|
|
Nihal
Atsız' ın Başbakan Saraçoğlu' na Yazdığı Açık Mektuplar: Türkiye'nin
II. Dünya Savaşına fiilen katılmamış olmasına rağmen, yakın tarihinde
geçirdiği en zor dönem 1939-1945 yıllarıdır. II. Dünya Savaşı yılları
iktisadî ve siyasî sıkıntıların hat safhaya ulaştığı dönemdir. Avrupa'da
savaşın başlaması ile birlikte Türkiye'de kısmî seferberliğe gidilerek bir
milyona yakın kişi askere alınmış, savunma ihtiyacı için bir önceki döneme
oranla ülke gelirinin büyük bir bölümü ayrılmıştır. Bu gelişmeler ülkede
aşırı fiyat artışları, hayat pahalılığı ve temel ihtiyaç maddelerinin
yokluğunu meydana getirmiştir. Piyasada aranan temel ihtiyaç maddelerinin
yokluğu yanında hükûmetin ordu ihtiyaçları için, elde edilen ürünün belli bir
kısmına el koyması ve bunun temini için uyguladığı baskılar, özellikle dar
gelirli vatandaşlar üzerinde olumsuz tesirlere yol açmıştı. II. Dünya
Savaşı'nın iktisadî anlamdaki sıkıntıları, Türkiye'de büyük bir sefalete
sebep olmuş, sefaletin artışı ise siyasî buhranı da beraberinde getirmiş,
ülkede komünizmin kamçılanmasına ve Kızıl Rusya lehinde propagandaların
artmasına sebep olmuştur. Bunun
yanı sıra Türk milliyetçiliğinin ilmî ve harsî anlamda merkezi durumunda olan
Türk Ocakları'nın 1931 yılında kapatılmış olmasına rağmen Türk milliyetçileri
faaliyetlerine son vermemişlerdir. 1931
yılından II. Dünya Savaşı'nın başladığı 1939 yılına kadar milliyetçi
faaliyetler el altından yürütülmüştür. Bununla birlikte siyasî iktidarlar
milliyetçilik faktörünü amaçları doğrultusunda uygulamaya ve yönlendirmeye
çalışılmışlardır. Bütün
olumsuzluklara rağmen Türk milliyetçiliği, II. Dünya Savaşı öncesinde
birtakım önemli isimlerin yazılarında ve fikirlerinde yaşamış ve temsil
edilebilmiştir. 1939 yılında Z. Velidi Togan, Peyami Safa, Ali İhsan Sabis,
M.Sadık Aran ve Abdülkadir İnan'nın yazılarını neşrettiği Bozkurt dergisi
,1941 yılında Orhan Seyfı Orhon'un çıkarttığı Çınaraltı dergisi, 1943 yılında
yayına başlayan Gökbörü dergisi II. Dünya Savaşı sırasında yayımlanan
milliyetçi dergilerdir. Bu
dönemde üniversitelerde okutulan "İnkılâp Tarihi Dersleri" ve
"Atatürk İhtilâli" adıyla yayımlanan Mahmut Esat Bozkurt'un kitabı
Turan ideallerini çağrıştıran açık ifadeler taşımaktadır. Maselâ,
"Devlet işlerinin başına devletin kurucusu olan kavimden başkaları
gelince o devlet inkıraz bulur. Yani millet istiklâlini kaybeder. Misal mi
istersiniz? İşte Abbasiler, işte Endülüs, işte Osmanlılar... Yeni Türk
Cumhuriyeti'nin devlet işlerinin başında mutlaka Türkler bulunacaktır.
Türkten başkasına inanmayacağız" gibi. Bütün bunların yanı sıra asker ve
sivil yatılı okullara alınacak öğrencilerin Türk ırkından olması şartı
gazetelerde yayımlanarak, okullara giriş şartları arasında yer almıştır. Bütün
bu olaylar devletin her alanda milliyetçiliği hatta daha sert bir dille
"Turanî idealler ihtiva eden Türkçülüğü" desteklediğinin delili
olarak görülmektedir. 5
Ağustos 1942'de TBMM'de kürsüde başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun okuduğu
programda "Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için
Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür
meselesidir...Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan
Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız" şeklinde konuşur.
İşte bu konuşma 3 Mayıs olaylarının sebebi olarak gösterilen iki mektubun
çıkış noktasıdır. Nihâl
Atsız'ın Mektupları ve Yankıları II.
Dünya Savaşı devam ettiği sırada zamanın başbakanının yukarıdaki konuşması
dikkat çekicidir. Atatürk ülküsüne inanmış ve onun çizgisinde bir Türkçü
başvekil, Türkiye'de ilk defa görülmektedir. Saraçoğlu'nun bir konuşmasına
sığdırdığı bir paragraflık söz dizisi, Türkçü çevrelerde şükran duygularıyla
ve çoğunlukla benimsenmiştir. Milliyetçi bir dergi olan Orhun, başbakanın
milliyetçilik anlayışına kayıtsız kalmaz ve Nihal Atsız başbakana iki açık mektup
yazar. Bu mektuplar Orhun'da yayımlanır. Atsız'ın
açık mektupları Cumhuriyet devri basın tarihinde mühim bir yer tutar. Bugünkü
Cumhuriyet devrinde serbest yazıp söyleme hususunda birer kahraman kesilen
pek çok yazar o günlerde tek parti devrinin ve şahıslarının şakşakçılığını
yaparken Atsız'ın bu mektubu yazması çok mühimdir. Cumhuriyet döneminde bir
bakan hakkında böyle alenî bir tenkit ne görülmüş ne işitilmiştir. Böyle açık
ve şiddetli ithamlara cesaret eden olmamıştır. Bakanları veya başbakanı tenkit
etmek ya da takdir etmek yalnız ve yalnız millî şefe ait bir imtiyazdır.
Üstelik devrin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, İsmet İnönü'nün gözüne
girmiş, takdirini kazanmış bir şahsiyettir. Mektupların ilk tesirinden sonra
Atsız'ın bu cür'etini nasıl ödeyeceği merak konusu olur. Zira Halk Partisi
fena sarsılmıştır. Bu
mektuplarda hain ilân edilen Sabahattin Ali, Millî Eğitim Bakanı Hasan
Ali'nin ve çevresinin teşvikiyle hakaret davası açar. Atsız'ın yazdığı
mektuplarda ırkçılık ve Turancılık ile ilgili bir şey bulunmamasına rağmen
1944 yılında Sabahattin Ali tahrik edilerek Atsız ve arkadaşları aleyhine
açılan dava, mecrasından saptırılarak ırkçılık ve Turancılık davası olarak
millete empoze edilmiştir. |