ACININ KANATLARI |
> > Dostoyevski'nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz? > Kendi idam sahnesi... > Çar'ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. > Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı. > Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı > yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir > direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi. > "Ateş" emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine... > Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama > ona > ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı. > Böylece "ölüm"le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, > "yaşam"dı. > Stefan Zweig'a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri > çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti, ama kırık > dökük > bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı: > Yaşama sevinci... > Durumu en iyi anlatan cümle Nietzsche'nindir: > "Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar". > * * * > > Evet, gemimiz su alıyor! > Daha iki ay evvel, mutluluk diyarına doğru pupa yelken yol aldığını > düşündüğümüz o emektar vapurun gürültüyle batmakta olduğuna inanıyoruz > şimdi... > Halbuki iki ay evvelki sevinç dalgası kadar bugünkü kasvet tufanı da > aldatıcı... > Yegane gerçek şu: > Bu gemi su alıyor. > Batmamak için de yenilenmek durumunda... > Bu gerçeği görebilmek, maziyle yüzleşebilmek, sahip olduklarımızın > kıymetini anlayabilmek için bugünkü acıları çekmemiz gerekiyordu. > Zamanla o sancılar olgunlaştıracak bizi... acının bilgeliği, > gözümüzdeki mili çekip alacak. > Göreceğiz ki çare, kafileler halinde suya atlamak değil, gemiyi > baştan > aşağı yenilemektir. > Umutsuzluk her yanı kuşattığında, umudun vakti gelmiş demektir. > > * * * > > Sözü yeniden Nitzsche'ye bırakalım: > "Bilginin her türü ıstıraptan gelir. Sefahat, duraklamak ve geriye > bakmamak eğilimindedir, oysa acı hep nedenleri sorar. İnsan ağrılarda > incelir. Sürekli kurcalayan, törpüleyen acı, ruhun toprağını altüst eder. > Yeni düşünce meyveleri için gerekli havalandırmayı sağlayan da bu altüst > oluştur". > > * * * > Keşke kalemim yaralarınıza ümidin merhemini sürebilecek kadar güçlü > olsa... > Keşke şu 20 - 30 satır, dağıtabilse bezginliğinizi; sözcüklerim > dertlerinizden azat edebilse sizi... > Bu yazı, bunları yapamasa da şunu söyleyebilir: > Artık finali gördük; infaz mangasının önünden döndük. > Şimdi hayatı daha iyi tanıyoruz. Ona, yeni doğmuş bir bebeğin memeye > sarıldığı andaki kadar tutkuyla sarılabiliriz yeniden... > 2011 yılı geldiğinde geriye dönüp şöyle diyeceğiz: > "Yıl 2001'di, hiç unutmam; acılarımız o yıl başlamıştı. Her şeyin > bittiğini sanıyorduk. Meğer kurtuluşun başladığı tarihmiş. > Acılarımızdan feyz alarak, onlarla kanatlanarak silkindik > suskunluğumuzdan... Ayakta durmaya mecali kalmamış köhne bir sistemi > değiştirmeye o yıl başladık. Yaralı parmaklarımızdan zincirleri > çıkardıklarında yaşama sevincimizi hala kaybetmemiştik. > O sayede kederimizin üstesinden geldik. Ve kaderimizi yendik". > > candundar@superonline.com |