VASSAGO

  Never Turns Back... demosundan sonra iyi yönde eleştiriler alan grup maalesef faaliyetlerine bir süre ara verdi. Ama grubun gitaristi Mert Yıldız ile yaptığım röportaj epey enerjik ve güzel oldu. 


- Merhaba Mert, ilk önce demonu biraz tanıtmak amaçlı olarak bir soru yöneltmek istiyorum. Eskiden dergi çıkardığını biliyorum. Bize Vassago’nun kritiğini yapar misin? Kötü yönleri olarak neleri gösterirsin?
Mert: Demonun kritiğini yapmam çok zor, hatta imkansız, çünkü sonuçta ben bizzat bu işin içinde bulundum ve üretim aşamasının başlangıcından kayıt aşamasının sonuna kadar hep içindeydim. Demoda gördüğüm birçok eksiklik var. Öncelikle prodüksiyon... Kayıt için yanlış bir stüdyo seçtik ve açıkça söylüyorum ki kazık yedik! Kayıt yapmaya gelen grupları yalanlarla uyutup, boşa vakit geçirip fazladan para almaktan başka bir şey düşünmeyen, yaptıkları işle ilgili kazıkçı bakkal bakış açısına sahip ve her şeyden önemlisi yaptığımız müzikle ilgili hiçbir bilgisi olmayan insanların sahip olduğu bir stüdyoda kayıt yaptık. Elemanların tek umurunda olan kaydı bir şekilde bitirmemiz ve paralarını almalarıydı. Neredeyse hiçbir şey kafamızdaki gibi olmadı, olamadı. Gerçi maddi zorluklar nedeniyle kaydı yaklaşık 15 saat gibi bir zaman içinde tamamladık, ki bu çok kısa bir zaman süreci, 20 dakikalık bir kayıt için... Tüm bunların yanında kayıt sırasında bir çok aksilik yaşadık, ben hastalandım, deprem girdi, vs... Ama sonuçta, o koşullar altında ve o stüdyoda öyle bir kayıt çıkarabildik ki bu bile bir başarı sayılabilir! Ancak yine de, çıktığı dönem içinde (2 sene önce) Türkiye’deki çoğu demodan daha iyi bir kayda ve kapağa sahipti, bu açıdan her şeye rağmen kötü bir iş yapmadığımızı düşünüyorum! Gerçi şimdi olsa, emin ol ki her şey çok daha iyi olurdu zira artık stüdyoda çok daha tecrübeliyiz. Parçalara gelirsek, bu demo için çok eski parçalarımızı seçtik, bunun sebebi bu şarkıları da bir an önce değerlendirmek istememizdi, artı kaydın kötü olmasından korkuyorduk ve yeni parçaların güme gitmesini istemiyorduk, kaldı ki yeni parçaların teki bile o kadar kısa bir zaman içinde kaydedilemeyecek kadar kompleks bir yapıdaydı. Sonuçta bu demoya bir tecrübe olarak bakıyoruz. İlerideki kayıtlar için bu kayıttan bir çok ders aldık diyebilirim. 

- Demoda nerdeyse bütün enstrümanları sen çalmışsın. Sanırım demoyu kaydederken kadro sorunu vardı. Peki simdi son kadro nasıl, yeni elemanlar geldi sanırım gruba? 
Mert: Yeni demoda da aşağı yukarı aynı kadro olacak. Niye dersen, üretici kadro değişmedi. Yani konserlerde çalmak için birkaç eleman bulduk ama bunlar müziğin üretimine katkıda bulunmuyorlar. Yeni kayıtta muhtemelen yine gitarı ve bası ben çalacağım, kendi yazdığım şeyleri kendim çalmam, başka bir elemana bunları öğretmeye çalışmaktan çok daha kolay. Eger gruba kalıcı ve yararlı olacak elemanlar bulamazsak, ki bu İzmit’te çok zor görünüyor, Vassago yine ayni kadroyla devam edecek. 

- Demoda benim pek sevmediğim bi olay olan drum machine kullandın. Ama programlamayı iyi yapmışsın ancak ben yinede akustik davuldan yanayım. Yeni kayıtlarda makinemi yoksa akustik mi kullanacaksınız davulu?
Mert: Bundan tam olarak emin değilim. Yeni parçaların klavye ve davulları bilgisayarda yazıldı, ve programlama bu kez çok daha iyi ve gerçekçi, bunun haricinde klavye kullanımında da epey bir artış söz konusu. Eğer akustik davul kullanacak olursak, ki bu konuda bize yardımcı olabilecek bir çok arkadaşımız mevcut, klavyeleri de teker teker çalmak zorunda kalırız ki bu ekstra zaman ve ekstra masraf anlamına gelir. Artı akustik davulda istediğimiz tonları elde edemememiz durumunda sound bozulabilir. Bu nedenle kayıt muhtemelen yine programlanmış davulla halledilecek ancak bu kez emin ol davul soundu çok daha gerçekçi ve sağlam olacak. 

- Hazır laf yeni demodan açılmışken, yeni parçalar ve kayıtları nasıl gidiyor?
Mert: Hala yeni parçaların düzenlemeleri ile uğraşıyoruz. Şu anda bir çok şey bitmiş vaziyette ancak son hallerini almaları için biraz daha zaman gerek. Her şeyin istediğimiz gibi olmasını istiyoruz. Parçalar epey uzun ve varyasyonlu, bu yüzden yeni kayıta kaç parça olacağını bilmiyorum ama bu kez kesinlikle 20 dakikadan daha uzun olacak. Kaydın ne zaman ve nerede yapılacağı belli değil, zira bu kez boşa vakit ve para harcamak istemiyoruz, her şey çok iyi olmalı çünkü yeni materyal hata kabul edecek türden değil. Bu kez kayıt için daha uzun süre stüdyoda kalacağız ve bu da daha fazla para demek, iki kişiden oluşan bir kadroyla bunu karşılamak çok da kolay değil, bu yüzden maddiyat olayının da ayarlanması lazım... Şimdilik yeni kayıtla ilgili çok şey söylemek istemiyorum, bekleyin ve görün. 

- Sen uzun süredir underground in içindesin. Sence sonuna kadar underground mu yoksa belli bir yere kadar mı?
Mert: Öncelikle underground’ın ne olduğunu anlamamız lazım. Underground yalnızca dostça bir yardımlaşma ve bağlantı ağı değil, aynı zamanda da bir bakış açısı, bir yaklaşım. Şu anda ekstrem piyasada bulunan tüm gruplar underground yer dağıtıyorlar. Ben şahsen uzun süredir underground’da olan birisi olarak bulunduğum ortamı çok seviyorum ve bırakmayı da düşünmüyorum. Bu sayede müziğim 20’den fazla ülkede dağıtılıyor, bir çok yabancı grupla arkadaşlık kuruyorum... Ne olursa olsun bir şekilde underground’da olacağımıza emin olabilirsin. Bu konuda Türkiye’yle ilgili söylemek istediğim bazı şeyler de var. Türkiye’de çok az kişi underground bağlantılara sahip, kimse bunu önemsemiyor ve bir işe yaramayacağını düşünüyor. Hatta IQ’su düşük ve yazdığı dergide epey el üstünde tutulan bir angut underground’ın bir saçmalık olduğunu, hatta öyle bir şey olmadığını yazmıştı, ki bu eleman kendinden daha salak ve cahiller tarafından yağlandığı için hala piyasada...Underground ile alakası olmayan bir metal grubu dışarıya açılmayı baştan unutsun. Belki kendi ülkelerinde biraz ünlenip, yayınladıkları zaman (tabi yayınlayabilirlerse) albümleri 600-700 satar ve 2 sene sonra da diğerleri gibi unutulup giderler. Ama dışarısı için bir şansları yok. Eğer büyük (major) piyasaya atılmak istiyorlarsa da, ki örnek olarak Hammer gruplarına bu yönde destek oluyor, yaptıkları Dream Theatre, Korn, Machine Head rip-off’u müzikleriyle hiçbir yabancı şirket onları sallamaz. Sonuç olarak eğer yaptıkları işe ciddi olarak bakıyorlarsa gruplar underground yolunu seçmeli ve bu işe kendilerini adamalılardır. Yoksa diğer eski Türk grupları gibi kendi kafalarındaki ütopyalarda rock star olup zamanı gelince de silinip giderler.... 

- Biraz güncel olaylara dönelim. Şuan Türkiye büyük bi çalkantı içinde, gerek ekonomik kriz olsun, gerek ermeni sorunu gerekse politika olsun bi çıkmazın içinde bulunuyor Türkiye. Gerekli kişiler duymayacak belki seni ama sen ne düşünüyorsun bu konular hakkında?
Mert: Bu soruyu sorduğun için teşekkürler. Şimdi yazacaklarım bazıları için biraz sert gelebilir... Aslına bakılacak olursa ben kendimi bildim bileli Türkiye hep çalkantıda! Burada söyleyeceklerimi duymayacak olan “gerekli kişiler” olarak sanırım meclisteki kıllı ayı yavrularını kastediyorsun, ama bence esas suçlu onlar değil, bizzat halkın kendisi! Hayvanlar bile kendilerine kurulan tuzaklara zamanla alışıp bunlardan kurtulmayı doğaları gereği öğreniyorlar, ancak Türk insanı yıllardan beri kendilerini sikmek için kurulan tuzaklara kapılmaktan kurtulamıyor, kim bilir belki de hoşlarına gidiyordur!? Eskiden insanların, tepeye çıkmış olan (ve yine halkın bizzat içinden gelen) bu aşağılık ve vicdansız öküzlere kanmasını cahilliklerine bağlıyordum... Ama yaşım ilerledikçe acı gerçeği daha kolay kavradım... İnsanlarda maalesef “potansiyel” yok! Kafaları sadece kolay kazanca çalışıyor, küçük üç kağıtçılıklara, şerefsizliklere, vs... ve tüm bu bokların içinde huzur bulabilmek için kafalarında ütopik bir dünya yaratıyorlar; dini bütün, ülkesini seven, namuslu, vs... insanlar sürüsü! Ama çıkıp da kendi “Din Kardeşlerine” kazık atmak, her tür art niyet, çeşit çeşit sapkınlıklar onları nedense dinlerinden çıkarmıyor, aslında farkında olmadan kendi Tanrılarının suratına tükürüyorlar, hem de her gün! Tembellik, kaypaklık ve art niyetlilik ülkedeki neredeyse tüm insanların içine yayılmış, bazen ülkede dürüst hiç kimsenin kalmadığını düşündüğüm zamanlar bile oluyor!.. Bu yüzden eğer suçlayacak birini arıyorsanız, politikacıları değil, insanları suçlayın, çünkü politikacılar insanların aptallıklarından beslenen parazitlerdir!... Bu ülkedeki gerçek sorunlar anlatmakla bitmez, ve bende de kafamdakilerin hepsini buraya yazacak enerji maalesef yok. Bu yazdıklarımı anlayacak olanlar zaten bir çok şeyin farkındalar, diğerleri ise zaten hiçbir zaman anlayamayacaklar. Düşünceleri yüzünden işkenceyle öldürülen ve “faili meçhul”’e giden yığınla insan olmasına karşın “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığında kimse ses çıkarmıyorsa bence insanlar öncelikle vicdanlarını kaybetmişler demektir. Bunun yanında insanların içindeki suç potansiyeline ne demeli? Turistlere, çocuklara, küçük kızlara tecavüz edip öldüren ve bunu soğuk kanlılıkla yapan insanlarla aynı ülkede yaşadığım için kendimden nefret ediyorum! Ama bu gayet normal, köylerinde hayvanlara tecavüz edenler şehre inince de insanlara yapacaklardır aynı şeyleri. Ve tüm bunların yanında dünyevi zevklerle uyutulmuş, hayvanlardan farksız, politik hiçbir düşünceye sahip olmayan “geleceğin şerefsizleri” bir gençler sürüsü! Tek kelimeyle, “Welcome To The Carnival Bizarre”!! 21 yaşındayım ve kendi ülkem ve insanlarım ile ilgili hiçbir umudum yok, gelecek kapkara görünüyor... Bu konuyla ilgili söyleyeceğim son cümle Carnivore’un bir parçasından alinti, “Umutsuzca pes ettim, artık kıyameti bekliyorum”... 

- Dergine son verdin bunun nedeni neydi? Bence gayet iyi gidiyordu...
Mert: Dergiye son verdim çünkü buna ayıracak daha fazla vaktim yoktu. Demo çıktıktan sonra dağıtım, promosyon gibi şeylerle ilgilenmem gerekti ve bu durumda dergiye ayıracak vaktim kalmadı. Ama hala yerli yabancı birkaç dergi için röportaj ve kritik yapıyorum, yani bu işi tam anlamıyla bırakmış değilim. Belki bir gün dergiye kaldığım yerden devam ederim, bunu zaman gösterecek... 

- Tekrara demoya dönelim, demoyu ilk önce yurt dışında dağıttıktan sonra yurt içi dağıtımına geçtin yanlış hatırlamıyorsam, bunun nedeni neydi ve yurt dışından gelen tepkiler nasıl?
Mert: Bizim zaten en başından beri düşündüğümüz yurtdışı piyasasıydı. Türkiye’de yapılan işler bir iki sene içinde unutulup gidiyor, yani buradaki piyasaya yönelik işler maalesef kalıcı olmuyor. Bu demo bizim dışarıda adımızı duyurmamız açısından bir ilk adımdı. İnsanların büyük çapta olmasa da bizden haberdar olmasını istiyorduk. Bu, ileride yapacağımız işler için dışarıda temel hazırlığıydı. Bu yüzden demoyu öncelikle dışarıya dağıttık. Zaten Türkiye dağıtımıyla da fazla uğraşamadık, sadece 5-6 şehirde kısıtlı olarak dağıtıldı. Bunların haricinde mektupla da demo satışı oldu. Demodan şu ana dek elimizden 650-700 civarı çıktı (150-200 kadarı yurt içi), bunun 30-40 kadarı promosyon için gitti. 25 civarı şirket ve distro demomuzu dağıttı ve hala dağıtıyor, dağıtıldığı ülkelerden bazıları Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Portekiz, Yunanistan, Malezya, Tayland, Romanya, Rusya, Fransa, İtalya, Meksika, vs... Bizim bu demodan çok fazla beklentimiz yoktu açıkçası, ama yine de şu ana dek tüm beklentilerimizi karşıladığını söyleyebilirim. Gelen tepkiler genelde olumlu, bazı kötü tepkiler de aldık ama bunlar prodüksiyon kalitesiyle ilgili şeyler... Şu ana dek yerli yabancı 10 dergide röportajlarımız yer aldı, bunun haricinde 25-30 yerde de kritiğimiz çıktı. Hatta demo elden ele dolaştığı için bizim haberimiz olmadan yabancı web zine’lerde yer aldığımız bile oldu. Sonuçta bu demo varlığımızın bir göstergesiydi ve bunu yaparken imkanlarımız kısıtlıydı, ama bundan sonraki çalışma için daha büyük çapta bir promosyon ve dağıtım olacak, bunun temellerini bu demoyla attık... 

- Bu demodan sonra hiç yurtdışı veya içinden bir şirketten teklif aldınız mı?

Mert: Hayır, tabi ki. Bunun için daha çok küçük bir isimiz. Etrafta yığınla anlaşmasız, çok iyi ve orijinal grup var. Hiçbir şirket, küçük bir şirket dahi olsa, satamayacağı bir gruba yatırım yapmaz. Bu yüzden anlaşacağı grubun bir şekilde adını duyurmuş olması lazım. Bu bizim için çok erken. Artı, kendimizi henüz bir albüm için hazır hissetmiyoruz, vasat bir albüm yapmak yerine bekleyip çok iyi bir albüm yapmak daha mantıklı görünüyor... Yani sonuçta, her şey tek bir demoyla bitmiyor, daha çok çalışmak ve tecrübe kazanmak gerek.... 

- Kapağa değinmek istiyorum, kapakta bir fotoğraf yer alıyor ve gerçekten ilginç bir foto. Bu yüzün senin için özel bir anlamı var mi? Yansıtmak istediğin şey neydi?
Mert: Grubun ilk zamanlarında kapak için düşündüğümüz bir resim vardı, bu garip ve korkutucu bir surat resmiydi, bunu hepimiz beğeniyorduk ve ilk demomuz için kullanmayı düşünüyorduk. Ancak daha sonra bu resim kayboldu ve bunu kullanma şansı elimizden gitti. Bundan bir zaman sonra bir yerde bu resmi gördüm, yine bir surat resmiydi, ilk resimden farklıydı ama garip bir şekilde aralarında bir çeşit bağlantı olduğunu düşündüm, bu yüzden ilk demo için bu resmi kullanmaya karar verdim. Bence bu sade bir resim, ayrıca çok da doğal. Bilgisayarda tonla efekt kullanılarak yapılan rengarenk kapakları sevmiyorum, bana çok “plastik” geliyorlar, doğal şeyler, örneğin fotoğraflar daha çok hoşuma gidiyor. Resimdeki çamurdan yüz çok gizemli ve umutsuz bir ifadeye sahip, bence bu demonun ismine de uyuyor. Gerek demonun başlığı, gerek de kapak, bana kaybedilen ve geri gelmeyen şeyleri, ölümü ve umutsuzluğu ifade ediyor. Ancak başkaları için farklı şeyler de ifade edebilir, sonuçta kapak oldukça sembolik, liriklerde de birçok sembol bulunabilir, isteyen bunları kafasındaki şeylerle özdeşleştirebilir. Ama benim için lirikler, karanlık ve kara nihilizm içeren hikayelerden fazlası değil.... Onları oldukları gibi kabul ediyorum. 

- Son olarak, Senin My Dying Bride fanı olduğunu biliyorum. Bu sözlere de epey yansımış. Sen 34% complate i bile sevmiştin hatırladığım kadarıyla. Peki senin favori My Dying... albümün hangisi?
Mert: Evet, My Dying Bride, 1993’te “Turn Loose The Swans”’ı dinlediğimden beri en favori birkaç grubumdan biri. Şu ana dek yayınladıkları tüm albümler bence çok iyi ve belli bir kalite seviyesinin üzerinde, hatta diyebilirim ki My Dying Bride şu anda aktif olan en büyük ve en iyi Doom Metal grubu. “34.788 % Complete...” albümü bence çok iyi bir albüm. Bence insanların bu albümü beğenmemesinin ardında yatan neden My Dying Bride’dan beklentilerinin farklı olmasıydı zira My Dying Bride önceki albümlerinde Gotik ve ortaçağ melankolisine sahip bir müzik yapıyordu, ama bunun yanında müzikleri giderek daha yalın bir hal alıyordu (bunu 1996’daki “Like Gods Of The Sun” albümünde görebilirsiniz), bunun ulaştığı en son nokta ise “”34.788 %...” oldu. Aslında genel olarak rifflere göz atılacak olursa albüm “Like Gods...”’dan çok da farklı değil, ama My Dying Bride bu kez sound ve prodüksiyonda farklı, yenilikçi ve kendileri için oldukça radikal bir şey denedi. Bence albüm çok iyi bir yapıt ama dediğim gibi insanların gruptan beklentisi bu değildi, bu yüzden tepki topladı. Bence “34.788 %...” aynı dönemde çıkan Anathema’nın “Alternative 4”’unun yarısı kadar bile ticari değil, eğer ticari bir yaklaşımda olsaydı ticari açıdan çok başarılı olan “Like Gods...”’in kopyasi olurdu! Her neyse... Dediğim gibi beni M.D.B. ile tanıştıran albüm 1993’teki “Turn Loose...” olmuştu, ama benim favorim kesinlikle 1995’teki “The Angel And The Dark River”... Liriklerimizin M.D.B.’a benzediğini düşünmüyorum. Öncelikle farklı şeylerle ilgili yazıyoruz. M.D.B.’in sözlerinde de bir çok sembol var ama aradaki tek benzerlik bu olabilir. Bence bizim liriklerimiz hiçbir grubunkine benzemiyor, çünkü bunları yazarken grupları değil, olsa olsa sevdiğim yazarları vs... örnek alıyorum (S. Beckett, Poe, Kafka,...) bu yüzden liriklerimiz daha çok manzum yazılara benziyor. Ne müzikte ne de liriklerde sevdiğim grupları kopyalamak asla aklımdan geçmez, ki bunu yapan (inanıyorum ki) birçok Türk grup var. Eger öyle olsaydı da, ortaya çok karman çorman bir şey çıkardı, çünkü en sevdiğim gruplar Type O Negative, Carnivore, My Dying Bride, Pink Floyd, Slayer, Iron Maiden, The Cure, Cathedral ve daha bir çok birbirinden farklı grup! Sanırım ne demek istediğimi anlıyorsundur... Bu arada şu an bu soruları cevaplarken de The Cure’un “Bloodflowers”’ini dinliyorum, bence mükemmel bir albüm... 

- Son söz senin...
Mert: Röportaj için teşekkürler. Derginde, grubunda ve şirketinde başarılar, umarım tüm bu işlerin altından başarıyla kalkarsın... Demo hala mevcut, eger almak istiyorsanız adresimize 2.5 milyon yollayın. İsteyen mektup yazabilir, her türlü yardımlaşmaya açığız. Son olarak, şu ana dek bize veya Türk underground’ına destek olmuş olan herkese teşekkürler. Tüm rip-off yapan grup, dergi ve şirketlere nefretlerimizi yolluyoruz, ölün! Underground’a destek olmaya devam edin, güçlü ve dürüst kalın... 
“Olduğun bir şey için nefret edilmek, olmadığın bir şey için sevilmekten daha iyidir!” -P. Verdigris

<<<