Deniz kıyısında bir kayayım ben.Taştan yapıldığım için sert derler
vucuduma... Yorgun başımı gömdüm sularına...Ve sesin içimdeki cehennemin
alevlerine yağan sağanak gibiydi.Kaptırdım varlığına taştan bedenimi.
         Sen nasıl bir dalgasın? Kayaları umursamıyor,üstünden aşıp geçiyorsun
oysa; seni kuçaklaya bilmek için heyecanların karaltısını yaşıyorum.Sukunetin
hırçınlığıma ihanetmi?Canıma işlemek istemiyorsun.
          Akşam yine uyuyamadım.Dalgındın.Dalganı taşırmadın.Dalgın bakışlarını
düşündüm.Bir özleyiş ki. Sorma bana...Anlatamam.Gözyaşlarımı bile kuruttum, beni
baştan aşağı ıslat diye.her kopuş yarılığın tehlikesiydi.
          Ölürsem ölmeyeceksin.Ölmezsen ben hiç ölmem.Ki yokluğun,öldüren bir
yara...
           Sen nasıl bi dalgasın?Kayaları senin için akan ırmakları
umursamıyorsun.Hoyrat tavrın varlığımın nefesini kesiyor.
           Akşam uyuyamadım.Suyun tuzluluğuna yanmıyorum. Beni bir sarıp,
bırakmanada yanmıyorum.Getirdiklerine ve götürdüklerinede...Götürdüğün benim
parçam olsa bile.Yandığıma gelince.Bir kendime yanıyorum.Ya her dalga senin gibi
olmazsa...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Aşkta yarın yoktur sevgili
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban
bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir
perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler,
beklentiler, randevular, taksitler,iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın
kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...

Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere,
derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle
buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın,
hem de ortasında. Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul
adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir
sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her
şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık
içindedir yine de...

Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza
karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha
yakınızdır, inan... Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun
acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum
yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o
karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak
isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına
ortak olsunlar diye...

Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer.
Sevdiğimiz insanların çocuklukları da.... Oradan üvey anneler, eksik
babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da
eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya... İnsan bazen nedensiz
yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini
anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu
kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup
vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla
devredilir başka insanlara...

Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi... İşte şimdi
biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde
alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının
korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak,
yenilgimizi,umutsuzluğumuzu... Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler,
beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak...
Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili.
Birbirimizi kandırmayalım... Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya
çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini
ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok
üşüyecek, sonra geçecek... Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak... Aşkta
yarın yoktur sevgili...




Aşk cesaret ister, kocaman bir
yürek ister. Aşk hayata karşı işlenilen en doğru suç ortaklığıdır,
Aşk hayatın tekdüzeliğine, bütün sıradanlığına en soylubaşkaldırıdır. Ondan
korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz.
Ve elbetteAşkı suçlamak, yargılamak, karalamak inkar etmek de
asla yakışık olmaz.
Niçin aşk? Nedir bu aşk denilen şey, elle tutulmaz gözle görülmez bir
şeyse nedir bu yaşanan somut acılar, güzellikler?
Tek başına aşkı tanımlamak herşeyden soyutlamak mümkün mü?
Hayır ! Aşk bugünlerde bazılarına göre plastikten bile yeniden yapıldı.
Dünyada yaşanan suniliğe doğru gidiş aşkın etrafını sardı.
Nedir şu aşk...? Aşk hayatın bize hazırladığı en güzel sürprizdir,
bu yüzden de kalpleri ne zaman ele geçireceği hiç belli değildir.
Daha ne olduğunu bile anlayamadan onun hükümdarlığına giriverirsiniz. Aşk;
en yalın biçimde anlatılan tek kavramdır o, adı kendisidir zaten. Onu
anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmanıza gerek yoktur,
"Aşık oldum"
dediğiniz an akan sular durur, küçücük çocuk bile sizi rahatlıkla
anlayabilir, çünkü aşkın dili tektir.
Aşkın zamanını biz ayarlayabilseydik eğer ve kime neden aşık olduğumuzu
anlayabilseydik, aşkın sırrını da çözerdik herhalde.
Ama o zaman da aşkın insanı alıp götüren büyüsü tamamen kaybolurdu.
Aşk hayata karşı işlenen en güzel ve en doğru suç ortakIığıdır,
aşk hayatın bütün tek düzeliğine,
bütün sıradanIığına en soylu başkaldırıdır.
Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz. Ve elbette yasanılan aşkı
suçlamak, yargılamak, karalamak, inkar etmek de aşka yakışık kalmaz.
Bu önce haksızlık, kendinize saygısızlık olur. İnsan sonuna kadar savunmalı
aşkını, karşılık görmesede, acı çekeceğini hissetsede,
yarın terkedileceğini bilsede, ailesini karşısına alacağını bilsede taviz
vermemeli aşkından, "Seni Seviyorum" diyebilmeli göğsünü gere gere.
Aşk işte o zaman aşktır. Ve bunun dogrusu yanlışı yoktur, zaten aşkın
kendisi doğrudur, kime karşı duyuluyorsa bu aşk,
doğru insanda işte odur.
Aşkın zamanı yoktur, hep hazırlıksız yakalar insanı.
Evli olmanız, sevgilinizin olması, bir ayrılığın taze yaralarını
kurutmaya çalışmanız, bağlılıktan korkmanız, ailenizden çekinmeniz, hatta
sevilenin hapse girmesi bile onun hiç mi hiç umrunda değildir.
İşte aşk bütün bunlara tek başınıza karşı gelebilme yürekliliğidir, belkide
yeni hayata geçebilme yolu...
Aşkın ne zaman gelebileceği belli olmadığı gibi, ne zaman gideceği de
hiç belli değildir. Fazla vakti yoktur onun, uzun süre beklemeye ve
bekletilmeye tahammülü de yoktur.
Bir başka göze bakmaya, bir başka tene
dokunmaya başlaması o kadar da zor değildir...
Aşktan değil, onun kaçmasından korkun ve doğruluğuna yanlışlığına bakmadan
sonuna kadar savunun aşkınızı.
Biliyor musunuz, hayat zaten kocaman bir yalan, bu kadar sahteligin
içinde gerçek ve doğru olan tek güzellik AŞK.!!.
Lütfen ona haksızlık etmeyelim


Digerine