Odasındaki pencereyi sonuna kadar açtı. Yeterince sıcaktı
içerisi. Derin bir nefes aldı. Beynine oksijenin dolduğunu
hisseder gibi oldu. Hafif bir uyanma hissi geldi. Geri dönüp
yatağını süzmeye başladı Günlerdir toplamamıştı yatağını.
Yatağındaki parıldadı. Soğuk bir rüzgar gelip terli sırtını
yalayınca pencerenin kenarından ayrılıp yatağa doğru ilerledi.
Boş yatağa oturup, beklemeye başladı. Yataktakinin parıltısına
kapılıp eline aldı. Ağırca bir silah. Yeterince etkili. Silah
elindeyken başını ellerinin arasına aldı, dizlerine çöküp
düşünmeye başladı.
Pencerede bir tıkırtı oldu. kafasını kaldırıp oraya baktığında
uzun siyah saçlı sevgilisinin pencereye tünemiş halde oturuyor
olduğunu gördü. Uzun dümdüz saçları şampuan reklamlarındaki
gibi parlıyordu. Kız, pencereden aşağı indi, aşk dolu gözlerle
adama baktı. Yerin hafifçe üzerinde yüzüyordu. Adım atmadan
adama doğru yaklaşamaya başladı. Tümüyle sessizdi, bir hışırtı
bile yoktu.
Adam aniden ayağa kalktı, sağ elindeki silahı kıza doğrulttu.
Sonra iki eliyle sıkıca kavradı silahı. Hayır, silahın
ağırlığından değil. Vazgeçmekten korkuyordu. Bir eli
vazgeçerse diğeri tutmalıydı, vazgeçmemeliydi.
Kız durdu. Şaşırmıştı. Gerçekten şaşırmıştı. Düşünebileceği en
son şeydi bu: Yıllardır beraber olduğu insan kendisini
öldürmek mi istiyordu?
Tümüyle öldürmek...
Şaşkın gözlerle bir namlunun ucuna bir adamın gözlerine
bakıyor, bir anlam çıkarmaya çalışıyordu. Adam titrek bir
sesle konuştu:
"Seni öldürmeliyim"
Ağzı kurumuştu. Yapış yapıştı ağzının içi. Yutkundu, devam
etti:
"O günden beri acı çekiyorum"
Kadın yumuşak bir sesle:
"Hayatım o bir kazaydı...Ölümümün suçlusu ben değilim"
Adam haykırdı:
"Ben hiç değilim! Biliyorum, herşeyi biliyorum. Ama bilmek
yardımcı olmuyor. Sürekli sürüncemede kalmak bu...bu deli
ediyor beni. Arada sıkışıp kalmak... Fotoğraflarını görmeye
dayanamazken her gece..."
Sustu. Sonuçta aşkıydı karşısındaki. Bu işi olabildiğince az
acıyla yapmalıydı. Kız hüzünlü bir sesle sordu:
"Buraya gelmem seni rahatsız mı ediyor?
Sevdiğine "Seni unutabilmeliyim" diyebilir misin? Ona
sırılsıklam aşıkken.
Bir çift gözyaşı döküldü kızın gözlerinden: "Acını anlıyorum"
Adam silahını hiç indirmeden sürekli ağlıyordu. Başı
dönüyordu. Hıçkırıklar içinde yere diz çöküp kusmaya başladı.
Yarım saat önce ne yediyse herşeyi çıkarmıştı. Pilav
artıkları. Son bir kaç defa daha öğürdü, ama bir şey gelmedi
midesinden. Kafasını kaldırdı. Sol eliyle ağızından akan
salyaları silerken sağ elindeki silahı kıza doğrulttu. Ayağa
kalktı. Sonra iki eliyle tuttu yine silahı.
"Seni öldürmeliyim. Gerçekten ölmelisin. Benim yaşayabilmem
için."
Namlunun ucu titriyordu. Bütün vücudu gibi. Bacaklarının
sözünü dinlemdiğini hissetti. Çözülmek üzerelerdi. Sürekli
hıçkırıyor, ağlıyordu. Gözleri karardı bir an. Terlemeye
başladı. Kollarının gücü kalmamıştı artık. Gözleini kapadı,
dişlerini tüm gücüyle sıktı ve arka arkaya ateş etmeye
başladı. Sonunda durdu, her nasılsa...
Gözlerini açtığında sevgilisini yerde yatarken gördü. Tüm
vücudu delik deşikti. Usulca yanına sokulup, baş ucuna diz
çöktü. Oysa sadece kaybolmasını beklemişti. Yaralarına dokundu
sevgilisinin. Gerçek gibiydi. Sanki... Gerçek...Hani gerçek
gibi.
Yanağını okşadı. Hala sıcaktı. Sıcak?!? Canlı gibi.
Gibi...
Bir hayalet.
Sıcak bir hayalet...
Saçlarını okşadı. İpek gibi. Elindeki kan bulaştı kızın
saçlarına.
Canlı...
Gibi...
Bir hayaletti oysa. Gecelerinin kabusuydu bir yıl boyunca.
Bir hayaletti...Gibiydi...
Oysa şimdi....
Birşeyler oldu. Bir bağ koptu evrenin derin köşesinde. Bir
ışık bir karanlıkla yer değiştirdi.
Bir ara elindeki silahı gördü adam...
Bir karadelik, yıllardır evrende dolaşan bir toz parçasını
yutuverdi.
Sonra sanki silahını yavaş yavaş şakağına doğru
yaklaştırıyormuş gibi geldi. Sevgilisinin başında otururken...
Boş gözlerle kızın alnındaki beyin parçalarını seyrederken...
Diyorum ya, birşeyler koptu, çözüldü. Ilık bir rüzgar girdi
açık pencereden.
Sanki bir an namluyu şakağında hissetti.
Soğuk olması gerekirken sıcak olan sevgilisinin
başında...Hayal olması gereken gerçeğin başında...
Titreyen işaret parmağı...Şakakta sıcak demir...
İşaret parmağını yöneten Tanrı...
Deliliğin şahidi pencereden giren rüzgar...
Bir titreşim tetikte...Nedir pencerenin önündeki ağaçta
tünemiş kuşları havalandıran? Bir içgüdü?
Bu benim cesedim mi, düşen? Yer çekiminden başka Tanrı
tanımayan...
Olaydan bir kaç saat sonra, polisler tüm evi doldumuş yalnız
bir adamın intihara ne kadar da yatkın olabileceğini
tartışırken, önceki gün intihar eden genç kizın otopsi ile
gebe olduğunun anlaşılmasını birbirlerine haber verirken,
silah meraklısı bir memurun böyle bir adamın böyle bir silahı
neden aldığı hususundaki dersini dinlerken, tüm bunlar
olurken, kimsenin farketmediği bir olay oldu. Memurlar
sırtlarını dönüp odadan çıkarken, dün gece içeri giren rüzgar
yavaşça dışarı çıktı.
Hiç sesini çıkarmadan...
|