik, alpen ve akdenizliler üzerinde yapılan ölçmeleri ele
alacağız.
İlk
araştırmalarda zekâ testlerinde zenciler beyazlara nisbetle düşük neticeler vermişti. Fakat bundan,
bütün zencilerin zekâsının düşük olduğu neticesini
çıkarmak doğru değildir. Bir gurup zenci almak,
bunların, geldikleri muhite bakmadan, bütün zenciler hakkında bir
hükme varmak keyfî bir hareketten başka bir şey olmaz. İlk
Cihan Harbinde, Amerikan ordusundaki ruhiyatçılar bile geldikleri
muhitlere göre zencilerin farklı zekâ neticeleri verdiklerini
kaydetmişlerdir. Amerikan ordusundaki ruhiyatçıların 1917
de elde ettikleri neticelere göre Birleşik Devletlerin
şimalinden gelen zencilerin cenuptan gelen zencilere, zekâ itibarile üstün olduğu ve bazı şimal
devletlerinden gelen zencilerin cenuptan gelen beyazlara bile üstün bulunduğu
meydana çıkmıştır. (Amerikada
Birleşik Devletlerde şimal, zencilere karşı daha
müsamahakârdır, daha insanca muamele eder; cenupta ise, dahili harpler
neticesinde resmen esaretten kurtulmuş olmalarına rağmen,
zenciler ekseriya insan yerine konmaz, hemen hemen
esir muamelesi görür.)
Son
zamanlarda elde edilen hakikatler bu olayları kuvvetlendirmiştir.
Umumiyet itibarile şimaldeki zenci
çocukları ile cenuptaki zenci çocuklarının zekâ bölümleri
arasında, şimalliler lehine, yedi derecelik bir zekâ farkı
vardır. Umumiyetle şimaldeki beyazların zekâsı yine
şimaldeki zencilerden biraz üstündür, fakat bu her zaman böyle
değildir. Nitekim, Kaliforniyada Los Angeles'te
zenci ilk mektep çocuklarının zekâsını ölçen Clark bunların ortalama zekâ bölümünü 104,7 olarak
tespit etmiştir ki beyazlar için de kabul olunan ortalamanın (ki
100 dür) biraz üstündedir.
Peterson ve Lanier
on iki yaşındaki beyaz ve zenci çocuklara cenupta Nashville şehrinde, şimalde Chicago ve New-York
şehirlerinde olmak üzere üç ayrı şehirde test tatbik
etmişlerdir. Bu araştırıcılar bulmuşlardır
ki, cenuptaki Nashville şehrinde beyaz
çocuklar zenci çocuklara bâriz bir surette üstündürler. Chicago'da bu
üstünlük pek azdır, New-York'ta ise hemen hiç üstünlük yoktur. Demek
oluyor ki, zenci zekâsı her zaman her muhitteki beyaz zekâsından
düşük değildir. Bazı muhitlerde, zenci zekâsı
bazı beyazlara üstündür. Zenci zekâsının düşük olduğu
hallerde bile, bu, zencilerin zekâsı bütün beyazlardan düşük
demek değildir, beyaz ortalamasından düşük demektir. Bu
hallerde bile onlardan düşük olan beyaz zekâları vardır.
Şimalde
zencilerin cenuptakilere zekâ itibarile üstün
olmasını ırkçılığa mütemayil olanlar
şimalde zencilerin daha müsait fırsatlara mazhar
olmaları, cenuptakilerin esirliğe yakın bir muamele görmesi
keyfiyeti ile izah etmekten kaçınmışlardır, bunu zekâ itibarile daha seçkin zencilerin şimale göç etmelerile izah etmeğe
çalışmışlardır.
Son
zamanlarda Columbia Üniversitesinde yapılan araştırmalar zekâ
itibarile üstün zencilerin şimale göç
ettikleri ve şimalde, testlerde yüksek derece alanların bu seçkin
zenciler olduğu fikrini çürütmüştür. Columbia Üniversitesi
araştırmaları serisinde muhtelif cenup şehirlerinde cenuptan
şimale göç eden çocuklara ait on beş senelik (1915 – 1930)
mektep karneleri tetkikten geçirilmiştir. Bu tetkikten maksat,
cenuptan şimale göç eden zencilerin zekâ ve sınıf
başarısı bakımından cenupta kalanlara nisbetle daha üstün olup olmadığını
meydana çıkarmaktır. Eğer üstün ise demektir ki, şimale
gidenler zekâ itibarile hakikaten üstün, seçkin
zencilerdir; eğer değilse denebilir ki, şimaldeki zencilerin
üstünlüğünü temin eden âmil muhit şartlarıdır,
cenuptaki esarete yakın olan muamele yerine şimalde insan olarak nisbeten daha iyi gelişme fırsatlarına mazhar olmalarıdır.
Araştırmaların
neticesi sarihtir. Seçkin, üstün zencilerin şimale göç ettikleri
hususunda hiç bir delil elde edilmemiştir. Şimale gidenler ortalama
zenci seviyesini temsil ediyorlar. Hatâ cenuptaki şehirlerden birinden
göç edenler sarih bir surette ortalama zenci zekâsının
aşağısında bulunan insanlardır. Şu halde,
şimaldeki zencilerin zekâ itibarile
cenuptakilere üstün olmaları müsait muhit şartlarile
izah edilmek icabeder.
Şimalde
zenci zekâsının gelişmesinin müsait muhit
şartlarından ileri geldiğini gösteren
araştırmalardan birini hülâsa edelim: Bu araştırma da
Columbia Üniversitesinde yapılan araştırmalardan biridir.
Şimalde New-York'un Harlem semtinde oturan
cenuptan gelme yüzlerce çocuk alınmıştır. Bunlar
New-York'ta oturdukları müddetin uzunluğuna göre tasnif
olunmuşlardır. Bu tasniften sonra bu çocuklara zekâ testleri tatbik
edilmiştir. Testlerin neticeleri göstermiştir ki, zekâ ,
derecesi; bir hadde kadar New-York'ta oturulan müddetin uzunluğu nisbetinde yükseliyor. Bu çocukların içinde
ortalama zekâ dereceleri en aşağı olanlar cenuptan
New-York'a yeni gelmiş olanlardır, ortalama zekâ dereceleri en
yüksek olanlar New-York'a en eskiden gelmiş olanlardır.
New-York'ta dört sene oturduktan sonra cenuptan gelenlerin derecesi bu
şehirde doğmuş olanların derecesile
denkleşiyor. New-York'a geldikten sonra her sene artan bir
gelişme göze çarpıyor.
Daha
evvel zikrettiğimiz gibi cenuptaki zencilerin zekâsı
şimaldeki beyazlara nazaran düşkün olduğu halde şimalde
beyazlara yaklaşıyor ve cenuptaki beyazlara üstün olduğu
haller de oluyor. Bundan şu hükme varabiliriz ki, zencilerin
yaşadıkları hayat şartları müsaitleştikçe
zenci zekâsı ile beyaz zekâsı arasındaki fark azalıyor,
hayat şartları müsavileştikçe zekâ gelişmesi de denkleşiyor.
Amerika'ya
giden göçmenlere tatbik edilen ilk zekâ testleri İngiltere, Almanya,
İskandinavya gibi şimal Avrupa memleketlerinden gelenlerin
zekâlarının İtalya ve Yunanistan gibi cenup Avrupa memleketlerinden ve Polonyadan
gelen göçmenlere üstün oldukları neticesini vermişti. Birinci
Cihan Harbinde Amerika ordusundaki ruhiyatçılar da bunu
bulmuşlardı.
Göçmenler
üzerinde yapılan tetkiklerden elde edilen bu neticeler onların
mensup oldukları milletlerin umum nüfusunu temsil ettiklerini gösterir
mi? Amerikaya beş on sene zarfında
giden mahdut sayıda göçmenler memleketlerinin ortalama zekâsını
gösterir mi? Memleketlerinde karşılaştıkları
iktisadî ve diğer zorluklar yüzünden, yahut Amerika'daki
akrabalarının ve tanıdıklarının Amerika para
diyarıdır diye 1929 buhranından evvel verdikleri
tasvirlerin tesiri altında memleketlerinden ayrılan bu insanlar
memleketlerinin ortalama bir numunesi olarak alınabilir mi ?
Yukarıda hülâsa ettiğimiz neticeye kati bir kıymet biçmeden
evvel bu suallere cevap vermek icabeder Biraz
sonra göreceğimiz gibi bunların tetkikine girişildiği
zaman bu hükmün çok acele verilmiş keyfî bir hüküm olduğu gün
gibi meydana çıkıyor. Çünkü Profesör Hankins'in
dediği gibi «Amerikaya gelen göçmenler
mensup oldukları memleketleri doğru olarak temsil eden insanlar
değildirler. »
Bundan
başka, evvelâ ırk nazariyeleri iddialarının ortaya
attığı diğer mühim bir noktaya da cevap vermek
lâzımdır. Bugün dünyanın en büyük biyoloji bilginlerinden
biri olan Huxley'in 1933 de çıkan: «Biz
Avrupalılar» adlı kitabında sarih bir surette bir defa daha
ortaya koyduğu gibi bugün saf, karışmamış denebilecek
hiçbir Avrupa milleti yoktur. Millet birliği ile ırk birliği
ayrı ayrı şeylerdir. Bugünün büyük
mücadelesinde aynı ırktan insanların ayrı milletler
içinde birbirile
boğazlaştığını görüyoruz. Avrupa'dan
Amerika'ya gelen göçmenleri geldikleri memleketlere göre ayırmak ırk üstünlüğü, iddiaları
bakımından hiçbir şey ifade etmez. Çünkü, bu insanları
evvelâ haiz oldukları antropolojik vasıflara göre ayırmak icabeder. Çünkü nordikler Almanyada
bulunduğu gibi Fransada da, İtalyada da vardır. Alpenler
Fransada olduğu gibi Almanyada
da vardır, Akdenizliler italyada
bulunduğu gibi Fransada da vardır.
Amerikanın en tanınmış antropoloji bilginlerinden
Prof. Lowienin «Biz Medeni miyiz?» adlı
kitabında yazdığı gibi, meselâ, «ele bir İtalyan
aldığımız zaman onda ne derece Nordik
kanı olduğunu bilmiyoruz.» Kitabında, bazı milletlerin
zekâ üstünlüğü neticesini ortaya atan Brigham
bile bu delillerin yükü altında 1930 da fikrinin yanlış
esaslara dayandığı neticesini ilân etmek zorunda
kalmıştır. Bu suretle hatasını düzelterek yüksek
bir ilim namuskârlığı
göstermiştir.
Antropolojik
ölçüler alındıktan sonra tatbik edilen zekâ testleri, ırkla
zekâ arasında kayde değmiyecek
derecede ehemmiyetsiz bir korelasyon bulunduğu neticesini
vermiştir. 1928 de American Naturalist dergisinde Estabrooks'un
çıkardığı araştırmada bu neticeyi görüyoruz.
Nordikler, Alpenler ve Akdenizliler arasındaki mukayeseli
zekâ tetkiklerinin en önemlisi Columbia Üniversiteleri psikoloji
şubesinde yapılmıştır. Son derece ilmî ihtimamlar
gösterilerek yapılan bu araştırmalar Almanyanın,
Fransanın, İtalyanın
içlerine kadar gidilerek yapılmıştır. Her üç
memlekette tipik bir nordik gurup, tipik bir alpen gurup ve tipik bir Akdenizli gurup ele
alınmıştır. Bunlara zekâ testleri tatbik
edilmiştir. Yalnız İtalyadan nordik gurup, Almanyadan
Akdenizli gurup seçilmemiştir. Ele alman nordik,
alpen ve Akdenizli gurupların mümkün olduğu
kadar karışmamış olması için şehirler
değil, her gurubunun en kesif olarak bulunduğu köyler
seçilmiştir. Bundan başka, bu memleketlerin en büyük
şehirleri arasında olan Paris, Roma ve Hamburg'dan da orta halli
birer gurup seçilerek bunlara da zekâ testleri tatbik edilmiştir. Bunların
muayyen antropolojik guruplardan olmasına dikkat edilmemiştir.
Çünkü burada bulunmak istenen şey, büyük şehirlerin tesiridir.
Her
guruba altı muhtelif test tatbik edilmiştir. Sonra bunlar, bu
sahada en iyi ölçülerden biri olan Pintner - Paterson sayı ölçüsü esasına göre
birleştirilmiştir.
İstatistik
ve test tekniğinin incelikleri iyice tartılarak yapılan bu
araştırmaların neticeleri sarih bir surette gösteriyor ki,
insanlar arasında ırkî bir zekâ üstünlüğü yoktur, buna
mukabil şehirlilerin zekâsı köylülere nazaran daha ziyade
inkişaf etmiştir. Fakat bu üstünlüğü ırkla değil,
olsa olsa şehrin hayat
şartlarının hazırladığı
kolaylıklarla yâni muhit ile izah edebiliriz. Bu netice havadan
atılmış bir söz değildir. Ciddî
araştırmaların verdiği hükümdür. Çünkü Nordikler, Alpenler ve Akdenizliler
arasındaki ırk farkları cüzîdir, ve, istatistik tâbirile dayanılır (reliable)
değildir. Alman Nordik gurubunun yüksek
netice vermesine mukabil Fransız Nordik gurupu düşük netice vermiştir. İtalyan
Akdenizli gurubunun düşük netice vermiş olmasına mukabil,
Fransız Akdenizli gurubu yüksek netice vermiştir. Burada sarih
olarak görülüyor ki, guruplar arasında müşahede edilen zekâ
farklarında ırkî bir esas yoktur. Buna mukabil, şehir-köy
gibi hayat şartları ve kültür esası vardır.
Son
zamanlarda hem Amerikada, hem Avrupada yapılan bir araştırmada
yukarıda varılan neticenin kuvvetlendiğini görüyoruz. 1935
de Franzblau tarafından New-York'ta,
Wisconsin'de, Kopenhag'da, ve Roma'da yapılan tetkik Amerikada Avrupa göçmenleri üzerinde ilk yapılan
araştırmaların ne kadar hatalı olduğunu
gösteriyor. Franzblau Amerika'da, zekâ testleri
kullanarak, İtalyan ve Danimarkalı kızların
zekâsını ölçmüş ve Danimarkalı kızların üstünlüğü
neticesine varmıştır. Bundan sonra, Roma'daki İtalyan
ve Kopenhag'daki Danimarkalı kızların zekâsını
ölçmüştür ve arada kayde değer bir zekâ
farkı olmadığını tesbit
etmiştir. Bu araştırmanın hususi ehemmiyeti şunu
göstermesindedir ki, Amerikaya gelen göçmenlerin
geldikleri memleketlerin umum nüfusunu temsil ettiğini farzederek neticelere varmak yanlıştır.
Bu yanlışlıklar bertaraf edilerek, yapılan tetkikler
ise, zekâ farklarında ırkın değil, yaşama
şartlarının, muhitin âmil olduğunu gösteriyor.
Yine
bu tetkiklerde görülüyor ki, Hamburg'un zekâ seviyesi Alman köyünden ziyade
Paris'e yakındır. Paris'in zekâ seviyesi, Fransız köyünden
ziyade Roma'ya yakındır.
Şu
halde, ırkçılar şunu da iddia edemezler imi ki, zekâyı
yükselten bu büyük şehirler, bu şehirleri kuran milletlerin
mensup oldukları ırkların fıtrî cevheri ile meydana
gelmiştir. Bu iddia da kökünden çürüktür. Bunun çürüklüğünü
bilmek için âlim olmıya da lüzum yoktur,
yalnız bir nebzecik dünya tarihi bilmek kâfidir. Medeniyet, kültür,
büyük şehir dünyada hiçbir milletin inhisarlı malı değildir.
Bir takım iktisadî, siyasî, tarihî, kültürel şartların
tesiri altında dünyanın muhtelif yerlerinde büyük medeniyetler
doğmuş,
gelişmiş, dağılmış ve ölmüştür. İnsan
zekâsının gelişmesi için müsait fırsatlar
bahşetmiş olan Hamburg, Paris ve Roma gibi şehirler yokken,
dünyanın başka yerlerinde zamanlarına göre büyük
şehirler kurulmuştur. Evvelâ Almanların büyük Hamburg'u ortada
yokken, Çinliler ve Türkler büyük bir medeniyet kurabilmişlerdi. Dünyanın
en büyük biyoloji âlimlerinden biri olan Huxley'in
dediği gibi, Almanlar henüz bir medeniyet eseri gösteremeden
Yunanlıların büyük bir medeniyeti vardı ve Almanlara
kültürsüz ,şimal barbarları diyorlardı. (Huxley,
«Biz Avrupalılar», s. 223, 1935).
(1)
Muharririn yakında çıkacak olan eserinde bu ilmi
araştırmalar bütün teferrüatiyle
anlatılmış, herkesin bunları kolaylıkla
bulabilmesi için de geniş bibliyografiler verilmiştir.
Kaynak: Başoğlu, M. Ş. (1943). Psikoloji
Karşısında Irkçılık. Yurt ve Dünya, 4 (25), 7-13.
|
|