Prof. Dr. Ahmet B.
ERCİLASUN
19. yüzyılın başlarında Dresden’de
bulunmuş olan Dede Korkut yazması, “Kitâb-ı Dedem Korkud Alâ Lisân-ı Tâife-i
Oğuzân” adını taşır; “Oğuz boyunun diliyle Dedem Korkud Kitabı” demektir.
20. yüzyılın ortalarında Vatikan’da bulunmuş olan yazmanın adı ise “Hikâyet-i
Oğuznâme, Kazan Beğ ve Gayrı”dır; “Oğuzname hikâyesi, Kazan Bey ve
diğerleri” demektir. Dresden nüshası bir giriş ve 12 destanî hikâyeden oluşur.
Vatikan nüshasında ise girişle birlikte sadece 6 destanî hikâye vardır. Bu
nüshadaki giriş ve destanî hikâyeler, Dresden nüshasında bulunanlardan farklı
değildir. O hâlde Dede Korkut mirasından yazma olarak elimizde bir giriş ve 12
destanî hikâye bulunmaktadır. Destanî hikâyelerin her biri Dresden nüshasında
“boy” olarak adlandırılmaktadır; bu bakımdan ben de yazımda bu özel terimi
kullanacağım.
Biri eksik de olsa iki yazma hâlinde
elimize ulaşan 12 boyun, 15. yüzyılda Doğu ve Güney-Doğu Anadolu ile Azerbaycan
coğrafyasına hâkim olan Akkoyunlular zamanında son şeklini aldığı ve
Osmanlıların Anadolu’nun Doğu ve Güney-Doğusuna hâkim olduğu 16. yüzyılda
yazıya geçirildiği düşüncesindeyim. Oğuzların tarihini yazan ve Dede Korkut
kitabını Oğuz Türklerinin millî destanı kabul eden Türk tarihçisi Faruk Sümer;
yazmalarda geçen alay, gönder gibi sadece Osmanlılara ait askerî terimlerden dolayı
eldeki yazmaların 16. yüzyıldan önce yazıya geçirilmiş olamayacağı fikrindedir.
Boyların coğrafyası Doğu ve Güney-Doğu Anadolu ile Azerbaycan sahasıdır ve bu
bölge 16. yüzyılda Osmanlıların eline geçmiştir. Esasen eserin giriş bölümünün
başında yer alan “Korkut Ata ayıtdı: Âhır zamanda hanlık girü kayıya dege,
kimsene ellerinden almaya, âhır zaman olup kıyâmat kopınça. Bu didügi Osman
neslidür, işde sürilüp gideyorır.” ifadeleri, eserin Osmanlılar zamanında ve
Osmanlı toprağında istinsah edildiği konusunda bence herhangi bir şüpheye yer
bırakmıyor. Ancak Dede Korkut coğrafyası, Osmanlılardan önce Akkoyunluların
elindeydi ve bence boyların elimizdeki nüshalarda görülen son biçimi alması
Akkoyunlular zamanında, yani 15. yüzyılın ikinci yarısında olmuştur. Akkoyunlular
kendilerini Oğuzların Bayındır boyundan kabul ediyorlardı ve bundan dolayı, aktif
bir kahraman olmadığı hâlde Bayındır Han eserde en muteber mevkie
çıkarılmıştı.
Dede Korkut kitabının 15. yüzyılda,
Akkoyunlular zamanında aldığı son biçimi, bugüne ulaşan iki yazmaya dayanarak
şöyle anlatabiliriz.
Giriş bir yana bırakılırsa kitap,
konuları bakımından birbirinden bağımsız, “boy” adı verilen 12 destanî
hikâyeden oluşur. 12 boyun her biri, bir veya iki kahraman üzerine kurulmuştur; ancak
gerek bir boyun esas kahramanları, gerek yardımcı kahramanları, diğer boylarda da
geçer ve bir boydaki yardımcı kahraman diğer boyda esas kahraman olabilir. Böylece
esas kahramanın üzerine kurulmuş bulunan vak’a itibarıyla bağımsız olan boylar,
ortak kahramanlarla birbirine bağlanmış olur. Kahramanların başı Salur Kazandır ve
dört boy, Salur Kazan veya oğlu Uruz üzerine kurulmuştur. Diğer kahramanlar Salur
Kazan’ın beyleri ve arkadaşlarıdır. Bayındır Han ise Salur’un da bağlı olduğu
hükümdardır; fakat olaylara aktif olarak karışmaz. 12 boydan 9’unda Salur Kazan ve
arkadaşları geçer; 3 boyda ise onları göremeyiz. Fakat 12 boyun hepsinde de Dede
Korkut vardır. Dede Korkut’un boylardaki esas işlevi kopuz çalarak boy boylaması,
soy soylamasıdır. Boyların anlatılmasına boy boylamak, boylar içindeki manzum
kısımlara soy, soyları kopuz eşliğinde belli bir melodiyle okumaya ise soy soylamak
denir. Dede Korkut her boyun sonunda boy boylar, soy soylar; kahramanlara dua eder ve
bazen onlara ad verir. Dede Korkut’un birkaç boyda, müşkül işleri halletmek için
ortaya çıktığı da olur. Şu hâlde Dede Korkut, 12 boyu birbirine bağlayan ve
boyları düzenleyip anlatan ortak kahramandır. Başta yer alan giriş bölümü de
eserin bütünlük kazanmasında rol oynar.
Kısaca anlatmaya çalıştığım bu son
biçim öyle bir “form”dur ki hem her boy, bağımsız bir eser gibi tek başına ele
alınabilir; hem de 12 boy bir bütünlük içinde tek bir eser kabul edilebilir.
“Dede Korkut mirası” derken ben, bir
yandan bu “son biçim”in oluştuğu zamandan daha sonraki yüzyıllara kalan mirası
kastediyorum; bir yandan da bu “son biçim”in daha önceki dönemlerden kalan bir
miras olduğunu düşünüyorum.
Önce birinci noktaya bakalım: Sonraki
yüzyıllara Dede Korkut’tan kalan miras nedir? Burada şunu belirtmeliyim ki sonraki
yüzyıllara kalan miras, mutlaka yukarıda anlattığım “son biçim”den çıkmış
olmayabilir. Başka Türk coğrafyalarında daha önceki dönemlerden kalmış rivayetler
de bulunmaktadır.
Dede Korkut ve eserdeki beylerle ilgili
rivayetler, daha sonraki bazı yazılı kaynaklarda da küçük parçalar veya atıflar
hâlinde görülür. 3. Murad zamanında Bayburtlu Osman’ın yazdığı “Tevârîh-i
Cedîd-i Mir’ât-ı Cihan”da, 1597’de yazılan Şerefnâme’de, 17. yüzyıla ait
Evliya Çelebi seyahatnamesinde, Ebülgazi Bahadır Han tarafından 1660’ta yazılan
Şecere-i Terâkime’de, 1672’de yazılan Arapça Müneccimbaşı tarihinde, yine 17.
yüzyılda Buharalı Hafız Derviş Ali Çengî tarafından yazılan Tuhfetü’s-Sürûr
adlı Farsça eserde, bazı Bektaşî velâyet-namelerinde ve Kul Ata adlı Azeri şairin
Leylâ Mecnun mesnevisinde bazen birer ikişer cümlelik, bazen yarım sayfaya varan
uzunlukta Dede Korkut ve beyleriyle ilgili rivayetler vardır. Şecere-i Terakime’de ise
Dede Korkut kahramanları ve özellikle Salur Kazan’la ilgili rivayetler bir hayli
hacimlidir.
20. yüzyıl sözlü geleneğinde Dede
Korkut boylarının en canlı olarak yaşadığı yer Türkmenistandır. Yüzyılın
ortalarında Ata Rahmanov’un derlediği metinler el yazmaları hâlinde
Türkmenistan’ın Kol Yazmaları Enstitüsü’nde saklanmaktadır. Ayrıca Nurmırat
Esenmıradov’un derlediği iki metin de vardır. Bu metinler 1980’lerin sonundan
itibaren Türkmenistan’da yayımlanmaya başlamıştır.
Ata Rahmanov’un derlemelerinden
anlaşıldığına göre Dede Korkut kitabındaki 12 boydan 7’si Türkmenistan sözlü
geleneğinde 20. yüzyıla kadar ulaşmıştır. Bunlar Iza berilediren Nesilsiz (Dirse
Han oğlu Boğaç Han boyu), Makav (Deli Dumrul boyu), Yekegöz (Basat’ın Tepegöz’ü
öldürdüğü boy), Töreli Bey (Kan Turalı boyu), Bamsım Birek (Bamsı Beyrek boyu),
Salır (Salur Kazan’ı oğlu Uruz’un tutsaklıktan çıkardığı boy), Imra (Begil
oğlu Emren boyu) adlı hikâyelerdir. Bu hikâyelerde farklılıklar olsa da Dede Korkut
yazmalarındaki boyların konuları temel olarak korunmuştur; hatta kahramanların
adları da küçük değişikliklerle aynı kalmıştır.
Ata Rahmanov’un derlediği üç hikâye
ile Nurmırat Esenmıradov’un derlediği iki hikâye Dede Korkut kitabında yoktur.
Bunlar İgdir, Dışoğuzların Gever Hanlıkına Karşı Köreşi, Oğuzların
Melâllaşmakı, Tekemuhammet, Salır Gazan ve İtemcek Hekâyası’dır. Dede Korkut
kitabındaki 12 boy, bu 5 hikâye ile 17’ye çıkmaktadır.
Dede Korkut kitabındaki üç boy,
Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlar coğrafyasında, sözlü gelenekte masallaşmış olarak
yaşamaya devam etmektedir.
Bunlardan en yaygını Bamsı Beyrek
boyunun Bey Böyrek adıyla söylenen masallaşmış biçimidir. Bu masalın
Azerbaycan’dan; Anadolu’nun Trabzon, Bayburt, Erzurum, Erzincan, Urfa, Kilis, Kahraman
Maraş, Sivas, Yozgat, Amasya, Sinop, Bartın, Zonguldak, Kırşehir, Kayseri, Konya,
Osmaniye, Afyon, Eskişehir, Kütahya, İstanbul şehirlerinden derlenmiş varyantları
vardır. Masalın 1791’de yazıya geçirilmiş eksik bir varyantı ise Türk Dil Kurumu
Kütüphanesinde saklanmaktadır. Aynı masalın 1730-31 tarihli tam bir nüshası ise
Mısır’da bulunmuştur.
Masallaşmış olan ikinci boy Tepegöz
boyudur. Bu masalın da Azerbaycan’dan; Iğdır, Posof, Bayburt, Erzurum, Siirt, Yozgat,
Kastamonu, Çorum, Çankırı, Ankara, Konya, Aydın, İstanbul, Kırklareli
şehirlerinden ve Dobruca’dan derlenmiş varyantları vardır.
Üçüncü olarak Deli Dumrul boyunun
masallaşmış varyantları Tokat, Konya, Antalya, Bolvadin ve Üsküp’ten
derlenmiştir.
Ferruh Arsunar’ın 1962’de
Gaziantep’ten yaptığı bir derleme ise çok ilgi çekicidir. Salur Kazan’ın evinin
yağmalandığı boyun bir özeti gibi olan hikâyede kahramanlar birbirine karışmış
olmakla beraber, Türkmenistan’daki rivayetlerde olduğu gibi temel konu aynıdır.
Azerbaycan, Türkmenistan ve
Kazakistan’da sözlü gelenekten derlenen bir rivayet ise doğrudan doğruya Dede
Korkut’un kendisiyle ilgilidir. Bu rivayetlere göre Korkut Ata, Azrail’den kaçmak ve
ölümden kurtulmak ister; nereye giderse kabrinin kazıldığını görür ve sonunda
ölür.
Özbeklerde Alpamış, Kazak ve
Karakalpaklarda Alpamıs, Başkurtlarda Alpamışa, Tatarlarda Alıpmemşen ve Altay
Türklerinde Alıp Mamaş olarak yaşayan destan; birçok araştırıcıya göre Dede
Korkut kitabındaki Bamsı Beyrek boyu ile ilgilidir. Dolayısıyla bu destanı da Dede
Korkut mirası olarak düşünebiliriz. Böylece Dede Korkut mirasının Balkanlardan
Altaylara kadar uzanan Türk dünyasında yayılmış olduğunu görüyoruz.
Dede Korkut kitabının daha önceki
dönemlerden kalan bir miras olduğu konusuna gelince:
Bilindiği üzere 14. yüzyılın
başında yazılan Câmiü’t-Tevârîh’teki “Târîh-i Oğuzân ve Türkân”
bölümü Oğuz destanıyla ilgili en geniş rivayetlerin yer aldığı bir kaynaktır.
İşte bu kaynakta Dede Korkut’tan akıllı, bilgili, keramet sahibi ve hakkında pek
çok hikâye anlatılan bir şahıs olarak bahsedilmekte, ayrıca Tuman Han’a ad
verdiği belirtilmektedir. Memlûk tarihçisi Aybeg ed- Devâdârî’nin yine 14.
yüzyılın başlarına ait Dürerü’t- Tican adlı eserinde Türklerin elden ele
dolaştırdıkları iki kitap olduğu, bu kitaplardan birinin Oğuzname adını
taşıdığı kaydedilir. Oğuzname hakkında verilen kısa bilgiye göre bu kitap
Oğuzların başlangıçlarını, ilk hükümdarlarını ve onun adının Oğuz olduğunu
anlatır; içinde acayip hikâyeler vardır. Bu hikâyelerden birisi olarak Tepegöz
hikâyesinin özeti de Devâdârî’nin eserinde verilir.
Gerek Devâdârî’nin, gerek
Reşideddin’in kayıtları bize, 14. yüzyılın başında Dede Korkut’la ilgili
rivayetlerin yaygın olduğunu, hatta Devâdârî’ye göre bunların Oğuzname adlı bir
kitapta toplandığını ve bu kitabın Türk boyları arasında elden ele
dolaştığını gösteriyor. Bu durumda 15. yüzyılda son biçimini alan, 16. yüzyılda
yazıya geçirilen, 20. yüzyılda da sözlü gelenekte yaşayan Dede Korkut boylarının
en geç 13. yüzyılda kitap hâline gelen bir Oğuzname’de toplandığını ve Dede
Korkut hikâyelerinin aslında Oğuz Kağan Destanından kalan bir miras olduğunu
söyleyebiliriz.
Bu miras artık çağdaş san’at
eserlerinde; şiirde, tiyatroda, sinemada yaşamaya devam etmektedir. Kuzey ve Güney
Azerbaycan ile Türkiye’de Dede Korkut’tan kaynaklanan şiirler, poemalar, tiyatrolar
yazılmış; filmler ve çizgi filmler çevrilmiştir. Hiç şüphesiz Dede Korkut mirası
bütün Türk dünyasında yarınki nesilleri de beslemeye devam edecektir.
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı I,
Ankara 1958; II, Ankara 1963.
Ergin, Muharrem, Türklerin Soy
Kütüğü, İstanbul 1972 (?).
Ergun, Metin, Alıp Manaş, Konya 1997.
Gökyay, Orhan Şaik, Dedem Korkudun
Kitabı, İstanbul 1973.
Jirmunskiy, V.M., Tyurkskiy geroiçeskiy
epos, Leningrad 1974.
Koroğlı, Halıg, Oguzskiy geroiçeskiy
epos, Moskova 1976.
Ögel, Bahaeddin, Büyük Hun
İmparatorluğu Tarihi I, Ankara 1981.
Sakaoğlu, Saim, Dede Korkut Kitabı I-II,
Konya 1998.
Salar Baba I, Aşgabat 1996.
Sümer, Faruk, Oğuzlar, İstanbul 1999.
Tural, Sadık-Nurmemet, Annaguli
(hazırlayanlar), Gorkut Ata-Türkmen Halk Nüshası, Ankara 1999.
Togan, A. Zeki Velidî, Oğuz Destanı,
İstanbul 1972.
Zeynalov, Ferhad - Elizade Samet, Kitabi-Dede Gorgud, Bakı 1988.